HABER MERKEZİ – Avrupa gençliğinin en uzun soluklu internet sitesi olan Roja Ciwan, son yıllarda Kürdistan ve Türkiye’den Avrupa’ya sürgün gelen gençler ile bir özel dosya hazırladı. Avrupa’ya gelme süreci, geldikleri ülkede iltica sürecinde karşı karşıya kaldıkları ‘kimliksizleştirme’ politikaları üzerine değerlendirmelerde bulunan gençlerin Avrupa’ya iltica etmeyi düşünen gençlere bir de mesajları var.
Röportajların tamamı şu şekildedir:
“Avrupa hayalimiz olmamalı. Kürdistan’da baskılar ne kadar olsa da orada yaşanmalı”
Merhaba, öncelikle seni tanıyabilir miyiz?
Merhaba, ben Yunus. Aslen Sêrtliyim ve yaklaşık iki yıldır İsviçre’deyim.
‘Yaklaşık 2 yıldır İsviçre’deyim’ dedin. Peki Avrupa’ya gelme nedenin neydi?
İsviçre’ye politik nedenlerden kaynaklı geldim. Ülkede gençlik hareketinde aktif faaliyette bulundum. Bu yüzden Türk devleti tarafından ben daha 17 yaşındayken cezaevine atıldım. 9 ay sonra tahliye edildim. Tahliyeden sonra 18 yaşına girdiğimde bana o zamanki yaşımdan daha fazla bir ceza verdiler. Yaklaşık olarak 20 yıl ceza aldım. Bu nedenle Avrupa’ya gelmek zorunda kaldım.
Avrupa’ya geldikten sonra buradaki yaşamından bize biraz bahseder misin? Neler yapıyorsun, yaşam koşulların nasıl?
Şunu söyleyebilirim, gerçekten bir Kürdün Avrupa’ya gelmesi çok zor. Yeni bir toplum, yeni bir kültür… Yani kendi arkadaşını, çevreni, aileni bırakıp Avrupa’ya yeni bir yere geliyorsun. Bu yeni yerde, Avrupa’da sana entegrasyon adı altında dayatılan bazı şeyler oluyor. Seni kendi kültürüne adapte etmek istiyorlar. Seni özkültüründen uzaklaştırmak istiyorlar. Yani Kürdün o toplumsal yanını reddeden ve daha çok bireyci bir insan yaratmaya çalışıyor. Yemek yeme tarzına kadar entegrasyona tabi tutuluyorsunuz. Bu entegre sürecinden geçmediğin sürece de burada kendine bir yaşam alanı bulamıyorsun.
Şu an bir iltica kampında kalıyorum. Kaldığım kamp Türkiye’nin açık cezaevi sistemine benziyor. Açık cezaevinde nasılki belli bir günde dışarıda belli günlerde de cezaevinde kalmak zorundasın, işte İsviçre kamp sistemi de tam olarak böyle. Hafta içi burada kalmak zorundayım ve sadece hafta sonları dışarıda kalabiliyorum. Kamplar, dağ başında toplumdan uzak bir yerde. Sanki bizleri toplumdan uzak, insanlardan uzak tutmak istiyorlar. İki haftada bir 64 frank veriyorlar ve bu parayla geçinmemizi bekliyorlar. Bu parayla yanı başımızda ki başka bir kente dahi gidip gelemiyoruz çünkü tren parasını bile karşılamıyor. Yemekler kötü olduğu zaman insanın başka alternatifi olmuyor gidip kendine başka bir şeyler alıp yemek için. Geçinme sıkıntısından tutun kamp koşullarına kadar… Kamplarda kalanlar istediği vakitte kamptan çıkamıyor. Yalnızca hafta sonları çıkabiliyorsun ama bu sefer de ekonomik yetersizliklerden dolayı herhangi bir yere gidemiyorsun.
Peki Yunus, Kürdistan veya Türkiye’de Avrupa’ya iltica etmeyi düşünen Kürt gençlerine bir mesajın var mı?
