HABER MERKEZİ – Şehit Zerdeşt – Ali Gezer
Başarmanın en iyi bir yeri ve yolu da dağlardan geçiyor. Dağlar daha ölmemiş. Dağın koşulları bütün zorluklarına rağmen mücadele için daha elverişlidir. İnsan dağa çıktığında ben ne kadar yükseğim(?) diye tepeden aşağıya bakıp başkalarını küçümsemez. Tersine önce dağlara ve dağlardan kendine bakar. Ne kadar küçültüldüğünü, ne kadar doğasından uzaklaştırıldığını, ne kadar aşağılara itildiğini daha iyi fark eder. Bunun nedeni kuşkusuz hem edindiği bilinç, hem de doğanın burada bir başka duruşudur. Hava, toprak, ses, renkler, canlılık, soğuk ve sıcak, gece ve gündüz… Her şey insanı yeniden özüne döndürmeye teşvik eden ilham kaynaklarıdır. Zayıf hallerimizle bile bu dağlara geldikten sonra tepeden tırnağa direniş kesilmemizin bir önemli sebebi de bu olsa gerek. Ve insan dağların yüceliğinde kendine baktığında “yüreğimin bir mezarlık olmasına asla geçit vermeyeceğim” diyesi geliyor. Taşlar, kayalar, kuşlar, böcekler, otlar, hava, toprak her şey ama her şey insana böyle söylettiriyor.
Şimdi şunu da görmeliyiz. Bunu bize söylettiren kimdir? Rêber APO ve PKK’nin ruhudur. O büyük mücadele, o büyük ruh olmasaydı bunu böyle anlam söyleyebilir miydik? Dağlara böyle anlam yüklenebilir miydi? Yoksa kendiliğinden, gaipten mi biz buna erdik, kendini kandıranlar da çıkmadı değil? En aşağılık duruma düşmekten kendilerini alıkoyamadılar. Çünkü onlar dağlara hakkını vermediler. Bütün değerleri hor görüp lanetlemek istediler. Lanetlik duruma düştüler.
Dağda olmak, dağa dayanmak dağa çıkmak, dağlarda kutsanmak ne anlama geliyor, bunun bilincine varmalıyız. Dağın salt fiziki olarak değil artık manevi değer olarak varlığımız, tarihimiz, kültürümüz açısından yerini, rolünü manasını idrak etmek önemlidir.
İnkar etmemek lazım. Dağlar o büyük bir mücadele ve çok ağır bedellerle yeniden yaratıldı. PKK “bu dağları ben yarattım” derse bu yanlış değildir. Can çekişen, adı- varlığı hissedilmez olan, geri- köhne ilkel mekanlar olduk algılanmaya başlanmış dağları direnişin, mücadelenin, aydınlanmanın, özgürleşmenin mekanlarına çeviren PKK değil mi? Kim inkar edebilir?
Toplumun yüz karası, baş belası sayılan mağara adamlığında, toplum öncüsü, fedaisi, yol göstericisi, ışığı ve kutsalına erişmek ne de inanılmaz ve etkileyici, ama bir gerçek! Gerçekleşmiş bir mucize. Tabi bu kendiliğinden ve kolay gerçekleşmedi inanılmaz zorluklara, dayanılmaz acılara, büyük emeklere, onca cana- kana karşılık olarak gerçekleşti. Kana bulanmamış kayalık, mevzi kalmadı, neredeyse her parça toprağa belki de birkaç direniş sığdırıldı. Silahla, bombayla, düşünceyle, sözle, kalemle, türküyle, kazma ile kürekle, açlıkla, soğuklukla, yara- bere içinde kalarak ve daha nicesiyle bu düzey yakalandı. Halka ve tarihe mal edildi. Kutsallık burada, yücelik burada, güzellik burada, inanç burada, coşku, heyecan, sevinç burada. Yaşam burada yeşilleniyor. Ve dalga dalga ülkemin dört bir yanına akıyor.
Ve altı mayıs gelir,
Deniz olurum.
Gemerek’te çevrilip Ankara’da asılırım.
Mahir olur Kızıl dere’de on kere vurulurum.
İbrahim olur işkencelerde katledilirim.
Karasungur ve Bilgin olup Kandil Dağında ihanetin kurşunlarıyla toprağa düşerim.
Ferhat olup Amed zindanında ateş topuna dönerim.
Antep’te Haki,
Urfa’da Çavgun olur çiçek açar tohuma dururum.
Ve daha nicesiyle kol kola girip halaya durur
Özgürlüğün dilinde intikam yemini olur içiliriz.
Soza we sonda meye!
Mücadele arkadaşları…