HABER MERKEZİ
Kürtler insanlık tarihinin en çok acı yaşayan halklarındandır. Acılarına acı katan ise ülkelerinin sürekli işgal edilmesindendir. Sürekli işgale uğramasının en temel nedeni ise ülkelerinin son derece önemli jeo stratejik konumudur. Bu jeo stratejik konumu Kürdistan’ın en temel işgal nedenidir. Dünyada ismini yazdırmak isteyen her güç önce buraları fethetmek istemiş nitekim buralara hakim olarak dünyanın hegemonu olabilmiştir.
Coğrafya tarihin de çerçevesidir derler ancak bu coğrafya Kürtlerin sürekli işgal edilmesinin tarihi olmuştur.
İlginç olan ise her Kürdistan’a saldıran güçlerin bir şekilde pazarlıklarını Kürdistan üzerinde yürüterek egemen olmaya çalışmaları olmuştur. İşgalci güçler Kürdistan’a ilişkin her ne kadar kendi aralarında kimi zaman çelişkiler yaşasalar da, esas olan Kürdistan’ın aleyhine hep bir araya gelmeleri ya da birbirlerini kollamaları olmuştur. Bu sürgit durum bir nevi Kürtlerin kaderleri olmuştur.
Belirtelim ki; Kürtler kadar direnen az halk vardır. Özgürlükleri için Kürtler kadar bedel veren halklar da azdır. Ancak az bedel ile başka halklar özgürlüklerine -özgürlükleri olmasa bile -başkalarının boyunduruğunda çıkmalarını sağlarken, Kürtler hep bir şekilde boyunduruk altında çıkmayı başaramamışlardır. Boyunduruk yani köle altında yaşamayı Kürtler hiçbir zaman kabul etmeyerek görkemli direnmişlerse de sonuca götürememişlerdir. Sonuca götürememeleri sarf ettikleri direnişin eksikliği ve azlığı değildir. Sonuca götürmemeleri az emek sarf ettiklerinden dolayı da değildir. Emek çok sarf edilmiştir. Büyük kavga edilmiştir. Ve çoğu zaman Kürtleri boyunduruk altına alan güçlere karşı Kürtler büyük başarılar da elde etmişlerdir. Ve çoğu zaman Kürtleri katlederek yok etmek isteyen güçleri geri de püskürtmüşlerdir ancak ilginç olan ise bu duruş ve başarılı direnişe rağmen Kürtler bir şekilde yenilgiye uğratılmışlardır. Bu yenilgiye uğratılmaları savaştıkları güçlerin güçlü oluşları olmamıştır. Çoğu zaman birçok işgalci ve hegemon gücün Kürt karşıtı blokta yer alışından kaynağını almıştır.
Örneğin Kürtler son 200 yıldır inanılmaz ölçüde direnişe geçmişlerdir. Görkemli direnen Kürtlerin başarı sağlamaması için neredeyse dünyanın tüm hegemon güçleri Osmanlının yanında yer alarak çoğu zaman Osmanlının ateş gücüne komuta ederek Kürtlere yönelerek yenilgiler yaşatmışlardır. Osmanlı koma da ve yatalak olmasına rağmen tam 200 yıldır suni teneffüs ile yaşatıldı ve yaşatılıyor. Benzer bir durum Birinci Dünya Savaşı sürecinde burnu yerle bir edilen Osmanlının İttihatçıları tarumar olmalarına rağmen ayakta tutulmuşlardır. Aynı durumu Türkiye Cumhuriyeti Devletinin faşizan yönelimlerine karşı Kürtlerin büyük direnişlerini boşa almak için Kemalizm’e her türlü destek sunanlar olmuştur.
Benzer bir durumu Irak’ta gördük. Daha ilerisini Rojhılat’ta gördük. Ve tabi daha fazlasını 1984 yılından itibaren TC faşist devletini on kez yenilgiye uğratan gerilla mücadelesi ve direnişinde gördük. Yeniden yeniden yenilen TC devletini, İran devletini, Irak devletini ayakta tutan güçler hep özel olarak öne çıkartılmış, silahlandırılmış ve Kürtlere karşı saldırtılmışlardır.
Zamanında güneyde büyük direnipte hep katledilen halkımız için Avukatsız Halk tanımlaması yapılmıştı. Başkaları Allah’ın Üvey Çocukları Kürtler olarak Kürtleri tanımlamışlardı. Kimisi ise İslam’ın Yetimleri Kürtler demişti. Kürtlere en sıcak bakanlar Vahşi Kürtler demişti.
Tüm bu tanımlamaların temeli, Kürtlerin hep tek ve yalnız bırakılmaları olmuştur. Gerçekten de sözün tam manasıyla Kürtlere yapılan muamele Ruh-ul Kudüs olma olmuştur. Kürtlerin var olduklarını söyleyenler ve belki de destek sunmak isteyenler ise Kürtlere Kel Aynak muamelesi yapmışlardır. Ancak esas olan Kürtler ezildiklerinde ortak bir şekilde büyük hegemon güçlerin göz yummamaları olmuştur.
Dile getirdiklerimiz çok azını ifade ediyor. Kürtlerin yaşadıkları çok daha fazlasını içermektedir. Kürtleri yüz yıl önce yok sayan güçler aynı yok sayma saikleri ile tam yüz yıldır Kürtlerin soykırıma uğramalarına bırakalım sessiz kalmalarını birçok kez soykırımcılara tekniki ölüm makinelerini sunanlar olmuşlardır. Bunun için direnen Kürtler terörist ilan edilerek yargılanırlarken Kürtleri soykırımdan geçirenler ise uluslararası arenada baş köşelerde oturtulmuşlardır. İnsan hakları ödülleri başta olmak üzere kimisine Nobel Ödülü verilmesi bile önerilmiştir.
Avukatsız Halk olma gerçeği bu gerçekliğin kendisi olmuştur. Yetimsiz olma gerçekliği bu gerçeklik olmuştur ve Allah’ın Üvey Çocukları olma gerçeği sözün manasıyla tam da bu gerçeklik olmuştur.
Ancak Kürtler muhtemelen tarihlerinde ilk kez Avukatsız Halk olma gerçekliğini aşarak Avukatlı Halk olmaya doğru yürüyorlar. Kürtlere başka halklar elbette yer yer destek sunarak dostluk yapmışlardır. Hatta kimi zaman bazı devletler de Kürtlere sıcak yaklaşmışlardır. Ancak bu kez görülen bunun çok ilerisinde dünyanın tümünün Kürtleri kucaklamalarıdır. Birkaç devletin siyasetçisi dışında adeta tüm dünya ayağa kalkarak Rojava Kürtlerini savunmaya başlaması yeni bir durumdur. Üstelik bu savunmayı yapanlar sadece halklar değildir bizatihi devletler ve onların siyasetçileridir. Kürtlerin kucaklayışı kadar Erdoğan faşizmin ise tecrididir yaşanan.
Yeşil Türkçü faşistler Rojava’ya tüm güçleri ile saldırarak Avukatsız Halkı soykırımdan geçirmeye çalışırlarken Kürtlerin ilk kez; Avukatsız, Yetim ve Allah’ın Üvey Çocukları olmaktan çıkarak Avukatlı ve insanlığın onurlu bir ailesi olmasına doğru gitmesi Kürtler için yeni bir başlangıç olduğunun bilinciyle her zamankinden daha fazla Özgürlük için mücadele meydanlarına akmalıyız.
Kasım ENGİN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi