HABER MERKEZİ
Apocu Kültürde Nasıl Yaşamalı Sorusunu Sormak, Temel Yaşam İlkesidir
Her bireyde Apocu kültür nasıl somutlaşmalıdır? Kürdistan halkının karar verdiği yeni toplumsallığı yaşamanın, süreklileştirmenin ve ileriye taşımanın koşulu Apocu kültürü tek tek bireylerde ve kendi yaşam alanlarımızdaki toplumsallıklarımızda gerçek kılmaktır. Onun tarihe, topluma, insana, yaşama ve yaşamın tüm ayrıntılarına bakış tarzını yaratmak ve yaşatmaktır. Bu da kendine sürekli sorular sormakla mümkündür. İnsanın toplumsallaşmak gibi tekrarlanamaz bir devrim yaratması sorular sormasıyla ve farklı olanın mümkün olduğunu sezgisel olarak bilmesiyle gerçekleşti. Bizler de hakikate dair kimi soruları sürekli kendimize sorarak başlamalı, her günü her anı bir başlangıç anı, bir yaratım anı, kuantum anı ya da özgürlük anı yapabilmeliyiz.
Toplumsallık insan varlığının kaçınılmazıdır. Güçlü toplumsallık yaratmak, güçlü kişilikler yaratmakla mümkündür. Çabuk bağlanmak, çabuk vazgeçmek, çabuk sevinip çabuk üzülmek, gözyaşları içindeyken anında gülebilmek kendi toplumsallığını güçlü yaratamayan insanların yaşayacağı durumlardır. Kendiliği güçlü yaratabilecek olan da Apocu kültürü kendimizde somutlaştırmak kadar bunu Kürdistan yeni toplumsallığı olarak yaşamsal kılmaktır. Bunun sorumluluğunu bilmek, sorumluluğun belirlediği görevleri yerine getirebilecek militan düzeye ulaşmak ve buna denk bir ciddiyet yaratmak, her arkadaş için varlık koşulu olacak niteliktedir. Özgürlük hareketinde olmak demek, Apocu harekette yer almak demek budur. Başka türlüsü kendisi olamamaktır ki, Apoculuk Kürdistan toplumunun özgür entitesini yaratmanın tek gücüdür.
Nasıl yaşamalı sorusunu sürekli kendisine sormayan devrimci olamaz. Nasıl yaşamalı sorusu, mevcut olanı sorgulatan, düşünceyi derinleştirerek yanlış olanı işaret eden, yanlış olanı görmekle birlikte onun yanlışlığı karşısında kabullenmeme cesaretini ortaya koyan ve bu kabullenmemeyle birlikte kabul edilebilir olanın nasıl olduğunun arayışına yönelten bir sorudur. Yaratıcı bir sorudur. Yaratmak eyleminden dolayı, yıkıcı ve yapıcıdır. Yanlış olanı yıkarak yeni ve anlamlı olanı yapmanın, yaratmanın şifresi gibidir. İnsanın esnek zekâsına, sürekli bir yenilenme ve kendini yaratma eylemi içinde olacağına inancı gösterdiğinden kutsallık değerinde bir sorudur. Apocu kültür nasıl yaşamalı sorusunu sormayı bir yaşam ilkesi olarak bilmektir.
Nasıl yaşamalı sorusunu sormak, yönünü Önderliğin nasıl yaşadığına dönmektir. Önderliğin çocukluğu temel hayat dersleriyle doludur. Önderliğin çocukluğu kendisi olamayan bir baba ve tanrıça artığı durumuna gelmiş bir ana arasındaki çekişmenin yarattığı ruhsal atmosfer içinde geçmiş, köy yaşamı da kendi tekilliğini karşılaştırabileceği benzer tekiller örneği sunarak Önderliği yeni bir arayışa yöneltmiştir. Aslolan özgür yaşamak, kendisi olarak yaşamak, varolmak ve varolduğunun bilincinde olmaktır. Henüz küçük yaşta yaşanan redler, kaçışlar ya da kavgalar mevcut olanı beğenmemektendir. Beğenmemek insandaki temel bir özelliktir. Hakim sistemler her zaman yetinmeyi telkin ettiklerinden beğenmeme duygusu çoğu insanda unutulmuş olsa da temel bir insan özelliğidir. Ve yaratımın kökeninde beğenmemek yatar. Aslında beğenmemek değil de yetinmemek demek daha doğrudur. Mevcut olanın daha iyisinin olabileceğini düşünmektir beğenmemek. Düşünsel bir derinlik gerektirir. Önderliğimizin sezgisel çocukluk yıllarındaki bu düşüncelerin öylesine olduğu söylenemez. Kendisi olma çabası yüksek, yaratmak istiyor. Yaşamı ezberlemek istemiyor. Yaşam ezberlenmez, tekrarlanmaz, anlamak ve yaşamak istiyor. Ona sunulacak bir yaşam yoktur. Çocuk yüreğinin temizliği, saflığı kadar kendini anlamlı bir evren parçası olarak görme ve ona verilenleri sorgulama vardır.
Genelde önder kişiliklerin çocuklukları bulundukları ortamın en iyisi, en akıllı, uslusu olarak anlatılır. Ama Önderlikte bu veri de tersine döner. En akıllısı olmaz. Toplumun ölçülerine göre akıllı olmak ahıra kapatılarak tövbe getirmek ve bu tövbeden dönmemektir. Üveyş ananın, Fatma’nın ve İmralı cellâtlarının tövbe ettirme girişimleri sonuç almıyor. Önderlik bunu yapmıyor. Zorluklar, yokluklar içinde geçen Önderlik yaşamının en güzel yanı köy toplumu içinde kendini oluşturmasıdır. Emek olgusu kadar evrenin çeşitliliğini, renkliliğini ve kendini yaratma düzeyini görme anlamında köy yaşamının öğreticiliği burada da bir kez daha kendini göstermektedir.
Bu anlamıyla dinê çolê, aslında mevcut yaşam koşullarını beğenmeyip yüreğini dağlara vuran bir çocuğa, kendi lanetli koşullarında yaşama ısrarından çıkamayan büyüklerin verdiği isimdir. Onların yaşamını beğenmeyen, bunun kavgasını veren bir çocuğa, büyüklerin(!) gösterdiği bir tepkidir. Eskiyen değerlerin ve lanetin tepkisidir. Değersizleşmişliğin hatırlatılmasına tepkidir. Bir reflekstir. Bu anlamıyla sorgulayan zihniyetler karşısında yaygın olan düşüncelerin gösterdiği tepkilerden farksızdır.
İnsana Güven Apocu Kültürün Temel Bir Özelliğidir
Önderliğin bu refleksler karşısında gösterdiği tavır ilk başlarda gücü yettiğinde kavga etmek şeklindedir. Ama bu süreçlerin ortaya çıkaracağı en önemli hakikat şu olacaktır: Yaşamak istiyorsan, kendi toplumsallığını kuracaksın. Yaşam, birlikteliklerle mümkündür. Bunun çabasını çocuk yıllarında verdiğini bilmekteyiz. Meyve toplamalar, kuş avlayarak çocuklara vermeler ya da onlara dua okuma, namaz kıldırma örnekleri Önderliğimizin kendi toplumsallığını kurma çabalarıdır. Bu çabaların en öğretici olanlarından biri de Hasan Bindal ile arkadaşlığıdır. Yalnız bırakılmayı ve mevcut toplum ölçüleri içinde “namussuz” addedilmeyi göğüsleyebilecek cesarettedir. Yalnızlığı farklı ve yaşanabilir olanı araması olurken cesareti de bu eylemi namussuzluk olarak görmeyen özgür ve temiz yüreğinden kaynaklanır. Zaten Önderlik, arılık anlamındaki saflığını çocukluk yıllarında neyse aynı o düzeyde yaşamının tüm safhalarında sürdürdü. Komplo sürecinde yaşanan insana güvenin bir dogma düzeyinde olmasından başka bir şey değildir. Aklına komployu ve dostluğa ihanet edilebileceği ihtimalini getirmeme, tüm kuşkuculuğuna rağmen insana olan güven, bedeli ne olursa olsun korunmaktadır. Bu, Apocu kültürün de bir özelliğidir. İnsana güven, Önderlikten özünü alarak PKK’nin bir insanlık hareketi olarak kendini adlandırmasına kadar sürmüştür. Önderliğimiz bunu kapitalist modernite sınırlarında büyüyememe olarak adlandırmıştır.
