HABER MERKEZİ – Kışı kovalayan bir güz mevsiminde başladı annemin doğum sancıları
Ülkemin semalarını kaplayan bir bulut parçasından döküldüm toprağın kucağına ve adıma Baran dediler…
Geçmişten süzülüp damlacık misali Munzur’un maviliklerine vardı bedenim
Kırımdan arta kalan birkaç meçhul kemik parçasından bir de Laç Vadisi’nde yankılanan şakilerin ölüm çığlıklarından yarattım kendimi…
Ayak izlerimi resmetmiştim Dersim”in her patikasına
Eşeleyin toprağın her bir karışını, alnımdan dökülen ter zerreciklerini göreceksiniz.
Hüzünlü gözyaşlarım buz kesmiş mağara derinliklerinde, tertele anılarıyla bilenmiş duygularım ve Munzur’un hür rüzgarıyla okşanmış ruhum.
İşte bundandır zamana meydan okuyuşum.
Gün geldi güneşe tapındım ve Gola Xızıra’da tutulan dileklerin güreşine girdim, Ana Fatma huzurunda daldım savaş meydanına hiç çekinmeden
Zel Dağı şahidimdir benim, eğmedim başımı güneşten gayrısına..
Bazen bir gülüş olup çiçeğin sesine dokundum kıskandırırcasına bal arısını,
Bazen bir ses olup yankılandım titreşen yüreklerde, bazen de infilak eden bir söz oldum sessizliğin paslanmış dünyasında ve bazen de gerçeğin eşsiz tarifi olan sessiz bir bakışla yetindim içten içe.
Ateşin gizemine erişmek için kelebekçe daldım alevler girdabına…
Meskenler edindiğim dağlar bilir şanlarına yaraşır savaştığımı ve güneşi hiç unutturmadım ellerine karşı lakin ışınlarından şerbetlenmiş ar damarım…
Savaşsız bir hayatın kocaman bir yalan olduğu güneşten bir öğüttü bana
Kavgada hiç yenilmedim Türk’ün askerine, Haramzade Rayber’in soyuna takıldı geleceğim, geçmişim ve bugünüm…
İsyan tohumuyla mayalanmışım, ilahlara boyun eğmektense yanık bir beden olmayı yeğledim toprak ananın bağrında..
Sessizce gittiğimi sanmayın sakın, evrenin herhangi bir mekanında ve bilinmeyen her anda sonsuzluğa katarım kendimi.
Yine bir bulut parçasından doğar bir gülücük olur dudaklarınıza konarım
Yeterki hiç dinmesin anamın zılgıtlı haykırışları.
Yaşar Cizre