HABER MERKEZİ – Komalên Ciwan Koordinasyonu Armanc Med ajansımıza verdiği röportajda Türk devletinin geliştirdiği politikalar ve bunların gençlik üzerindeki etkisini değerlendirerek tüm alanlarda devrimci gençlik birliğinin oluşturulması gerktiğini belirtti.
Komalên Ciwan Koordinasyonu Armanc Med ile yaptığımız röportajın tamamı şöyle;
Faşist AKP-MHP savaş yönetimi Kürdistan topraklarını işgal etmek için bütün gücünü seferber etmiş durumda. Bunun Kürt halkına her yönüyle yansıdığını görmek mümkün. Kürt halkı, kadınları, gençleri yine sol-sosyalist kesimler üzerinde çok yoğun bir baskı ve soykırım politikası uygulanmakta. Gençlik cephesinden bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Başta 25 Ekim’de şehid düşen efsane komutanımız Beritan (Gülnaz Karataş) şahsında ve en son Botan’da Faşist TC ordusuyla girdiği çatışmadan sonra şehid düşen Şengal’i Daiş barbar çetelerinin fermanından kurtaran ve Şengal Halkımız tarafından Çağdaş Derweş büyük komutanımız Egit Civyan şahsında tüm kahraman şehidlerimizi saygıyla anıyorum. Mücadelelerini zaferle taçlandıracağımızın sözünü veriyorum.
Öncelikle bu saldırıların doğru anlaşılması için AKP-MHP faşist rejimi şahsında TC Devletinin 21.yy stratejisini anlamak gerekir. Yine bu saldırılara maruz kalan kesimin öncü gücü olan Kürtlerin direnişinin dayandığı stratejiyi iyi görmek gerekir. Açıkçası burda iki stratejinin çatışması mümkün. Başta bir şeyi düzelterek ele almak istiyorum. Şu an var olan durumu sadece AKP-MHP faşist zihniyeti olarak ele almak çarpıtmadır. Bu bir devlet politikası ve stratejisidir. Hangi güç iktidara gelirse gelsin devletin çıkarları doğrultusunda streteji uygulamak zorundadır. Şu an iktidar da olanlarda hem bu stratejiyi hem de bu politikaları uygulamaktadırlar. Varlıklarını bu şekilde devam ettirmektedirler. Yani bu faşist zihniyetin sadece şu an iktidarda olan güce bağlı olmadığını görebilmek için TC tarihine bakmak yeterlidir. Kuruluş felsefesi yani faşizmin esas politikası olan tekçiliğe dayanmaktadır. Nasıl ki TC’nin tek partili dönemin de CHP, Türkiye halklarının birleşkeleri olan Ermenileri, Kürtleri, Rumları ve Çerkezleri yok sayan politikaları devreye koyulduysa bugünde aynı zihniyet devam etmektedir. Sadece bu gerçekliğe bile bakılırsa bu sadece AKP-MHP zihniyetine ait değil bir devlet aklının var olduğunu görülecektir. TC’nin şu an ki stratejisi cumhuriyetin kuruluşunda yaşadığı sıkıntılardan kaynaklı tavizler vererek kaybettiğini düşündüğü otoritesini ve denetimindeki toprakları tekrardan geri alma çabasıdır. Esas hedefi Misak-ı Milli sınırları olarak belirlenen Osmanlı döneminden kalma alanları tekrardan hakimiyeti altına alma ve 21. yüzyıl da emperyal güçlerin politikasına bağlı olarak bölgede askeri, siyasi ve ekonomik olarak güç olmak istemektedir. Bu politikası belli bir dönem Avrupa devletleri tarafından desteklenmiş olsada gelinen aşamada bir soruna dönüşmüştür. Bu yüzden buna karşı da bir çok rahatsızlık açığa çıkmakta. TC faşist devletinin geleneğinden var olan para militer örgütlemeler 21. yüzyılda da esas bir örgütleme modeli olarak hazırlanmıştır. Çok geçmişe gitmeden son bir kaç yılı bile gözlemlendiğinde bugün de devlette ciddi bir değişimin olmadığı görülecektir. Bire bir TC Cumhurbaşkanı tarafından dile getirilen Lozan’ın bir ihanet olduğu yapılan anlaşmanın TC’nin çıkarına olmadığını ve bunun düzeltilmesi gerektiği dile getirilmiştir. Bu yaklaşımla yola çıkarak içine girdiği ittifaklarla gerek Kürdistan’da gerek Ortadoğu’da karmaşıklık yaratarak oluşan boşluktan faydalanıp tekrar otorite güç olmayı hedeflemiştir. TC’nin DAİŞ’le olan ittifakı herkes tarafından bilinmektedir. Bu ittifakla beraber komşu ülkeler olarak tanımladığı Irak ve Suriye’yi ciddi bir savaş alanına dönüştürüp müdahalesinin zeminini yaratmaya çalışmıştır. Nitekim belli düzeyde de başarılı olmuştur. Daiş tamamıyla örgütlendirilmiş ve kapsamlı bir planlama ile harekete geçirilmiştir. Deyim