HABER MERKEZİ –
Apocu çizginin sosyalist içeriğini, sosyalizmin gelişimindeki konumunu ve mücadelesini değerlendirmek, bunun için de öncelikle Apoculuğun ne olduğu üzerinde durmak önem taşıyor. Bu soru aslında hareketin gelişimi ve toplumu etkilemeye başlamasıyla birlikte sorulmuştur. Mevcut gelişmeler bu soruyu daha net bir biçimde sorarak doğru ve yeterli cevaplar vermeyi gerektiriyor. Doğru cevapları Önderliğin yaşam çizgisinde ve yaşam özelliklerinde bulmak mümkündür.
Onları en iyi ifade eden belgeler olarak da Kürdistan Devriminin Yolu’ndan Demokratik Uygarlık Manifestosu’na kadar olan bütün çözümlemeler dizisini incelemek esastır.Önderliğin felsefe, teori, ideoloji, strateji ve taktik olarak, yine örgüt ve yaşam olarak gerçekleşmesinin izahı, bu değerlendirmelerde mevcuttur. Önderliğimiz, kendi kendisini en yoğun ve en fazla ifade eden, tanımlamaya çalışan bir önderlik gerçeğidir. Kuşkusuz ifade ettikçe ve tanımladıkça önderlik gelişiminin kavranma durumu da ortaya çıkıyor. Tarih boyunca en kalıcı peygamberler, kendilerini yazılı hale getirenler veya getirtenler olmuştur. Filozoflar, eylem adamları, düşünürler, ideolojik ve siyasi liderlikler açısından da durum böyledir. Marks boşuna o kadar yazmamış veya Lenin o denli eylem içinde olmasına, örgüt ve pratikle ilişkili bulunmasına rağmen, bu kadar yazılı ifadeyi boşuna geliştirmemiştir. Kendi tanımlarını kendilerinin yapması için bunu geliştirmişlerdir. Dolayısıyla Apoculuğun ne olduğunun doğru anlaşılması için Önderlik değerlendirmelerine ve yaşamına bakmak gerekir.
Apoculuk bir düşünce ve eylem gücüdür
Önderlik, “Ben de Apocu militan olmaya çalışan biriyim” diyordu. En fazla Apocu olmaya çalışan, onun sözcülüğünü yapan, ölçülerini veren, özelliklerini ortaya çıkaran, felsefesini ve ütopyasını oluşturan, ahlakını yaratan militan oluyor. Önderliğin kendi tanımını kendisi geliştirmek istediği ve bu yönlü çaba harcadığı kadar, başkaları da bunu yapmaya çalışıyorlar. Herkes kendine göre tanım yapabilir, fakat tanımlar ancak yapanların olur. Önderliğin yaptığı tanım da, kendine ait olur. Buradan bakarak Önderlik olgusunun en iyi, objektif ve gerçekçi biçimde ancak kendi tanımıyla ele alınıp değerlendirebileceği görülebilir. Başkalarının tanımı, onların bakış açılarını yansıtır. Önderlik tartışılıyor ve daha fazla tartışılacak. Her düzeyde tartışma, değerlendirme ve tanım getirme olmalı, fakat şu bilinmelidir ki tanımlar, yapanlara ait olur. Bu nedenle olguyu ele alırken başkalarının yaptığı tanımı doğru ve gerçekçi bir veri olarak ele almamalıyız. Önderliği doğru anlamak, özümsemek, dolayısıyla Önderliğin yeterli, etkili ve doğru bir uygulayıcısı haline gelebilmek için olguyu kendi gerçekliğiyle öğrenmek, tek doğru yoldur.
Bu bakımdan eksiklikler var. Birinci olarak olguyu kendi tanımı ile almıyor, Önderliği kendi gerçekliği üzerinde değerlendirmiyor, kendimize göre değerlendirmeye çalışıyoruz. İkinci olarak kafa yormuyor, değerlendirmeye ihtiyaç olmadığını düşünüyoruz. Bu da kendi yaklaşımlarını gizleme eğilimini, yani nasıl algıladığını ve anladığını dışa vurmamayı içeriyor. Dolayısıyla bireyin neyi anlayıp neyi anlamadığı, olguyu nasıl ele aldığı belli olmuyor. Bunun aşılması gerekir.
Önderlik gerçeği kendini tanımladı: Apoculuk bir düşünce ve eylem gücüdür. Bazıları bu hareketi salt bir pratikçilik olarak gördüler. Özelikle Türkiye’deki sol çevrelerde Apoculuk uzun süre öyle algılandı. Bu yanlıştır. Apoculuk yalnız başına bir pratik gücü değil, aynı zamanda pratiğe yönelen büyük bir düşünce gücüdür. Yani Önderlik gerçeğinde düşünce ve pratik bütünlük var, dolayısıyla etkili ve çözümleyici pratiğe, kapsamlı ve derinlikli düşünce ve tahlil gücüne dayanıyor. Hatta şöyle bir hat bile izleniyor: Düşünce gücü fazlasıyla var. Önderlik gerçeğinde pratikte yapılanlardan ders çıkartarak ve kendi tecrübesinden öğrenerek ilerleme durumu var, ama pratiği geliştirebilmek için fazlasıyla aydınlatma da var. Neredeyse izlenecek pratik baştan sona çiziliyor, sonra uygulamaya geçiliyor. Bu doğru bir durum mudur? Aslında çok doğru sayılamaz, çok gerekli de değil, ama Kürdistan koşulları bunu gerektirdiği, Kürdistan’da örgüt kurabilmek ve eylem yaratabilmek için bu denli izah ve açıklamaya ihtiyaç duyulduğu için böyle olmuştur. İnsanlar böyle bir bilinçlenme içine alınmazlarsa örgütlenmiyor, doğru ve etkili eylem yapamıyorlar. Dolayısıyla Önderlik gerçeği böyle bir tahlil gücü geliştirmeye ve böyle bir yol izlemeye somut koşullar tarafından adeta zorlanıyor. Somut koşullar öyle olunmasını gerektiriyor. Demek ki, bir düşünce ve eylem gücü olma gerçeği var.
Apoculuk insanlığın özgür, eşit ve adil bir yaşama ulaşması için iğne ucuyla kuyu kazma tarzında bir çalışma yöntemiyle, ödünsüz ve çıkarsız bir mücadele yürütmeyi ifade ediyor. Salt siyasi iktidarla bağlantılı bir olgu değil, toplumun değişim-dönüşümü ve gelişimiyle daha özgür, eşit, adil ve paylaşımcı bir yaşama kavuşmasıyla ilgilidir. Bunu sağlamak için mücadeleyi içeriyor. Dolayısıyla Apoculuk bir mücadelecilik gerçeğidir. Bunun doğru anlaşılmasında yarar var. Çünkü mücadele etmek yerine Apoculuğu özgürlük, eşitlik, adalet ve imkan dağıtan bir kurum olarak algılama durumları oldu. Dolayısıyla kendine göre değerlendirme yaklaşımı oldu, ki bu da hatalı ve eksik oldu, Önderlik çizgisinin tanımını içermedi. Yanlış yaklaşımlar ve beklentiler içinde kaldık, kendimize ve dışımıza karşı bir çizgi doğrultusunda sürekli ve etkin mücadele yürüten konumda olamadık. Mücadeleci konum kazanamadık ya da mücadelede doğru bir tarz ve yöntem edinemedik. Her ikisi de bizde çok fazla görülen durumlar oldu. Oblomovca duruş, tembellik çok fazla var. Gevşek duruşun diğer yanı da mücadeleciliktir, ama bu nasıl bir mücadeleciliktir? Ölçülü, kurallı, örgütlü ve bir amaca bağlı değil; geleneksel Kürt tarzında gerçekleşen bir mücadelecilik oluyor. Buna isyancı tarz da denilebilir. Kazanmayı öngören, dolayısıyla kazanmayı sağlayacak ölçülere sahip olan değil; kırıp döken, sadece mücadele eden, dolayısıyla tepkilerini ortaya koyan bir mücadeledir. Apoculuk ise ne mücadelesizliktir, ne de bir isyancılık, yani yalnız başına kırıp döken bir mücadelecilik değildir. Her iki durumdan farklı olarak eski, geri ve gerici olanı aşmayı ifade ediyor, ama aştığının yerine yenisini koymayı da içeriyor, yani ortada bırakmıyor.
Apoculuk sosyalizmi ideolojik olgu olarak ele alıyor
Apoculuk sosyalizme nasıl yaklaşıyor? Sosyalizmi nasıl ele aldı ve geliştirdi? Sosyalizmi nasıl tanımladı ve yaşamsallaştırdı? Burada bir bakış açısı ve felsefi bir çerçeve var. Sosyalizm anlayışına ve ideolojik yaklaşımına her şeyden önce bu felsefe ve bakış açısı yön veriyor. Dolayısıyla bu felsefenin kavranması gereklidir. Eklektik, yüzeysel veya dar değil; son derece bilimsel, değişimi esas alan bir yönteme dayanan, Kürdistan koşullarını gözeterek ona çare olmayı, ihtiyacını gidermeyi içeren bir felsefedir. Dolayısıyla bu felsefenin insanı, toplumu, yaşamı ve mücadeleyi ele alış tarzında özgünlükleri var. Çünkü genel geçer felsefi ölçüler Kürdistan’da işlememiş, bu olgu üzerinde çözüm üretmemiştir. Çok yaratıcı ve değişim karakterine uygun ele almayan yaklaşımlar hiçbir sonuç doğurmamış, çok katı ve dogmatik kalıpların ortaya çıkmasına –ki bu da çok sınırlı olmuştur– yol açmıştır.
Birçok eğilimin kendini tanımlama veya açılım sağlama düzeyi çok dar ve yetersizdir. Örneğin reformist milliyetçilik, solculuk olarak ortaya çıktı, hatta marksist-leninist olma iddiasında bulundu. Bilimsel sosyalizmi esas aldıklarını dile getirdiler, ama bütün bu öğretiler adına ortaya koydukları düşünce kırıntı düzeyindedir, hiçbir derinliği, kapsamı yoktur. Kürdistan’daki toplumu ve insanı tanımlayarak sorunları aşacak çözümler üretme konusunda verdiği hiçbir yanıt yoktur. O nedenle toplum üzerinde etkide bulunamamıştır. Apoculuk, felsefede bunları aştı. Bilimsel bakış açısını özümsemekten Kürdistan gerçeğini buna göre tahlil etmeye kadar, bütün alanlarda önemli bir gelişme yaşadı. Diyalektik materyalizmin canlı ve yaşamı çözümleyen bir bilim haline gelmesi Kürdistan gerçeğinde, Apoculukla gerçekleşti. Geçen mücadele sürecini bu temelde ele almak ve değerlendirmek mümkündür.
Apoculuğun teorik bir çerçevesi var; sosyalizmi bir düşünce akımı, teorik çerçeve olarak ele alıyor ve çözümlüyor. Kendi felsefik bakış açısına uygun olarak olguları tahlil etme çabası içinde bulunuyor, ki bu Önderliğin en büyük çabalarından, dolayısıyla en fazla pratikleştiği sahalardan biridir. Birçok çevre böyle bir hususun hiç olmadığını sandı; Apocu hareketi teoriden, değerlendirme güç ve kabiliyetinden yoksun, salt bazı kalıpları bilen ve onun üzerinden eylem yapan bir güç olarak değerlendirdi ve salt bir eylem gücü olarak niteledi. Halbuki gerçek öyle değildi. Önderlik bunun tersini savundu. Böyle düşünenlere “biz işleri neyle yürütüyoruz, doğru anlaşılsın” dedi. Apoculuk işleri neyle yürüttü? Bu kadar gelişme neyle sağlandı? Apocu hareketin neyi vardı? Parası veya silahı yoktu. Bunların varolduğunu, bütün gelişmelerin bunlarla yaratıldığını öne sürmek, gerçeği saptırmak olur. Apoculuk, bütün gelişmeleri en başta düşünce ve değerlendirme gücüyle, bu gücü geliştirme azmi ve çabasıyla yarattı. Felsefede doğru bir bakış açısını geliştirme de aslında bu çabayla bağlantılıdır. Kendisini böyle bir düşünce gücünü geliştirmeyle sorumlu görünce, onu yaratmak için olay ve olguları nasıl ele alacağını ve değerlendireceğini, bakış açısının ve yönteminin ne olacağını daha doğru ve bilimsel düzeye getirmeyi gerektirdi. Bunun için felsefede yetkinleşme, derinleşme ve tutarlılık ortaya çıktı.