Yine Hasan’ın amcasının kızı olan Elif’le yaşananlar da sosyal bilim konusu olacak derinliktedir. Toplumun sözde büyükleri çocuk yaştaki kızların dedeleri yaşındaki adamlarla evliliğini gerçekleştirirken, küçücük bir çocuğun bunu kabullenmemesi, yüreğine bunu kabul ettirememesi ve aradan yıllar geçse de bunun anısına, kızların küçük yaşta evlendirilmemesinin savaşını vermesi incelenmek zorunluluğu olan bir konudur. Aslında İsa’nın bir sözünü hatırlamamak elde değil. Birincileriniz en sonunculardır diyor İsa. Büyüklerin küçük olması da burada yaşanmaktadır. Gerçek büyüklük ise küçük olan çocuk şahsında yaşanmaktadır. Mevcut büyümeler insanları kirletmektedir. Kızkardeşin yaşadıklarını, birkaç kilo bulgur karşılığında satılmasını çocuk yüreğine kabullendiremez. Bu, Önderlik gerçeğinde temel bir ilkeye dönüşür. Kürdistan özgürlük mücadelesinin temeline yerleşen kadının mülkleştirilemeyeceği ilkesinin ilk nüveleri Önderliğin çocukluk yıllarındadır. Çocukluk arkadaşları, annesi, kızkardeşi, komşusu Xezo’nun kendisine uygulanan tüm şiddete rağmen onu aşmaya yönelik direnişi, onu evin önündeki direğe bağladıkları kalın halatı parçalayarak kaçıp kendini kurtarmaya çalışması karşısında verdiği anlam, Önderlik gerçeğinde kadın duyarlılığını derin acılarla örerek yaratmıştır. Ulaşılan ilke keskindir: Kadın meta değildir. İnsan mülkleştirilemez. Ve bu ilke Önderliğin yaşadığı paradigmal dönüşümde yeni paradigmanın üç boyutundan biri olarak sosyal bilimlerde yerini alacaktır.
Apocu kültürün temel bir özelliği erkeği öldürmektir. Toplumsal cinsiyetçiliğin aşılması, cinsiyet özgürlüğünün sağlanması bu ilkeye bağlıdır. Aslında Önderliğimizin belirttiği bu seferki 3.cinsel kırılmanın erkek aleyhine olma süreci başlamıştır. PKK ile başlayan süreç kadının sesinin giderek yükselmesiyle bu süreci başlatmıştır. Zilan arkadaşın sesi bu sesin zirvesi olabilir.
“Yaşam tarzı, sevgi ve saygı gibi moral ve estetik ilkeye yer verdiğimi belirtmeliyim. ‘Yaşam ya özgür olacak, ya hiç olmayacak’ ilkesine bağlılığım doğuştan ölüme veya sonsuzluğa kadardır. Sevgi ve saygı, estetik ve özgür ahlakla mümkündür. Özgürlük eylemiyle doğan özgür kadının ve etrafında gelişen yaşamın en güzelce ve dostça olacağından kuşku duymadım. Komplekse düşmedim. Erkek egemenlikli din ve toplum yerine, kadının en azından eşitliğini gözeten tanrıça ağırlıklı din ve toplum anlayışına büyük anlam verdim. Bunun oluşması için büyük bir kadın özgürlüğü ve aşkının işçiliğini yürüttüm. Hiçbir kadına, dolayısıyla insana mülk gözüyle bakmadım, baktırmadım. Bu yolumda da doğruluğundan, ahlaki ve estetik değerinden hiç taviz vermeden sonsuza kadar yürümem, karakter oluşumumun doğal bir sonucudur.”2
Herkesin uygarlık ihanetine bulaştığı bir toplumda ihanete bulaşmamayı çocukluk hayallerine ihanet etmemekle başarmıştır Önderlik. Biyolojik olarak bitkilerin ya da hayvanların yaşamına en güçlü anlamı vermek, onları sezinlemek kadar insan olarak yaşanılası farkın olmayışını kesinlikle kabul etmemekle başladı Önderliğin yaşam serüveni. Önderliğin yaşamı, özellikle çocukluğu incelenmesi, sosyal bilim konusu yapılması gereken anılarla doludur. Bu bir örgüdür. Özgür yaşamın yaratılma örgüsüdür. Bunu anlamadan, Kürdistan’da gelişen özgür yaşam arayışını görmek mümkün değildir. Apocu kültürü yaşamak isteyenlerin de salt anılar olarak bakamayacakları, kendi sosyal bilimlerinin temeli olarak bakarak kendilerini gerçekleştirebilecekleri bir yaşamdır. Bu arayışların kendi toplumundan kaçışın modernize olmuş biçimlerine dönüştüğü ve kendi toplumundan kaçışın ancak anlamlı geri dönüşlerle tarihselleşebileceği gerçeği, Önderlikte somutlaşmaktadır. İlkokuldan üniversite yıllarındaki sosyalizm mücadelesiyle tanışana kadar gerçekleşen süreci, akışa bir mecra bulma arayışı olarak da değerlendirebiliriz. Ondan sonraki süreç kendi toplumunu yaratmanın salt içsel değil teorik ve pratik adımlarıyla ateşten bir tarihin sayfalarını oluşturmaktadır.