Avrupa’ya gelmek isteyen Kürdistan gençliğine çağrım şudur: Sakın Avrupa’ya gelmeyiniz, eğer başka alternatifleriniz varsa bunları değerlendirin. Avrupa’da kendi kültüründen uzaklaştırma ve bireyselleştirme var. Kendi özünden uzaklaştırma yani… Gerçekten buradaki Kürdistan’dan gelen gençlerimize bakınca bunu görüyoruz. Çoğu kişi benliğini yitirip gidiyor Avrupa sokaklarında. Çoğu kişi intihar ediyor başka bir alternatif bulamıyorlar. Benim başka bir alternatifim olsaydı buraya gelmezdim. Yani Avrupa hayalimiz olmamalı. Kürdistan’da baskılar ne kadar olsa da orada yaşanmalı. Kendi yaşamımıza, kendi kültürümüze kendi halkımızla devam etmeliyiz. Başka kapitalist bir ülkede değil yani.
“İnsanı bireyselleştiren, toplumsallıktan uzaklaştıran ve Kürt toplumunun bütün kültürel özelliklerinden uzak durman için uğraşan bir yere kesinlikle gelmek istemezdim”
Merhaba, bize kendini tanıtabilir misin?
Merhaba, ben Yusuf. Batmanlıyım. 16 aydır İsviçre’deyim.
Peki Yusuf, Avrupa’ya gelme nedenin neydi?
Politik nedenlerden dolayı geldim. Zaten Türkiye’deki mevcut durumu herkes biliyor. Biz mevcut duruma karşı sesimizi çıkarttığımız, buna karşı durduğumuz için verdikleri cezalardan dolayı geldim.
Şu anda İsviçre’desin. Bize buradaki yaşamından bahseder misin? Burada nelerle karşılaştın, ne umuyordun ne buldun?
Aslında amaç Türkiye’de cezaevinden kaçmaktı ama buraya gelmek açık bir cezaevine girmek hatta daha kötü bir cezaevine girmek oldu. Çünkü orada karşı durduğun sistem burada farklı bir versiyonu ile senin önüne çıkıyor. Hatta orada maruz kaldığın asimile politikaları burada aynı şekilde devam ediyor. Burada ayrıca kapitalizmin sömürüsüne maruz kalıyorsun. Kendine yaşam alanı yaratamıyorsun. Daha çok psikolojik bunalımlara giriyorsun ve bunların etkileri senin üzerinde oluyor. Bunun sonucunda intiharlar oluyor. Çünkü bizler, Kürt toplumundan gelmiş gençler ve bireyler olarak ülkede, Kürdistan’da yaşadığımız o yaşamı burada bulamıyoruz. Tam tersine bu devletlerin bizleri kendi toplumuna ve kendi kural sistemlerine entegre etmeye çalışması ve buna zorlaması psikolojik bunalımlara ve sonrasında intiharlara yol açıyor.
Kamp koşulları ise çok berbat. Zaten sana insan gözüyle bakmıyorlar, hastalıklı biriymişsin gibi bakıyorlar. Bundan dolayı yaşadığımız yerlerin tamamı bizim için çok kısıtlayıcı. Örneğin, ben kendi kampımdan bahsedeyim: Bir fabrikanın içerisinde konteynerler dizilmiş ve biz oradaki konteynerler içinde kalıyoruz. Küçücük bir konteynerin içerisinde üst üste dört kişilik ranzalar var. Biz dört kişi o şekilde kalıyoruz. İki kişinin ayağa kalkmasıyla odanın tamamı doluyor ve hareketsiz kalıyoruz. Bundan dolayı herhangi bir aktivite yapamıyoruz. Hijyenik de değil ve birçok insan kalıcı hastalıklara yakalanıyor buralarda. Yani çok berbat koşulları var. Tamamen ırkçı ve faşizan yaklaşımlar… Biz Kürdistan’dan buraya geldik ve bize nereden geldin diye sorduklarında “Kurdistan” dediğimizde, buranın onlardaki karşılığı Türkiye, Suriye veya Irak gibi ülkeler oluyor. Burada öyle ince bir politika yürütülüyorki bu politikalarını bir maskeyle kapatmışlar.
Peki tekrar bir seçme şansın olsaydı, tekrar gelir miydin Avrupa’ya?
Mesela şöyle, birileri bana bu mültecilik koşullarını anlatsaydı, maskeli ırkçı yüzlerini anlatsaydı, kesinlikle gelmezdim. İnsanı bireyselleştiren, toplumsallıktan uzak tutan, izole bir yere bırakan ve Kürt toplumunun bütün kültürel özelliklerinden uzak durmanı ve bu özellikleri kaybetmen için uğraşan bir yere kesinlikle gelmek istemezdim.
“Eğer kendi örgütlenmeni kendi mücadeleni bulmazsan, asimilasyona maruz kalacaksın. Bu da yalnızlaşmana sebep olacaktır. Bu da bilincinin kaybolmasına sebep olacaktır”
Merhaba. Kendini tanıtabilir misin?
Merhaba, ben Ferhat. Xelfetî’den geldim. Şu an İsviçre’de yaşıyorum.
Avrupa’ya gelme nedenin neydi?
Başta babamdan kaynaklanan siyasi durumlar ve beraberinde benim de siyasi sorunlarım yüzünden şu an burada yaşıyorum.
Bize biraz iltica sürecinden bahsedebilir misin? Bu süreçte neler yaşadın, şu an nelerle uğraşıyorsun?
Buradaki mültecilik sürecim ilk olarak Bern kantonunda başladı. Sonra beni İtalyan kantonuna gönderdiler. Orası yaklaşık dört saat uzaklıktaydı ve o kampta beş gün kaldım. Kimlik vermedikleri için dışarı çıkmama izin vermiyorlardı. Beş günün sonunda kimliğim geldi ve dışarı çıktım ama aynı gün de benim başka kampa transferim çıktı. Bulunduğum kamptan daha kötü bir kamptı ve yerin altındaydı, sayıca çok fazlaydık. Normalde bir odada kalabilecek insan sayısından daha fazlaydık. Havalandırması yetersizdi ve biraz da kirliydi yani temiz değildi. Zaten temizlenmesi çok zor bir yerdi. Ayrıca (yer altında olduğu için) güneş de görmüyordu hiçbir zaman. Kötü bir koşul altındaydım o dönemde. Üç ay boyunca orda kaldım.
Mültecilik sürecinde pek bir şey yapamıyorsun. Çünkü bir işe başvurmak istersen kimliksiz almıyorlar ya da kimliğin olsa bile dil eksikliğin senin işe başlamanı engelliyor. Onun dışında kampın verdiği bir miktar para vardı. O ilk üç ay kaldığım kampta haftalık 21 frank veriyorlardı. Onun dışında üç öğün yemek veriyorlardı ve başka da hiçbir şey yoktu. Şu anda süreç daha farklı. İki haftada bir 150 frank veriyorlar. Bu şekilde geçiniyorsun, yani o parayla bir şekilde geçinmeni istiyorlar ama bu kendi ihtiyaçlarını karşılamak için değil yalnızca beslenmek için yetiyor.
Peki Ferhat, sistemin son süreçte Avrupa’ya gelen Kürt gençlerine yaklaşımını biraz açıklayabilir misin?
Şu şekilde açıklayabilirim: Buraya geldiğim zaman ilk olarak yavaş yavaş fark ettiğim şey, seni bencillik ve umursamazlığa sürüklemek gibi bir çabası var bu ülkenin, aslında bu sistemin. Bireyin böyle tamamen toplumsallaşmasını engellemek, örgütlenmesini engellemek, entegrasyon ismi altında değerlerinden kopmasını sağlamak ve geçmişinle bütün bağlantını kesip sadece kendi sisteminin içinde bulunmanı istemek gibi bir çabası var. Bu çok güçlü bir çaba. Bu anlamda birey burada eğer geldiği konumun farkında, bilincinde ve sorumluluğundaysa eğer ve bu yönde çabasını gösterirse bu sisteme karşı sürekli eski değerlerini ve fikirlerini korur. Yani sürekli kendini hatırlamak gerek. Bunun bilincinde olmak, bunun merkezinde olmak zorunda. Eğer bu asimilasyonun içerisinde olmayacaksa. Bu bağlamda gerçekten çok zor! Ülkeden gelmeden önce yani ülke şartlarından çok farklı çünkü seni tetikleyen şeyler çok. Birçok şeyi görüyorsun orada ya baskılardan ya da bizim o yan yana oluşumuz, beraber mücadele edişimiz sürekli karşı duruşumuzu tazeliyor. Burada öyle değil maalesef. Eğer kendi örgütlenmeni kendi mücadeleni bulmazsan, asimilasyona maruz kalacaksın. Bu da yalnızlaşmana sebep olacaktır. Bu da bilincinin kaybolmasına sebep olacaktır.
Özel dosyaya ulaşmak için:
https://www.rojaciwan.eu/tr/kurt-gencleri-avrupadaki-multeciligi-degerlendiriyor/