yerindeyse Ortadoğu toplumuna gösterilmiş bir tehdit sopasıdır. Kendi çıkarları önünde engel gördüğü her güce karşı saldırabilecek ve ciddi zarar verebilecek bir tehtid aracıdır. Tam da bu kapsamda TC, kendi yayılma politikaları karşısında en büyük engel olarak gördüğü Kürtler ve Kürtlerin temsili olan PKK hareketini, yok edilmesi gereken bir güç olarak görüldüğünden kaynaklı ilk önceliği Kürt engelini ortadan kaldırmak için harekete geçirmiştir. Kobanê’de yaşanan savaşta bunu görmek mümkündür. Kobanê’yi sadece bir çete yapılanmasına karşı geliştirilen bir direniş olarak görmek ciddi eksiklik olur. Kobanê direnişini tarihi olarak anlamak için Nazi faşizminin dünyayı kuşatan yayılma politikalarına karşı direnen ve teslim olmayan Sovyet gücüne bakmalıyız birbirine çok benzemektedir. Nazilerin Sovyet gücünden aldığı yenilgiyle beraber Nazi faşizmi gerileme sürecini yaşamaya başlamıştır. Daiş’te süreci Kobanê’de ki yenilgisinden Bahoz’da bitirilmesinin ilanına kadar götürebilmiştir. Ve ayrıca ilginçtir ki Kobanê 2015 yılı 26 Ocak’ta özgürleştiriliyor. Önderliğimiz üzerindeki tecritte 2015 yılı 5 Nisan’ında derinleştirilerek uygulamaya koyuluyor. Yani TC işgal politikalarının uygulama gücü olan Daiş’in yenilgisi TC’nin doğrudan sahaya inmesi ve bütün gizli politikalarının deşifre olmasına neden oluyor. TC’nin yüzyıllık Kürt düşmanlığı Daiş’in yenilmesiyle beraber kat be kat artmıştır. Eğer bugün TC Ortadoğu’da hakimiyet kuramıyor ve sömürü politikalarını uygulayamıyorsa kesinlikle Kürtlerin direnişi belirleyicidir. Dikkat edilirse Kürtler dışında TC’ye karşı net tavır alan bir devlet bir hareket ya da bir örgüt bulunmamaktadır. TC faşist devletinin öfkesi tam da bunadır. Kürtler bu noktada iki esas üzerinden ele alındığında etkileri daha iyi görülebilir. Birincisi TC’nin bölgeye yayılması önünde engel olması, ikincisi TC sınırları içerisinde faşist zihniyetin kurumsallaşması ve zihniyet olarak toplum nezdinde iktidarlaşamamasadır. 2013’ten 2015’e kadar olan süreç Kürt sorununun çözümü için devletle Önderlik arasındaki diyalog olarak ele alınmıştır. Bu sürecin bitimi de kesinlikle Daiş’in yenilmesi ve Kürtlerin elde ettiği kazanımlarla bağlantılıdır. 2015’ten bu güne kadar yani 6 yıla yakındır partimiz PKK ve TC devleti arasında çok sıcak bir savaş yaşanmaktadır. Bu savaş herkes tarafından nasıl sonuçlanacağı merak edilerek bekle gör politikaları izlenmektedir. Şunu herkesin kabul etmesi gerekir Kürtler’in direnişi sadece Kürt Ulus’unun kurtuluşuyla sınırlı değildir. Şunu belirtmek yanlış olmaz Kürt Halkı’nın direnişi özgür ve demokratik bir toplumun geleceğinin inşasının direnişidir. Bu yüzden herkes tarafından desteklenmesi gereken bir direniştir. TC devleti Kürtlere duyduğu öfke ve beslediği düşmanlık bastıramadığı bu direnişten kaynaklıdır. Kürtlerin esas amacı özelde Türkiye’de genelde bölgede yaşayan halkların demoktratik bir sistemde özgür yaşamasıdır. Bunun gerçekleşmesi içinde her türlü fedekarlığı göstererek bu faşist ve barbar güce karşı bedel ödemektedir. Bu kısa özette de görüldüğü gibi yani yaşanan da faşist bir zihniyetle demokratik bir zihniyetin savaşımı olmaktadır. TC her geçen gün kaybetmektedir. Gerek Libya’da gerek Doğu Akdeniz’de gerek Suriye’de gerek Karabağ’da hem askeri hem siyasi hem diploması anlamında ve en önemlisi toplum nezdinde işgalci faşist ve art niyetli bir devlet olarak teşhir edilmiştir. Buna karşı özgürlük hareketimizin sergilediği direniş tüm Ortadoğu halklarını cesaretlendirerek tarihten gelen Osmanlı korkusu artık kırılmıştır. Her gün itirazlar yükselmekte TC devleti teşhir edilmektedir. Tüm bu durumların yaşanmasına sebep olan Kürt Halkı’nın direnişidir.
Bu savaş politikalarının asıl hedefinde şüphesiz Kürt gençleri var. Özellikle Bakurê Kürdistan’da yurtsever gençliğe yönelik yoğun bir şekilde kaçırma ve ajanlaştırma politikaları yürütülmekte. Gençlik üzerinde yürütülen bu politikaların temelinde ne vardır?
Bu faşizmin karşısında belki de en ağır bedeli veren ve en yiğit duruşu sergileyen Kürdistan yurtsever gençliği olmuştur. TC’nin esas korkusu Kürdistan gençliğinin Önder Apo’nun ideolojisi ve felsefesi ile TC’ye karşı mücadele etmesidir. Çünkü yurtsever gençlik TC’nin bütün kirli politikalarına karşı durmuştur. Bütün kirli devlet politikalarını ret etmiştir. Yani duygu ve düşünce de kendi yaşamını inşa etmiş bir gençlikten bahsediyoruz. TC‘nin politikalarına engel olan bu gücün her türlü yol yöntem kullanılarak yok edilmesi hedeflenmiştir. Kürdistan yurtsever gençliği Önder Apo’nun önderliğinde 50 yıla yakındır gerillalaşarak TC faşist devletine karşı bir savaşım içerisine girmiştir. Yani yurtsever gençlik TC’ye keskin bir şekilde karşı durmuştur. Bu keskin duruş keskin bir savaşında zemini yaratmıştır. Yurtsever gençlik gerek dağda gerillaşarak gerek şehirlerde serhıldanlaşarak gerek zindanlarda direnerek onurlu yaşamın inşasının öncüsü ve yaratıcısı olma kararlılığını bu güne kadar sürdürmektedir. Burda eksik kalan bu direnişte diğer hareketlerin ve örgütlerinin tam olarak yer almamasıdır. Dönemsel olarak aynı mevzide bir araya gelinsede radikal bir birliktelik halen açığa çıkmış değildir yani yurtsever gençlik faşizm karşısındaki mücadelesinde yalnız kalabilmektedir. TC bugün Kürdistan gençliğinin örgütlenmesinin önüne geçmek için bütün imkanları ortadan kaldırdığı gibi en küçük bir ihtimalin oluşmasına bile zemin vermemektedir. Teslim alınmamış olan gençleri kaçırtarak işkenceler yapıp ajanlaştırmak yani kendi değerlerine ihanet eden bir kişilik yaratma politikasını izliyor. Son zamanlarda çok yoğun olarak Kürdistan yurtsever gençlerini bu politikalar temelinde kaçırtıp ajanlığı dayattığını, kabul etmeyenlerin de infaz edildiğini biliyoruz. Bu bir görüş olmayıp birebir bu faaliyette yer alan hareketimiz içinde deşifre olup tutuklanan ajanların verdiği bilgilerdir. İstanbul ve Amed merkezli bu politikalar bağlamında onlarca gencin infaz edildiğini biliyoruz. Yine teslim alma politikaları kapsamında son dönemde basına yansıtıldığı gibi Kürt genç kadınlarına dönük devlet memurlarının sosyal ilişki adı altında yaptığı tecavüzler bilinmektedir. Bu tecavüzlerle Kürdistan yurtsever gençliğinin direniş ruhunu kırmak ve özgürlük mücadelesinden uzaklaştırmaya hedeflemektedir. Basına bu kadar yoğun yansımasına rağmen toplum tarafından tepkilerin gelişmemesi ve hesap sorulmaması tamamıyla devletten duyulan korkuyla alakalı olup ve yaşanan aşınmalarla bağlantılıdır. TC faşist devletinin toplumda yaratttığı bu vicdani ve ahlaki aşınmalar bu ve benzeri uyguılamaların süreklileşmesinden cesaret bulmaktadır. Kürdistan yurtsever gençliği düşman gerçekliği bilinciyle her şeye rağmen Önderliğine bağlı kalmış ve hareketimizin direnişi içinde yer almayı bilmiştir. TC faşist devleti ne yaparsa yapsın aydınlanan bir gençlik ve hareketimizin mücadelesiyle kazanılmış onurlu bir kişilik her zaman mevzide ki yerini almayı ve sonuna kadar direnmenin iradesi ve kararlılığını gösterecektir. TC’nin bu yüzden Kürt gencine tahammülü yoktur. Hatta onun okulunda okuyan, onun belirlediği sınırlarda yaşayan, onun istemlerine göre hareket eden bir Kürt genci bile kendi kültürü ve diline ait en ufak bir çıkışı bile yapsa, onun gözünün yaşına bakılmadan öldürülmesine neden olmaktadır. Artık kendini inkar etmek bile TC faşist devletini tatmin etmemektedir. Yani TC için her Kürt potansiyel bir tehlike olmaktadır. Dikkat edilirse hiç bir inançta ve hiçbir ahlaki kuralda olmamasına rağmen TC bizim şehitliklerimizi ve şehit yoldaşlarımızın kemiklerine en alçak yöntemlerle saldırmaktadır. Garzan şehitlerimizin İstanbul Kilyos’a gömülmesi ve her gün ayak bastırılması ve yine şehid Agit’in cenazesinin annesine kargoyla gönderilmesi bu devletin Kürt düşmanlığını açığa vurmuştur. TC bunu iyi biliyor ki Önder Apo’nun düşüncesiyle yetişen her Kürt genci TC’den hesap soracak bir birey olacaktır. Bundan kaynaklı tarihte eşine hiç rastlanmamış vahşetler bugün Kürt halkına yaşatılmaktır. Bu bir imha ve inkar sistemidir. Bugün yurtsever gençlik Kürdistan dağlarında ve şehirlerinde bu imha ve inkar sistemine karşı çok anlamlı ve değerli bir direnişi ortaya koymaktadır. Ortaya çıkardığı direnişte radikaldir. Kimin ne dediğine ne diyeceğine bakmaksızın her şeyi göze alacak bir yaklaşımla bu onurlu direnişin en ön saflarında yerini almaktadır. İşte TC’nin aşamadığı irade Önder Apo’nun ideolojisiyle yaşamak isteyen Kürdistan yurtsever gençliğinin iradesidir. Bu gençlik doğal olarak ortaya koyduğu direnişten kaynaklı bütün Ortadoğu ve Dünya gençliği tarafından saygı duyulup imrenilmektedir. Yani sadece bu direniş Kürdistanla sınırlı olmayıp bütün Dünya gençliğine bir ilham ve perspektif olmaktadır. Ortadoğu ve Avrupa’da ki bütün gençliğin bu direnişte yer alması tarihi bir sorumluluktur. Yukarıda da belirttik bu sadece Kürt Ulusu’nun mücadelesi değil faşisme karşı verilen bir onur mücadelesidir. Bu mücadele büyük bedeller ile verilmektedir.
Kürdistan başta olmak üzere Türkiye ve Avrupa’da gençlik hareketleri Önder APO’nun özgürlüğü temelinde hamleler başlattılar. Bu temelde özellikle Avrupa’da gençlik eylemleriyle öncülük rolünü oynamakta. Yine KCK’nin TECRİDE FAŞİZME İŞGALE SON; ÖZGÜRLÜĞÜ SAĞLAMA ZAMANI! şiarıyla başlattığı hamle gençlik hareketleri tarafından sahiplenilmekte. Bu temelde geliştirilen eylemleri nasıl değerlendirmek gerekir?
Biz gençlik hareketi olarak 2020’nin başında aldığımız yıllık toplantı da mücadelemizin yarattığı koşulları ve imkanları değerlendirip kimi kararlaşmalara gitmiştik. Bu kararlaşma çerçevesinde artık direnişle sınırlı kalmayıp mutlak zaferi sağlama kararlılığını ortaya konmuştu. Bu temelde Kürdistan ve Avrupa’da ki gençlik örgütlenme ve serhildana geçme hamleleri kapsamında aktifleşmiştir. Belli bir süre engelleyici olan pandemi psikolojisi aşıldıktan sonra direniş daha da yaygınlaştırılıp büyütülmüştür. Gençlik olarak bu pandemininde bir kapitalist modernite üretimi olduğunu toplumun bir bütünen yeniden dizayn edilmesini amaçladığını anlaşılmıştı. Bu yüzden sistem bu hastalığın yayılmasının sebebini gençlere bağlamaktadır. Biraz zaman alsada kapitalist modernitenin bu planı tüm toplum tarafından anlaşılmıştır. Komalên Ciwan olarak 4 parça Kürdistan ve Avrupa’da belirli şiarlarla hamleler başlatıldı. Hamlelerin temel hedefi Önderliğimizin özgürlüğü ve Kürdistan’ın özgürleştirilmesi kapsamındaydı. 15 Ağustos’u tercih etmemizin özel bir yeri vardır. Nasıl ki 15 Ağustos’ta ölü denilen Kürt halkının gerilla direnişiyle dirilmesi ve varlığını ortaya koyması sağlanmışsa yapılan hamle de bu ruh ve bu kararlılıkla mutlak özgürlüğü hedeflemiştir. Kuzey Kürdistan da Kızıl İntikam hamlesi kapsamında TC faşist devletinin ajanlaştırma, fuhuş, uyuşturucu ve irade kırma politikalarını boşa çıkarma ve Kürdistan’ın bu faşist zihniyetten arındırılması hamlesi olarak ele alınmıştı. Yine hamle kapsamında kızıl alanlar dediğimiz ki bu düşmanı toplumumuzun içinden atmayı hedefliyordu. Kuzey Kürdistan gençliğinin Devrimci halk savaşı stratejisi temelinde en öncelikli ve olmazsa olmazı olan özsavunmasını disiplinli bir şekilde örgütlendirmesi gerekmektedir. Bu faşist saldırıların karşısında ayakta durabilmek değerlerine sahip çıkabilmek ve korumak için tarihsel bir dayanağı olan ve muazzam tecrubeler içeren perspektife bağlı kalarak koşullar karşısında kendini yeniden örgütlemesi gerekiyor. Kuzey Kürdistan gençliği şunu çok iyi bilmeli ki öz savunmasının olmaması demek TC faşist devletinin kurum ve kuruluşlarının saldıralarına maruz kalmak ki bu saldırılar varlığımızın ortadan kaldırılması, kendi gerçekliğimize yabancılaşma hatta ve hatta kendi değerlerimize karşıt bir hale getirilmesi anlamına gelmektedir. Bunun olmaması içinde Kuzey Kürdistan gençliğinin devrimci halk savaş stratejisi temelinde küçük birimler şeklinde kendini örgütleyip yaşam alanlarını savunmasını yapmaları gerekmektedir. TC bugün yurtsever halkımızın yaşadığı tüm alanlarda uyuşturucu, fuhuş, ajanlaştırma, yozlaştırma politikaları temelinde en alçak yöntemlerle Kürt gençliğini özgürlük mücadelesinden uzaklaştırmaya çalışmaktadır. Kürdistanın kalbi olan Amed’de bile bugün ajanlaşma, fuhuşu yayma uyuşturucu satmak normalleştirilmek istenmektedir. Amed gençliği bu varolan duruma karşı geçmişte yaptığı