Halk Savunma Merkez Karargah Komutanı Murat Karayılan, gerillanın geniş bir hamle başlattığını belirterek, faşizme karşı artık klasik yöntemlerle mücadele etmeyeceklerini belirtti. Karayılan, “Türk sömürgeciliğini yeneceğiz” dedi.
BEHDİNAN – Medya Savunma Alanlarında, Apollon Akademiler Komutanlığı bünyesinde yürütülen “Şehit Mahir Akademileri”ndeki eğitimler bir diplomat töreni ile son buldu.
Törene Halk Savunma Merkez Karargah Komutanı Murat Karayılan ve YJA Star Komutanlarından Gülistan Gulhat, Apollon Akademileri Komutanlarından Xeyri Garzan ve çok sayıda gerilla katıldı.
Askeri törende ve diploma törenin ardından gerillalara gerçekleştirdiği toplantıda konuşan Karayılan, gündemde yaşanan gelişmelere ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu.
Türk devletinin Bradost mıntıkasına yönelik başlattığı işgal operasyonun tüm Güney Kürdistan’ı hedeflediğine dikkat çeken Karayılan, Kürt kazanımlarına yönelik gelişen saldırılara karşı Kürtlerin birlik olmaları gerektiğini belirtti.
Gerillanın Kuzey Kürdistan’da geniş bir hamle başlattığına da dikkat çeken Karayılan, Erdoğan-Bahçeli ittifakının korktuğu için erken seçim kararı aldığını ifade etti. Karayılan özellikle, “Klasik yöntemler ile değil, yeni profesyonel yol ve yöntemler ile Türk sömürgeciliğini yeneceğiz” vurgusunda bulundu. Kürdistan’ın üç parçasındaki işgal saldırılarına dikkat çeken Karayılan, “Belki gelip bazı yerleri işgal edebilirler ama her gün bedelini ödeyecekler” diye kaydetti.
SAVAŞ ÇOK ÖNEMLİ BİR DÜZEYE ULAŞTI
İşte Karayılan’ın konuşmasında öne çıkan başlıklar şunlardır:
Kürdistan Özgürlük Mücadelesi bugün çok önemli ve tarihi bir süreçten geçmektedir. Önder Apo’nun paradigması, demokratik, ekolojik ve kadın devrimi paradigması temelinde, mücadelemiz büyüdü ve gelişti. Kürdistan Özgürlük Mücadelesi Türkiye’nin ve bölge halklarının özgürlük ve demokrasi mücadelesi haline geldi. Bu şekilde büyüme ve zenginlik gelişti. Yaşanan bu gelişme düşmanı korkuttu. Türkiye sömürgecileri bundan dolayı büyük bir panik yaşadılar. Bundan dolayı 2015 yılının başında Tayip Erdoğan, Dolmabahçe mutabakatını reddederek Kürdistan Özgürlük Mücadelesine ve Türkiye halklarına karşı savaş ilan etti. 3 yıldır bu savaş devam etmektedir ve bugün bu savaş çok önemli bir düzeye ulaşmıştır.
DEMOKRATİKLEŞMEKTEN KORKTULAR
Türk devleti 3 yıldır devam eden bu savaşta sonuç alamadı. İmralı’daki zulüm, işkence ve mutlak tecrit, Kürdistan halkı üzerindeki zulüm, siyasi soykırım politikaları, eşbaşkanlara ve parlamenterlere yönelik tutuklamalar, Kürdistan halkının belediyelerini işgal etme ve yürütülen bütün zorbalıklar sonuç almadı. Aynı zamanda Kürdistan özgürlük gerillalarına karşı karadan yürütülen savaşı milyonlarca, milyarlarca para harcayarak hava savaşına dönüştürdü. Bugün Erdoğan sömürgeciliği bize karşı karadan değil, havadan savaş yürütmektedir. Şüphesiz ki bu savaş onlara çok pahalıya mal olmaktadır. Ama bunların hepsini göze aldılar. Neden? Çünkü gördüler ki eğer Kürt sorunu diyalog, ve barışçıl yöntemlerle çözülürse Türkiye’yi demokratikleştirir. İşte onlar bundan korkuyorlar. Çünkü eğer Türkiye demokratikleşirse bütün hırsızlıkları ve pislikleri açığa çıkar. Bundan dolayı bir senaryo oluşturdular. Dediler ki ‘Türkiye’nin geleceği tehlikededir. Türkiye’nin beka sorunu var ve bu savaş Türkiye’yi kurtarma savaşıdır.’ Öyle propaganda ettiler. Kapsamlı bir psikolojik savaş yürüttüler. Halbuki hakikatte Türkiye’nin beka sorunu yoktu. Erdoğan’ın kendisinin beka sorunu olabilir ama Türkiye halkının beka sorunu yoktur.
PKK TÜRKİYE’Yİ PARÇALAMAYA DEĞİL, DEVRİM YAPMAYA ÇALIŞIYOR
Herkes bilsin ki PKK, Türkiye’yi parçalamaya çalışmıyor, Türkiye’de devrim yapmaya, Türkiye’yi demokratikleştirmeye çalışıyor. Kürdistan Özgürlük Gerillasının birinci amacı budur. Ama Erdoğan, Bahçeli ve Ergenokoncular bu hakikati tersine çevirdiler ve bu temelde ittifak yaptılar. Bu ittifak, İttihat-Terakki’cilerin mirası üzerinde gelişmiş bir ittifaktır. Nasıl ki İttihat-Terakki’ciler Osmanlı döneminde halklar üzerinde soykırım siyaseti yürüterek kaybetmenin önünü almaya çalıştılarsa şimdi de AKP-MHP-Ergenekon ittifakı aynı şeyi yapıyor. Bu savaşı kendi iktidarları için yürütüyorlar. Türkiye’de şovenizm damarını yükseltmek için, halkı korkutarak kendi etraflarında toplamak için ülkenin beka sorunu var, dediler. Gerçekte bu büyük bir yalandır, öyle bir şey yoktur. PKK ve dostlar, Türkiye Sosyalist ve Demokrasi hareketleri halkların kardeşliğini, Türkiye’nin birliğini oluşturmak, demokratik ve özgür bir Türkiye kurmak istiyorlar. Esas amaç budur.
ÜÇ PARÇADA İŞGALCİLİĞE KARŞI DİRENİŞ GELİŞECEK
Ama demokrasiden korkanlar bu hakikati tersine çevirmek için halkımıza karşı savaş ilan ettiler. Bakur’da sonuç alamadılar, Efrin’e saldırarak Rojava devrimini de hedef yaptılar. Şimdi Lêlîkan, Xakurkê hattında Başur’a da saldırarak, burayı da hedef yapıyorlar. Yani AKP-MHP-Ergenekon faşizmi Kürdistan üzerinde soykırım siyaseti yürütmek ve Misaki-Milli sınırlarını işgal etmek istiyor. Şimdi öyle görünüyor ki 3 parçada Türkiye devletinin işgalciliği ve saldırganlığı karşısında halkımızın direnişi gelişecek.
GERİLLA GENİŞ BİR HAMLE BAŞLATTI
2018 yılında Bakur Kürdistan’da gerilla hamle geliştirdi. Botan’da Şehit Delal hamlesi, Serhat’ta zafer hamlesini geliştirdiler. Sadece Botan ve Serhat’da değil, Zagros’ta, Amed’de, Garzan’da, Dersim’de ve Karadeniz’de başlangıç hamlelerini geliştirdiler. Şu an gerilla geniş bir hamle başlatmış durumdadır. İnanıyoruz ki bu yıl Türkiye sömürgeciliği ile aramızdaki savaşta en üst aşamada olacağız ve başaracağız. Erdoğan bu hakikati gördü. Gördü ki yapamıyor. Bir yanda ekonomi zayıflıyor, her gün zam yapıyorlar, diğer taraftan Türkiye’yi yönetemiyor, ancak olağanüstü yasalar ile yönetebiliyor. Gördüler ki bu daha fazla devam ederse kendi yok oluşlarının önünü alamayacaklar.
