HABER MERKEZİ – AKP-MHP hükümetinin uzun bir zamandır sürdürdüğü savaşa dayalı ekonomi politikası iflasın eşiğine geldi. Sadece şirketler iflas etmedi, aynı şekilde AKP-MHP hükümeti de iflas etti. Türkiye ekonomisindeki tabloya bakıldığında günde 12 şirket konkartdo ilan ediyor. İlk sekiz ayda 2880 şirket konkarto ilan etti. CRIF’ın Ticaret Sicil Gazetelerinden derlediği rapora göre; bu yıl iflaslar yüzde 40 artmış. Peki durum sadece bunlarla mı sınırlı?
İşsizlik Son Yılların En büyük Rekorunu Kırdı
İşsizlik rakamları ise TÜİK’in açıkladığı 4 milyon 566 bin rakamını çoktan aştı. Sadece üniversiteli genç işsiz sayısı 1 milyona tırmandığını Genç İşsizler Platformu Aralık ayı itibariyle açıkladı. Bütün sektörlerde en çokta inşaat sektöründe işsizlik hızla tırmanışa geçti. Hükümet Türkiye’nin içinde bulunduğu gerçek ekonomi verilerini gizlese de karamanın koyunu sonra çıkar oyunu misali bütün gerçekler bir bir dökülüveriyor orta yere.
Borçlandırarak Ölüme Gönderiyorlar
Düşünün bir ülkede kimi ürünlere tam beş kez zam yapılıyor. Bir yıl içinde dünya da beş kez aynı mamule zam yapılan başka bir ülke var mı? Ama işçi, memur, emekli, hizmetli, gündelik, haftalık çalışanlara bir yıl içinde topu topu iki defa zam yapılıyor. Yapılan zamlar bazen aynı gün içerisinde enflasyon canavarı ve zamlarla geri alınıyor. Kredi kartlarında biriken faiz borcu ise cabası. Hele hele eşe dosta, tefeciye borçlananlar ise siyanür alarak ailece kendilerini ölüme yatırıyor. Çünkü onların arkalarında SİMİTÇİ’ye arka çıktıkları gibi bir Ziraat Bankası yok.
Her Aya Yeni Bir Zam
2019 yılı boyunca kuru çay, şeker, elektrik, doğal gaz, benzin, motorin, otogaz, alkol, sigara, toplu taşıma, ulaşım, tüp aklınıza gelebilecek her şeye zam yapıldı. Örneğin Çaya Haziran ve Ağustos ayları içinde %15’lik dilimlerle yıllık toplamda %30’luk zam gerçekleştirildi. Eşel mobil sistemin uygulandığı 8 ay da benzine toplamda 6 kez, motorine ise 4 kez zam yapıldı. Tütün ve alkollü ürünlerden alınan ÖTV vergileri ise artık hesaplanmayacak düzeye ulaştı. Kuruyemişe kimse yaklaşamamakta. Son bir yıl da yüzde 50-90 arasında zam aldı. Kaba bir hesapla sadece sigara zammından 17 milyon sigara içicisi etkilendi. Bir de bunun aile bütçesine yansıması hesap edildiğinde neredeyse Türkiye toplumunun %60 tütüne gelen zamlar ve ÖTV vergileriyle gider bütçeleri iki katına katlandı. Her aya yeni bir zam sığdırıldı.
Avrupa’nın En Düşük Asgari Ücreti Türkiye’de
Gelinen aşamada AKP-MHP faşist rejiminin ekonomik politikalarının soncu olarak 34 Avrupa ülkesi içinde gelir dağılımındaki eşitsizlikte Avrupa ikincisi oldu. Tabi birincilik beklenirken ikincilik geldi. Düşünün nüfusun yüzde 20’si kazancın yarısını yiyor. Birinin adında söz de ‘Adalet ve Kalkınma’ var, diğerinde ‘Milliyetçilik’ var. İşte bu iki partinin icraatındaki son nokta: Koca bir adaletsizlik. Türkiye’yi getirdikleri duruma bakıldığında kalkınma değil, iktidarları uğruna düşürmedir. Avrupa’nın en düşük asgari ücreti 518 Euro ile Çek Cumhuriyeti olurken, Türkiye’de asgari ücret 335 euro. Eh burada birincilik var tabi. Aynı Avrupa’da asgari ücret bu kadar yüksek olmasına rağmen hayvancılığı öldüren AKP-MHP faşist rejimi sayesinde eti Avrupa’dan daha pahalı yemekteyiz. Perhiz mi yapsak?
Toplumun Varlığı da Vergiye Bağlanıyor
AKP etrafında topladığı zenginlerle Türkiye’nin aslan payını yiyerek asgari ücretliye en düşüğünün de altında bir ücret ve yaşamla aradaki uçurumu iki katına çıkardı. Gelinen noktada fakirin yediği ekmeği de 2020 yılında zamlı yiyeceğini gösteriyor. Fırıncılar una, gaza, elektriğe gelen zamları gerekçe göstererek 200 gr ekmeğin 1.40 TL’ye, 250 gr ekmeğinde 1.75 TL’ye çıkmasını istiyorlar. Anlayacağınız AKP-MHP faşist rejimi 2020 de fakirin kalan kuru ekmeğini zamlı yedirmenin ayrıcalığından başka da bir şey vermeyecek. Neden bunu diyoruz, çünkü AKP-MHP faşist rejiminin eliyle geçen 2020 bütçesine baktığımızda ne işsizlik sorununu, neden yatırım sorununu çözecek bir kaynak yok. Küçük bir arsası, evi olan bir önceki torba yasasında geçirilen vergilerle taşınmazlarına el konulmasını amaçlanan yasaya bel bağlanmış. O nedenle muhalefet ve halk bunu II Dünya Savaşı sürecinde getirilen “Varlık Vergisi” olarak tanımlıyor. Haksızlar mı?
