HABER MERKEZİ
Mülkiyet Dünyasından Kopmak Apocu Kültürün Temelini Oluşturur
Apocu kültürün temelini oluşturan bir diğer faktör mülkiyet dünyasından kopmaktır. Önderlik mülkiyet dünyasından kopmuştur. Uzun yıllar Rojava sahasından işleri örgütlediği zamanlarda paraya bulaşmamış, sermayeci, mülk arttırıcı yaklaşımlardan kendini korumuş, bu yaklaşımlar karşısında amansız bir mücadele yürütmüş, yine sonraki İmralı süreci boyunca da aynı temizliğini sürdürmüştür. Orhan Yılmazkaya arkadaşın PKK mücadelesindeki mülkiyet yaklaşımını, para olmadan sürdürülen ortak yaşamı tanıdıktan sonra devrim umudunun geliştiğini söylemesinin bir sebebi vardır tabi ki. PKK yaşamı tüm sosyalist, toplumcu, demokrat, sistem karşıtı insanlara umut vermektedir. Dünyanın hiçbir yerinde olmayan mülkiyetsiz yaşam bizde vardır. Apocu kültür mülkiyetin her türünü reddetmektedir. En kutsal evren parçası olan insanların dahi mülkleştirildiği, insanın insanlaşmasındaki temel rolü oynayan kadının en ince meta konumuna getirilmesi, metaların kraliçesi olma anlamında paradan daha fazla kirletilmesi durumu Apocu kültürde reddedilmekte, aynı zamanda süreklileşen bir mücadele rotası olmaktadır.
Evrenin temel varoluş biçimi olan çoğalmanın kapitalist sistem cinselliğiyle kirli bir araca dönüştürülmesi, varoluş biçimi olmaktan çıkarak yokoluş aracına dönüştürülmesi ve hatta insanlar karşısında bir silah olarak kullanılması durumu Apocu kültürde kabullenilmeyen ve reddedildiği kadar aşılan bir alandır. İnsanın mülkleştirilmesi tabi ki tek taraflı olmamakta kadın metalaştırıldığı oranda erkeğin de bu meta olan insan öğesiyle birlikte yaşamı paylaşması erkeğin de metalaşmayı içselleştirdiğini göstermektedir. Erkeğin meta durumu salt kadınla yaşamasından dolayı değildir. Erkeklik, sistemin iyi köleleri olma anlamında yöneldiği ve katlı köleliğe uğrattığı bir gerçekliktir. Zaten bunun en somut ve çağcıl örneği de kapitalist modern sistem içindeki erkeğin bugün yaşadığı karılaşma düzeyinde görülmektedir.
Davranışlarından giyinişine, konuşmasından oturup kalkışına kadar sistemin ona nasıl bir kocalık yaptığını göstermektedir. Hitler’in sözü bu anlamda günümüz ulus devletlerde pratikleşmiş ve yaygınlaşmış olmaktadır. Zaten ulus devlet sistemlerinin sırtını dayadığı ordu sistemindeki zorunlu askerlik uygulaması, erkeği karılaştırarak sisteme hazırlama haneleridir. Erkeğin askerlik yapmadan evlenmesinin dahi tasvip edilmediği sistem, ancak karılaştırılmış erkeğin kuracağı ailenin sistemin hizmetine girebileceğini de göstermektedir. Bu anlamda vatani görev denilen de erkek devletin karısı olmaktan geçmekte ve bu görevler kutsanmaktadır. Ulus devletin kutsalı olması anlamında onun kimliğine de işaret etmektedir.
Toplumları kendi öz kimliğinden, öz anlamından uzaklaştırmanın temel bir yöntemi haline getirilen metalaştırma olgusu Apocu kültürde kesinlikle kabul edilmemektedir. Apocu kültürde her insan, özgür toplumsallığı yaratacak kadar kendini sistemin mülkiyet anlayışından kurtardığı, zihniyet ve hissiyat boyutunda gerçekleştirdiği özgürlük eylemleri kadar anlam kazanmaktadır ki ancak anlam kazanan insan kültür yaratabilir. Bu anlamda Önderlik paradigmasını oluşturan demokrasi, ekoloji, cinsiyet özgürlüğü Apocu kültür bünyesindeki her bireyde tek tek yaşam bulmakta, bununla birlikte ortak yaşamın, Apocu toplumsallaşmanın kimliğini oluşturmaktadır. Paradigma değişimini doğru anlamak gerekiyor. Unutmamak gereken bir nokta da öncesi süreçte yaşanan tüm aşamaların inkâr edilemeyeceği, Önderlikteki temel yaşam ilkelerinin bu paradigmayla daha da keskinleştiği ve akması gereken doğru nehir yatağını bulduğudur. Bu anlamda Önceki süreçlere dair çözümleme, görüş, yoğunlaşma tarzlarının yeni paradigmayla bir kenara koymak, entelektüel görevleri salt teorik bilinci yükseltmek olarak anlamak, bir bakıma eski kafaya yeni örtü takmak anlamına gelir. Önemli olan bu görevler kapsamında başta kapitalist modernitenin dayattığı pozitif bilimcilik anlayışını, bununla birlikte tarih boyunca insanlara dayatılan tüm hakikat dışı yöntemleri, tüm bilimcilikleri, dincilikleri ve cinsiyetçilikleri yeniden ve kökten sorgulamaya tabi tutmaktır.
