BEHDÎNAN- Stêrk TV’de yayınlanan Özel Program’a katılan KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, Kürdistan, Ortadoğu ve dünyada yaşanan gelişmelere ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu. Bayık, dört yıllık bir aradan sonra Önder Apo’nun ailesiyle yaptığı görüşmeye değinerek, yıllar sonra Önder Apo’dan selam ve haber almanın önemli olduğunu, fakat birkaç gün sonra yeniden görüş cezası verildiğini hatırlattı.
İmralı tecridini devam ettiren Türk devletinin Kürt sorununu çözmek gibi bir amacı olmadığını belirten Bayık, “Eğer sorun çözmek gibi bir amaçları olsaydı, görüşmenin hemen ardından Önder Apo’ya yeni bir ceza vermezlerdi. Sadece ceza vermediler, Rojava’ya saldırdılar; Türkiye’de, Bakur’da belediyeleri gasp ettiler. Türk devleti şu an bir kriz yaşıyor. Hem yürütülen mücadele hem de Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler, Türk devletinde bir kriz yaratıyor. Bazı açıklamalar yaparak bu krizden çıkmaya çalışıyorlar, ama bu mümkün değil. Eğer Türk devleti bu kadar büyük bir zorluk içinde olmasaydı, böyle bir gündem oluşturmazdı. Bizim yapmamız gereken ise tecridi kırmak ve Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlamak. Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü, Kürt sorununun çözümüne yol açacaktır; başka türlüsü mümkün değil,” dedi.
Esenyurt, Mêrdîn, Êlîh ve Xelfetî belediyelerinin kayyım tarafından gasp edilmesini işgal olarak değerlendiren Bayık, Kürt halkının tüm kazanımlarını direnişle, mücadeleyle ve büyük bedeller ödeyerek elde ettiğini belirterek, halkın kazanımlarına, belediyelerine, değerlerine, emeklerine ve geleceğine sahip çıkması gerektiğini ifade etti.
Başûr’da gerçekleşen seçimlere ilişkin de konuşan Bayık, Barzanilerin bilinçli bir şekilde hükümet kurmayarak zaman kazandığını söyledi. KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, yeni hükümetin şu üç madde üzerinde kurulması gerektiğini dikkat çekti:
1. “Kurulacak hükümetin, düşmanla iş birliği siyasetine ve ihanete karşı durması lazım.
2. Türk işgaline karşı durması, bunu reddetmesi ve topraklarından çıkarması gerekir.
3. Ortadoğu şu an büyük bir kaostan geçiyor. Statüler değişecek, Kürtler için hem büyük bir tehlike hem de büyük bir fırsat ortaya çıkıyor. Bunun için de ulusal birliğin geliştirilmesi lazım; kurulacak hükümetin de Kürtlerin birliğini esas alması gerekir.”
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, Stêrk TV’de yayınlanan röportajında şu değerlendirmelerde bulundu:
Önder Apo’ya yönelik tecrit 43 aydır devam ediyordu. En son, geçtiğimiz günlerde aile görüşü yapıldı. Önder Apo, bu görüşmede tecridin hala devam ettiğine dikkat çekti. Şüphesiz, tecridin amacı ve sebebi birçok kez değerlendirildi. Tecride karşı gerilla, Kürt halkı ve dostları öncülüğünde büyük bir direniş yürütüldü. Önder Apo’nun devam ediyor dediği tecrit şu an hangi aşamada?
Öncelikle, Önder Apo’ya saygılarımı ve bağlılığımı belirtmek istiyorum. Sizin de dediğiniz gibi, 4 yıldan fazla bir süredir Önder Apo ile bir görüşme gerçekleşmiyordu. Durumunun ve sağlığının nasıl olduğunu kimse bilmiyordu. Şu an bir görüşme gerçekleşti, Önder Apo’dan haber aldık. Önder Apo selamlarını yolladı. Bu selamın, çok iyi bir etkisi oldu; herkes çok mutlu oldu. Yıllar sonra Önder Apo’dan selam ve haber almak, elbette ki hem hareketimizde hem halkımızda hem de dostlarımızda bir sevinç yarattı. Aile görüşü gerçekleşmeden önce, Önder Apo’nun sağlık durumuyla ilgili alttan alta bazı söylemler yaydılar. Bunu bilinçli bir şekilde yaydılar. Türk devleti İmralı’da, bir siyaset yürütüyor. Bu siyaseti Önder Apo şahsında, Kürt halkına yönelik yürütüyor. Bundan dolayı, İmralı’da ne yaşanırsa ve ne sonuç çıkarsa bundan Türk devleti sorumludur, çünkü orada bir siyaset yürütüyor. Önder Apo da belirtti; tecrit hâlâ devam ediyor.
Tecrit sadece son yıllarda gelişmedi; İmralı sistemi zaten tecrit ve soykırım üzerine kurulmuş bir sistemdir. Bu sistemi sadece Türk devleti geliştirmedi, esasen komplocular bu sistemi geliştirdi ve Türk devleti de bunu devam ettiriyor. Yani, İmralı sistemi, mutlak tecrit sistemi, komplocuların sistemidir. İmralı sistemi var olduğu sürece tecrit de devam edecektir. İmralı sistemi ortadan kaldırıldığında, tecrit de sona erer. Peki, bu sistem nasıl ortadan kaldırılır?
Kürt halkını bir toplum olarak kabul ettiklerinde ve o toplumun doğal haklarını kabul ettiklerinde, o zaman İmralı sistemi de tecrit de ortadan kalkar. Milletvekili Ömer Öcalan, Önderlikle bir görüşme gerçekleştirdi. Fakat hangi koşullarda bu görüşme gerçekleşti? Birileri, Önder Apo’nun sağlık durumu hakkında olumsuz söylemler yaydı ve böyle bir ortamda görüşme yapıldı. Hem hareketin hem halkın mücadelesi hem de uluslararası alanda yürütülen mücadele, Türk devleti üzerinde bir baskı oluşturdu. Ayrıca, Ortadoğu’da bazı gelişmeler yaşanıyor.