gibi yurtsever duyguları temelinde bu özel ve psikolojik savaşa karşı direnişini büyütmeli ve yaşam alanını yeniden yaratmalıdır. Sur direnişi en büyük yiğitliğin ve kahramanlığın sergilendiği, değerlerin yaratıldığı o muazzam direniş temel perspektif olarak ele alınmalıdır. Şehid Çiyager’in ‘Sonuç ne olursa olsun son muhteşem olacak’ sözü Amed gençliği için gerçekleştirilmesi gereken bir and olmalıdır. Amed’de sergilenecek direniş bütün Kuzey Kürdistan ve Kürdistan genelinde etki yaratacağı bilinci ile çalışma yürütülmelidir. Dikkat edilirse bugün Amed’e dışarıdan getirelen çeteler ve yabancıların Amed’i kendi istemlerine göre şekillendirmelerini gençliğin kabul etmemesi gerekir. Adeta Amed’in toplumsal direniş hafızasını değiştirmek amacıyla yapılan mimari değişim sosyal ve kültürel politikalar Amed’in önemini rolunü ve etkisini bitirmeyi hedeflemektedir. Tabi ki Kürdistan gençliği buna karşı sessiz kalamaz. Kızıl intikam hamlesi çerçevesinde tüm devlet kurum ve kuruluşları birey ve örgütlemeleri kendi açısından hedef olarak görmeli ve bunların varlıklarına son vermelidir. Amed Kürdistan’dır şiarıyla mücadele etmelidirler. Yani Amed ankara değildir. Hiç bir zaman Ankara olmayacaktır.
Rojava Kurdistan Daiş’in yenilgisinden sonra doğrudan AKP-MHP faşist rejiminin saldırılarını maruz kalmakta ve gelinen aşamada işgal saldırıları devam etmektedir. Bundan dolayı Rojava da mutlaka kazanacağız şiarıyla başlattığımız hamle işgal edilen yerlerin hedeflenmesi ve devrimin korunması hedeflenmekteydi. Rojava da işgal politikaları iki yönlü yürütülmektedir. Birincisi askeri yön, ikincisi Önder Apo’nun paradigması kapsamında inşa edilen yaşam modeli hedeflenmektedir. Kürdistan ve Dünya gençliği bu devrimde öncülük ederek çok ağır bedeller vermiştir. Devrimin korunması ve özgür yaşamın inşası geleceğin teminatı olan gençlik açısından önemlidir. Bu yüzden Kürt, Arap, Ermen, Asuri ve diğer halkların gençliğinin de devrime sahip çıkma temelinde özsavunmasını ve örgütlülüğünü güçlendirmelidir. Efrin, Serekani ve Grêspi başta olmak üzere tüm Rojava ve Kuzey Suriye toprakları TC faşist işgalci gücünden arındırılmayana kadar hiçbir gencin farklı bir şeyle uğraşması ve zaman kaybetmesi kabul edilemez. Çünkü saldırıları artan bir devletten bahsetmekteyiz. Yani tehlike büyük. Rojava’da şu an yüzbinlerce genç bulunmakta ancak bu gençliğin yüzde 10’u dahi tam anlamıyla direnişe geçtiği söylenemez. Bu yüzden bütün gençliğin örgütlülüğünü oluşturması ve direniş cephelerinde yerini alması bir zorunluluktur. Devrim sürecinde verilen bedellere layık olmanın da tek yolu budur. Artık gençliğin sınırlı yürüyüşlerle ve açıklamalarla yetinmesi doğru değildir. Gerek mevzilerde silahlanması gerekse toplum örgütlendirilmesinde rolünü oynaması en başat görevi anlamına gelmektedir. Mutlaka kazanacağız şiarının başarısı işgal edilmiş yerlerin kurtarılması ve özgür bir yaşamın inşasıyla yerini bulmuş olacaktır. Gençliğin kararlı duruşunu daha örgütlü bir düzeye getirmesi gerekir. En ufak bir zayıflığın bile ciddi kayıplara yol açtığını unutmamak gerekir. Gençlik bekleyen bir güç değil gereklerini fark edince uygulayan bir güçtür. Çünkü gençlik başkalarının hassasiyetlerini kaygılarını gözetleyen değil geleceğini düşünen bir toplumsal oluşumdur. Ve geleceğini kimseye de teslim edemez.
