HABER MERKEZİ
Açlık, yoksuzluk, gözyaşı, ölümler, uyutulmalar ve daha nice düşürülmüşlüklerden Kurtulmanın adıdır ‘’başkaldırı’’. Özgürleşmeye ve özgürleştirmeye ilk adımın atılışıdır Başkaldırı.
Başkaldırılar hayallerin başkaldırması ve gerçekleşmesidir. Özgürlüğü elde etmenin yegâne yoludur. Düşürülmüşlüğe köksüzlüğe dur demenin adıdır başkaldırı. Ve başkaldırının diğer adı ‘’Devrimdir’’.
Dünyada başkaldırıların yoğunca yaşandığını ve sonuç aldığını dünya devrim tarihlerinden iyi biliyoruz. Uluslar var olmak için ekmek su kadar başkaldırıya ve devrime ihtiyaç duymuşlardır. Başkaldırıyı toplumsal bir özgürleşmenin tek yol olduğunu seçmişlerdir. Çok bilmesek de çok araştırmasak ta başkaldırılarla, devrimlerle anti-faşist, anti-emperyalist düşüncelerle sömürgecilere karşı amansız bir mücadele yürütüldüğü bir gerçektir. Bunları bilmediğimiz ya da hakkında fikir sahibi olmadığımız halkların, bu başkaldırılarının devrimlerinin olmadığı anlamına gelmiyor. Oysaki bu başkaldırılar gerçektir ve var olmuştur. Ve bugünde bu başkaldırılar çok bilmesekte bir yerlerde gerçekleşiyor. İşte tamda burda sömürgecilerin zihinlerimizde yaratığı köreltici ve köleleştirdiği politikalarını çok daha iyi görüyoruz. Çünkü sömürgeciliğin temel ilkesidir dış olaylara karşı duyarsız ve ilgisiz topluluklar yaratmak. Yaratmış olduğu bu duyarsız ve ilgisiz toplulukta daha çok sömürü daha çok gasp-talan elde etmektir amacı. Dünyanın neresinde olursa olsun tüm başkaldıranlar seslerinin duyulmasını ister ve devrimci dayanışmaya çağırır. Fakat bir yandan sömürgecilerin gizleme ve sansürleme çabaları diğer yandan bizlerin ilgisizliği ve duyarsızlığı bu sese kulak kabartmaktan uzak, devrimci dayanışmanın açığa çıkmasından bir haberizdir. O kadar güncel sorunlarla ve bireysel kaygılarla yaşıyoruz ki toplum ve toplumsallık gerçekliğini unutur hale gelmişizdir. Hatta neredeyse toplum ve toplumsallık kelimelerini literatürümüzden çıkarmışızdır. İşte sömürgecilerin emperyalistlerin güç kaynaklarından biride bizzat kendimizizdir. Bu konuda hepimiz sorumluyuz. Kimse kendini bunun dışında göremez. Dünyanın her yerinde olduğu gibi Kürdistan’da da bir devrim süreci başlamıştır ve devam etmektedir. Ve bu devrimci mücadele Sömürgeciliğin başkentinden başlayıp Anavatanımızda devam etmiştir. Önder Apo anavatan topraklarımıza öyle bir devrim tohumu ekmiştir ki o tohumları topraktan söküp kurutmak imkânsızdır. Çünkü Önder Apo’nun toprağa ektiği tohum Kürdistan halkları için kutsal görülen ve Kürdistan coğrafyasını, dağlarını baştanbaşa saran Meşe ağaçlarının tohumlarıdır. Ve birde meşe ağacı bir kere toprağa kök saldı mı onu koparmak imkânsızdır. Ne kadar kökünden koparılıp alınmak istense bile o kök aynı coğrafya da farklı yerlerde tekrardan biter ve toprağa daha güçlü köklerini salar. Gün yüzene çıkmak için adeta amansız bir mücadele verir. Ve bu tohum artık fidelenmiştir. Koca bir ağaç olmuştur. O kutsal tohum şimdi kutsal bir ağaç olmuştur. Bu ağaç devrimin ağacıdır. Halkın ağacıdır. Halk kutsallarına her zaman sadıktır, bağlıdır ve onu korumak için her bedeli ödemeye de hazırdır. Halkımız özgürlük hareketini kutsalı olarak görmektedir. Ve bu kutsalı için onlarca bedel ödemiş ve her gün bedel ödemeye de devam etmektedir. Gelin halkımızın kutsal saydığı özgürlük hareketi saflarında birleşelim. Devrim tohumlarımızı daha fazla toprağa serpiştirelim daha fazla toprağa anavatanımıza kök salalım.
Ey ülkesinin gerçekliğinden uzaklaştırılmaya çalışan genç,
Ey ülkesinden uzaklarda yaşayan genç,
Ey her gün faşizm ve sömürgeciliğin kirli pis suratıyla karşılaşan genç,
Ey bir şeyler yapmak isteyip de yapamayan genç,
Gel bedel ödemekten korkma. Düşman korksun ülkeye bağlılığından. Düşman düşünsün bedelini ödemenin. Düşmana bedel ödetmenin tam zamanıdır.
Andok Özgür