HABER MERKEZİ –
“Sokrates yargılandığı davada suçlu bulununca hapis veya para cezasına razı olmayacağını, ancak ölüm cezasını kabul edebileceğini söyler. Tam o sırada şu meşhur sözleri sarf eder: “Sorgulanmayan bir yaşam, yaşanmaya değmez insan için.” Platon: “Sokrates’in Savunması”
“Güncel yaşam dört bir taraftan sanallaşırken, insanın insana olan duyarlılığını kolayca yok eder faşizm. İnsana dair toplumun politik duyarlılıklarının tümünü özenle ortadan kaldırır. Zulmü rutinleştirir ve demokratik siyasal alanın zemini daraldıkça daralır. Bu kayıtsızlık furyası toplumun vicdan etiğini aşındırır. Kaotik ve karamsar zamana inat Apocu demokratik devrim , eleştirel ve eylemci bir toplumsalığın inşacı tohumlarını bu bencil kurak alana ısrarla ekiyor. Ve bu Apocu demokratik sosyalizm modeli giderek insanlık için bir umuduna dönüşüyor.
Kapitalist modernite insanı kendi toplumsal gerçekliliğine yabancılaştırdı. Çoğunlukla farkıdanlık eksikliği, yanılgılara yol açan tünelin başlangıcı oldu. Hakikati aşındıran sahteliklerin tuhaf hegamonyasına inat. Her koşulda kendi iç özgürlük sesini duymalı insan. Faşizmin örgütlü kötülüğünün sembolü siyaset arenasında hergün sergilenen ritüel, arınma seansları tiksindirici bir riyakarlığa işaret ediyor. Faşizmin yarattığı zaman kırılmasının şoklarını atlatma konusunda toplum çokta mahir değildir. Günah keçisi seçilenler için neden- sonuç ilişkisi çoğunlukla yeterince sorgulamaya tabi tutulmaz. Yanlış nedenlerle doğru sonuçlara varıldığıda zaten hiç görülmemiştir.
Apocu demokratik direniş ikliminin dışında kalan yaşamın kendisi ızdıraptır. Adı biçimsel vardır fakat gerçekte yaşamın kendisi yoktur. Temelsiz faşist kişilikler yığınsallığı insanlığı boğuntuya getiriyor. Vicdani boşluk yaşayan insanların dramı ağırdır. Hakikati dillendiren anlam gücü ise gerçekliliği zamanın ruhunda şeffaf bir şekilde çözümler. Özgürlüğün yaşam ve düşünce formuna dönüşmesi Bilgelik ferasetini görünür kılar. İnsan hasiyetine duyulan saygı cesur eylemler yükler güçlü kişiliklere ve bu en başat ahlaki ilkelerden biridir. Kapitalist modernite faşizminin kısırdöngüler çemberinde insanlık öğütülür, hemde insandan birşey geriye kalmamacasına. Olasılıklar ikileminin açmazlarına takılıp kalmaz, İnsan-i Kamil Bilgeliği “anlamın öz yorumlamasına” girişir ve bunu topluma sonuç alıcı eylemleriyle mal eder. Tekno-İktisadi siyaset anlatılarına karşı ahlaki politik ilkesellik adına toplumsal savunmaya yönelir. Politik iktisadi siyasetin metalaştırdığı insan yaşamının aksine pür özgürlüğü savunur.
Sanal alem anlatı enflasyonu “öz anlamdan” yoksundur. Çiğ ve sentetiktir. Duygusuz duygulanmalar sahteliğidir. Belirsizlik halinde dondurulan insanın toplumsal güvensizlik hissini üreten ortamda özgürlükle yüzleşmesi zordur. İnsanın en büyük zayıflığı güçsüz bir bellekle sürekli çatışma halinde olan belirsiz ve güçsüz duygular paradoksudur. Kapitalist modernite faşizminin kötücül karakterine karşı bu güçsüzlükle mücadele etmek imkansızdır. Netleşmek için bilinçlenmek şarttır. Ruhsal özgürlük ve arınma olmadan özgürlük yolunun yolcusu olmak da zordur. Faşizm rejimlerinde politik, kültürel ve zihinsel zehirlenmeler yaşayan toplumların ayağa kalkması ve sağlığına kavuşması ancak demokratik devrimlerle mümkündür.
Faşizmin kurbanı birey ve toplum, ahlaki ilkelerden yoksun “ötekileştirilenlerin” dünyasına bakar. Duyarsızlık nefreti toplumu sarmalarken hakikat mücadelesi kötülük karşısında nefessiz bırakılır. Sanal olanın çekiciliği hakiki olanın canlılığını bastırır misli misli her sefer. Ahlak ve etik yoksunluğunda kendisini tümden insani duyarlılıklardan soyutlayan insan, artık Kapitalist modernitenin bir kadavra maketidir. Sanal kibir enflasyonu üretir bu ruhsuzlar rejimi ve dayanışmacı insanlığı anbean öldürür. Demokratik Devrimler ise etik duyarlılıklardan beslenir ”duyarsızlıklar” ise sanal alışkanlıklar bireyciliğinin köleliğine götürür. Vicdan körü olanlar kolay kolay hakikati duyumsamazlar ve anlamsızlık hissini sürekli olarak yaşarlar. Ötekinin çığlığına hepten sağırdırlar. Köleliğin bağımlılığı yaman bir ahlaki eksikliğinin de göstergesidir.
Bu çağ, özgür iradenin soykırım çağıdır. Buna etkin bir şekilde karşı çıkmazsak, peşinen irademizi ve ahlaki özerkliğimizi tümden yitirmeyi kabul etmiş oluyoruz. İnsan samimiyetinin kendisi bu sanal çağda ölüyor. Kayıtsızlık ve olup biteni kanıksama bitkinliği toplumsal direnişi takatsız bırakmayı amaçlıyor.
Sanal kolaycılık fedakar diri emeği bastırarak yargılar pozisyona gelmiş durumda.İnsanlığın özgürlüğü için canını verip kurşun atanlarla neredeyse bir “Twit” atıp kendini eşitlendiği ve yargılama hakkını kendinde gördüğü tuhaf bir sohbet odaları paradoksu var karşımızda. Sanal toplumsal hareketler çağının tekno sanal siyaseti revaçta. Araçlar amaca dönüşmüş durumda. Sorgulama bilincini yitirmiş topluluklarının trajedisine çözümler önermenin zorluğu ortadadır. Ahlaki politik hassasiyetlerini yitirmiş bir topluluk ruhsuz bir ait olma hissizliği yaşar. Duygusuzlar dünyasının patolojik analizi başlı başına yeni bir bilim konusudur. İnsana dair mahremiyetler alanı bile ortadan kaldırılıyor. İnsanın politik özgürlüğüde tamamen ortadan kaldırılmak isteniyor. Halklar Önderi A.Öcalan’ın evrensel paradigması ise buna karşın kesintisiz bir Ahlaki politik toplumsallığın inşacılığına soyunuyor.
Apocu demokratik evrensel devrimin kollektif belleği ve politik inşacılığına küresel ölçekte örgütlü bir saldırı söz konusu. İnsanı insani kılan öz inisiyatif geliştirme konusundaki devrimci sezgisel reflekslere sahip olmasıdır. Devrimden soyutlanmış bir Kürtlük bilinci ısmarlatılıyor işbirlikçi cenaha. Kürdün devrimci ve eleştirel sorgulamaları dumura uğratılmak isteniyor. İşte İnsan-i Kamil felsefesi sömürgeciliğin metalaştırdığı insanın bu yazgısına, isyan coğrafyasında başkaldırı bilincini mayalıyor. Apocu devrimin yankı bulacağı yerler sokaklardır ve o soklarda devrim tohumları er yada geç filizlenecek!”
Serdem Amed