Bütün bunlar bir araya gelince, Önderlikle görüşme yaptırmak zorunda kaldılar. Fakat, her ne kadar görüşme gerçekleşse de tecrit ortadan kalkmadı. Önder Apo da tecridin devam ettiğini belirtti: “Benden bir şeyler istiyorlar, eğer rolümü oynamamı istiyorlarsa, o zaman koşullarını oluşturmalılar. Koşullar oluşturulmazsa, rolümü nasıl yerine getiririm,” dedi. Bunu açıkça söyledi. Milletvekili Ömer Öcalan’ın görüşmesinden sonra, Önder Apo’ya tekrar ceza verdiler. Bu ceza bir kılıftır. İmralı sisteminin ve tecridin devam etmesi için bu kılıfı uydurdular. Bu, sadece Türk devletinin aklı değil. Uluslararası alanda komployu geliştirenler ve komploda yer alanlar, Türk devletine bu aklı verdi. Çünkü Türk devleti geçmişte bazı bahaneler öne sürerek bu görüşmelerin olmayacağını izah ediyordu. Fakat bu, Türk devleti için büyük sorunlar yaratıyordu. Birileri, “Böyle olmaz, yasal olarak bazı şeyler yapabilirsiniz, yani mahkeme kararlarıyla ceza verebilirsiniz, o zaman hukuki olur. Mutlak tecrit sistemini böyle yürütebilirsiniz,” diye akıl verdi. Mutlak tecrit bu şekilde yürütülüyor.
‘KÜRT SORUNUNU ÇÖZMEK GİBİ BİR AMAÇLARI YOK’
Kürt sorununa ilişkin bazı açıklamalar yaptılar, hemen ardından da Önderliğe bu cezayı verdiler. Bu da Kürt sorununu çözmek gibi bir amaçlarının olmadığını gösterdi. Eğer sorunu çözmek gibi bir amaçları olsaydı, görüşmenin hemen ardından Önder Apo’ya yeni bir ceza vermezlerdi. Sadece ceza vermediler, Rojava’ya saldırdılar ve Türkiye’de, Bakur’da belediyeleri gasp ediyorlar. Amaçları çözüm olsayd,ı böyle şeyler yapmazlardı. Bunu neden yapıyorlar? Çünkü Türk devleti şu an bir krizde. Hem yürütülen mücadele hem Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler, Türk devletinde bir kriz yaratıyor. Türk devleti de bu krizden çıkmak istiyor, ama ne şekilde çıkacakları konusunda net değiller. Bazı açıklamalar yaparak bu krizden çıkmaya çalışıyorlar, ama bu mümkün değil. Halkımızın ve dostlarımızın bunu görmesi lazım. Eğer Türk devleti bu kadar büyük bir zorluk içinde olmasaydı, böyle bir gündem oluşturmazdı. Bizim yapmamız gereken ise tecridi kırmak, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlamak. Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü, Kürt sorununun çözümüne yol açacaktır. Başka türlü mümkün değil.
Bundan dolayı, bu ayın 16’sında Köln’de bir miting düzenlenecek. O miting önemlidir. Biz bir hamle geliştirdik ve bu hamle bir gündem yarattı. Bunun üzerine, hamlenin ikinci aşamasına geçtik ve miting de bu temelde gerçekleşecek. Bu yüzden herkesin bu mitinge katılması gerekir. Eski mitingler gibi değil, çok daha büyük bir miting olmalı. Artık milyonların mitinglere katılması, milyonların yürümesi lazım. Bunlar, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlayacaktır. Elbette yapılanlar iyi, fakat eksiktir. Türk devleti şu an mecbur kaldığı için Kürtlerden, kardeşlikten, eşitlikten bahsediyor birçok şey söylüyor. Bizim de buna göre daha fazla baskı kurmamız lazım. Bu yüzden, tüm halkımız çocuklarıyla, kadın, genç, yaşlı herkes bu mitinge katılmalı. Kürtler sadece kendileri değil, dostlarını da bu mitinge katmalı. Türk, Avrupalı, sosyalist, demokrat, Kürtlerle dost olmak isteyen kim varsa, herkesi kendileriyle birlikte bu mitinge katmalılar ki miting, Türk devleti üzerinde bir baskı oluştursun ve soruna doğru yaklaşması konusunda mecbur kılsın. Sorun ancak doğru yaklaşımla çözülür. Artık vakit, Önder Apo’yu İmralı’dan çıkarma vaktidir. Herkesin bunu görmesi ve buna göre mücadele etmesi lazım. Herkesten istenen de budur.
Erdoğan, Birleşmiş Milletler (BM) toplantısına katılmak için önce Amerika’ya gitti, sonra Bahçeli ile bir görüşme yaptı. Daha sonra, Bahçeli, Meclis’in açıldığı gün, DEM Milletvekilleriyle tokalaştı. Şimdiye kadar bir adım atıldığını görmedik ama yapılan bu açıklamaların anlamı nedir? Bu, yeni bir süreç mi, çözüm mü, ya da bir proje mi bunu nasıl adlandırmak gerekir? Türk devletini bu noktaya getiren faktörler veya hususlar nelerdir? Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler mi, dünyadaki kriz mi, yoksa kendi içlerinde yaşadıkları kriz mi?
Son yaşananları şuan kimse adlandıramaz. Neden? Çünkü konuşma başka, pratik başka bir şeydir. Konuşma ve pratik birbirini tamamlamazsa, kimse yaşananları adlandıramaz. Konuşma ile herkes kandırılabilir, ama pratikte ne kadar kandırmak isterseniz isteyin, başaramazsınız. Gerçekleri saklayamazsınız, muhakkak ortaya çıkar. Herkes şunu görüyor: Erdoğan ve Bahçeli’nin konuşmaları başka, yaşanan pratikler ise çok başka, tam tersidir. Bu durum da herkeste bir çelişki yaratıyor. Gerçek niyetlerinin ne olduğu da pratiklerinden belli oluyor. Pratikte yaşananlar bizim dışımızda gelişiyor; “Siz bizim konuşmalarımızı esas alın,” diyemezler. Kimse bu konuşmaları esas almıyor, pratikte ne oluyorsa onu görüyor ve esas alıyoruz. Pratikte yaşananlardan dolayı da kimse konuşmalarına inanmıyor. Bu nedenle, son dönemde yaşananları kimse adlandıramaz. Şu an bir plan yürütülüyor. Bu konuşmalar ve pratikler, bir plan çerçevesinde oluyor.
Türk devletinin hedefi, PKK hareketini tasfiye etmek, Kürt soykırımını tamamlamak, yeni Osmanlı siyasetini yürütmek ve Ortadoğu’da hegemonyasını güçlendirmekti. Yani emperyal bir siyaseti esas almıştı. Bu yüzden Libya’ya güçlerini gönderdiler, Akdeniz’de, Kafkasya’da, Suriye’de, Irak’ta bazı sonuçlar almak istediler. Bu anlamda birçok adım attılar. Bu amaçlarına ulaşmak için de Türkiye’nin ne kadar imkânı varsa, harcadılar. Fakat ne kadar çalışsalar da istedikleri sonuçları alamadılar. Bu da Türkiye’de büyük bir kriz yarattı. Türkiye’de gelişen siyasi, ekonomik, toplumsal ve kültürel krizin nedeni bu siyasettir. Çünkü bu siyasetle emperyal amaçlarına ulaşacaklarını hesaplıyorlardı. Bu yüzden tüm imkanlarını harcadılar. Amaçlarına ulaşamadıklarında ise bu krizler ortaya çıktı ve Türkiye’yi büyük bir sıkıntıya soktu. Bunun yanı sıra, Ortadoğu’da Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) adıyla bir proje yürütülüyor. Bunu kimin yürüttüğü belli; Amerika, İngiltere, İsrail yürütüyor. Gün geçtikçe Ortadoğu’daki savaş da büyüyor. Ortadoğu’da değişimler yaşanıyor ve Ortadoğu, artık eskisi gibi olmayacak.
Bu gelişmeler de Türkiye’yi etkiliyor. Çünkü Büyük Ortadoğu Projesi’ni yürütenler, açık bir şekilde haritalar değişecek dediler. Ulus devletler darbe alıyorlar ve bu yüzden yeni sınırlar belirlenecek. Türkiye de bundan çok korkuyor; Ortadoğu’da yaşanan her şeyin onun talep ettiği şekilde olmasını istiyordu. Çünkü NATO üyesi bir devlet ve AB ile de ilişkileri var, şimdiye kadar bundan güç alıyordu. Aldığı bu güçle de Kürtlere ve diğer halklara karşı soykırım yapıyordu. Bunu kaybediyor. Çünkü artık, her ne kadar NATO üyesi olsa da Türk devleti dışında gelişmeler yaşanıyor ve şu an her şeyin dışında tutuluyor. Türk devletini sıkıntıya koyan da budur. Çünkü birçok şeyini kaybedecektir. NATO ve AB’den aldığı güçle tüm halklara karşı soykırım yapıyor, Ortadoğu’da hegemonyasını geliştiriyordu; şimdi bunların hepsi ellerinden kaçıyor. Bu da Türkiye’yi çok korkutuyor. Hem devleti hem hükümeti hem de Türk sermayedarlarını korkutuyor. Türk sermayedarları, Türk ordusu, devlet ve AKP, Ortadoğu’da emperyal bir güç olmak için el ele vermişlerdi ve böyle olacağına da inanmışlardı. Fakat ne yaptılarsa da asıl amaçlarına ulaşamadılar.
‘TÜRK DEVLETİ BİR KEZ DAHA HERKESİ KANDIRMAK İSTİYOR’
Büyük darbeler yediler, büyük krizler oldu. Bu yüzden büyük bir korku yaşıyorlar. Bu krizlerin üstünü örtmek için de Erdoğan, “İsrail bizim için çok büyük bir tehlikedir, sınırımıza gelecek, ülkemizi parçalayacak, bizi ortadan kaldıracak,” dedi. Halbuki böyle bir şey yok. Herkes de biliyor ki İsrail, Türkiye’ye falan saldırmaz. Erdoğan, halkı kandırmak ve siyasetlerine çekmek için böyle bir şey söyledi. Türkiye’de yaşanan sorunların tamamının üstünü bu şekilde kapatmak istedi. Çünkü çok ciddi sorunlar var. Halk patlama noktasında. Bundan dolayı herkesin yönünü başka yere vermek istiyor, “Türkiye tehlikededir,” diyorlar. Bir dönem Osmanlı İmparatorluğu’nu kurmuşlardı fakat Türkiye’nin ortadan kaldırılmasına çok az kalmıştı. O dönemin koşullarına göre zar zor Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdular. Şu an da bunu öne sürüyorlar, “bakın biz büyük bir imparatorluktuk parçalandık, ortadan kaldırılmamıza az kalmıştı, şimdi de İsrail tehlikesi var, bu yüzden var olan topraklarımızı da kaybedeceğiz.” Halkın sorunlarını unutacağını ve “madem Türk devleti tehlikede o zaman devletimizi koruyalım,” diyeceklerini düşünüyorlar; bunu esas alıyorlar.
Krizlerden bu şekilde çıkmayı amaçlıyorlar. Böyle bir siyaset yürütülüyor. Peki, bu siyaset sonuç alacak mı? Hayır, sonuç alamaz. Kardeşlikten, Müslümanlıktan, birlikten bahsetmelerinin, “Biz tarihten bu yana bir aradayız, birlikte tehlikelere karşı duralım,” demelerinin sebebi, yürüttükleri bu siyasettir. Neden geçmişte böyle şeyler söylemiyorlardı? Bundan birkaç ay önce “PKK’yi ortadan kaldıracağız, soykırımı tamamlayacağız,” diyorlardı ve bunun için de her şeyi yaptılar. Peki, ne oldu da bir anda böyle bir değişim yaşandı? Yürütülen mücadele ve Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler, Türk devletini büyük bir krize soktu. Bu yüzden tehlike yaşıyorlar. Eğer Kürtlerden yardım alamazlarsa darbe yiyeceklerinden korkuyorlar. Bundan dolayı böyle konuşmalar yapıyorlar. Yani bir kez daha herkesi kandırmak istiyorlar. Bir oyun oynuyorlar ve oynadıkları oyunlar, pratiklerinde ortaya çıkıyor.
Önder Apo, görüşmede, “Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim” dedi. Siz de Eşbaşkanlık olarak Önderliğin arkasındayız, Kürt sorununun çözümünde muhatap Önder Apo’dur ve müzakereleri yürütecek olan da Önderliktir dediniz. Kürt hareketinin tamamı da böyle bir tavır aldı. Fakat Türk devleti yine “muhatap bu değil şudur, burası değil şurasıdır” dedi ve tecridi devam ettirip, sizin de belirttiğiniz gibi Önderliğe 3 ay daha görüş cezası verdi. Türk devleti böyle yaparak neyi amaçlıyor?
Önderliğin söyledikleri ile bizim söylediklerimiz yeni şeyler değil; yıllardır bunları tekrar tekrar söylüyoruz. Önder Apo, daha Masum Korkmaz Kampı’ndayken Mehmet Ali Birand gelip bir röportaj yaptı. Önderlik o dönem de dedi ki, “Ben bir muhatap arıyorum.” O tarihten günümüze kadar Önder Apo, açık bir şekilde Kürt sorununu siyasi ve demokratik bir zeminde çözmek istiyor. Hareketimiz de bunu birçok kez açıkladı. Yine halkımız ve hareketimiz, birçok kez “Temsilcimiz Önder Apo’dur, Kürt sorununu çözecek, müzakere yapacak olan Önder Apo’dur,” dedi. Bu, binlerce kez tekrarlandı. Türk devleti de bunu çok iyi biliyor, bilmiyor değil. Kürt halkını kim temsil ediyor, Kürt sorununu kim çözebilir, sadece Kürt sorunu değil, Türkiye ve Ortadoğu’daki sorunları kim çözebilir? Tabii ki Önder Apo. Bunu biliyorlar. Fakat bilinçli bir şekilde bazı konuşmalar yapıyorlar. Yani sorunu çözmek istiyorlar, fakat kiminle çözeceklerini bilmiyorlarmış gibi yansıtmaya çalışıyorlar. Kürtlerin muhatabı yok demeye getiriyorlar. Bunu daha çok dışarıya belirtiyorlar.
Büyük bir kurnazlık yapıyorlar. Yani Kürtler bir ulus değil, örgütlü değiller, disiplinli değiller, stratejileri falan yok, birkaç aşiretler, bir şey anlamıyorlar, sorunu nasıl çözeceğimizi bilmiyoruz demeye getiriyorlar. Gerçekleri gizlemek için bilinçli bir şekilde bu tartışmaları geliştiriyorlar. Halbuki her şey göz önündedir. Herkes de biliyor ki, bu halkı Önder Apo temsil ediyor. Yıllardır bunun için mücadele etti, bunun için İmralı zindanındadır. Bu yüzden Önder Apo’ya mutlak tecrit uyguluyorlar. Bu şekilde herkesin kafasını karıştırmak istiyorlar. Alttan altta da amaçlarını gerçekleştirmek istiyorlar. Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yılını kutladıklarında, Ahlat’ta AKP, MHP, HÜDA-PAR ve birkaç parti başkanları daha birlikte el kaldırdılar ve böyle bir resim paylaştılar. Daha sonra HÜDA-PAR gelip Barzani ile bir görüşme yaptı. Erdoğan BM’ye gidip geldi, ardından Bahçeli bazı konuşmalar yaptı, bunların hepsi birbirini tamamlıyor. Bu, nasıl bir plan yürüttüklerini gösteriyor.
‘SORUNU KENDİMİZE GÖRE ÇÖZERİZ DİYORLAR’
Sovyetler zamanında Türkiye’de de sosyalist hareketler güçlüydü. O zaman devlet, “Türkiye’ye komünizm lazımsa, onu da biz getiririz,” açıklamasını yapmıştı. Bu, Türk devletinin gerçekliğini gösteriyor. Türk devleti hiçbir zaman toplumu ve halkı esas almıyor; kendini esas alıyor. Yani ne gerekiyorsa devlet yapacaktır; onlar için devlet var, toplum. Veya insan yok. Bu, devletin hangi mantığa sahip olduğunu gösteriyor. Yine, Bahçeli ve Erdoğan bazı açıklamalar yaptıktan sonra birileri, “Kürt sorunu artık eskisi gibi değil, çözüm de eskisi gibi olmayacaktır,” dedi. Bu açıklamaları da bilinçli bir şekilde yaptırıyorlar. Yani, “Sorunu biz kendimize göre çözeceğiz,” diyorlar. Manası budur. Onlara göre ne PKK var ne Önder Apo var ne DEM var ne de Kürt var.
Bütün bunlar neyi gösteriyor? Kendi Kürtlerini yaratmak ve Kürtleriyle sorunu çözdüklerini göstermek istiyorlar. Hem Türkiye’de hem de uluslararası kamuoyunda herkesi bu şekilde kandırmak istiyorlar; bu yüzden böyle açıklamalar yapıyorlar. Bu açıklamalarla, karşılarında kim varsa parça parça etmek ve etkisiz kılmak istiyorlar ki, herkes onların hizmetine girsin. Zaten bunu açık bir şekilde söylüyorlar. Yaptıkları çağrılar, “Teslim olun,” temelinde çağrılardır. “Artık size ne verdiysek razı olacaksınız, verdik verdik, vermedik yapacak bir şey yok.” Türk devleti ve AKP-MHP’nin mantığı budur. Kim buna karşı çıkarsa, “Teröristtir, haindir, bizi ortadan kaldırmak isteyen herkes ortadan kaldırılmalı,” diyorlar. Bu şekilde konuşuyorlar ve pratiklerini de bu temelde yürütüyorlar.
Zaten Erdoğan da partisinin son toplantısında Ahlat’taki fotoğraftan bahsetti ve ilginç bir şey söyledi; “yakın bir zamanda bir müjdemiz var” dedi. Bu konuşmayı Rojava’ya ve Şengal’e yönelik saldırıların ardından yaptı. Bu arada, Irak Başbakanı Türkiye’yi ziyaret etti, Şam ile görüşme olması için Rusya’dan aracı olma talepleri var. Türkiye’ye bağlı çete grupları Hewlêr’de KDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Hakan Fidan da Londra’ya gidip görüşmelerde bulundu. Bütün bu parçaları birleştirdiğimizde bir hazırlık olduğu görülüyor. Türk devleti neyin hazırlığını yapıyor?
Türk devleti, bir kez daha Ortadoğu siyasetinde rol almak istiyorsa, Kürt sorununu siyasi ve demokratik yollarla çözmek zorunda. Ancak o zaman Ortadoğu’da bir rol oynar. Fakat baktığımızda, Kürt sorununu siyasi ve demokratik yollarla çözmek gibi bir amaçları olmadığını görüyoruz. Geçmişte önlerine koydukları hedeflerini yerine getirmeyi amaçlıyor; yani PKK’yi tasfiye etmek, Kürt soykırımını tamamlamak, demokratik siyaseti ortadan kaldırmak, halk için, demokratlar için imkanları kaldırmak ve Türkiye’nin tamamında esas güç olmak istiyor. Yani hegemonyasını oluşturmak istiyor. Bu şekilde Ortadoğu’da bir kez daha yer alamaz. Bunun dışında ne görüyor? Rojava’yı görüyor. Dediğim gibi, büyük bir kriz yaşıyor ve bu krizi bu şekilde çözmek istiyor. Bu yolu esas alıyor. Erdoğan bu yüzden, “Yakında size bir müjdem var,” dedi. Müjdesini işte Esenyurt’ta, Mardin’de, Batman’da ve Halfeti’de verdi. Bunun üzerine hala devam edeceğim diyor. Belli ki bu siyaseti sürdürecekler. Kürt sorununu çözmek gibi bir niyetleri veya amaçları yok.
Rojava’da ve Suriye’de yeni yerler işgal etmek istiyorlar. Krizden bu şekilde çıkmayı amaçlıyorlar; bunun Türk devletini krizden çıkarması mümkün değil, hatta yaşadıkları kriz daha da büyür. Her şey göz önünde yaşanıyor. Neçirvan Barzani’yi Türkiye’ye çağırdılar, o da gitti. Hewlêr’de Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıldönümünü kutlama adı altında KDP, MİT, Türk Konsolosu ve Türkiye’ye bağlı çeteler bir toplantı yaptı. Bu toplantı neden yapıldı, hedefi neydi? Sudani, Türkiye’ye gitti ve ardından Türkiye, Rojava ve Şengal’e saldırdı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Londra’ya gitti. Bütün bunları birleştirdiğimizde bir plan yaptıklarını görüyoruz. Herkes de biliyor ki İngiltere, Ortadoğu ve Kürt siyasetinde esastır. Esas siyaseti İngiltere yürütüyor. Eskiden de Doğan Güreş, İngiltere’ye gidip geldikten sonra, “Bize yeşil ışık yaktılar” dedi ve ardından köyleri yıktılar, faili meçhul cinayetler işlediler, işkence, katliam, tutuklama gibi birçok şeyi yaptılar. Bugün de Ortadoğu’da bir proje yürütülüyor; bu projede İngiltere, Amerika, İsrail var.
Fidan bu yüzden İngiltere’ye gitti; uluslararası sahayı tekrar yanlarına çekmek istiyorlar. Bunu nasıl yapacaklar? Aslında Kürt sorununu çözerlerse, ama böyle bir amaçları yok. Geriye Rojava kalıyor. Yani, Rojava ve Suriye’ye müdahale etmek için icazet istiyorlar. Çünkü Suriye’nin üzerinde bir İsrail, bir de Türkiye duruyor. İran, Rusya ve Amerika da var ama Amerika zaten İsrail ile hareket ediyor, İran da birçok darbe yedi. Geriye kim kalıyor? İsrail ve Türkiye kalıyor. Geçmişte Erdoğan BM’de bir harita göstermişti; son BM toplantısında da Netanyahu bir harita gösterdi. Bir İsrail, bir de Türk devleti emperyal siyaseti yürütüyor. Bunu da herkes görüyor. Şengal ve Rojava halkımız bunu görmelidir. Tehlike göz önündedir. Birliklerini, öz savunmalarını güçlendirmek ve geliştirmek için çalışmalılar ki işgal saldırılarına karşı kendilerini koruyabilsinler. Rojava ve Şengal’den istenen budur. Eğer hazırlıklarını çok güçlü şekilde yapmazlarsa darbe alırlar. Çünkü yapılan bu toplantılar, ziyaretler bir planın olduğunu gösteriyor. Plan da Şengal ve Rojava’dır. Bu yüzden hiçbir şekilde gevşek davranmamalılar; öz savunmalarını, birliklerini her anlamda güçlendirmeliler. Eğer böyle yaparlarsa, Türk devlet bir kuyuya düşer, bırakın krizden çıkmalarını, kendi sonlarını getirmiş olurlar.
Kayyum politikasından bahsettiniz, Esenyurt’tan sonra Mardin Büyükşehir, Batman ve Halfeti Belediyesi’ni kayyum atayarak gasp ettiler. Bir taraftan kardeşlik, eşitlik konuşmaları yapılıyor, diğer taraftan böyle bir siyaset yürütülüyor. Bu ne anlama geliyor, nasıl değerlendirmek gerekiyor?
Şu an yaptıkları şey kayyum değil, işgaldir. Türk devleti nereye girerse önce bayrağını asıyor. Bir devlet bir yere gittiğinde oraya bayrağını dikiyorsa, bunun anlamı işgaldir. Orayı düşmandan kurtarıyor diye bakıyor. Türk devleti, Kürtleri düşman olarak görüyor. Konuşmalarındaki gibi “yok kardeşiz, Müslüman’ız, yıllardır birlikte yaşıyoruz” falan, bunlar sadece laf. Bu konuşmalarla yaptıkları şeyleri gizlemeye çalışıyorlar. Fakat ne kadar gizlemeye çalışsalar da her şey göz önündedir. Türk devleti Efrîn, Serêkaniye ve Girê Spî’ye gittiğinde neden bayrağını oralara dikti? Çünkü onların toprakları değil, oraları işgal ettiler ve bayraklarını diktiler. Şimdi de belediyeleri gasp ediyor, sonra bayraklarını asıyorlar. Onların olmayan yerleri alıyorlar, yani işgal ediyorlar. Halkımız bunu bilsin, kayyum demesin. Kayyumla alakası yok, Kürt ve Kurdistan adına ne varsa ortadan kaldırmak istiyorlar. Gerçek budur. Halkımız, işte kaç kere belediyeleri işgal ettiler biz seçimde yine ellerinden aldık, belediyelerimizi kazandık. Yani yine seçimle belediyelerimizi kazanacağız diyor. Bu çok yanlış bir yaklaşımdır. Seçimleri beklemek doğru değil; siz emeğinizle, kanınızla kazandınız, bu yüzden belediyelerinize sahip çıkmalısınız. Elinizden almalarına izin vermemelisiniz, doğru olan budur.
Türk devletinin amacı, Kürtlere her şeyi bu şekilde kabul ettirmek, Kurdistan’ı Kürtlerin elinden çıkarmak ve kendi mülkleri yapmak. Bu yüzden gittikleri her yere bayraklarını asıyorlar. Bu siyaseti yürütüyorlar. Bu yüzden Kürt halkının haklarını kabul etmiyorlar. Kürtlere ne yaparlarsa, onlara göre o haktır. Türk devleti ve iktidar, Kürtler için bunu esas alıyor. Eğer bunu esas almasalardı, o zaman konuşmalarına göre adım atarlardı. Oysaki attıkları adımların konuşmalarıyla alakası yok. Esenyurt’tan tutun Batman, Mardin, Halfeti’ye kadar belediyeleri gasp ettiler. Halkın iradesini ayaklar altına alıyorlar, “Ben iradenizi, kimliğinizi tanımıyorum, hiçbir hakkınızı tanımıyorum, haklarınız yok, ben ne verirsem onu kabul edeceksiniz,” diyor. Halkımızın bunu kabul etmemesi lazım. Diyarbakır zindanında arkadaşlara bunu kabul ettirmek istediler, heval Kemal, Hayri, Mazlum, Akif buna karşı durdu, hem de canları pahasına karşı durdular. Bu şekilde Türk devletini boşa çıkardılar.
Elde edilen mevziler böyle savunulur. Türk devleti Kurdistan’ı elimizden alıp mülkü yapmak istiyor bizim de Kurdistan’a, emeklerimize, değerlerimize sahip çıkmamız lazım.
Eğer sahip çıkmazsak bu bizim için ölümdür. Biz bugüne kadar ne kazandıysak direnişle, mücadeleyle kazandık, kimse bize bir şey vermedi. Çok büyük bedeller ödedik, çok büyük acılar yaşadık ve değerlerimizi, mevzilerimizi bu şekilde yarattık. Türk devleti şu an bunların hepsini gasp etmek istiyor. Kürt halkı, kendisine yurtseverim, demokratım, işgale, soykırıma karşıyım diyen biri, bu işgali nasıl kabul edebilir? Bunun kabul edilmemesi lazım. Belki bazıları, işte bize bazı haklar verecekler, diyebilir ama kimse Kürtlere hak vermez. Kürtler mücadeleleriyle, emekleriyle değerlerini yaratmış, kazanımlar elde etmiştir. Devlet bu kazanımları dahi gasp etmek istiyor; kim hak verecek? Halkımızın bunu iyi anlaması lazım. Bundan dolayı değerlerimize, kazanımlarımıza, geleceğimize sahip çıkmalıyız. Bu uğurda gerekirse şehit de verilir. Kürt halkı ancak bu şekilde yaşayabilir, başka türlü mümkün değil.
Geçmişte yaşanan tecrübeleri de göz önünde bulundurursak, Türkiye’de Kürt sorununun çözülmesi için nasıl bir yol haritasına ihtiyaç var?
Sorunun nasıl çözüleceğine ilişkin yol bellidir; Önder Apo da belirtti, Kürt halkı da belirtti. Sorunu çözmek istiyorlarsa, Önder Apo’ya yönelik mutlak tecridi kaldırmakla başlamalılar. İmralı sistemine son vermeliler. Önder Apo’nun sağlık, güvenlik ve özgür yaşam koşullarını kabul etmeliler. Bunları kabul ettiklerinde, Önder Apo o zaman rolünü oynayabilir. Eğer bu şartlar yerine getirilirse, Önder Apo’nun rolünü oynayabilmesi için adım atılırsa, o zaman Önder Apo da sorunu çözer, biz de halkımız da kabul ederiz. Yani, Önder Apo çözüm için ne geliştiriyorsa arkasındayız. Bunu açık bir şekilde söyledik. Kürtlerin cephesinde bir sorun yok, sorun devlet cephesinde. Eğer gerçekten kardeş olmamızı, eşit yaşamamızı, söyledikleri gibi bizim de bu devletin sahibi olmamızı istiyorlarsa, o zaman her şeyden önce yaptıkları kirli propagandadan vazgeçsinler. Önder Apo için “teröristtir, terörist başıdır” diyorlar, PKK’yi karalamak için bir sürü şey söylüyorlar, bunların hiçbiri doğru değil. Bunları bilinçli bir şekilde söyleyip herkesin kafasını karıştırıyorlar.
Önder Apo, PKK ve Kürt halkından nefret edilsin istiyorlar ki sorun çözülmesin. Çünkü sorun çözülmezse, onlar zaten savaşla kendilerini yaşatıyorlar. Sorunun çözülmesini istemiyorlar. Eğer istiyorlarsa, o zaman bu tarz konuşmalar yapmamaları, dillerini değiştirmeleri lazım. Herkes de biliyor ki; Türk devleti, Kürtlerin mücadelesi üzerinden kurulmuştur, sadece Türklerin mücadelesi ile kurulmadı. Yani Kürtler, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında yer alan esas güçtür ve temel bir rol oynamıştır. Türk devleti Kürtlere muhtaçtır, borçludur. O toprakları Türklere açan Kürtlerdir; gerçek budur. Sultan Sencer’den tutun, Cumhuriyet’in kuruluşuna kadar Kürtler hizmet etmiştir. Ne zamanki tehlikeden, sorunlardan kurtuldular, o zaman Kürtleri inkâr ettiler; Kürtler bizi bölmek istiyor, Kürtler hain, terörist, eşkıya, ortadan kaldırılmaları lazım dediler. Bu temelde bir siyaset yürütüyorlar. Türkiye halkları şunu bilsin ki; ihanet eden Kürtler değil, devlettir; parçalanmayı geliştiren Kürtler değil, Türk devletidir, AKP-MHP iktidarının siyasetidir.
Araştırdığımızda, Kürtler ve Türkler nasıl ittifak kurmuşlar, nasıl birlikte mücadele etmişler, nasıl Kürtler kapılarını açmışlar bunların hepsini tarihten silmişler. Yani tarihte Kürtler hiç yokmuş, Türklerle birlikte mücadele etmemişler, birlikte bir devlet kurmamışlar gibi yapmışlar. Kürtleri her zaman, Türklere darbe vurmak isteyen bir halkmış gibi göstermişler. Bu yüzden Kürtlere yönelik katliamlar helaldir, Kürtlere ne yaparsan haktır, doğrudur. Böyle bir siyaset yürüttüler. Bu yüzden herkes, Türk devletinin yazdığı tarihi değil, gerçek tarihi esas almalı. O zaman kardeşlik olur, sorun doğru anlaşılır ve doğru bir şekilde çözüme kavuşur. Kürt sorununu doğru bir şekilde çözmek isteyen hem tarihe hem de Önder Apo’ya doğru bir şekilde yaklaşmalıdır. Önder Apo’ya karşı doğru bir yaklaşım göstermediklerinde, niyetlerinin sorunu çözmek değil, tam tersi, derinleştirmek olduğu anlaşılır. Bu, temel bir noktadır.
‘BÖYLE KARDEŞLİK DÜNYANIN NERESİNDE GÖRÜLMÜŞ?’
Bugüne kadar Kürtlere tek bir öz eleştiri vermemişler; “Biz birlikte hareket ettik, bu mücadele üzerinden yaşıyoruz ama size büyük bir hakaret ve ihanet ettik, bunun için sizden özür diliyoruz. Bundan sonra tarihte nasıl beraber yaşadıysak, düşmana karşı nasıl birlikte mücadele ettiysek, yine aynı şekilde hareket edeceğiz” demeliler. Sorunu nasıl çözeceklerini belirtmeliler, yol haritaları nedir, belirlemeliler. Ama bakıyoruz, ne sorunun çözümüne ilişkin bir harita belirliyorlar ne tarihte inkâr ettikleri şeyleri ortaya çıkarıyorlar ne de bir özür diliyorlar. Üstüne hala “Kürtler bize hainlik etti, bizi parçalıyorlar, eşkıyalar, teröristler ve ortadan kaldırılmaları lazım” propagandasını yapıyorlar. Yani dillerinde zehir, düşmanlık, katliam var; başka bir şey yok. Konuyu tartışanların şunu sorması lazım: Sorunu çözmek istiyorsanız, Önder Apo’ya doğru yaklaşmalısınız. Neden doğru yaklaşım sergilemiyorsunuz? Neden PKK’ye, tarihe doğru yaklaşmıyorsunuz? Neden Kürtlerin tarihini inkâr ediyorsunuz? Neden Kürtlere hakaret ediyorsunuz? Bu soruları sormaları lazım. Aydınım, sosyalistim, demokratım, zulme karşıyım diyenlerin bunu esas alması lazım.
Dünyanın neresinde görülmüş, kim görmüş ki bir kardeş her şeye sahip olacak, diğeri de hiçbir şeye sahip olmayacak, üstelik varlığına sahip çıkmak istediğinde katliamlardan geçirilecek? Dünyada böyle bir örnek yok, bu ne biçim kardeşlik? Müslümanlık diyorlar, yaptıkları şeylerin Müslümanlığın neresinde yeri var? Müslümanlıkla hiçbir alakası yok. Müslümanların bunu sorması lazım, iktidarın Kürtlere yaptıklarının İslamiyet ile ne alakası var, demeleri lazım. İslamiyet’e de hakarettir, bunu kabul etmemeleri ve buna karşı çıkmaları lazım. Türk devleti, Türklerin ve Kürtlerin ortak devletidir diyorlar.Peki, madem devlet her iki halkın devletidir, neden Türk halkı her şeye sahip de Kürt halkı daima katliamlara uğruyor, öldürülüyor, zindanlara atılıyor, asimilasyona maruz kalıyor? Bu devlet, Türklerin ve Kürtlerin değil, sadece Türklerin devletidir. Türkiye halklarının da devleti değildir, sadece bazı Türklerin devletidir; gerçek budur. Kimse kimseyi kandırmasın.
Eğer Kürt sorununu çözmek istiyorlarsa doğru olan, Demokratik Ulus sistemini esas almaktır. Bunu da Önder Apo geliştiriyor, çözüm buradadır. Bu yüzden, Önder Apo’ya doğru yaklaşmalılar ki sorunu çözebilsinler. Bunun dışında bir çözüm yolu yok. Halkımızın da bunu esas alması lazım. Ulus devlet çözüm değil; çözüm, demokratik ulustur. Herkes bunun için çalışmalıdır. Kürtler, Türkler, “aydınım, demokratım, sosyalistim, sorun çözülsün, Türkiye demokratikleşsin istiyorum,” diyen herkes bunu esas almalı. Şu an Önder Apo’ya yönelik saldırılar, halklara ve Demokratik Ulus’a yönelik saldırılardır. Bu yüzden hem Önder Apo’ya hem de PKK’ye karşılar, bu yüzden halkın gözünde kötülemek istiyorlar. Bu şekilde soykırım siyasetini devam ettirmeyi amaçlıyorlar.