Ne Söylediler, Nasıl Yaşadılar?
Apocu kültürü yaratan gençler için söylenen temel söz, ne söylediklerinden çok nasıl yaşadıklarına bakılmasıdır. Söyleyenler o zaman vardır. Ama en anlamlı, radikal sözleri Apocular söylemiştir. Ve söyledikleri kadar yaptıklarıyla da toplumun yüreğinde yer edinirler. Öyle ki toplumda bir oturuş tarzının Apoculara has olduğu, ilişkilenme, bir yemek yeme, birbirine hitap etme üslubunun Apoculara has olduğu şeklinde ilk kültürel şekillenmeler ortaya çıkmıştır. Apocu kültürde öğrenilen şeyin hayata geçmesi, bilincin eyleme dönüşmesi ilkeseldir. Sadece eyleme değil, davranış değişikliğine, yeni yaşamı yaratacak olan toplum bireyinin yaratılması eylemine dönüşmelidir. Bu nedenle Apocu gençlerin davranış biçimleri hızla kendi toplumuyla buluşmakta ve yeni bir kültür yaratmaktadır.
Apocu kültür, Kürdistan’daki tüm toplumsal değerleri yeniden yaratmanın adıdır. Toplum bireylerinin ilişkilerine baktığımızda bunu rahatlıkla görebiliriz. Çocukların büyüklerle değil ilişkilenmesi konuşmasının dahi kimi zaman ayıp sayıldığı bir toplumsal durumdan şimdi çocukları toplumun temel geleceği olarak gören, çocuk yaştakilerle, toplumda dede ya da nine sayılacak yaştakilerin aynı eylemde buluşması bir devrimdir. Yine kadın erkek ilişkileri bunun en belirgin örneğidir. Neolitik etkilerin oldukça azaldığı, yok olmaya yüz tuttuğu, ataerkil kültürün yoğunca etkisini gösterdiği bir toplum biçiminden sıyrılmak Apocu kültürün oluşması anlamında önemli bir göstergedir. Özellikle geçen kısa zaman içinde bunun gerçekleşmesi devrimsel niteliğini göstermektedir. İlk kadın katılımları olmasına rağmen bunun toplumsallaşması 90’lı yıllara denk gelmektedir. 90’lı yıllar Kürdistan’daki kadın erkek ilişkilerinin değiştiği, Kürt kadınının toplum içinde konuşmaya başladığı, sesini yükselttiği ve kendi toplumunun temel bir öğesi olarak toplumda kendini varetmeye başladığı bir süreci işaret eder.
Yoldaşlık İlişkileri Yeni Toplumsallığımızdır
Kürdistan tarihinin ihanet ve işbirlikçilikle örülü olması, Kürt kültürel ve komünal değerlerinde müthiş bir deformasyonu yaratırken Apocu kültür bu anlamda yeni bir toplumsallığı yarattığı oranda yeni bir komünalite anlayışı da ortaya çıkarmıştır. Yoldaşlık ilişkileri yeni toplumsallığımızdır. Yoldaşların birbirleriyle ilişkileri, Kürt toplumsal yaşamında ölmeye yüz tutan komünal değerlerin yeniden ruh kazanması kadar özgürlükçü yeni değerlerin yaşamsallaştırılması temelindedir. Yiğitlik ölçüleri yeniden yaratılmıştır. Arkadaşlık ölçüleri, kardeşlik ölçüleri, dostluk ölçüleri ve diğer tüm toplumsal ilişki biçimlerine getirilen ölçüler yeniden oluşturulmuştur. PKK ile dar, ahbap çavuş, bölgeci, soycu ya da dostluk adı altında gelişen ilişkilerin toplumsallaşma anlamında bir değer ifade etmediği görülmüştür. Yoldaşlık ilişkileri yeni toplumsallığın ölçülerini ortaya koyarken PKK kadroları kadar Apocu kültürden etkilenen tüm kesimlerde yeni bir hitap, yeni bir dil yaratmıştır. Bugün halkımızın büyük çoğunluğu birbirine Heval diye hitap etmektedir. Bacı, kardeş, anne teyze, amca vs ünvanların da bir anlamı vardır ama Heval kelimesinin anlamı, Apocu kültürü kendinde toplayan bir devrimsel karakter taşımasından ve toplum bireylerinin yaşayacağı özgür ilişkileri anlatmasından kaynaklı olarak bambaşkadır.
DEVAM EDECEK…
Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi