HABER MERKEZİ- Kemal ÇOMANİ- Michael RUBİN-Çeviren Serap Güneş
Eğer bir yol haritasına ihtiyaç varsa, bu bir yandan iyi yönetim ve reforma giden, diğer yandan Kürt halkına çalınan varlıkları geri getirecek bir yol olmalı.
Beşar Esad, 2000 yılında Suriye’de iktidara geldiğinde, Batılı liderler onu reform ve ekonomik liberalizm için bir umut ışığı olarak gördüler. Maskesinin düşmesi uzun sürmedi. Onun yönetimi altında yarım milyon Suriyeli öldü, beş milyondan fazlası yerinden yurdundan oldu.
Batılı yetkililer aynı iyimserliği Iraklı Kürtlere de uyguluyor. Mesrur Barzani 2019’da bölgesel başbakan olduğunda, Kürt yazar Rebin Hardi gibi deneyimli köşe yazarları bile onun babasının onlarca yıllık kemikleşmiş yönetiminden sonra değişimi temsil edebileceğini öne sürdü. Mesrur’un davranışları kısa sürede onları hayal kırıklığına uğrattı ve Mesrur imajını düzeltmek için Uganda’nın merhum lideri İdi Amin’in oyun kitabını ödünç almak zorunda kaldı.
Barzaniler demokratik değil, aşiretçi bir yapıya sahip. Siyasi rekabet, her bir kardeş ya da kuzenin aile içinde ayrıcalık ve güç için manevra yapmaya çalışmasından ibaret. On yıllar boyunca Mesrur ve kuzeni Neçirvan birbirlerine üstünlük sağlamaya çalışarak ganimeti paylaştılar. Kendisini zekâsı ve tavırlarıyla daha Batılı göstermek Neçirvan’ın oyununun bir parçası. Bunu beceriyor da. Amerikalılar ya da Avrupalılarla bir araya geldiğinde açık fikirliymiş gibi davranıyor. Ama çoğu Kürt bunu yutmuyor. Barzani ailesinin Kürtlerin ekonomik, ulusal ve sosyal refahına ve Kürtlerin modern toplumda ekonomik, sosyal ve demokratik olarak ilerleme kabiliyetine yarardan çok zarar verdiğini düşünen bölge insanı, böylesine yapmacık bir hamleye bu kadar çok Batılı akademisyenin kanması karşısında hayal kırıklığına uğruyor.
Mesrur’un “dayanıklılığı” hakkındaki belgeselden sonra, şimdi de Neçirvan, “Barışa Giden Yol Haritası: Başkan Neçirvan Barzani’nin Konuşmaları Üzerine Eleştirel Perspektifler” adlı bir kitapta kendisine övgüler düzdürüyor. Bu hamleler tesadüfi değil, sadece çatışan kuzenler arasındaki son teke tek mücadeleyi yansıtıyor.
Hayal kırıklığı yaratan şey, bunca Batılı akademisyenin—ister saflıklarından, ister dalkavukluklarından, isterse de ilişkileri iyi tutma kaygılarından olsun—Neçirvan’ın Batı’ya yönelik “takdire şayan pragmatik” mesajını överek, ona eşlik etmesi. Öncelikle, tutarlı bir “yol haritası” olduğu fikrini bir kenara bırakalım. Neçirvan’ın gösterişli yayın organı Rudaw dışında, böyle bir gündemin tartışıldığı bir ortam yok.
Kuşkusuz Barzaniler, lüks bir ziyafetten ve Bağdat, İstanbul ya da Dubai’ye uçmadan önce baba Mesud Barzani, oğul Mesrur ve Mesrur’un kuzeni Neçirvan’la buluşarak “tam Barzani” yapmak için Erbil’e giden Batılı diplomatların önünde doğru şeyi nasıl söyleyeceklerini biliyorlar. Ancak akademisyenlerin başkana övgüler düzerken gözden kaçırdıkları şey, onlar ortalıkta yokken Neçirvan’ın ne söylediği ve ne yaptığı. Örneğin, Neçirvan’ın ödenmeyen maaşlarını talep eden barışçıl protestocuları cezalandırmakla tehdit eden sözlerinin analizi nerede?
Peki Mesrur- Neçirvan ikilisinin dört yıl önce resmen göreve gelmesinden bu yana Kurdistan Bölgesi’ni saran krizlerin analizi nerede? Evet, hem Mesrur hem de Neçirvan Bağdat’ı suçlayabilir ama Kürtler artık liderlerinin her konuda peşinen Bağdat’ı suçlamasını kabul etmiyorsa, Irak ve Irak Kurdistan’ı üzerine çalışan Amerikalı, İngiliz ve Fransız akademisyenleri neden kabul etsin? Çok daha dürüst bir yaklaşım, Neçirvan’ın nerede yetersiz kaldığını ve Bağdat’ın gerçekten nerede suçlanması gerektiğini analiz etmek olacaktır. Neçirvan’ı öven Batılı akademisyenler, Kürt ekonomisini çökertmekte olan şeyin, onun Irak Kurdistan’ının petrolünü tek taraflı olarak ihraç etme kararı-Bağdat ile anlaşmazlıkları ateşleyen ve hem Paris’teki tahkim mahkemesinin Bağdat lehine karar vermesine hem de Türkiye üzerinden petrol satışının askıya alınmasına yol açan hamle-olduğunun farkında değiller mi?
Neçirvan’ın parlamentonun askıya alınmasında, halkın eşi benzeri görülmemiş hoşnutsuzluğunda ya da kamu hizmetlerinin kötüleşmesinde suçu paylaşıp paylaşmadığına dair bir analiz de yok bu akademisyenler tarafından. Belki de Neçirvan’ın fan-yazarlarından biri, işçiler ücretsiz çalışırken Neçirvan’ın neden arazisine Beyaz Saray’ın dört katından daha büyük bir kompleks inşa ettiğini sorabilirdi. Ya da Erbil’de içme suyu kıtlığı yaşanırken Neçirvan’ın külliyesinde neden ondan fazla kuyu olduğunu? Neçirvan’ın aşırı kamu harcamaları daha büyük bir sorunun belirtisi: Neçirvan ve Mesrur prestij için rekabet ederken, her ikisi de kamu kesesini kişisel rüşvet fonu olarak görmektedir. Her ikisi de kamu çıkarları ile özel kazanç arasındaki sınırları bulanıklaştırıyor. Eğer Neçirvan, dalkavuk akademisyenlerin ve düşünce kuruluşlarının tasvir ettiği demokratik, vizyoner ve ekonomik açıdan liberal kişiliğe gerçekten sahip olsaydı, Irak Kurdistan’ı bugün çok daha farklı bir yer olurdu. Sonuçta parlak sözlerinin bölgesel başbakan olarak ardında bıraktığı on altı yıllık pratiği örtmesi mümkün değil.
Neçirvan’ın meşruiyet kaybına uğramasının bir nedeni var. Neçirvan’ın dalkavukları onun Endaziyari Awedani (“Refahın Mimarı”) olduğunu söylerken, Kürtlerin çoğu artık ona Endaziyari Kawlkari (“Yıkımın Mimarı”) diyor. Neçirvan’ın örtbas etmek ve bastırmak için sinsi bir şekilde yabancı akademisyenleri kullandığı şey de işte bu duygu.
Irak konusunda uzman olan akademisyenlerin ve kadrolu profesörlerin, Iraklı politikacıların sıklıkla konuşmalarında yeni politik anlaşmalar talep etme ve reformlar açıklama eğiliminde olduklarını fark etmemeleri şaşırtıcı. Başbakan Nouri el-Maliki bunu yaptı. Haydar el Abadi ve Mustafa el-Kazımi de öyle. Hatta geçmişteki Irak diktatörü Saddam Hüseyin bile bunu yaptı. Amerikalı, İngiliz ve Fransız akademisyenler ya da Türk gazeteciler, Neçirvan’ın bunlardan farklı olduğuna gerçekten inanıyorlar mı?
“Barışa Giden Yol Haritası” kitabına katkıda bulunan akademisyen ve uzmanlar kendilerini başka şekillerde de utandırıcı durumlara düşürüyorlar. Kurdistan Bölgesel Yönetimi’nin Bağdat’la olan sorunlarını temelde etnik bir mesele olarak göstermek gerçekleri yansıtmıyor. Buna diğer Kürt partileri kesinlikle karşı çıkacaktır. İhtilaflarının özü anayasaldır ve Barzaniler bu meselelerin çoğunu kasıtlı olarak tırmandırmıştır. Hem Irak hem de Kurdistan Bölgesel Yönetimi’nin mali krizi çözmek ve terörle mücadeleyi sürdürmek için işbirliği yapması gerekirken “Bağdat iflas etti” şeklindeki küstahça açıklamalar, durumu daha da kötüleştiriyor.
Akademisyenlerin katkıları karşılığında ücret ve/veya ücretsiz seyahat kabul etmeleri ise durumu daha da kötüleştiriyor. Bu durum, düşünce kuruluşlarının yabancı para almadıkları yönündeki iddialarını alay konusu haline getiriyor. Belki kurumsal olarak almıyorlar ama akademisyenler bireysel olarak alıyorlarsa, bu düşünce kuruluşu, iddialarının lafzını değilse bile ruhunu ihlal ediyor demektir. Samimiyetsizlik ve hesapçılık Erbil’de yaygındır çünkü liderlik sık sık parayla övgü satın alır ve dalkavukluğu teşvik eder. Kötü ifade edilmiş Kürtçe açıklamaları “stratejik vizyon” olarak nitelendirmek gülünç.
Barzanilerin zamanı doldu. Ucuz tiyatrolar siyasetçilerin egolarını tatmin edebilir, ancak Kürt siyasetçilerin kendilerini kullanmasına izin veren akademisyenleri ve gazetecileri küçültüyor. Eğer bir yol haritasına ihtiyaç varsa, bu bir yandan iyi yönetişim ve reforma giden bir yol, diğer yandan da çalınan varlıkların Kürt halkına geri verilmesine yönelik bir süreçtir.
Kaynak: American Enterprise Institute