Apocu Kültürün Mayasında Dogmaları Yıkma Vardır
Yeni Önderlik paradigması gücünü güçlü nehirsel akış olan demokratik uygarlıktan almaktadır. Merkezi uygarlığın tüm saldırılarına, yok etme girişimlerine ve yok saymalarına karşı varolma savaşı vermek, demokratik uygarlık direnişlerini tanıyıp anlamak kadar kendini bir demokratik uygarlık gücü olarak görmek Apocu kültürün özüne yerleşmektedir. İlk adım sistemin tanrısallık düzeyinde dile getirdiği düşünce kalıpları dışında düşünmektir. Hegel de ifade bulan ulus devlet tanrısallığı ve yüceltilmesi karşısında bu tanrısallığı yıkmak ilk adımdır. Bu, tanrılara başkaldırma düzeyinde bir eylemi gerektirir. İbrahimi bir eylemdir ulus devlet tanrısallığı dışında düşünmek. Tüm dogmatizmlerin temelini sarsacak olan düşünme biçimine ilk adım atmaktır hâkim ulus devletlerin dışında düşünmek. Önderliğimiz sosyalizm mücadelesiyle ilk tanıştığı yılları bir dogmatizmden başka bir dogmatizme geçmek olarak değerlendirmektedir. Buradaki önem mevcut dogmanın yıkılabileceğinin anlaşılmasıdır. İkinci dogmalar dizisinin yıkılması üçüncü doğuşu getirecek düzeyde olacaktır. Dinsel metafiziğin yıkılması anlamında kendini bilimcilik olarak dayatan pozitif bilimcilik metafiziğinin, onun yarattığı tüm ezberlerin ve pratikleşemeyen yaşam öngörülerinin yıkılması Önderlikte yeni bir zihniyet devrimi yaratmıştır. Apocu kültürün mayasında dogmaların yıkılması vardır.
Dogmalarla savaşmanın temelinde tarih bakış açısını verili bilimlerin kalıplarından kurtarmak vardır. Düz çizgisel tarih anlayışı, Marksist literatürün vazgeçilmezi olan ilerlemeciliğin toplumu sınıflara bölme hastalığının aşılması, Ortadoğu zihniyet dünyasında bir çığır açacak düzeydedir. Tüm kadercilikleri reddettiği kadar Marksizmin ortaya çıkardığı yaşanması gereken kapitalizm dogmasını da yıkmaktadır.
Dogmatizmin aşılmasıyla devlet, iktidar, savaş, ulus ve ulus-devlet tanımına daha gerçekçi boyutlar getirmem, gerektiğinde kapsamlı bir meşru savunma savaşına da açık demokratik bir toplum için yeniden partileşmeye dayalı bir çözümün yolunu açtı. Bu yaklaşım sadece stratejik ve taktik bir dönüşüm değildir. Ardında köklü bir bilimsel düşünceye dayalı teorik ve paradigmatik görüş, daha zengin bir siyasi düşünce ve partileşme tarzı vardır. Sosyalizmin yüz elli yıllık gelişmesine damgasını vurmuş devletçilik hastalığını aşma, burjuva ulus anlayışını terk etme, toplumsallığın komünal ve demokratik tarzını tarih boyunca esas alma, özgürlük ve eşitlik idealini bu köklü değişimlere bağlama dönüşümü vardır. PKK adına bu temelde yapılan eleştiri ve özeleştiri, doğal olarak yeniden yapılanma sorununu gündemleştirmektedir. Güncel durumun kısa bir özetine dayalı yeniden partileşme, meşru savunma ve temel halk örgütlenmesi olarak Kongreleşme, yakıcı ve acilen çözümlenmesi gereken sorunlar ve görevler olarak önümüzde durmaktadır.
Yine bununla birlikte toplumsallaşmanın gelişmesinde, ilk oluşumunda hiçbir şekilde yer almayan sistemlerin, buna mukabil devlet biçimi ve diğer egemenlik dayatmalarının oluşturdukları iktidar odaklı sistemlerin yarattıkları karşısında kendi yaşamını sistem haline getirmenin mümkün olduğu gerçeği, Apoculuğun bir kültür olarak kendini var etmesinin tarihsel gerekliliğini de ortaya koymaktadır. Yine toplumsal doğada var olan özgür, ahlaki ve politik yaşama potansiyelinden yeni özgür bir toplum yaratmak, ahlaki bir görev olarak bu iddiayı taşıyan insanların önünde durmaktadır.
Apocu kültür, insanların karşılaştıkları sorunları çözebileceklerini gösteren tarihsel bir iddiadır. Bu, yıkılan dogmatizmlerle mümkün olmuştur. Ve Apocu kültürün varlığı, bu anlamda özgür insanın gerçekleşebilme ihtimalini de oluşturmaktadır. Çünkü dogmalar salt son iki yüzyılda oluşmamıştır. Son iki yüzyılda yaratılan ulus devlet dogması zaten tartışmalık bir sorun olarak sürekli gündemdedir. Rejimler, toplum sorunları ya da diğer birçok yolla bu gündemler ulus devleti tartışılır kılmaktadır. Yıkılması gereken esas dogmatizm beş bin yıllık bir uygarlık birikimine sahiptir. Ve bu kadar birikim karşısında Apocu kültürün direnebilmesi on binlerce yıl öncesinden varolan neolitik, tarım kültürünü esas almasından, demokratik uygarlık akışına kendisini katma isteminden kaynağını almaktadır.
Bu iddiadaki bir kültürün içinde yer almak zor olduğu kadar onur vericidir. Evrende zaten her zaman diyalektik karşıtlıkların yarattığı, zorlukların doğurduğu güzelliklerle karşılaşmaktayız. Hiçbir ana kadın doğumların kolay olduğunu söylememiştir. Doğumların zor oluşları da yaratımın kökenine yerleşen kadir bilirliği yaratmaya yönelen bir bedelle mümkün olmaktadır da diyebiliriz. Farklı yorumlar geliştirilebilir bu yönde. Ama önemli olan yeni özgür yaratımların zorluklarını yaşamak kadar anlamsız, egemen sistemin dayattığı zorlukları yaşamayı reddetmektir.
Yoğun acılar yaşayanlar ya acılar karşısında tükenir ya da duyarsızlaşır ve köle tarzı yaşamı normal görür. Acıları mücadele, devrim ve özgür yaşam gerekçesi yapmak, bunu bir özgürlük kültürüne ulaşmanın gerekçesi yapmak önemlidir. Bu anlamda acılara alışmamak gerekir. Ve insanca olan, yaratım zamanlarında hâkim sistemin ya da verili toplum biçimlerinin insan olma anlamına denk bir katkısı olmuyorsa, reddetmesini bilmek kadar kendi sistemini yaratmanın çabasında olmaktır. Özgür insanın bir şartı da bu olmaktadır. Apocu kültür hâkim sistem umudun zerresini bırakmayacak kadar yok edici olduğunda dahi umut yaratacak gücü, morali ve çabayı gösterebilmektir. Bu irade gerektirir. Güçlü irade bu çabayı göstermeyi getirir ama zihniyet devrimi yaparak çabayı verecek iradeyi yapmak da temel bir yöntem olarak ortaya çıkmaktadır.
Hâkim sistem sana hiç umut vermiyor, seni insan yerine koymuyor ve en basit kimlik sorunlarına bile ilgi gösterip çözüm olamıyorsa, insan olmanın gereği olarak yapacağın şey, kendine saygıyı ve umudu kendi sistemini inşa etme gücüne bağlamasını bilmektir. Yoksa kurtlar sofrasında seni bekleyen kemik artıkları değil, belki de bizzat yem olmandır umut bağladığın anan bile olsa, eğer sana hiçbir şey sunacak durumda değilse, birey olarak özgücüne güvenmekten çekinmeyeceksin. Sağa sola, güdülere teslim olmayacaksın. Eğer ortada yaşanacak bir durum yoksa, bil ki insan olarak en iyiyi, doğruyu ve güzeli inşa edebilecek aklı ve iradeyi sergileyebilecek güçtesin!
DEVAM EDECEK…
Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi