HABER MERKEZİ
Antik Roma yöneticilerinin geniş hükümet yetkisini sembolize eden, ucunda balta bulunan bir çubuk demetinin adı olan Latince’deki ‘fasces’ sözcüğünden gelen faşizm, varlığın her çeşidine baltasını indiriyor. Balta ‘Tunç hükmü’ gereği Kürd’ü hiç tereddütsüz yok ediyor, onun dışındakilerin de her an başında duruyor. Kafama ha indi ha inecek korkusu zaten gün be gün çürütüyor, zamanla öldürüyor. Çaresizlik, yoksulluk, sevgisizlik, suskunluk hayatı mateme boğuyor. Saraylının altınlı, yaldızlı yaşamı zevk ve sefa ile köpürürken, tebaa’ya siyanürle nefesini zehirlemek kalıyor.
Siyanürlü intiharların görünmemesi için RTÜK hemencecik ferman çıkardı. Sarayın danışmanları olayın yoksullukla alakasının olmadığını ilan etti. Ne de olsa saray ve ahalisi ‘komşusu açken tok yatan bizden değildir’ düsturunu çoktan kulak ardı etmiş vaziyette. Aç olan, borç bataklığı içersinde debelenen ve çareyi siyanürde bulan komşunun ölüsü çıkartılırken tüm çaba onu ‘görmeme’, yok sayma üzerinden.
Kürd’e kurşun ülkenin batısında siyanüre evriliyor
Tok olana bizden muamelesi, aç olana musalla taşı dağıtıyor iktidar erkânı. İntiharların pek çok tarikatın merkezi, adım başı Kuran kurslarının olduğu, İslamcı vakıf ve derneklerden geçilmeyen muhafazakârlığıyla meşhur olan bir ilçede yaşanılması da ayrıca bir inceleme konusu. Demek ki Saraylının dindar ve kindar nesil yetiştirme projesi elinde patlamakta. Öyle afişe edildiği gibi toplumun manevi değerleri yükselmiyor. Din istismarcılığının toplumu nasıl kırımdan geçirdiği ortada. Kürde kurşun ve ölüm yağdırma ülkenin batısında siyanüre evriliyor. Otoriterizmin toplumu bir anominin içine düşürdüğünün adını koymak, tartışmak bile baltanın inmesi için temel sebep. Her gün dokuz kişinin intihar ettiği bir ülkede, intiharı konuşamamanın kendisi bir ölüm hali. (TÜİK verilerine göre 2018’de 3 bin 161 kişi intihar etti. Bu, günlük olarak 9 kişinin intihar ettiği anlamına geliyor.)
Uçurum ve küller
Dikilen saraylar, karunlaşan damat ve oğullar, mal bulmuş mağrip misali kendinden geçen eşler ve kızlar, toplumsal uçurumu büyüttükçe büyütüyor. Aşağıdakiler uçurumdan atlıyor, yukarıdakiler ‘yıldızları da satın alsak nasıl olur’ derdinde. Siyanürle zehirlenen hayatlara basarak, hizmetçilerine kurşun sıkarak, kuffara karşı şiddet dağıtarak yükselenin, dibe vuruşu da görülmeye değer olacak. Balta indirenlerin boyunlarına ipin nasıl geçirildiğini, tarihten fazlasıyla deneyimledik.
Ülkenin bir tarafı zehirlenirken öte tarafına da her gün kayyumlar atanıyor. Gençlere işkenceler, gazetecilere tutuklamalar, kadınları polis kalkanlarıyla ezmeler. Sürekli savaş ve zulüm hali Hasankeyf’in yıkımıyla, üzerine asılan koca Türk bayraklarıyla tam bir kıyamete dönmüş durumda. 12 bin yıl öncesine uzanan dünyanın en eski ve en uzun süre devamlı yaşam sürülen yerlerinden biri olan bu bölgenin tamamen Ilısu Baraj’ı altında bırakılmak istenmesi, başka bir deyişle tarihi ve toplumu giyotinden geçirmektir. Mağaralar ya da kayalar kentinin dinamitle patlatılması, yüze yakın köyün sular altında kalması, beş bin mağaranın gömülmesi ve mezarların taşınması soykırımın siyanürlü tezahürüdür. Yıkımların üzerine daha önce Cizîr ve Sur gibi yerlerde gördüğümüz manzaralar gibi koca bayrakların bırakılması, zaten olmayan kardeşlik yalanının bile dinamitlenmesidir. Tırnak çekiliyor, uzamasına izin verilmiyor. Et tarihi, toplumu, coğrafyayı, ölüleri ve onların taşlarını bile yutuyor. Küllerini bayrakla örtmesi öldürmüyor, öfkenin taşmaması ve bayrağın seyredilmesi öldürüyor. Seyrettikçe ölülerimizin kemikleri bile sızlamayacak, çünkü sular alıp gidecek. İzlemek, yaşarken ölmenin başka bir yönü.
Erdoğanizm’in orman kanunları
Ya Mardin Dargeçit’de Süryani ve Ermeniler’e ait mezarların bulunduğu alana ‘millet bahçesi’ adı altında park ve düğün salonu yapılmasına ne demeli. Milletlerin mezarları üzerine bahçe yapmak Erdoğanizm’in orman kanunları olsa gerek. Daha önce Van’ın Edremit ilçesinde de Ermeni mezarlığının üzerine tuvalet yapılmıştı. Yaşayanların özgürce yaşaması, ölülerimizin ruhlarının şad olması ve baltanın boynumuza inmemesi için, tüm ellerin baltayı yere devirmesinden başka yol yok. Başka türlü nefes almanın mümkünatı da yok.
Ronî Eylem