2020’de Zamlar Devam Edecek
AKP-MHP hükümetinin savaş politikaları sonucu yılın son günlerinde Türk lirasında kalan son güçte tüketilerek dolar karşısında tarihi düşüşe geçti. Dolar 5,94 bandından daha ne kadar tırmanır bilinmez, ama Erdoğan’ın korkusundan açıktan konuşmayan uzmanlar doların 2020’de şimdikinden çok daha yükseklere tırmanacağını kulaklara fısıldamaktadırlar. Geçmişte doların her tırmanışında enflasyon ateşinin nasıl yükseldiğini ve peşi sıra zamların geleceği biliniyor. Bu da demektir ki, 2020’de zamlar devam edecek. Geçmiş süreçlerde bankalar faizleri indirerek döviz kurlarındaki dalgalanmaya bir nebze iyileştirmeye gitse de AKP’nin savaş çığırtkanlığı doları tekrardan zirveye taşıyacak gibi. Ayakkabı kutularında dolarlar durduğuna göre ha bire doların harlanmasında anlaşılmayacak ne var ki diyebilirsiniz tabi.
Yatırımcı Gelmiyor, Var Olan Da Kaçıyor
2018’den başlayarak devam eden sermaye kaçışı 2019 yılı boyunca da durmadan devam etti. Yılın son günlerinde piyasalarda yaşanan güvensizlikten kaynaklı az buçuk kalan yatırımcı da ürkerek yatırımdan vazgeçmekte. En son Volkswagen şirketi Manisa’da fabrika açmaktan vazgeçtiği bilinenler ama bir de basına yansımayanlar var. Bankaların durumu daha vahim. Bankalar şu an da batık kredilerle uğraşmakta. Verdikleri kredilerin geri dönüşü olmayınca batma tehlikesiyle karşı karşıya kaldılar. Tüm bunların bir sonucu olarak Kasım ayı enflasyonu yeniden çift haneye yükselerek 2020’nin acı mesajını önceden vermiş oldu. Yoksullar açısından karakış başladı.
Bu Tablo Karşısında Muhalefet Bin Defa Ayağa Kalkmalıydı
Elbette bütün bu kötü yönetim ve felaketlerin müsebbibi AKP-MHP faşizmidir. Bırakalım geçen süreçleri sadece 2019 yılında yapılan zamlara kalınsa bin defa muhalefet ayağa kalkmalıydı. Ancak maalesef bu ayağa kalkışa öncülük edecek sendikalar ve partiler kimi homurdanmaların ötesine geçemediler. Özellikle CHP ve lideri Kılıçdaroğlu bütün muhalefeti bir arada tutma ve bu gidişata dur deme yerine Doğu ve Kuzey Suriye’deki Kürtlere savaş açan Erdoğan’ı destekleyerek ekonominin gidişatını belirlemede rol aldı. Elbette Kılıçdaroğlu’nun günahları bununla sınırlı değildir. Aynı şekilde HDP milletvekilliklerinin düşürülmesinden tutun da belediyelere kayyım atama politikalarına dek yaşanan sessizlik ortaya çıkan tabloda sorumludur. CHP ve Kılıçdaroğlu bunu aşabilir mi bilinmez, ama aşmadığı taktirde kendisinin aşılacağı net. Çünkü ekonomi siyaseti belirlediği gibi, siyasette tablo da görüldüğü gibi ekonomiyi belirlemekte.
Bu Gidişata Dur Diyebilecek Tek Güç HDP’dir
Muhalefetin önemli bir bileşeni de HDP’dir. Doğru, AKP-MHP faşizminin yoğun saldırısı altında. Ancak doğru politika yapıldığında önemli sonuçlar alınacağı ve AKP-MHP faşizminin yenilebileceği 2019’da gerçekleşen yerel yönetimler seçimlerinde ortaya çıktı. Fakat seçim süreçlerinde yaşanan başarıyı günlük politika ve kazanımlara dönüştürülmediğinde ciddi kayıpları da beraberinde getirdiği 2015 7 Haziran seçimlerinde ortaya çıkmıştı. Erdoğan o dönemde de kaybetmişti. Muhalefet seçimde kazandığını günlük politikaya dönüştüremeyince Erdoğan 1 Kasım darbesiyle günümüze kadar süren özel ve psikolojik savaşı geliştirdi. Sonuçta siyaset ortada bırakıldı ve ne de ekonomi. Şu an da yürüyen ve yürütülen faşizm koşullarında oluşturulan koca bir rant ekonomisidir. O nedenle HDP bu süreçte gerçek gücünü harekete geçirebilirse, bu gidişata dur diyebilecek tek güç HDP’dir.
Yolunu Sonuna Gelindi
Bunlardan kaynaklı baskın bir erken seçim olma ihtimali her zamankinden daha fazla gündemde. Çünkü bu gidişatı kimse kaldıramamakta. AKP toplumu aç bırakarak daha fazla kendisine muhtaç hale getiren bir politika izledi. Çıkardığı savaşta yaşanan ölümler üzerinden milliyetçiliği hortlatarak anket yapma gibi ahlaksızlığı sürdürse de, anket sonuçları AKP-MHP aleyhine. Artık yolun sonuna gelindi. O nedenle 2020 de muhalefetin yapması gereken faşist AKP rejiminin ortağı olan MHP lideri Bahçeli’nin hastalığı gündeme alma yerine, rant ekonomisiyle bozulan toplumun sağlığını öne çıkararak ortak mücadeleyi yükseltme olmalıdır.
Amed PİRAN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi