Atakan arkadaş, ıssız bucaksız Serhat zozanlarını aşarak, zor ve sancılı da olsa Dersim’le üçüncü buluşmasını gerçekleştirdiğinde çok mutluydu. Zaman zaman Karadeniz’e uzanırdı… Şehit Celal arkadaşın Karadeniz’de geliştirdiği o müthiş eylemlerin arkasındaki gizli kahramanlardan birisi de yine Atakan yoldaştı.
HABER MERKEZİ
Kürdistan’ın her bir yeri diğerinden farklı, renkli ve güzel kesitlere sahiptir. Doğal güzelliklerinin yanı sıra tarih ve unutulmaz gerilla anılarıyla doludur bu coğrafya. İşte muhteşem diyebileceğimiz bu alanlardan birisi de Haftanin’dir bence.
2007 baharında HPG’ye tekrardan dönüş yapan Atakan arkadaşla Haftanin’de bir haftalık gezi turumuzun hiç bitmesini istemiyorduk. Hele Şehit Roza’nın grubunda olan Şehit Delila, Botan’a geçmeden önce bize verdiği müzik ziyafetiyle resmen ruhumuzu ve yüreğimizi coşturmuştu. Bu süreçte ben Gabar yolunu tutarken, o da kendini Kuzeye hazırlamak üzere yönetim düzeyinde Mahsum Korkmaz Akademi’sine geçmişti.
Atakan arkadaş, o dönem her ne kadar birkaç yıldır siyasi çalışmalarda olsa da gerilla ortamından kopmamış, bulunduğu yerde hemencecik arkadaşları etrafında toplamasını biliyor, onlarla ilgileniyordu. Arkadaşların buluşma, konuşma, sohbet odağı olmuştu. Zorda, darda olanları kurtarmanın yolunu, yöntemini hep arıyordu. O süreçte elimizdeki imkan ve ilişkilerle Karadeniz eyaletinde yaralı, tek başına kalan Yılmaz arkadaşı kuryelerle, farklı bağlantılarla öyle kendine has şifreler oluşturarak, arkadaşlarla buluşturmuş ve düşmanın özel operasyonunu buradan bile boşa çıkarmasını bilmişti. Yoldaşlıkta vefanın timsaliydi. Sorumlu olmadığı halde kendini hep doğal sorumlu gören biri olduğunu bir kez daha göstermişti.
Üçüncü kez Dersim
O, Mahsum Korkmaz Akademisi’nde olduğu süreçte ikinci Zap operasyonu gerçekleşmiş ve onların okulundan da iki arkadaş bu direnişe katılarak şehit düşmüştü. 2008 Zap direnişiyle Türk ordusunun bu operasyonu kırılmış, zar zor geri çekilebilmişlerdi. Bu tarihi direnişten sonra büyük bir grup arkadaşla birlikte büyük umutlarla 2. Dersim sahası pratiğine yönelmişti. Issız bucaksız o Serhat zozanlarını aşarak, zor ve sancılı da olsa üçüncü buluşmasını gerçekleştirebilmişti.
Munzur dağının upuzun ve silsile boyunca devam eden o asi tepelerinde gerilla olmak, yemyeşil yaylalarından, bu yaylalardaki maviden siyaha bürünen o birer doğa harikası göllerin içinden geçmek, ay ışığının bile giremediği ‘Aygörmez’ vadisine dalmak, oradan Kani Kask düzlüklerine varmak ve sonra da Dereşora’nın o hırçın sularıyla buluşmak, tüm zorluklarıyla beraber bir ayrıcalık olsa gerek.
Akbaba tepesinde Erzincan, Dersim, Çewlik, Amed, Malatya ve Harput dağlarının seyrine dalmak, Munzur suyuna eşlik edip, Ovacık düzlüklerinde Kırk Gözelere varmak, hiç durup dinlenmeden her yönüyle tarih kokan Kemah-Kırkmerdiven’in taşlı tuz yolunda yürümek kolay değil elbette ki. Bir taraftan ince kıvrımlarla sessiz akan Karasu nehri, diğer taraftan da gürül gürül coşarak akan ve tıpkı yıllarca birbirini görmeyen iki kardeşin özlem tüten buluşmasını gerçekleştirircesine birbirine kavuşan Munzur ve Mercan sularının birlikteliğine tanıklık etmek, yine Azam’ın, Cafer’in, Seyit Rıza’nın, Medeni’nin, Cesur’un, Zilan’ın, Berfin’in ve nice yoldaşın şehit düştüğü mekanlarda gezmek, manevi açıdan da ayrı bir yük demektir insanın omuzlarında. İşte Atakan arkadaş o bilinç ve sorumlulukla hareket ediyordu bu coğrafyada.
Karadeniz’in emekçi halkını severdi
Resmi bir sorumluluğu olmadığı halde bazen Munzur dağı silsilesinde, bazen de derin vadilerinde çıkardı Atakan arkadaş. Örneğin gider Karadeniz eyalet güçlerinin hazırlıklarını yapardı. Oraya gidecek arkadaşları alanın özgünlüğüne göre motive eder, eğitimlerine katılır, hatta ihtiyaçlarıyla birlikte onları alanlarına ulaştırırdı. Bütün bunları zevkle yapardı.
Şehit Celal arkadaşın Karadeniz’de geliştirdiği o müthiş eylemlerin arkasındaki gizli kahramanlardan birisi de oydu yine. Oraları öyle bir araştırmıştı ki adeta o yörenin bir yerlisi, insanı gibi olmuştu. Oralara gitmediği halde ondan daha uzman birisi yoktu. Adeta o alanda ihtisas yapmış, profesyonel bir Karadeniz dağ gerilla komutanıydı. O varken ileriye atılanların gözü arkada kalmazdı. Lazcayı da öğrenseydi tam bir Karadenizli olup çıkacaktı. Lazların kemençesi, horonu ve fıkraları onunla bir başka şenlenirdi. Karadenizlilerin dağ yaşamına olan bağlılığı, silaha tutkuları, mert ve açık sözlü oluşları, gelenek ve görenekleri, yaşam coşkularını yansıttıkları o folklor ve giysileri onun çokça ilgisini çeker, bunların tarihi toplumsal köklerini araştırıp yorumlamaya çalışırdı.
Üç bıçakla dolaşan Delila
Aslen Çewlikli ama Amed’de büyümüş olan Şehit Delila arkadaşın sivildeyken üç bıçakla dolaştığı söylenmişti ona. Önce inanmamıştı. Sonra onu tanıdığında ve bunun gerçek olduğunu öğrendiğinde “Vallahi sen bu sefer de ceplerini bombalarla doldurarak gezesin buralarda” demişti.
Şehit Jindar arkadaşla tanışmışlığın verdiği gönül rahatlığıyla uzun uzun tartışmalar yapar sonunda da bir espriyle noktalardı. Kadın arkadaşlarla ilişkisi son derece ilkeli, samimi ve anlamlıydı. Geliştiriciydi. Dostaneydi. Yoldaşçaydı. Onunla tanışan herkes onu bir daha gördüğünde sevgiyle, saygıyla kucaklardı onu.
2011 yılında Dersim sahasına sorumlu olarak geldiğinde, çalışma ortağım olmasının verdiği huzur ve güvenle, tehlikeli zorlu yolları kat ederek Munzur vadisinde bir sefer daha kucaklaşmış, orada birlikte olmadığımız günleri sabaha kadar sohbet ederek, hepsini anılarımıza eklemişti. Görev paylaşımı olarak da Karadeniz’in askeri eylemselliklerin sorumluluğunu üstlenmişti. Kış ve bahar düşmanın kara operasyonlarını boşa çıkardıktan sonra, yeniden geniş mevzilendiğimiz Dersim’deki arkadaşlarla, yaygın sonuç alıcı eylemselliklere başlamıştık. Çokça yeni savaşçı da aldığımız o yıl, güçlerin iyi bir eylemsellikle girişe başladığı pratiği hamle olarak ilerletmenin kararına ulaşmıştık. Uzun süren kışına rağmen 2012 baharını ve yazını sıcak, hareketli bir savaşla devam ettiriyorduk.
Karadeniz komutanı Başkaleli Celal arkadaşla, Hozat’ın Zankirek köyünden olup ta köyünde yaşayamayan saf temiz yürekli Aziz arkadaş ve Siirt’in özgür dağlarında kendi emeğiyle yaşayan koçer kızı Zilan arkadaşın Dersim’e gelişlerini doyasıya tam yaşayamadan, şehit düşmelerinin intikamı temelinde ilk kez Dersim’de hamlenin başlama çerçevesini, toplantıda ne kadar da güzel oturtmuştu Atakan arkadaş. Bunu asla sözde de bırakmayarak kah Munzur ve Harçik vadisinde yol kesme eylemlerini örgütleyerek, kah yanındaki Aso Muhabad arkadaşı suikastlere gönderip sonuç alarak, Kah Kemah’ta trenlere sabotaj eylemliliklerini örgütleyerek yapıyordu. Bu üç arkadaş anısına gerçekleştirilen bütün bu eylemlerde Atakan arkadaşın ve tabii ki hamlede şehit düşen arkadaşların büyük bir emeği vardı. Öyle ki dönemin başbakanı Erdoğan bile bu süreci gizleyememiş, bu alandaki zorlanmalarını itiraf etmek zorunda kalmıştı.
Halkçı yanı çok güçlüydü
Hiç beklemediğimiz ama geçmişte tecrübesini acı olaylarla yaşadığımız, hareketimizin geri çekilme kararını kış kamplarımızda almıştık. Daha şiddetli ve yoğun bir savaşa hazırlandığımız ve kışın ortasında Sara ve Numan arkadaşların da şehadet haberi kin ve öfkemizi daha da bilemesi, bizi geri çekilmede kaygılara itmişti. Bu süreçte geçmiş Dersim pratiğinde kalan tek tecrübeli arkadaş, Atakan arkadaştı. Onun her şeyde bir hayır vardır, demesiyle örgütten gelen talimatları inceliyor ve gereklerini harfiyen yerine getirmenin uğraşısı içerisine girmişti. Diğer bir yandan da düşmanı takip ederek sağduyulu yaklaşıyor, tedbirleri elden bırakmıyordu. Bu duruma tepki duyan ve ikna olmayan arkadaşlarla tartışıyor, onları ikna ediyor ve planlanan çerçevede grupları yola koyuyorduk. Kimi zaman gecikme eleştirisini alsak da planlama ve karardan taviz vermiyordu. Başlayan süreç, büyük imkan ve olanaklar yaratmıştı. Halk yaşanacak gerilla boşluğunu doldurmak için silah istiyor, eğitim istiyor, kendisini gerillalaştırmak istiyordu. Günde binlerce insanın gerillayı görmeye geldiği bu süreçlerde kitle çalışmaları, savaş çalışmasından daha zordu. Bu süreci ustalıklı örgütleyip fırsatları değerlendirmede Atakan arkadaş büyük hüner sahibiydi.
Düşmanın süreci bozmasından sonra alınan tedbirlerden kaynaklı, bir kaygı yaşamadık. Gönderilen arkadaşların yerine fazlasıyla yenilerini doldurmuş ve bunları sistemli eğitim devreleriyle yetiştirdikten sonra, Zazaca bastırttığı kimlik kartlarıyla mezun etmiştik. 2014’te yeni bir süreç başlamıştı. Ben yeni perspektif ve planlamalarla saha sorumluluğunu Baran Dersim arkadaşa devretmiştim. Artık iki eski Dersim’in kurdu, birlikte çalışacaklardı. Atakan arkadaş, Dersim’in batı tarafından, doğunun en uç bölgesine kadar, bölge bölge gelerek beni uğurladı. Dersim için bir ilk olan şehitlik yapma kararını aldığımızda en güzel mekanı yine o bulmuştu…
2013 yılının sonunda kongrede PKK merkez komite üyeliğine seçildiğini söylediğimde, o mütevazı duruşuyla; “Ne gerek vardı ki zaten ben kendimi hep sorumlu gördüm” demişti. Gerçekten de hep öyleydi.
Yine buluşuruz demişti!
Nazımiye’de Şehit Zilan’ın kaldığı kış kampında benden sonraki yıl sen de hazırlan geleceksin dediğimde dili inanmıyorum dese de uzun süredir Dersim’de kalmasının sonucu arkadaşlarla paylaşacağı tartışacağı çok şeyin olduğunu kendisi de çok iyi biliyordu. Hüzünlü bir ayrılıkta olsa geride bıraktığım arkadaşlardan dolayı gözüm arkada kalmamıştı, Atakan arkadaşla bir daha buluşacağıma olan inançla yola koyulmuştum. Ve öyle de oldu. Ertesi yıl Güneye bir grupla yola koyulmuştu. Ama Botan sahasına ulaştığında, geride bıraktığı Baran arkadaşın şehadet haberi onda da derin bir yara bırakmıştı. O kışı PKK’nin ocak devresinde eğitim görüp, yoğunlaştıktan sonra düzenlemesi Merkez Karargaha, Apollon Akademiler Komutanlığına oldu. Okullarda kadroların eğitimine katkısı olduğu gibi aynı zamanda Merkez Karargah çalışmalarından da çok şeyler alabilmişti. Bu süreçlerde bir türlü oturmayan, Dersim’deki yönetim çalışmaları üzerine yoğunlaşıyor ve geride bıraktığı arkadaşların şehadet haberleri, onu tekrardan Dersim’e gitme yönünde arayışa itiyordu. Arayışları hiç beklemediğimiz bir anda, 2017 baharında bir anda sonuç vermişti. Birlikte gidelim dediğinde ne evet ne de hayır, sadece arkadaşlar kabul eder mi ki, demiştim. Gitmeden önce görüşememiştik. Ona silahımı bırakmıştım. Daha sonra da kısa bir teşekkür ve hatır isteme notunu almıştım. Notunda ne olursa olsun yine buluşuruz demişti. Ben de buna inanmıştım.
Ona verdiğim silah
2017 yılı kışını Serhat’ta geçirmişlerdi. Serhat’ta baharda başlayan hamlenin eylemlerine Yaşar arkadaşla tartışarak, yanındaki gücü de katarak adım adım Dersim’e ilerlemişti. Çetin arkadaştan görevi devir almış ve yanlarına gittiği Pülümür bölge gücünün olduğu noktada gün boyu yaşanan çatışma ve hava saldırıları sonucu o da bir grup arkadaşla birlikte şehit düşüyor. Türk televizyonlarında ona verdiğim silahı görsem de hiç inanmamıştım şehit düştüğüne ve öyle de olacak…
Kim Onlar
Kimleri ötekileri neleri yazmak
Suya kağıda yüreğe işlemek
Kıymet, değer kim nasıl ölçerse
Söz beyhude, uzay boşluğunda,
Kavga sıcak, özlemler içinde,
Mutluluk mükafat, yaşam koşusunda
Keyif, acı, yılgınlar karşısında
Niye yaşam enerjisi yok, diye
Çirkinleşir sevgi, matematikle,
Kötülükler yazıldı, tarih diye
Güzelleşir diye değil, kadın
Saksıda çiçek, cepte paradır amaç,
Öfkeler susturuldu, yabanlaşmak için,
Hele isyancılar, ötekileştirildi
Sarmal kaoslar içinde,
Bu dünyadan sayılmayarak
Ama buldu onlar,
Hep bir yolunu, çıkmazda
Bitmeyen bir film
Durmayan bir dünya yaratarak,
Heder olmuş, sayılsalar da
Yaşadı kalplerin, kuytuluklarında
Kırılmaz, yenilmez, bitmez
Ölümlüler diyarında,
Söyleyin ateşi kim bitirebilir ki,
Karanlıklarla körelebilir mi ufuklar
Kim durdurabilir!
“Ben varsam eğer” diye başlayan uyanışı,
dinginlik gebe, yeni patlamalara
telaş çıkmaz sokak,
umut gizlenen sığınak,
zorluk bahane ihanete,
sevgi yükselen dalga,
yeni fırtınalara şahlanış oldu,
liman kurtarmaz, yerinde sayanları,
kaygısı kendi korkusu,
sonu ne olacak, diye
ve yine aynı durak
dur yolcu, dur
gemi yüklü öyle yolcu
durgun durak utandı,
maceraya atıl kaygısızlarla,
boşalt kalbinin yükünü,
artık yeter yolcu!
Mezardan farksız yaşamın
Solumanın anlamı ne?
Yaşamak mı seninki?
Hep aynı durakta,
Farkında olmayan yolcu,
Gezindin, durdun anılarınla
Esersiz terk ettin, yılları
Ya onlar, takılmadılar
Her adımda yarattılar, anı
Ekmekleri katıksız, tuzsuz
Umursamadı kervancılar
Görünmeyen yolun başında,
Göründü yanı başında hep.
Bu şiirimi de size atfediyorum can dostlarım; sönmeyen yıldızlara…
Kaynak: Yeni Özgür Politika/Seyitxan DÊRSIM