AMED – Aram Yayınevi, aralarında tarih, roman ve derlemenin de yer aldığı 4 yeni kitabı okuyucuyla buluşturdu.
Aram Yayınevi’nde 4 yeni kitap çıktı. Roman, tarih ve inceleme kategorilerinde basılan kitaplar, okuyucuyla buluşmayı bekliyor. Yayınevi, kollektif bir çalışma ile hazırlanan “Antik Çağın Devrimcisi/ Zerdüşt”, Ahmet Kahraman’ın “Si ve Rehan”, Fatma İzol’ün “Tanrıçalıktan Tanrılığa Kürtler”, Veysel Avcı’nın “Toplumsal Cinsiyetçilik Kuramları ve Paradigmasal Bakış” kitaplarını okuyucuyla buluşturdu.
TOPLUMSAL CİNSİYETÇİLİK KURAMLARI VE PARADİGMASAL BAKIŞ
Yazar Veysel Avcı’nın derlediği “Toplumsal Cinsiyetçilik Kuramları ve Paradigmasal Bakış” kitabı, 336 sayfadan oluşuyor. Kitabın arka kapağında şu ifadeler yer alıyor: “Toplumsal cinsiyetçiliğin hem yaratılıp sorunsallaştırıldığı hem de ideolojik uygulamalar olarak süreklileştirilip yaygınlaştırıldığı alan, kadın-erkek ilişkileri olmaktadır. İktidar, hiyerarşi ve egemenlik ilişkilerinin toplumsal alanda somutlaştığı zemin de budur ve mikro devlet olarak tanımladığımız aile/evlilik gerçeğinde ise pratikleştirilmektedir.
Kadın ve erkeklerin cinsiyetlendirildiği oranda, özgür düşünce ve yaşam sınırlarının daraltıldığı, böylece kapitalist modernitenin hizmetine koşuldukları açıktır. Dolayısıyla özgürlük yitimi çok boyutlu dolaylı/dolaysız köleleşme bu ilişkide gerçekleştiği için, özgürlük hedefi ve analizinin de kadın-erkek ilişkileri üzerinden netleştirilmesi önem kazanmaktadır. Temel toplumsal sorunların kaynağı da bu ilişkide yatar. Bu nedenle tutarlı bir ideoloji, örgütlenme, eylem/aktivite gerçeğine ulaşılıp alternatif bir toplumsal modelin yaratılabilmesi için bu ilişki odağa alınmak zorundadır.”
TANRIÇALIKTAN TANRILIĞA KÜRTLER
Yazar Fatma İzol’ün kaleme aldığı “Tanrıçalıktan Tanrılığa Kürtler” kitabı 528 sayfadan oluşuyor. İzol, kitabında Riha’da bulunan Girê Miraza’daki (Göbeklitepe) tarihi kalıntılar, Kürtler de tanrıçalıktan tanrılığa nasıl geçildiğinin izlerini sürüyor. Kitabın arka kapağında şunlar belirtildi: “Tanrıça Hepat’ın bir diğer adı Khalpat’tır, bu aslında Kürtçe birleşik bir sözcüktür. Khal=Qal anlamına gelir, Pat=Fat demektir. Aslı ‘Pat’ olmasına rağmen Sami dillerinde P harfi olmadığı için bu harfin yerine F harfini kullanmışlardır. Sözcüğü birleştirdiğimizde Bilge Fat veya Kral Fat anlamı ortaya çıkar. Bu isim daha sonraları yine Kürtçe olan bir hece eki alarak Ana Fat anlamına gelen ‘Fat-Ma’ olmuştur ki Ma Kürtçe de ana anlamına gelir.
Arya coğrafyasında QalPat’ın çocukları, analarının yolunu takip ederek merkezinde kadının olduğu ‘radikal eşitlikçi’ devasa bir düzen kurmuşlardır. Kutsal kitaplarda geçen ilk tek tanrılı dinin yaşandığı kutsal mekân Göbeklitepe-Girê Miraza, Xwadai dininin çok iyi bilindiği ve daha sonrasında binlerce yıl Ari halkı tarafından yüzlerce katliama rağmen korunduğu ve yaşatıldığı başlangıç noktasıdır.
Bu kitapta çok çarpıcı belge ve bilgilerle pazılın eksik tarafını, yani içinde kadının da olduğu, hatta medeniyetin ve yerleşik hayatın başladığı tarihin bu ilk dönemlerinde başat ve önder bir rol oynayan kadınlarının öncülüğünde saygın bir halkın yarattığı insanlık değerlerini bulacaksınız.
Sİ VE REHAN
Yazar Ahmet Kahraman’ın “Si ve Rehan” romanı 496 sayfadan oluşuyor. Kahraman, “Si ve Rehan” romanında Kürt tarihinin bir bütününü anlatıyor. “Si ve Rehan” romanın arka kapağında şunlar belirtildi: “Trajedisini, sevdasını, yıkımını, direniş ve dirilişini zamanın öldüremediği capcanlı bir duyguyu berrak bir gerçeklikle ve yüzyılları birbirine bağlayarak aktarıyor. Sadece bir zulüm ve direniş sarmalını anlatmıyor, geniş bir kültürel topografyayı adeta yeniden dokuyor. İnleyen kavalının ezgileriyle hem bir halkın akıl almaz kederini hem de bir aşk ve direniş destanını edebi gücü ve nefis anlatımıyla yoğuran bu romanıyla yazar, kaynağıyla bağını yitirmeye yüz tutmuş günümüz edebiyatına yepyeni imkanlar, geniş ve taptaze bir yaşam soluğu kazandırıyor. Si ve Rehan, unutmak istesek bile büyükanne ve büyükbabalarımızın çığlığını asla unutamayacağımızın dokunaklı hikayesi, uçurumların derinliğiyle sınanmış aşklarının ve cesaretlerinin susmak bilmeyen ezgisi.”
ANTİK ÇAĞIN DEVRİMCİSİ/ ZERDÜŞT
Kollektif olarak hazırlanan ve tarih kategorisinde yer alan “Antik Çağın Devrimcisi/ Zerdüşt” kitabı da 208 sayfadan oluşuyor. Kitaba dair, arka kapakta şunlar yer aldı: “Bir İngiliz tarafından Hindistan’ın Surat şehrinden alınıp 1750’den bir süre önce Fransa’ya getirilen Avesta’dan, dönemin bilim adamları pek haberdar değildi. Batılı aydınlar, zaten Avesta’nın varlığından ancak MÖ yaşamış bazı Yunanlı filozofların anlatımlarıyla haberdardırlar. Avesta’nın halen yaşıyor olduğundan ise, bihaberdirler. Avesta’yı kutsal kitapları olarak kabul eden Zerdüştiler ise; kendi içine kapanık, dış dünya ile bağlarını sınırlı tutan, küçük bir topluluk olarak varlıklarını sürdürmeye çalışıyorlardı. Avesta, Avrupa’ya sessiz sedasız bir giriş yapmıştı ve uzun bir dönem Fransa’nın Bodleran Kütüphanesi’nin duvarına, demirden bir zincirle asılı bırakıldı. Zincirle duvara asılı bırakılan kitabın, geçmişten geleceğe ışıklı bir yolun öncüsü olduğunu ise uzun süre kimse anlayamadı.
Antik Köleci Çağ’dan klasik köleci çağa geçişten en belirgin etken Zerdüşt öğretisinin ilkeleridir. İdeolojik bir devrim niteliğini taşıyan yapısı ile dinsel oluşumlardan, felsefi yapılara doğru bir değişimi ifade etmektedir. Bu yönüyle düşünsel olmak, felsefi içeriği belirginlik kazanmakla beraber, dinsel bir anlatımı kullanması, din ve felsefe arasında ara bir süreci yansıttığını göstermektedir. Bu insanlık tarihine kattığı önemli katkılardan biridir. Bunun yanı sıra, toplumun şekillenişinde antik köleci çağı, insanlıktan uzaklaştıran değer yargılarına karşılık bireyden başlamak üzere toplumun tümüyle değiştirilmesini hedefleyen ahlaki bir devrim niteliğini de taşımaktadır. Zerdüşt öğretisinin kurmaya çalıştığı insan ve toplum modeli bilinçli, iradeli, çevre ve doğayla özdeşlemiş, diyalektik esaslar çerçevesinde sürekli bir çelişki ve çatışma ekseninde değişime, dolayısıyla gelişmeye olan inanç yapısı ile günümüz çağsal ihtiyaçlarına da cevap olabilecek özellikleri taşımaktadır. Zerdüşt’ün yaşadığı dönemde kendi döneminin koşullarını fazlasıyla aşan öğretisi ile günümüze daha fazla uyarlayabilecek bir niteliğe sahiptir. Bu anlamıyla Zerdüşt öğretisi çağlar ötesinden günümüzü aydınlatabilen Işıklı Bir Yol’dur.”