Güney Kürdistan açısından da diğer parçalardan farklı olarak faşist TC devleti ile KDP şahsında açığa çıkan hain işbirlikçi ihanet çizgisi ortaklaşıp Güney Kürdistan’ın kazanımları boğdurulmak istenmektedir. KDP, TC faşist devletiyle işbirliği yaparak tarihte eşine rastlanmamış olan ihaneti Kürt halkına yaşatmıştır. Artık KDP’nin gerçek yüzü ve varlık nedeni herkes tarafından görünür bir hale gelmiştir. Şunu dile getirmek abartılı olmayacaktır KDP kendi varlığı için adeta TC faşist devletini PKK şahsında Kürt halkına saldırtmakta hiç bir tereddüt yaşamamaktadır. Biat eden bir KDP yönetimi söz konusudur. Hatta TC devletinin Kürt halkına saldırılarını yapabilmesi için Güney Kürdistan’ın tüm maddi manevi imkanlarını TC devletinin hizmetine koymuştur. Yıllarca Kürt’ün adeta bir kaderi olarak yakasından düşmeyen ihanet bugün KDP şahsında zirveyi yaşamaktadır. KDP şahsında yok edilecek olan ihanet çizgisi Kürtlerin kendi içirisinde birliğinin sağlanması ve bu lanetli çizgiden kurtulması anlamına gelmektedir. O yüzden gençlik olarak başlattığımız hamle sadece TC işgalciliğine karşı değil KDP ihanetine de karşıdır. Güney Kürdistan gençliği Rojava devrimiyle beraber muazzam bir dinamizm kazanarak siyasi sorunlarla daha yakından ilgilenmekte ve Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’nde en aktif bir şekilde yer almaya başlamıştır. Rojava devrimine yüzlerce gencin katılımı bugün Haftanin’de gerillalar şahsında gerçekleştirilen direnişe aynı ruhla katılımlarını gerçekleştirmesi Güney gençliğininde siyasi bir kimliğe büründüğünü ve var olan sistemin değiştirilmesinde kararlı olduğunu en net şekilde göstermektedir. Güney Kürdistan topraklarının Kürtlerin öz değerleri ve kültürüyle inşa edilmesi ve bir sisteme kavuşturulması Güney gençliğinin en büyük istemidir. Yine gerillayla olan ilişkisinin bu düzeye vardırılması geleceğini inşa etmede Önderliğimizin paradigmasına bağlılığında yaşanan bilinçlenmenin de belirli bir düzeye geldiğini bilmekteyiz. Artık Güney gençliği KDP ve benzeri partilerin sürekli dış güçlere göre hareket etmelerini ret etmektedirler. Bu anlamlı ve değerli bir tutumdur. Güney gençliğinin belirlediği şiar İşgale Son Kürdistanı Savunma hamlesi bu yaklaşımın sonucudur. On yıllardır TC’nin işgal ettiği bu topraklarda Şêladize de ki direnişiyle son vermek istemi iradesini de yiğitçe ortaya koyabilmiştir. Artık bilinçli, örgütlü ve ne yaptığını bilen bir Güney gençliği vardır. Toplumun en dinamik gücü olan bu gençlik doğru hamle ve politikalar sergilemesi durumunda Güney Kürdistan’ı bir bütünen özgürleştirme hedefini gerçekleştirebilir. Bunu şüphesiz Irak’ta bir yıldan fazladır sokakta olan Arap gençliğiyle kuracağı ilişki ile demokratik bir ülke ve özerk bir Kürdistan perspektifini hayata geçirebilir. Tarihsel zemini olan bu ittifakı sağlamak Güney gençliğinin temel hedefi olmalıdır.
Rojhilat Kürdistanı’nda İran molla rejiminin Kürt ve Kürdistan halkları üzerindeki baskıları idam politikaları toplumu ciddi anlamda daraltmakta ve yaşam alanlarını bırakmamaktadır. Bundan çıkışı sağlamak içinde 15 Ağustos’ta ilan edilen zaman gerillalaşma ve özgürleşme zamanıdır şiarıyla bir hamle başlatmıştır. Bugün İran rejimi toplumu yozlaştırma temelinde ajanlaştırma, fuhuş ve asimilasyonu adeta kendi eliyle toplum içinde yaygınlaştırarark gençliğin muhalif kimliğini söndürme çabasındadır. Bunun yanında idamlar yaparak gençlik korkutulmak istenmektedir. Bu politikalar gün geçtikçe daha sıklaşmakta ve uygulanmaktadır. Bu yüzden gerillalaşma ve özgürleşme zamanı şiarı en doğru politika olup mücadelenin en sağlam mevzileri olmaktadır. Bu yüzden Rojhilat ve İrani halklarının gençliği yönünü gerillaya vermeleri gerekmektedir. Teslim alınmayan tek güç bugün Kürdistan dağlarında direnen gerilla olmaktadır. Yine İran tarihinde önemli dönemleri ifade eden gençlik serhildanları bilinmektedir. Özellikle öğrenci gençliğinin bu molla rejimine karşı harekete geçip serhildan geliştirmesi her zamankinden daha uygundur. 79’da öğrenci gençliğinin kaptırdığı devrimin geri alınmasının koşullarının oluştuğunu düşünmekteyim. Bu gelenek en çokta Rojhilat ve İran gençliğinin sahip olduğunu görmek gerekir. Diğer üç parçadan farklı özgün yanları olsa da Kürdistan’ın bir bütünen işgal politikalarını boşa çıkarmak ve ulusal ruhu oluşturmak için diğer parçalarla uyumlu bir mücadele ortaya koyması gerekiyor. Ne yazıkki şimdiye kadar şehirlerde gençliğin serhildan geliştirmiş olmaması bir özeleştiri konusudur. Devrim yapmak için bu kadar neden var iken bu pasif konumda kalmak kabul edilemez. Rojhilat gençliğinin kendisini devrimci halk savaşı stratejisi temelinde özsavunmasını örgütlenmesini ve eylem hattını açığa çıkarması gerekiyor. Devletin saldırılarına karşı mevzilerinin kurulması gerekiyor. Hamleleri gerillalaşma olduğu gibi şehirlerde örgütlenme özsavunma ve eyleme geçmeyide bu hamle kapsamına alması gerek. bu olursa varolan durum değiştirilebilir. Artık İran’ın emperyalizmin saldırıları safsatasına inanmayarak asıl işgalcinin kendisinin olduğu görmek gerekir.
Avrupa gençliği de Kürdistan’dan göçertilmiş, sürgün edilmiş kitlemizin bir araya geldiği kendine yaşam alanı yaratmak için bin bir zorluk yaşadığı yerdir. Avrupa gençliği kapitalist modernite yaşamının içinde eritilmesi hedeflendiği için bu göçlerin önü açılarak hatta desteklenerek savaş politikalarının bir parçası olup açık hedef konumuna getirilmiştir. Ancak Önderliğimizin ve partimizin büyük emekleri sonucu Avrupa’da örgütlenen, politikleşen bir gençliğimiz söz konudur. Son dönemde belli eylemliklerle süreci sahiplenen sürece öncülük etmek isteyen bir duruşu sergileyebilmişlerdir. Bu anlamıyla avrupa gençliğini selamlamak gerekir. Ülkesindeki savaşa sessiz kalmayarak sesini yükseltmesi harekete geçmesi şüphesiz önemli olmaktadır. Ancak gençliğin ülkeye sahip çıkması bununla sınırlı kalmamalıdır. Avrupa gençliğinin ülkeyi sahiplenmesi Kürdistan özgürlük dağlarına gelmesiyle olur. Ülkeden koparılmak istenen genç yurtseverlik duygusu temelinde ülkesine dönmek ve kutsal dağlarında mücadeleye katılmakla olur. Yüzlerce genç bu süreçte ülkeye dönmelidir. Şüphesiz şu an olan eylemlerin etkisi vardır. Kendi dilini kültürünü orada yaşamakta önemlidir ancak hiç unutmamak gerekir ki Önderliğimizin dediği gibi her ağaç kendi kökü üzerinde yetişir. Her Kürt genci de kendi ülkesinde geleceğini inşa edebilir. Bu onurlu özgürlük mücadelesine Avrupa’da ki Kürt gençliğinin katılmasını bir çağrı olarak dile getiriyoruz. Katılamaya çağırıyoruz.
Tüm bu hamlelerimiz genel hareketimizin 12 Eylül tarihinde ilan ettiği Özgürlüğü Sağlama Zamanı hamlesine gençlik olarak başlattığımız hamlelerle güçlü katılmamızın zemini yarattığını belirtmek mümkün. 12 Eylül’de ilan edilen bu hamle gençlik olarak Amed Zindan’ın da onurlu ve özgür bir yaşamda ısrar eden öncü ve önder kadrolarımızın ruhuyla katılmayı ve Amed Zindan’ın da kazanmış olan iradenin gücüyle bizde bu hamleyi mutlak zafere ulaştıracağımıza inanıyoruz. Özgür Önderlikle özgür Kürdistan da yaşamak için bu hamlenin mutlak zaferle taçlandırılması gereklidir. Tüm alanlarda işgalci faşist rejimleri yenilgiye uğratacak mücadeleler geliştirilmelidir. Gasp edilmiş her mevzi tekrardan özgürleştirilmelidir. Gençliğin hamleye katılımı topyekün bir direnişle olmalıdır. Ayrıca alanlarda bu hamleyi sahiplenip öncülük etmenin yanında da en doğru katılımın Kürt gençlerinin Kürdistan dağlarına gelip gerillaya katılması hamleyi sahiplenmenin doğru tutumu ve yaklaşımı olmaktadır.
Yine HBDH, KCK’nin başlatmış olduğu hamleye destek amaçlı “Faşizmi Yıkalım Özgürlüğü Sağlayalım” şiarıyla bir hamle başlattı. bu hamle temelinde Kürdistan Apocu gençliği ve Türkiye sol-sosyalist gençliği birleşik mücadele temelinde nasıl bir rol oynamalıdırlar?
