HABER MERKEZİ
Kürdistan halkları şanlı 15 Ağustos Atılımının 35. yılını görkemli gerilla direnişleriyle karşılıyor. Bu görkemli gerilla direnişleri Kürdistan’ın her yerinden büyük bir coşku ve heyecanla takip ediliyor. Aynı zamanda gerillanın direnişi her alana büyük cesaretlerin yeşermesine vesile oluyor. Çünkü gerilla direndikçe, özgür yaşamda ısrar ettikçe, Kürt halkı direniyor ve özgür yaşamdaki ısrarını sürdürüyor. Onun için gerillayla beraber Kürdistan ve bölge halkı da faşist barbar TC işgal saldırılarına karşı amansız direniyor. Şanlı 15 Ağustos direniş ruhunu sürekli canlı tutuyor. Bu ruh ki Kürdistan halkını ayakta tutuyor, bu ruh ki Kürdistan halkını karanlıktan aydınlığa çıkarıyor, bu ruh ki faşizme karşı direnişte geri adım attırmamaya sürüklüyor. Ağustos ayı Kürdistan halkı yeniden dirilişin adı yeniden şahlanışın ilk adımıdır. Yani Kürt halkı Ağustos ayını zafer ayı olarak görüyor.
Bir yandan şanlı 15 Ağustos Atılımın 35. yılını büyük coşku ve heyecanla kutlarken, diğer yandan faşist TC’nin işgal saldırıları devam etmektedir. Bu işgal saldırılarına karşı Başurê Kurdistan’da gerillanın görkemli direnişi varken Kuzeydoğu Suriye (Rojava)’de ise bu işgal saldırılarına karşı müthiş bir savaş hazırlığı var. Her ne kadar Kuzeydoğu Suriye olası bir İşgal saldırısına karşı kendini Devrimci Halk Savaşına göre hazırlamış olsa da özerk yönetim çalışmalarına da aynı titizlik ve hassasiyetle devam etmektedir. Yani Kuzeydoğu Suriye’de şu resim çok açık bir şekilde görülebiliyor; “Savaşa da inşaya da gücümüz yeter.’’
Gel gelelim esas meselemize işgalci faşist şef Erdoğan Kürdistan’ı işgal saldırılarını meşrulaştırmak için algı operasyonlarına ara vermeden devam ediyor. Neymiş Ağustos ayına yeni zaferler katacaklarmış. Bu zafer dedikleri şey işe Kürdistan’ı işgal etmek ve Suriye’den göç eden içerisinde binlerce çetenin olduğu insanları Kürdistan’a yerleştirmek. Propaganda olarak kullandıkları uluslararası güçleri ikna etmek için elindeki tek argümanları ise Suriyeli mültecilerdir. Kendi senaryosuna göre Rojava’yı işgal edecek Suriyelileri Kürdistan’a yerleştirecek, Arap kemerinden daha tehlikeli bir projeyle Kürdistan’ın demografyasını değiştirecek. Ve kendilerini de bu değişen demografyaya işgal valisi olarak atayacaklar. Bu kadar hayati ve ciddi meseleyi sıradan göstermek için her şeyi yapmaktadırlar. Peki diyelim ki faşist şef bu meseleyi bu kadar basitleştiriyor. Peki, Kürdistan halkı özgür yaşamı inşa temellerini attığı bir dönemde bu tür işgal saldırılarına karşı sessiz mi kalacak? Kürdistan halkı özgürlükten vaz mı geçecek? Böyle düşünenler büyük bir yanılgı içerisindedirler.
Bütün bunların yanında ‘Ağustos’da zaferlerimize yeni bir zafer katacağız’ dediği zaferler nelerdir. Gerçekten zafer midir dedikleri? Kendi söylemlerine göre Malazgirt zafermiş, Mercidabık zafermiş, Kıbrıs ‘Barış harekatı’ zafermiş, Fırat kalkanı zafermiş. Büyük bir yalan.
Tarihi iyi okuyanlar bilirler Malazgirt savaşını, Türklerin nasıl orta Asya’dan bu topraklara geldiğini en iyi tarih söyler. Öyle propaganda edildiği gibi değildir. İşte bir kapıdan Türkler girmemiştir bu topraklara, Kürtlerin müsaade etmesiyle girmişlerdir…
Bir diğeri yakın tarihte sözde Kıbrıs ‘Barış hareketi’ adı ya da diğer adıyla ‘Atilla harekatı’ tabi Yunanlar buna ‘Kıbrıs Türk İstilası’ derler. Belki de en iyi tanımı daha o dönem Yunanlar yapmıştır. Gerçekten Kıbrıs’a yapılan bir istila işgal harekatıdır. Nitekim Türklerin Kıbrıs’a olan bu saldırılarını Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’de “işgal’’ olarak tanımıştır. Konumuz elbette ki Türklerin Kıbrıs’ı işgalini uzun uzadıya vermek değildir. Bu farklı bir tartışma konusudur. Ama bizim için önemli olan Türklerin bu faşist istila ve işgal saldırılarını ‘Barış’ adı altında zafer olarak tanımlamalarıdır. ‘Barış’ kelimesini kullanarak işgal ve istilalarını yumuşatarak lanse etmişlerdir. Bu bir barış harekatı değil tam anlamıyla bir işgal ve istila harekatıdır. Kaldı ki Kıbrıs sorunu bugün dahi çözülmüş değildir.
Fırat kalkanı safsatası adı altında yapılan işgal saldırılarıdır. Bu saldırıları da hiç kuşkusuz faşist TC rejimi tarafından desteklenen çete guruplarıyla yapılmıştır. İşgalci TC ordusu Fırat kalkanı işgal harekatında savaşmamıştır. Zaten işgal ettiği yerler daha önce DAİŞ ve El-Nusra gibi çete gruplarının denetiminde olan yerlerdir. Tc’nin DAİŞ ve El-Nusra’ya destekleri zaman zaman belgelerle deşifre edilmişti. Fırat kalkanı işgal saldırılarında yapılan ise DAİŞ ve El-Nusra gibi çete gruplarının elbiselerini değiştirmesi olmuştur. Artık DAİŞ ve El-Nusra TC askeri kamuflajını giymiştir. Bu bilinen bir gerçekliktir.
Biz şunu iyi biliyoruz ki Ağustos ayı içerisinde faşist rejim zafer dışında her türlü kirli katliamı yapmıştır. Örneğin; 15 Ağustos 2000 yılında Xinerê alanında bulunan Kendakola’ya TC’nin hava saldırısı sonucu 57 Kürt köylüsü katledilmiştir.
Örneğin; 10 Ağustos 1992’de gazeteci yazar Hüseyin Deniz Faşist rejim tarafından katlediliyor. Örneğin; 8 Ağustos 1994 günü işkence sonucu öldürülen Ferhat Tepe’nin cenazesi Hazar Gölü kenarına atılıyor.
Örneğin; 2 Ağustos 1988 yılında Eskişehir zindanında sürgün edilen PKK’li Mehmet Eroğlu ile Hasan Hüseyin Yalçınkaya katlediliyor.
Örneğin; 3 Ağustos 1924 yılında Kürtleri yok sayan Lozan Antlaşması TC’nin dayatmalarıyla yürürlüğe giriyor.
Şimdi tüm bunları bir araya getirdiğimizde aslında faşist Şef’in dediği Ağustos ayı zafer ayıdır yalanı bir kere daha gün yüzüne çıkıyor. Faşist rejim kendine inanan kesimi kandırabilir. Ama 15 Ağustos’la direnişi ve şahlanışı yaşayan özgürlük sevdalısı bir halkı böylesi basit propagandalarla inandıramaz. Çünkü Kürt halkı faşist TC rejimi ne zaman ‘Barış’ dese Kürt halkı savaşa hazırlanıyor. Çünkü faşist rejim bütün kirli katliamlarını ve işgallerini ‘Barış’ adı altında gerçekleştiriyor. Faşist rejim ne yapsa da artık kendini büyük çöküşten kurtaramayacak.
Baran MAWA/Yeni Özgür Politika