KORKTUKLARI İÇİN ERKEN SEÇİME GİDİYORLAR
Şimdi hiç kimsenin beklemediği bir şekilde Erdoğan ve Bahçeli görüşme gerçekleştirdiler ve 24 Haziran’da erken seçim kararı aldılar. Bu nereden çıktı? Bu da korkularından dolayı açığa çıktı. Bunlar halkların mücadelesinden, Kürdistan halkının mücadelesinden, Türkiye halkının mücadelesinden, Suriye halkının mücadelesinden korkuyorlar. Bundan dolayı erken seçim kararı aldılar. Esasta bu erken seçim kararı değil, baskın kararıdır. Sıradan bir şey değildir. Dünyanın herhangi bir yerinde bunun bir örneği yoktur. Hem “savaştayız, Türkiye kurtuluş savaşındadır” diyorlar, hem Türkiye’yi olağanüstü yasalar ile yönetiyorlar, şovenizm dalgasını yükseltip, halkı korkutuyorlar, hem de kendisine karşı olanları korkutarak ve baskı uygulayarak sessizleştiriyorlar. Ve bu şartlarda seçime gidiyor. Bu namertçe bir yaklaşımdır. Zaten Erdoğan’da hiç bir zaman mertlik olmadı. Devamlı kaçak oynuyor ve namertlik yapıyor. Yani vatansever halkı Türkiye’nin parçalanması ile korkutuyor. Kendisine karşı olan halkı da “sesinizi çıkarırsanız üzerinize gelirim” diyerek korkutuyor. Bu şekilde korku imparatorluğu kurarak iktidarı gaspetmeye çalışıyor. Yine hırsızlık yapıyor. Dünya’nın gözü önünde utanmadan, arsızca hırsızlık yapıyor. Ama Kürdistan ve Türkiye halklarının mücadelesi bu üçkağıtçılıklara, bu kandırmacalara müsaade etmeyecektir ve gerekli cevabı verecektir.
Biz hareket olarak Türkiye, Kürdistan ve Ortadoğu halklarının gerekli cevapları verebilmeleri için üzerimize düşen her şeyi yapmaya hazırız. İstenilen rolü oynayacağız, gerekli hamleleri geliştireceğiz. Her açıdan AKP-MHP-Ergenekon faşizmine ve diktatörlüğüne karşı halkların mücadelesi tekrardan gelişecek ve bunların bu taktikleri ve oyunları onları kurtaramayacak. Korkuları onları kurtaramayacak, iktidarları yenilecek. Özgürlük ve demokrasi mücadelesi kazanacak.
100 YIL ÖNCEKİ POLİTİKALARI UYGULUYORLAR
Öyle görünüyor ki; 2018 yılında Türkiye işgalciliğine karşı halkımız sadece Bakur’da değil, Rojava’da ve Başur’da da direnecek. Neden? Çünkü düşman saldırıyor. Rojava’ya, Efrin’e saldırdı, Başur’a Lêlikan’a, Xakurkê’ye saldırdı. Düşmanın hesapları var. Düşman güçlü olduğundan dolayı mı saldırıyor? Hayır. Öyle değil. Bundan yüz yıl önce de Osmanlı devleti yıkılışa doğru giderken o zaman İttihat- Terakki öncülüğünde Enver Paşa, Cemal Paşa, Talat Paşa gibi generaller, katiller iktidar oldular ve dediler ki Osmanlı’nın geleceği tehlikededir, bu tehlikenin bertaraf edilmesi için saldırmamız gerekiyor. Yani çok zayıflamışlardı. Avrupa devletleri Osmanlı’ya “hasta adam” diyorlardı. Osmanlı devleti çok zayıflamıştı. Ama onlar Osmanlı’yı yıkılmadan kurtarmak için saldırmamız gerekiyor, dediler. O zaman saldırılar geliştirdiler. Yaptıkları katliamlar bugün bile gündem oluyor. Bir buçuk milyon Ermeni’yi katlettiler. Çok sayıda Kürt, Arap, Rum kılıçtan geçirildi. Büyük bir zorbalık yürüttüler. Ama sonuç alamadılar ve Osmanlı yıkıldı.
O zaman üç şey önlerine koydular. Turanizm, Pan-İslamizm ve Osmanlıcılık. Bu her üç anlayışta esasta bugün de var. Yani bugün de aynı şey yaşanıyor. O zamanın Pan-İslamizmi, Turanizmi ve Osmanlıcılık’ı şimdi yine o damardan gelen AKP-MHP-Ergenekon ittifakı yürütmeye çalışıyor. 90-100 yıl öncesi gibi diyorlar ki, Türkiye tehlikededir, Türkiye’nin bekası tehlikededir. Bu yürüttüğümüz Türkiye Kurtuluş savaşıdır. Saldırmamız gerekiyor.
Bu saldırı konseptini 2014’te, Kobanê savaşı sürecinde, ‘Çökertme Planı’nı karar altına aldılar. Sonra kendi iç ittifaklarını oluşturdular. Ergenokon hapisteydi, onları çıkardılar. Ergenekon’u bu ittifaka dahil ettiler. Fettullah Gülen dışarıda kaldı. O da iktidarı almak istedi. Bu yüzden savaştılar ve Fettullah’ı tasfiye ettiler.
BİZİ BİR ADIM BİLE GERİLETEMEDİLER
Türkiye sömürgeciliği Önder Apo’nun geliştirdiği strateji karşısında yenildi. Onlar Kürtleri yok etmek, asimile etmek, fiziki ve beyaz soykırımı sonucu ulaştırmak istiyorlar. Ama Önder Apo’nun çıkışı onların bu projesini boşa çıkardı. Şimdiye kadar yürütülen mücadele bir çok süreçten geçti. Bu hareketi de tasfiye edemediler. NATO’dan, uluslararası güçlerden yardım istediler. Bize karşı uluslararası komplo yapıldı. Bize karşı sadece Türkler değil, NATO savaştı. Sonuçta tasfiye etmek bir yana, bizi bir adım bile geriletemediler.
IRKÇI-TURANCI TÜRKLER KORKUYA KAPILDI
2011 yılında Ortadoğu’da bir savaş başladı. Bu Üçüncü Dünya Savaşı’dır. Irkçı, Turancı Türkler korkuya kapıldılar. Bölgenin yeniden yapılanması konuşuluyordu. “Bölge yeniden yapılanacak, Kürdistan’da kurulabilir” diye korkuya kapıldılar. “Bu olamaz, sadece Türkiye’nin içinde değil, Türkiye’nin dışında da Kürdistan kurulmamalıdır” dediler. Çünkü onlara göre eğer Güney Kürdistan’da bir federasyon olsa veya bağımsızlık olsa, bir de Rojava buna eklenirse Kuzey’deki Kürtler durdurulamaz. Onun için sadece kendi sınırları içinde değil, sınır dışındaki Kütlere karşı da savaş ilan ettiler.
ERDOĞAN BİR DİKTATÖRDÜR
Erdoğan bir diktatördür, sadece kendi iktidarını düşünüyor. Önderlik buna 2013 süreci öncesinde mektup gönderdiğinde, bu mektubu kabul etti. Sanki çözüm geliştirmek istiyormuş gibi. Ama anlaşıldı ki öyle bir niyeti yokmuş. Gördü ki; eğer Kürt sorunu çözülürse Türkiye demokratikleşir. Yani Kürt sorunu sadece Kürtler ile sınırlı değildir, Türkiye’yi de değiştirip demokratikleştirecek. Demokratik bir Türkiye de Erdoğan’ın hesabına gelmiyor. Bu yüzden 18 Mart 2015’te “Dolmabahçe mütabakatı diye bir şey yoktur” diyerek, tavrını ortaya koydu. Turancılarla, MHP ve Ergenekon ile ittifak yaptı. Yani fikri olarak MHP oldu denilebilir. Ondan dolayı da MHP’nin fazla bir anlamı kalmadı.
TOPLUM BELKİ BİRAZ SESSİZLEŞTİ AMA TESLİM OLMADI
Erdoğan bize karşı olan savaşını oy almak için yürütüyor. İktidarını sağlamlaştırmak için, şoven kesimleri etrafında toplamak ve Kürtlere darbe vurmak için savaşıyor. Kürtler, Erdoğan’ın önüne demokratikleşmeyi koyuyor. Bu savaşın amacı budur. Yaklaşık 3 yıldır bize karşı bu çerçevede savaş yürütüyor.
Savaş şimdiye kadar daha çok Bakur’daydı. Bakur’daki savaşta sonuç alamıyordu. Önder Apo üzerinde ağır bir tecrit, psikolojik bir savaş yürüttü. Önder Apo geri adım atmadı. Kürt siyaseti üzerinde dehşet politika yürüttüler. Parlamenterleri, eşbaşkanları tutukladılar. Kayyum, adı altında belediyelere el koydular. Yani toplumu korkutup, teslim almak için Kürt halkının Bakur’daki bütün kazanımlarına el koydu. Amacı buydu. Toplum, belki biraz sessizleşti ama hiç kimse teslim olmadı.
SAVAŞ BU YIL ZİRVE YAPACAK
Bu yıl, savaşın zirveye ulaştığı bir yıl olacak. Şimdi burada bazı şeyler söylemek gerekiyor. Bu Türk sömürgeciliği açık bir şekilde “Biz PKK’ye karşıyız” diyor. Ama hakikatte Kürt halkının bütün kazanımlarına ve varlığına karşıdır. PKK’yi Avrupa Birliği, Amerika terör listesine koymuş, bu hesapla diyor ki Rojava PKK’dir. YPG, YPJ, QSD hepsi PKK’dir. Başur da PKK’dir, Şengal de PKK’dir, diyor. Yani aslında PKK’yi bahane ederek Kürt halkının bütün kazanımlarını hedef alıyor. Doğrudur başta bizi hedef alıyor. Bize darbe vurmak istiyor. Sonra da diğerlerine dönmek istiyor. Bu hakikati herkesin doğru anlaması gerekiyor. Esasen bu son iki-üç senedir biz bu MHP, Turanizm konseptini Başur’daki güçlere anlatmaya çalışıyoruz. Bunlar yalnız bize değil, size de karşıdırlar, Kürt varlığına karşıdırlar, diyoruz.
AMAÇLARI GÜNEY KÜRDİSTAN’I İŞGAL ETMEK
Mesela Erdoğan geçen zamanlarda iki şey söyledi. Bunlar çok önemlidir. Nedir bunlar? Bir, dedi ki; “Güney’deki sistem bizim yanlışlarımızdan dolayı oluştu. 2003’te eğer biz Irak operasyonuna katılsaydık öyle bir şey olmazdı. Biz katılmadık. Bu yanlışlıktı. Güney’deki Kürtler fırsat bulup federasyon kurdular.” İkincisi, dedi ki; “ Uygun bir zamanda bu yanlışlığı telafi etmeliyiz”. Bunun yanında da dedi ki; “Lozan Anlaşmasını biz kendi rızamızla kabul etmedik, bize dayattılar.” Yani bunu tartışmaya koydu. Neden? Çünkü onlar öyle düşünüyorlar. Onlar diyorlar ki “Misakı Milli dahilindeki toprakların hepsini almamız lazım” diyorlar. Misak-ı Milli neredir? Kürt ve Türklerin bir arada yaşadığı sınırlar, yani Kuzey Kürdistan, Anadolu, Batı Kürdistan ve Güney Kürdistan da içindedir. Misak-ı Milli sınırları Musul’dan Kerkük’e kadar gidiyor. Esasen Türkler buna ulaşmak istiyorlar. Ama bunu açıkça söylemiyor. Diyor ki; “Ben PKK’ye karşıyım. PKK herkese karşıdır. Herkes benimle birleşmeli, PKK terördür.” Ama kendisini Güney Kürdistan’da yerleştirmeye çalışıyor. Çünkü esas amacı Güney Kürdistan’ı işgal etmektir. Şimdi birinci aşamada Güney Kürdistan’da Lelikan, Tepe Xwedê, Govendê vb bazı stratejik yerlerde konumlanmak istiyor. Sonra da Güney siyaseti üzerinde hükmetmek istiyor.
GÜNEY SİYASETİ GERÇEĞİ GÖRMÜYOR
Güney Kürdistan siyasetinin bu hakikati görmesi lazım. Maalesef görmüyorlar. Diyorlar ki “PKK’ye karşıdırlar. Türkiye Devleti PKK’den dolayı gelip Lelikan’ı almış.” Türk ordusu Güney Kürdistan’ın neresinde konumlanırlarsa oradan bir daha çıkmaz. Çünkü Güney Kürdistan üzerinde de hesapları var. Mesela Başika. Irak Devleti Türklerin Başika’dan çıkmasını o kadar talep etti. Çıktılar mı? Hayır. Çıkmazlar da. Bir de istihbaratını Güney Kürdistan’da yerleştiriyor. Yani öyle yapmış ki Güney Kürdistan hakkındaki bilgileri Güney’deki örgütlerden daha fazladır. Yani biz PKK olarak bunu çok tehlikeli görüyoruz. Şimdi yaşanan işgal girişimlerine karşı Başur’da bir çok demokratik, yurtsever örgüt bu konularda tavırlarını belli etmişler, mücadele de ediyorlar. Bu çok anlamlı bir mücadeledir. Sivil toplum kuruluşları, bir çok demokratik, yurtsever parti, Başur halkımız tavır sahibidir. Ama egemen partiler hala durumun farkında değiller. Eğer bunlar farkına varmazlarsa, Türkiye devletinin işgalciliğine karşı sessiz kalırlarsa bu Güney Kürdistan’ın geleceği için büyük bir tehlikedir. Biz öyle söyleyince bu siyasetçiler büyük ihtimalle diyorlar ki; “PKK Türkiye’ye karşı savaşıyor, bizim de kendisiyle hareket etmemizi istiyor. Biz PKK ile bir olmayız.” Doğrudur, PKK Türkiye sömürgeciliği ile savaşıyor. Ama PKK bütün Kürdistan’ın hakkını korumak istiyor. Ulusal bir tavır sahibidir. Eğer ki Türkiye sömürgeciliği Başur’da kendisini yavaş yavaş konumlandırırsa bu Başur için, Başur halkımızın geleceği için büyük bir tehlike olacaktır. Hatta Irak için bile büyük bir tehlike olacaktır.
HEWLER VE BAĞDAT NEDEN TEPKİ GÖSTERMİYOR?
Şimdi Türk devleti Güney topraklarına girerek Lelikan’ı aldı. Ne Irak tepki gösterdi ne de KDP ya da bölgenin resmi hükümeti. Bundan dolayı anlıyoruz ki, bundan haberleri var. Çünkü 20 km ilerlemişler. Başka bir devlet 20 km içeri gelse, oranın halkı göç etse, hatta bazıları hayatını kaybetse, oradaki egemen güçlerin buna karşı bir açıklama yapması, bir tavır sergilemesi gerekmez mi, savaşması gerekmez mi? Hadi diyelim ki savaşmadı. Siyasi bir açıklama yapması gerekmez mi? Şimdiye kadar biz böyle bir tavır görmedik.
KÜRT ÖZGÜRLÜK DAVASINI TASFİYE ETMEK İSTİYORLAR
Zap operasyonu olduğu zaman Türkiye devleti anladı ki; Başur Kürdistan ile ilişkileri olmazsa gerillaya darbe vuramazlar. Çünkü o zaman Bamernê’deki tanklar harekete geçmek istediler, halkımız Bamernê’de, Amediye’de tankların önüne geçti. Biliyorum o zaman bölge başkanının da çabaları vardı. Yani ulusal bir tavır vardı. Ve Türk devleti bunu gördü. Sonra o kırmızı çizgiyi kaldırdı. Herkesin bilmesi gerekiyor ki; eğer ki bugün Türkiye devleti Başur siyasetine kıymet veriyorsa bu, Kürtleri sevdiğinden, desteklemek istediğinden, komşu olmak istediğinden dolayı değil, Kürt özgürlük davasını kırmak, parçalamak, tasfiye etmek için öyle yapıyor. Bu hakikati herkesin bilmesi lazım.
BU TARİHİ SÜREÇTE KÜRTLER BİRLİK OLMALI
O zaman düşmanın bu politikalarına karşı biz Kürtler olarak bu tarihi süreçte mutlaka bir olmalıyız. Siyasetimiz farklı olabilir, görüşlerimiz farklı olabilir, ama çıkarlarımız ortaktır. Aynı gemideyiz. Eğer bölgedeki bu tarihi süreci doğru kullanamazsak bu devletler vicdansızdır, aralarında ilişki kurup bizi ortadan kaldıracaklar. Bu hakikati biz Başurê Kürdistan’daki referandum zamanında gördük. Hepsinin nasıl bir olduğunu gördük değil mi? Demek ki bir oluyorlar. Bundan dolayı biz de bir olmalıyız. Ulusal bir siyasetimiz, Kürt stratejisini belirleyen bir merciimiz olmalıdır. Bu vesileyle biz bir kez daha çağrı yapıyoruz. Her taraf bu konuda görev ve sorumluluklarına sahip çıkmalıdır. Hiç kimse düşmanın oyununa gelmemelidir. Önemli olan öz gücümüzdür. Biz Kürtler olarak öz gücümüzü ne kadar birleştirirsek dışarıda kıymetimiz, onurumuz o kadar fazla olacaktır. Ve biz Kürt özgürlük davasını böylesine tarihi bir süreçte sonuç alıcı bir aşamaya ulaştırabiliriz. Bunun imkanları vardır.
GERİLLA FAŞİZME KARŞI DİRENİŞ İÇİN HAZIR
Biz PKK olarak, gerilla olarak, AKP-MHP-Ergenekon faşizmine karşı direnmek için belli bir düzeyde hazırlığımız var. Biz klasik yöntemler ile değil, yeni profesyonel yol ve yöntemler ile Türk sömürgeciliğini yeneceğiz. İddiamız budur. Belki gelip bazı yerleri işgal edebilirler ama her gün bedelini ödeyecekler. İnanıyoruz ki tüm çabalarımız Kürdistan halkı için büyük direniş gerçeği oluşturuyor. Kürt kanını döken Türk devleti cellatlarına karşı savaşımız büyüyecek. Daha zengin yol ve yöntemler ile sonuç alacağımıza inanıyorum.
2018 HAMLESİ STRATEJİK BİR HAMLEDİR
Bu temelde Önder Apo’nun düşüncelerinin doğruluğu bir kez daha ispatlandı. Bu esas üzerinde 2018 yılında mücadelemiz daha fazla yükselecek ve her yerde saldırılara karşı gerekli cevaplar verilecek, halkların özgürlük ve devrim mücadelesi başarıya ulaşacak. Biz bu inançla süreci geliştiriyoruz ve Önder Apo’nun izinde, kahraman şehitlerin anıları temelinde 2018 yılı mücadelemizin başarıya ulaşması için gereken her şeyi yapmaya hazırız.
Değerli arkadaşlar; böylesine önemli bir dönemde Akademilerde eğitimlerinizi gördünüz. İnanıyoruz ki, eğitiminiz pratikte sonuç alacak. Şimdi biz savaşı klasik yol ve yöntemlerle değil, yeni, profesyonel yöntemler ile geliştirmek istiyoruz. Bunda en çok rol oynayacak olanlar eğitim gören arkadaşlarımızdır. Çünkü yeni dönem savaşında uzmanlık, taktik-teknik önde olacak. Yoğunlaşmalarınızın pratikte zafere temel oluşturacağına inanıyoruz. Eğitiminiz başarıyla sonlanıyor ve arkadaşlar 2018 hamlesine katılacaklar.
2018 hamlesi Kürdistan’da stratejik bir hamledir. Önder Apo’yu ve Kürdistan’ı özgürleştirme yürüyüşünde en önemli hamledir. İnanıyoruz ki arkadaşlar yoğunlaşmalarını büyük bir başarının temeli yapacak ve 2018 yılı hamlesinde başarı militanı, zafer yürüyüşçüsü olacaklar. Bu inanç ve umutla Karargahımız ve Apollon Akademileri Komutanlığı adına tüm arkadaşlara başarılar diliyoruz.”