Nasıl bir rol oynamalı sorusunun cevabını 68 ruhunda aramak lazım. HBDH Önderliğimizin başından beri istediği ve belirli dönemlerde geliştirilmiş olan örgütlemelerdir. Bugün gerilla ve siyasi parti kapsamında ortak bir cephede buluşulmuştur. Ancak gençlik olarak bizim için bir özeleştiri konusu olmaktadır. Oysa ki bizim bu birliktelikte yer almamız gerekirdi. Bunun deneyimleri de öncesinden var olmaktadır. Bizler açısından temel hedef olarak önümüze konulması ve zaman kaybetmeden örgütlememiz gereken devrimci bir görev olarak görünmelidir. Bu yönlü belli çabalarımız oldu. Dönem dönem bir araya gelme durumları yaşandı. Ancak bu yetersiz olmaktadır. Hem nicelik hem nitelik olarak eksik kalındı. Çok etkili bir güç haline dönüşmedi. Bunun aşılması için kesinlikle tüm devrimci kurum ve kuruluşların gençlikleri hiçbir hassasiyet ve kaygı taşımaksızın faşizme karşı devrim cephesinde yer alması için adım atması gerekir. Kürdistan yurtsever gençliğinin sol sosyalist ve demokratik gençlikle bir araya gelmesi demek en güçlü cephenin aktif olması demek oluyor. İçerdeki faşizmin son bulması içinde bu gücün hızlı bir şekilde eyleme geçmesi ve aktif olması gerekir. Biz sizin aracılığınızla tekrardan dile getirmek istiyoruz. Denizlerin, Mahirlerin, ve İbrahim Kaypakkayaların yarattığı değerler bağlamında hiçbir hassasiyet ve ön koşul öne sürmeden birleşik devrimci gençlik cephesinde yer alacağımızı tekrardan dile getirmek istiyoruz. Mücadele alanları olan; üniversite, emek alanları, mahalle, sokak ve yaşamın her alanında birlikte yer alacağımızı dile getirmek istiyoruz. Çok köklü ve değerli bir mirasa sahibiz. Bu değerlere sahip çıkmanın gerekliliği olarakta özgür bir Kürdistan demokratik bir Türkiye yaratma mücadelesinde öncülük edeceğimizi belirtiyoruz. Bir eleştiri olarakta söylemek isteriz ki Kürdistan yurtsever gençliği birçok alanda yalnız bırakıldı, kimi gerekçeler öne sürülerek ortaklaşılmadığını paylaşmak istiyoruz. Parçalı kaldığımız oranda açık hedef olacağımızın bilinciyle bu parçalılığın giderilmesi ve birliğin bir an önce sağlanması için tüm sistem karşıtı güçler olarak çaba ve arayışın içerisine girmeliyiz. Devrimci gençliğin birleşik hareketini örgütlemek onun temel prensiplerini belirlemek mücadelenin yol yöntemini planlamak için tüm alanlarda tartışma zemininin yaratılması ve devrimci gençlik birliğinin ilanlarına gidilmesi hedeflenmelidir. Bu amaçla alanlarımızda bulunan bütün örgütlülüğümüzün bu perspektife göre çalışmalarını başlatmasını söylüyoruz.
Geliştirilen eylemler temelinde başta Kürdistan gençliği olmak üzere bu hamleyi sahiplenen bütün gençlik kesimlerine çağrınız nedir? Gençlik faşizme son darbeyi nasıl vurmalıdır?
Yukarıda da belirttiğimiz gibi bu hamle mutlak başarı için söylenilmiş ve ortaya konulmuş iddaa ve hedef olmaktadır. Hamlenin hedefi bağlamında topyekün bir direnişe geçiş ve süresiz bir mücadele yürütme gerekliliğini göstermektedir. Büyük direnişlerle zayıflatılmış olan bu faşizmin bir bütünen ortadan kaldırılması için bütün gençliğin özellikle Kürdistan yurtsever gençliğinin özgürlüğünü kazanmasına bu kadar yakınlaştığı bir dönemde en radikal şekilde eyleme geçmesi gerekiyor. Bizim pozisyonumuz yapılan saldırılara karşı mevzilenip direnmekle kalmayıp, tamamıyla mutlak zaferi elde etmek için düşman mevzilerine yönelmek perspektifiyle eyleme geçmelidir. Burda Önderliğimizin özgürlüğü bizler açısından ertelenemez bir hedef olmakta bunun gerçekleşmesi içinde her türlü fedekarlığı ve bedelin ortaya koyulması bilinmesi gerekiyor. Önderliğimiz şahsında özgür bir yaşamı kazanacağımızın bilinciyle var olan faşist TC devletini yenilgiye uğratmak ve bir daha Kürdistan’a saldırısı ihtimalini bile bırakmayacak bir başarıyı sağlamamız gerekmektedir. Şunu çok iyi bilmek gerekir ki bizim TC’nin var olan faşist zihniyetiyle yanyana yaşamak gibi bir yaklaşımımız olamaz. Tamamen o zihniyetten arındırılmış bir zemini yaratmamız gerekir. Bugün Kürdistan’da bu zihniyetin temsilcileri olan memurlar polis bekçi jandarma asker bürokratı işbirlikçisi çeteler vb. bütün oluşumlar yurtsever devrimci gençliğin hedefidir. Dönem Önder Apo’nun ideolojisi ve felsefesiyle direnme dönemidir. Her yerde Önderliğimizin özgürlüğünü haykırarak esaretini besleyen her şeyi hedefleyerek süresiz olarak özgürlük hamlesine katılıyor ve öncülük edeceğimizi belirtiyoruz. Şunu açıkça dile getirmek istiyoruz ki Önderliğimize, Şehidlerimize ve halkımıza bağlılığımızın gereği özgürlüğü mutlaka kazanacağımızı belirtiyor ve tüm Kürdistan ve devrimci gençleri özgürlük zamanı hamlesine katılmaya çağırıyoruz. Hiç bir kazanım bedelsiz olmadığı gibi bununda bedeli olacaktır. Ve bu bedel verilmeye hazırdır.