HABER MERKEZİ- El yapımı bir ülke, Türkiye. Türk devleti, askerlerin üniformalarını çıkararak kurdukları bir ülke. Bundandır ki tarihinde 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül faşist darbelerini barındırıyor. En baştan bakalım bu el yapımı devlete. Atatürk, İsmet İnönü, Kazım Karabekir, asker formalarını çıkarıp ülkeyi ‘Yunan’ işgalinden kurtarmak adına bir devlet kurma hayali ile yana yana kurarlar faşist Türk devletini. Askeriyenin etkisi uzun süre baskın kalır Türkiye üzerinde. Sözde demokratlaşma hamlelerine her seferinde askeri bir darbe vurulur. Bu darbeler aynı zamanda Kürdistan halkını da etkiler. Askeriyenin her zaman bir ağırlığı vardır. Olur da hükümet askeriyeye ters bir hareket yapar diye, ordu başa geçmeye her zaman hazırdır. Bunun en büyük örneği ise, Kenan Evren diktatörlüğüdür. Kenan Evren “Ne yani sadece siyasiler mi ülke yönetebilir, ben bir askerim bakın ne güzel yönetiyorum!” diyerek bu durumu dile getiriyordu.
Peki askeriyeden, polis-devlete nasıl geçildi? 2’inci Dünya Savaşından sonra Dünya’da demokratikleşme hamlesi başlatılır. Bu hamle ile çok partili hayata geçiş başladı bundan Türkiye’de nasibini aldı.Tabii bu partileri kontrol altında tutmak gerekti ama askerlerin girdiği yerde demokrasi olmazdı. O yüzden yeni bir alternatif düşünüldü, aynı zamanda siyasiler askerleri ne kadar geri plana çekerlerse, istediklerini yapmakta derin devleti devreye sokmakta o kadar rahat olacaklardır. Yani bu bir iktidar savaşıydı.
80 darbesinden sonra 90’lı yıllarda Kürdistan özelinde türeyen JİTEM’le polis devletin zemini hazırlanmış oluyordu. Atılan bu temel Kobanê için Bakûrê Kurdistan’da geliştirilen direnişte daha etkili kullanacak ve kemikleşmeye başlayacaktı. Faşist şef’in “Kadın da olsa çocukta olsa vurun!” diye emir vermesiyle tüm yetki polise bırakılmış oluyordu. Ama askeriye hala etkili olduğu için askeriyeyi etkisizleştirmek lazımdı, 15 Ağustos darbesinin bir çok gizli çıkarı olduğu için bunun içinde iyi bir zemindi. Özyönetim direnişleri sırasında zaten yeterince ön plana çıkarılmış olan PÖH şimdi daha da önemli bir konuma taşınıyordu. Polis devleti olmak yeni Dünya düzeninde kapitalist, faşist bir ülke olmanın temel yapı taşıydı ne de olsa. Kemikleştirilen bu polis devlet bugünlerde de meyvesini vermeye başladı, zaten ülkede atanamayan her meslek polis olabiliyor çokta bir şartı yok yani, düşünme, insan olma, vicdanlı hiç olma ideal bir polis adayısın.
Kürdistan’ın her yerinde anlamsızca bir vahşiliğin içine giren polisler, çocukları hedef alıyor ve hiç çekinmede, utanmadan saldırıyorlar. Evinin önünde olması veya başka bir yerde olması fark etmiyor Kürt olması yeterli oluyor. Bu polislerin psikolojilerinin normal olmadığı kesin bir şey ama emir aldıkları yerin çocukları hedef göstermesi yeni gelecek nesli şimdiden korkutup sindirmekten öteye bir nedeni olamaz. Tc’nin polisleri, mezarlıklara, çocuklara, halka saldırırken herhangi bir insani duygu beslemiyorlar. ABD’de gündem olan polis şiddeti her gün Türkiye ve Kürdistan’da yaşanıyor. Medeniyetin beşiği olduğunu söylediğimiz Mezopotamya ve Anadolu topraklarında ise insanlar bu duruma sessiz kalıyor. Faşizm polis-devletle besleniyor. Hangi kıta da olduğu, hangi ırka sahip olduğu veya hangi boylam-meridyende olduğu fark etmiyor. Faşizm ve kapitalizmin kutsal koruyucuları polisler oluyor. Polis şiddeti her yerde faşizmin göstergesi oluyor.
NC//Faraşîn Sîdar