Bu bakımdan Önderlik gerçeğini, sosyalizm adına kapsamlı bir değerlendirme gücü olarak, çözümlemeleri de sosyalizmin teorik hazinesinin bir parçası olarak ele almak ve değer biçmek gerekiyor. Başka türlü yaklaşmak doğru değildir. Olgunun çözümlenmesini tam olarak vermemiş olabilir, tekrarı olabilir veya düzeni olmayabilir. Bu tür eleştiriler getirilebilir, bu mümkündür. Bu eleştirilere karşı savunma da yapılabilir, o da mümkündür. Mevcut koşullarımız, mücadele gerçeğimiz ve üzerinde çalışılan olgu olarak Kürdistan gerçeği ortadadır. Onu görmeden ve esas almadan hiçbir değerlendirme yapamayız. Onu dikkate almadan söylenecek her söz ezbere söz, gösterilecek her davranış kendimize göre davranış olur, dolayısıyla karşıdaki olguyu dikkate alan ve çözümleyen bir davranış anlamına gelmez. Ne olursa olsun çözümlemelerin büyük bir teorik güç, sosyalizmin teorik hazinesinin bir parçası olduğu yadsınamaz ve çarpıtılamaz bir gerçektir.
Apoculuk sosyalizmi bir ideolojik olgu olarak ele alıyor, onun özgürlük, eşitlik, adalet ve paylaşım ütopyasına sıkı sıkıya bağlıdır. İnsanlık için böyle bir yaşamı doğru, güzel ve mutlu bir yaşam olarak görüyor, dolayısıyla insanlığı böyle bir düzeye ulaştırmak için mücadele etmeyi ve çalışmayı doğru ve gerekli buluyor. Bu bakımdan insanlığa önerdiği yaşam özellikleri ve doğruları var, yaşamın belirlenmesinde bir taraf olma özelliği var. Buna tutku düzeyinde bağlı. Ütopyalarına müthiş bir inancı, bağlılığı ve tutkuyu ifade ediyor. Bu bakımdan ideolojik ütopyalar, toplum için yeni yaşam özellikleri önermekle birlikte onları gerçekleştirmek, onlara ulaşılmasını sağlamak için büyük bir inancı ifade ediyor. Sosyalizm gerçeğine, onun ütopyalarına inanması bu çerçevededir. Bütün bunlar işin teorik, düşünsel yanıdır. Bu anlamda Apoculuğu, sosyalizmin büyük bir düşünce akımı, ideolojik ve felsefik akımı olarak ele alma gerçeği söz konusudur. Apoculuk buna büyük anlam veriyor, bu bakımdan düşünce düzeyinde sosyalizmin yetkinleşmesi ve gelişmesi için yoğun çaba harcıyor.
Bu işin bir yanıdır. Diğer ve daha önemli olan yanı ise bunu yaşamsallaştırmak, mücadeleye kanalize etmektir. Bu bakımdan Apoculuk sosyalizmi gerçekten bir eylem kılavuzu, mücadele gücü ve yaşam gerçeği olarak ele alıyor, pratik bir olgu olarak görüyor. Bu konuda Önderlik ilkesi şöyledir; düşündüğün kadar yap, daha büyük şeyler yapabilmek için de daha fazla düşün. Önderliğin düşünme ve yapma diyalektiğini iç içe ve anı anında geliştiren bir tarza sahip olduğu bazı bilim adamları tarafından da tespit edilmiştir. Önderlik çizgisi düşünürken yapan, yaparken düşünen, dolayısıyla düşünce ve eylem birlikteliğini bu düzeyde kuran bir çizgidir. Bu, sosyalizm açısından da böyledir.