HABER MERKEZİ – Önder Apo’nun çözümlemelerinden …..
– Bu işlere komuta edebilecek kişiliklerin ortaya çıkması için çok büyük önem veriyorum. Her şey, hatta bir anlamda bizim buraya gelişimizin amacı, onların ortaya çıkması içindir. Buralara bakıyorum, bu sahaya korkunç yüklendik. Adım basmadık yer bırakmadık, hep bunun için. Bıkmak yok, usanmak yok. Halkın davası için, halk adamları, önderleri olmak gerekiyor; yani bizim de böyle inadımız var. Sizin de inadınız vardır, ama nasıl? Benimki mütevazıcadır, abartmıyorum. Ama bir yerde gerekli olduğu kadar, bıkmadan, usanmadan, inatla verebilmek istiyorum.
Benden daha çok tercihleriniz vardı, imkanlarınız vardı. İnadı olmayan, ısrarı olmayan kim? Düşman bile bizim için “hırsını durdurmak için bir şeyler vermeliyiz” diyor. Mesele benim hırsım değil, mesele bazı doğruların egemen olmasıdır. Nasıl yapacaksınız kendinizi bilemiyorum. Düşmandan daha fazla sizi düşünüyorum. Dağlar da şimdi dolu ve ağır basan yön hatalarda yüzmek. Hepsi de zorda. Bunları nasıl yapacağız, onlara nasıl ulaşacağız, hepsi sorun. Bütün gücümüzü sarf ederek, sizleri biraz yapılandırırsak ve nasıl yapmalı sorusuna şahsınızda cevap verirsek, oralara hazırız. İşte daha düne kadar gönderdim. En son nefesini tüketerek, bazılarını, bazı mücadele alanlarına ulaştırmaya büyük özen gösterdik. Biliyorsunuz, on beş gün içerisinde tasfiye oldular. Kişiyi büyük doğrular temelinde yola çıkardık. Bu kadar kişiyi çıkarmak ne demek? Nasıl hazırlandı, bunu iyi anlayalım. Ve bu kaçıncı çıkıştır! Benim inadım için değil, tarih için şarttır.
Topraklarını inkar ederek yeryüzüne müthiş bir şekilde savrulmaya uğrayan sizsiniz. Ne yapayım? Bakıyorum size, insanlara değer de veriyorum. Bunlara bir yer nasıl tutturulabilir diyorum. Kıyamet bunun için koparılıyor. Sevilemeyeceksiniz, sayılamayacaksınız, duyuramayacaksınız… Belki birileriniz bunun imkanını bulabilir, ama halk olarak bulamayız. Buna bir çare dedik. Başka elden ne gelir ki? Vicdan biraz varsa bunun içindir.
Şimdi ellerinize bazılarınız, bazı silahları almış ve kendisi için biraz da günü idare edebilirim diyebilir. Ama bu benim için düşünülemez. Bu kadar imkan olanak, benim için tatmin edici değil. Hiçbir şeyimi tatmin ettirmeye yetmiyor. Belki büyük hırs diyebilirsiniz, ama alakası yok. Çünkü isteyen halk, kazanması gereken halk o kadar tehlikede ki, o kadar yoksul ki, yaptıklarımız bir damla sudur. Bu açıdan abartmayın kendinizi. Fazla eldekilere de güvenmeyin. Her an elinizden gidebilir. Tabi, kıyameti bunun için koparıyoruz. Çünkü, o olmazsa olmaz. Ölmek de kurtarmaz. Sorumluluk, anlayış gereği işkenceyi nasıl çektiklerine, nasıl yoksul yaşadıklarına bakıyorum. Olmazdan sonra neyi olur kıldıysak, onu kıldırmaya çalışıyoruz.
Eskiden şunu diyordum; biraz önemli bir aşamayı aştıktan sonra dinlenirim. Şimdi bakıyorum ki, büyük bir kendini aldatmaydı. Her geçen gün, diğerinden daha fazla çabayı gerektiriyor. PKK’de kural bu. Şimdiye kadar hep böyle. Bundan sonra da, herhalde bu tempo kolay kolay düşmez.
Yılbaşından beri üçüncü kezdir geliyorum. Bu yılı kazanmak için, değerlendirmeler yaptık, tedbir aldık. Yine yılı daha iyi kazanalım diye değerlendirme yapıyoruz. Bunlar doğru şeyler ve düşmanı da oldukça etkiledi. Düşman Genelkurmayı da her gün “kararlıyız, yapacağız” diye moral nutukları atıyor. Bu yılı kazanmalıyız. O da diyor, “mutlaka kazanacağız”, biz de diyoruz. Fakat sanıyorum daha çok kazanan biz oluyoruz. En azından gelişmeler bizim sorumluluğumuz altında. Yani bir taş gökten düşse, bizi yıksa, herhalde bu yenilgi anlamına gelmez.
Bizi aşmaya da çalışıyorlar tabii. Bir yandan zor gücü, bir de bu işbirlikçiler temeliyle bunu yapıyorlar. Hatta PKK’yi de etkilemek istediler. Biliyorsunuz, zaten birçok kişi bizden kurtulmaya çalışıyor. Mesela biri şu değerlendirmeyi yapıyor: “O hınzır oğlu hınzır, Marksist bir taktisyendir. Her işi taktikten alıyor, sonuçta da haklı çıkıyor” diyor. Düşmanın yazar-çizerlerinin değerlendirmeleridir. Akıl almaya çalışıyorlar sözde. Neler var, neler yok, bol bol tartışıyorlar. Kürt işbirlikçileri de var aralarında. Onlarla da görülecek hesabımız var. Mesela sizlerde hesap sorma özelliği biraz bireyseldir ve bir o kadar da zayıftır. Ben, hesabı buldum ve yaydım her tarafa, kimlerle nasıl çarpışıyor, bunu ortaya koyduk. Hem de her düzeyde. En son Alman bakanın ne söylediğini biliyorsunuz. Dostlar bile birbirleriyle çarpışır duruma geldi. Devletler düzeyinde çatışma yarattı. Bireysel düzeyde her gün sizler bile kendinizle çatışıyorsunuz sanıyorum.
Savaş, kişiliği açığa çıkaran iksirdir. Bizim gerçekliğimiz ortamında, kendisiyle savaşmayan fazla başarı elde edemiyor ve savaşanlar da kazanıyor. Bu alevi söndürmek istiyorlar, fakat iş işten geçti. Tarihi bir aşamayı sağladık. Düşman Kürt kimliğini kabul etmek zorunda kaldı.
Gerçeklerimizi kısaca özetlemeye çalışıyorum, özellikle yeni gelenleri bu temelde karşılıyorum. İsteklere cevap vermeye çalışıyorum. Nasıl, altından kalkabilecek miyiz? Ben bundan sonra daha nasıl iyi götürebilirim diye kendime soruyorum. Sizler biraz omuzlayacak mısınız bir şeyleri, kaldırabilecek misiniz? Çok çarpık ve çok sallapatisiniz. Farkındayız biz; yiğitliğe toz kondurmamak gibi bir tavır içinde olduğunuz için, hemen hemen her şeyin altına girersiniz, zıp diye de düşersiniz.
Sizdiniz, siz de pasaportla geldiniz.
Tarık: Evet Başkanım.
– Siz nereden geldiniz?
Ta.: Ankara’dan geldim. Ana tarafından Türklük var.
– Nerelisiniz?
Ta.: Babam Kafkasya göçmeni. Ben Tokat’ta doğmuşum.
– O hangi milliyetten?
Ta.: Babam şu an TC vatandaşı, Çerkez.
– Az-çok Çerkez kültürü var mı üzerinizde?
Ta.: Benim üzerimde sadece bir izlenim olarak var.
– Çerkez derneklerine hiç gittiniz mi?
Ta.: Pek sağlıklı olmadığı için gitmedim. Kendimi bildikten sonra pek ilgi göstermedim.
– Ankara’dan geldiniz siz de?
Ta.: Evet, Ankara’dan…
– Yaşınız kaç?
Ta.: Otuz üç.
– Hangi okulu okudunuz?
Ta.: İlk, orta ve liseyi Çankaya’da okudum.
– Çankaya demek…
Ta.: Evet, daha sonra Hacettepe Üniversitesi’ni okudum.
– Hangi bölüm?
Ta.: Sosyal ve siyasi bilimler…
– Kaça kadar?
Ta.: 1983 mezunuyum.
– PKK ile ilişkiniz ne zaman başladı?
Ta.: Üç-dört yıldır basından izliyorum. Daha sonra üzerimde bıraktığı etkiden dolayı, çözüm olarak PKK’ye katıldım.
– Sağlam bir katılım olduğunu nasıl kanıtlayacaksınız?
Ta.: Onu önümüzdeki mücadelede kararlılıkla kanıtlayabileceğimi sanıyorum.
– Bize kanıtlamak çok zor. Sende nasıl bu güç oluyor? Hayatını bu kadar adamak kolay değil. Okul okumuşsun, mutlaka bir meslek de tutturabilirdin. Çalıştın mı, para getiren bir işte?
Ta.: Çalıştım, matbaa işinde işçi olarak çalıştım.
– Üniversite mezunu nasıl matbaacılık işinde çalışır?
Ta.: Mezun olduğum bölümle ilgili çalışırsam, devlet memurluğu gibi şeyler yapacaktım, bu kesinlikle işime gelmedi.
– Devlet memurluğu için herkes çabalıyor…
Ta.: Özel şirketler olabilirdi; fakat biraz aileden etki olsa gerek; dürüstlük açısından işime gelmedi.
– Türkiye ortamında, 12 Eylül’den sonra, öyle dürüst kalmak çok zor.
Ta.: Biraz zorlandığımı söyleyebilirim.
– Sosyalist olmaya mı karar verdin? Sosyalist olmaya başından beri ilginiz var mıydı?
Ta.: Kendimi ilk olarak tanımaya başladığımda bir emekçi olarak ilgim başladı.
– Sosyalist literatürü ne zaman okudun?
Ta.: On yıla yakındır sürekli okumaya çalışıyorum.
– Daha önce neye merak sarmıştın?
Ta.: Daha önce bir idealim yoktu. İstediğim bir meslek de yoktu.
– Nasıl dürüst kalabildiniz o kadar süre?
Ta.: Tamamen tek başıma gerçekleştirdiğimi söyleyemem, yakın bir arkadaşımın da desteğini aldım.
– Nerede o, kimdir?
Ta.: Şu anda Ankara’da.
– Herhangi bir siyasetle bağı var mı?
Ta.: Herhangi bir siyasetten değil. O da benden haber beklemektedir şu anda.
– Hayret! Bizi yalnız bırakmak istemediniz demek. Zor iş! Fazla kendinizi sıkmadan geri gönderelim, ne dersiniz?
Ta.: Ben zaten gelmek için çok zorluklar yaşadım. Gitmeye de niyetim yok Başkanım. Eğer kovmazsanız, gitmeye niyetim yok.
– Hangi temeli almak için geldin? Yani PKK’nin hangi temel özelliği sizi etkiledi, sizi çekti?
Ta.: Güçlü bir devrimci olmak amacıyla buraya geldim. Hiçbir şekilde düşmeyen bir devrimci olmak için geldim.
– O kadar iddialısınız. Biraz yetiştirip göndersek, bir şey yapabilir misiniz? Var mı bir arkadaş grubunuz?
Ta.: Yalnızca bir arkadaşım var Başkanım.
– Çok yetersiz, yalnız bir tane demek! O kadar toplum içinde yaşadın. Sana inanan, güvenen başka kimse yok mu? Olmaz! Bu çok büyük bir çelişki. Toplumda o kadar yaşadın, kendine inandıran birisini bulmamak çok kötü.
Ta.: Başkanım, fazla kimse olsa, ben de bu kadar kararlı olamazdım.
– Zorlanmayın, ben devrimin yükünü yirmi yıldır taşıyorum. Benim ilk eylemim, Kızıldere olayları nedeniyle 31 Mart’ta oldu. Yani tam 20. yıldönümünü geride bıraktık. 12 Mart faşizmine karşı ilk boykotu biz yaptık. O günden bu güne kadar Türkiye Devrimi de dahil olmak üzere ve giderek uluslararası çapta da devrimci değerleri çiğnetmemek için oldukça kendimizi verdik. Yirmi yıldır bu işe önderlik yapılıyor. Buraya kadar geldik. Fakat henüz bıkma, yorulma yok. Tam tersine, direnen bütün devrimcilerin anısını temsil etmeye çalışıyoruz, yapılan işkencelerin hesabını sormaya çalışıyoruz.
Gençsiniz, belki bilmezsiniz. Fakat bizde bu temelde bir çaba vardır; buna katılın! Devrimcilerin kanı boşuna akmadı, çekilen işkenceler boşuna olmadı diyorum. Binlercesi Avrupa’da kendini yere attı; on binlercesi ülkede kendini yere attı. Yine ayakta tutulması gereken, korunması gereken değerler var. Benim gibi siz de biraz vicdan sahibi olun veya biraz bu değerlere bağlı kalın. Şehitler sahipsiz olmamalı.
Halklar için devrim gerekiyor. Çok ucuzca simsarlık yapmak istiyorlar. O işbirlikçi önderlik çıkmış Ankara pazarına, beş paraya satmak istiyor o kadar peşmerge kanını. Ben yaptıklarımla kesinlikle övünmüyorum; vazgeçilmez bir görev diyorum. Fakat işler tehlikede. Sahip çıkılması gereken değerler var. Benim babamın borcu değil aslında. Herkesin, az-çok insanım diyenin bir borcudur. Onun için sıkılmayın, öfkelenmeyin, bu borcu vermemiz lazım. Bu şeref borcudur, namus borcudur. Artık ben elimden geleni yaptım. Çerçeveler çizdim, kanallar açtım, silahlar edindim. Hepsi tek tek sorumluluğum altında gerçekleşti. Hiç olmazsa bundan sonra siz de kendinizi biraz kaybetmeyin, bırakmayın.
Halkların davası bu kadar ucuz elden gitmemeli, ucuz satılmamalı. Biraz namuslu olabilmeliyiz. Bunun tartışmayla, ideolojiyle alakası yok. Bütün ideolojiler son tahlilde iyi veya kötü bir şeyleri korumak içindir. Bizimkilerin usulü kendini bırakmaktır, batağa düşmektir; hem de en kötüsünden!…
Çalışmaları, çabaları bırakmak istemiyoruz. Bu halkın özgürlük yürüyüşü esastır. Her şey bu yürüyüşe bir başarı şansı verdirmek için olabilir. Hepiniz ancak bu yürüyüşe destek olabilirsiniz. Bu temelde ise yaşamımızın bir anlamı olabilir. Varım diyorsanız, ne mutlu size deriz. İyi hesap yapın, oldukça fedakarlık ve çok çaba isteyecek bir görevdir. Karşılığını beklemeden sergileyin, gerekli olan da budur. Bu, yalnız bir ulusal kurtuluş için değil, Türkiye’ de demokrasi için, dünyada sosyalizm için de gereklidir. Buna değer veriliyor.
Bu temelde sizlerle devam edeceğiz çalışmalarımıza. Güzel günleri yakalamış durumdayız. Ne kadar zor olursa olsun, hizmet ediyoruz, yeniden birbirimizin yaratılışına yardımcı oluyoruz. Bu bir devinim dünyasıdır, yeni oluşum dünyasıdır. Bu yaşıma rağmen ben de varım diyorum. Halkların davası için katılıyorum bu işe. Bu halk da biraz bunu istiyor bizden. Biz de böyle katılalım. Umarım şimdiye kadar çektiğimiz sıkıntıları hakkımızın davasında iyi yer etmekle unutursunuz, unutun da. Bu temelde İsveç’e de gidebilirsiniz, dağdan da gelebilirsiniz, zindandan da gelebilirsiniz. Bütün bunlar, mutlaka yerine getirilmesi gereken işlerdir. Varsa eksikliklerimiz, kusura bakmayın deriz. Ben de şimdiye kadar yaptıklarıma bakarak, sizi suçlamıyorum. Ama diyorum ki, bundan sonrasını daha iyi ve başarıyı esas alma temelinde yapalım. Herhalde bundan sonrasını da iyi yaparız.
Birileri kalkar da “bastıracağım, yok edeceğim” diyorsa, biz de şunu söyleyeceğiz; bırak zalim, biraz nefes alalım, biraz kendimizi tanıyalım, fazla bir şey istemiyoruz. Bizi bu kadar düşürme, bizi bu kadar hiçe sayma, bu kadar sürme bizi! Yeter vurduğun, düşürdüğün, sürdüğün, yaptıkların!.. Evet, bu sözü söyleyeceğiz. Kaldı ki fazla aşırı bir söz de değil. Kendimizi tanıdığımızdan beri, ilk günde bu sözü söyledik, şimdi de söylüyoruz. Bu söylememiz gereken sözdür de. Ama şimdi bunu daha öncüye yaraşır, daha halkımızın savaşımına uygun bir biçimde söylemek istiyoruz. Mesele budur. Abartmıyoruz ve kendimizi her şeyin yerine koymuyoruz. Bir hizmettir, kabul görürse ne mutlu bize!
Halkımız kabul etmiştir, bundan mutluluk duyarız. Sizler de değerli görüyorsunuz, katılıyorsunuz; biz bundan da mutluluk duyuyoruz. Fakat her şeyden önce görevlerimiz de vardır. Halkın da savaş görevleri, mücadele görevleri vardır ve sizlerin de… Görev de her şeyden önce gelir. Bu da ancak bütün tedbirleri alınarak, oldukça bilinçle, örgütle üzerine yürünerek başarılır.
Her zaman söylediğim gibi, görevleri başarmaktan başka bir yürüyüşümüz, bir yaşamımız olamaz. Dolayısıyla sadece başarıyı isteyenler değil; başarıya mutlak anlamda mahkum olanların öncüleriyiz; kendileriyiz. Sizlerle bu temelde, bundan sonraki günlerde de, yine bu devrenin başlangıcı dolayısıyla oldukça yararlı çalışmalar yapacağımıza dair inançlı olduğumuzu, özellikle partimizin önemli görevleri başarma konusunda, değerli çalışmaları başarıyla yapacağımıza inanıyoruz. Hep bunun çabası içindeyiz. Elinizden geldiğinizce çok duyarlı, en ufak bir ikirciklik, yetersizlik içine anlamsızca düşmeden katılmaya çalışın. Partimizin de kanıtladığı gibi, daha fazlasını başarmayı büyük bir şans olarak değerlendirelim. Başarıdan başka hiçbir şeyi kabul etmeyelim.
Her gün hepinizle sonuna kadar ilgilenmeyi, bütün meseleleri yoğunca tartışmayı, çözüme götürmeyi isteriz. Bunu öyle yapıyoruz. Bu da aynı anlama gelir. Bütün parti için, halkımız için de bu anlama gelir. Bu hizmeti amansız bir biçimde bundan sonda da sürdüreceğiz. Umarım siz de böyle sürdürürsünüz ve başarırsınız.