HABER MERKEZİ
Arjîn: “Ben de savaşmak istiyorum!”
Hapishane olarak kullandığımız evin bir kısmı misafirhene gibiydi. Dışarıdan gelip başka yerlere gidecek olan arkadaşlar için hazırlamıştık. Orada gerillaya katılmak isteyen 5 genç ile Amed Eyaletinden Başur’a gitmek için gelen Arjîn (Evin Aydın)de vardı. Arjîn beni görür görmez hemen atıldı:
“Heval Mamo, durumları biliyorum ve direnişe katılmak istiyorum. Uygun bir yere düzenlememin yapılmasını istiyorum”. Heyecanını ve beklentisini anlamıştım:
“Buna şu an gerek yok. Ayrıca misafirsin, Güney’e geçmen gerekir”. Bunun üzerine çıkıştı:
“Ben de kadroyum, bir parti militanıyım! Bu tür direnişlere daha önce Amed’te katıldım, tecrübem var”.
“Ama senin hasta olduğunu duydum. Sağlık sorunların çıkabilir. Durumun kötüleşebilir. Takviye gerekirse gelip sana söyleriz, o zaman direnişe katılırsın”.
Ama nafile, ne dedimse dineletemedim. ‘Abluka başlamak üzere, savaş başlamak üzere ve burada herkes bizimle birşeyin müzakeresini yapıyor yahu’ diye geçirdim içimden. Tabi Arjîn yoldaşımızdı. Ama o bu durumdayken nasıl kabul ederdim ki? Zaten konuşmasının sonunda isteğini kabul etmeyeceğimi hisseden Heval Arjin, yumuşak bir dille yaptığı öneriyi bir kenara bırakarak biraz da buyurgan tarzda ‘Ne olursa olsun direnişte yer alacağım’ dedi. Dağda eyleme gitmek için direten, inat eden arkadaşlar geldi aklıma. O an o buyurganlığı hoşuma gitmişti doğrusu. Savaşma isteğine her zaman saygılı yaklaşmak gerekirdi. Arjîn’in şehir direnişlerine katıldığını bilmiyordum. Daha önce ayaküstü birkaç görüşmemize rağmen, çok ayrıntı dile gelmemişti. Askeri bir duruşu vardı. Uzun boylu, kendinden de emindi güzel bir yoldaştı. Uzun namlulu baretta tabancasını biraz da göstere göstere devamlı yanında taşıyordu.
Arjin (Evin Aydın) arkadaşın bu çıkışı karşısıda, doğrusu pes etmiştim. Uğrayacacağım yerler olduğu için hemen aceleyle Cudi Mahalle komutanı Heval Şevger yani Muxtar’ı’ çağırdım. Geldi ve ona;
“Heval Arjîn’i kadın arkadaşların yanına götür. Heval Rûken’e durumu anlat. Direnişe katılma isteği olduğunu ama bizim şu an için bu öneriye katılmadığımızı söyle. Bu arkadaş misafir. Ama eğer uygun ve gerekli görürlerse düzenlemesini yapar” dedim. Aslında biraz da topu heval Ruken atmıştım. Heval Arjîn’e döndüm. Yüzünde güller açıyordu. Sanki az önce bana çıkışan o değilmiş gibiydi. Ama duruşundan aldığım güçle, tebessümle “Son sözü kadın arkadaşlar söyleyecek. Olursa hangi mevziye gideceğini de onlar sana söyler” dedim. Hiç beklemeden teşekkür edip arabaya atladı ve gitti. Bu dolaylı gidişe fazla aklım yatmamıştı ama savaş anlarında böyle şeyler oluyordu işte. Sağlığı yerinde olsun diye de arkasından dua ettim. Duyduğum kadarıyla hastalığı biraz ağırdı.
Arjîn -Evin Aydın;
Hakikat Savaşçıları Gizemi Sever!
Hastaneye yeni yaralılar da gelmişti. Hastaneye yakın ve onun savunmasını yapan mevzinin bulunduğu sokaktaki arkadaşlara tanklarla saldırmışlardı. Evin altında bulunan sağlam bir bodruma girip mevzileneceklerine, üst kattaki dairede kalmışlardı gece. Normalde hemen hemen bütün bodrum katların sokağa bakan küçük pençeleri olmasına rağmen üst kata çıkmışlardı. Düşman bunları gece, heronla tespit etmişti. Evin önünde başka bir ev de vardı. Düşman ilk önce bu arkadaşların girdiği evin önündeki evi tank yağmuruna tutup yıkmıştı. Tank mermileri arkadaşların bulunduğu evi de tahrip etmişti. İki arkadaş, Xebat (genelde Kasaphane’de kalan yerel birimdendi) ve Çekdar (Cengiz Sansak) şehit düşmüştü. Yaralananlar da Dirêj (Muammer), Arjîn (Evin Aydın), Helbest (Mizgin Tonga), Cesur (Rêber Çelik; Maxmur’dan gelmişti), Çekdar Batû (Abdulkadir Kaya; evli ve 6 çocuk babası) idi. İki hafif yaralanan arkadaş da vardı. Bir grup gidip iki arkadaşın cenazesini aynı evin bodrum katına bırakmışlardı.
Özellikle Arjîn’in yarası ağırdı. Ayağı ve kolu parçalanmıştı. İkinci kez yaralanıyordu. Tank topu yaraları genelde çok kötü oluyordu. Yaralanmadan önceki gün o mevziye dayatarak gitmişti. İlk yarasından dolayı sekerek yürürdü. Ama ısrar edip arkadaşlarla beraber pusuya yatmıştı. Onu yine yaralı görünce, ‘niye gitmesine izin verdim’ diye kendime çok kızdım. Cesur ve yiğit oluşunun önünde durmamıştım. Caferî Sadık hattında 30 gün direnmişti mevzidaşlarıyla. Yaralanıncaya kadar oradan inmemişti.
Amed’te de direnişe katılmıştı, tecrübeliydi. Başur’a geçmek için Cizre’ye gelmişti. Abluka başlar başlamaz o da direnişe hemen ilk koşanlardan oldu. Bu tank saldırısında yaşanan şehadet ve yaralanmalar ikinci hastanedeki havayı daha da ağırlaştımıştı. Buna rağmen Arjîn moralliydi. Üzüldüğümüzü görmüş, bize moral vermeye çalışmıştı.
Bu arkadaş hakkında fazla bilgim yoktu. En azından gerçek adını bilmek istedim;
‘Heval Arjin senin gerçek adın ne? Buna karşılık;
‘Heval Mamo, merak etme ben ölmem. Ben bu tür yaralanmalara alışığım’ dedi. Ben de sanki pot kırmış gibi durumu düzeltme telaşına girmiş, sormamın esas nedenini anlatmaya çalışıyordum;
‘Yanlış anlama, bu kadar savaştın daha hakkında hiçbir bilgim yok’, şakalaşarak ‘bu kadar kendini gizemli kılmana gerek yok? Gülerek;
‘Hakikat savaşçılar gizemi sever’ dedi. Ardından devam etti;
‘Benim Gerçek adım Evin Aydın. Ailem Amed’te tanınır. HDP çevresinde de bilinir’ dedi. Bende;
‘Hem adın hem soyadın güzeldir’ dedim. Gülerek;
‘Öyledir’. Sordu; ‘Sence ne olur bu işin sonu? Ben de;
‘Durumları görüyorsun, ama yine de belli olmaz, güneş en zifiri karanlığı yırtarak ortaya çıkar, ortamı aydınlatır’ türünden belirsiz bir yanıt verdim. Heval Evin;
‘Bu saatten sonra hiç önemli değil, ister çıksın, ister çıkmasın, bu halimizle bile düşmanın belini kırdık ya? Gerisi önemli değil. Gerekirse en son eylemi de kendimize karşı yaparız. Önemli olan burada arkadaşlarla beraber olmak, beraber ölmek bile güzel! Ne dediğini anlamıştım, o ve onun gibi birçok arkadaş, son mermiyi son bombayı kendinde patlatmak için yanlarında silah ve el bombaları bulunduruyorlardı. Onun da çok sevdiği hep yanında taşıdığı Baretta tabancası da yastığının altındaydı.
En son Heval Arjin -Evin Ayıdın’ın yanında ayrılırken ‘Heval Mamo elinden geldiğince kendini koru, bu yaşananların mutlaka anlatılması, anlaşılması gerekir. Daha önce de sana söylemiştim, yönetimden en az bir arkadaşın bu çatışmaların dışında kalması gerekiyordu. Beni dinlemediniz, şimdi hepiniz buradasınız. İnşallah bu kötü günler biter, arkadaşlara ulaşırsınız!dedi. Heval Evin daha birinci hastahane bodrumunda iken, takriben 12 gün öncesi, o ile Faraşin Amed,benim çatışma dışına çıkmam için yaptığı öneriyi hatırlatıyordu.
Gerçekten de anlayış ve anlatma sorunu vardı, öz yönetim direnişlerini. Bu gün eğer bu satırlar yazılmışsa bunda heval Evin’nin vasiyeti ve isteği kesinlikle önceliklidir.