Siz de belirttiniz; Kürt halkı ve demokratik güçler bugüne kadar ne elde ettilerse mücadele ve direnişleriyle elde ettiler. Şu anda da böyle bir süreçteyiz, eğer Kürt sorunu ve Türkiye’deki sorunlar çözülecek, siyasi ve hukuki bir zemine gelecekse Kürt halkına, dostlarına, Türkiye’deki sosyalist ve demokratik kamuoyuna nasıl bir sorumluluk düşüyor ? Özel savaşın bu kadar yoğun yürütüldüğü bir süreçte nasıl bir tavır sergilemeleri gerekiyor ?
Kürt halkı, öncelikle yapılan son konuşmalarla kendini kandırmamalı ve daima birliğini güçlendirmeli; değerlerine, geleceklerine sahip çıkmalı ve Önder Apo’nun etrafında kenetlenmelidirler. Daima Önder Apo’ya kulak vermelidirler. Önder Apo’nun yükünü her anlamda hafifletmeliler ki Önder Apo da rolünü oynayabilsin. Kürt halkından istenen budur. Türk devletinin, Önder Apo’ya, PKK’ye ve Kürt halkına karşı geliştirdiği siyaset artık iflas etmiştir. Zaten iflas ettiği için bu adımlar atılıyor. Eğer iflas etmeseydi böyle bir gündem oluşmazdı. Halkımızın da bunu görmesi ve mücadelesini daha da büyütmesi gerekir. Eğer mücadele büyütülürse sonuçlar alınır. Şu an Türkiye halkları; sosyalist, demokrat, sorunun çözülmesini isteyenler, aydınlar, sanatçılar, akademisyenler, siyasetçiler ve Kürt sorununun çözülmesini, Türkiye’nin bu krizden çıkmasını isteyen herkes tecride karşı durmalı ve tecridin bir an önce sona ermesi için çalışmalıdır.
Önder Apo’ya özgür bir zeminin oluşturulması için çalışmalı, Önder Apo’ya ve Kürt sorununa sahip çıkmalılar. Özel savaşa karşı durmalılar. Çünkü devlet, herkesin kafasını karıştırmak için özel savaş yürütüyor. Herkesin bu özel savaşa karşı durması ve bu savaşı ortaya çıkarması gerekiyor. Türk devletinin ve iktidarın, Önder Apo’ya ve meseleye doğru yaklaşması için herkesin çalışması gerekir ki sorun çözüm yoluna girsin. Var olan tehlike ortadan kalksın. Onlardan istenen budur. Sadece sorun çözülsün dememeli, bunun için çalışmalılar. Türk devletinin durumu göz önündedir. Artık kimse eskisi gibi korkmasın, herkes Türkiye’nin demokratikleşmesi için çalışmalıdır. Türkiye’de demokrasinin gelişmesi için Kürt sorunun çözüme kavuşturulması lazım. Bu sadece Önder Apo’nun, PKK’nin ve Kürtlerin görevi değil; herkesin görevidir, Türkiye’de yaşayan herkesi ilgilendiriyor.
Eğer ekonomik, siyasi, toplumsal, kültürel sorunların ve kadın sorununun ortadan kaldırılmasını istiyorlarsa Kürt sorununu çözmeleri lazım. Bu yüzden, çalışmaları gerekir, sadece açıklama ile olmaz. Sadece bir oyun oynanır demesinler madem bir oyun var, o oyunu nasıl bozacaklarını bulmalılar. Önerim; Türkiye’de demokrasi güçleri bir komite oluşturmalıdır. Bu komite, açıklamalarını çözüm için geliştirmelidir yani Kürt sorununu nasıl çözmek istiyorlar, bunun yolunu belirlemelidir. Bu temelde de çalışma yürütmelidir. En çok da Türkiye toplumunda çalışma yürütmeliler. Kürt toplumu zaten hazır, Türkiye toplumunu hazırlamaları lazım. Bunu da demokrasi güçleri yapabilir. Demokrasi güçleri de eğer örgütlenmez, çözüm haritalarını belirlemez, bu temelde propagandalarını geliştirmez ve halk arasında çalışma yapmazsa sorun çözüm yoluna girmez. Kürtlerden de Türklerden de istenen budur.
Dış güçlerin de artık Türk devletine cesaret vermemeleri lazım. Şimdiye kadar Türk devletine yardım ettiler, Türkiye de bu destekten cesaret aldı ve Kürt halkının üzerine geldi. Hala da bunu hayal ediyor, “ne yaparsam 3’üncü Dünya Savaşı’nda yaparım, herkes bana muhtaç, NATO üyesiyim, AB ile ilişkilerim var, Rusya ile ilişkilerim var, hayallerimi gerçekleştirebilirim” diye düşünüyor. Dış güçler yardım etmemeli ki Türk devleti bu cesareti bulmasın. Biz bir hamle geliştirdik, hamlede yer alan Avrupa halklarının, uluslararası halkların, sosyalist ve demokratik güçlerin, Kürtlerle dost olmak isteyenlerin, zulme ve faşizme karşı olanların, demokrasi ve özgürlük için mücadele edenlerin, çalışmalarını daha da geliştirmeleri lazım. Hem kendi devletleri hem de Türk devleti üzerinde baskı kurmalılar ki Türk devleti adım atsın. Eğer hem içerdeki hem de dışarıdaki güçler bu temelde çalışmalar yürütür ve bu çalışmalar birbirini tamamlarsa o zaman sorun çözüm yoluna girer. Ortada bir oyun varsa o oyun bozulur. O zaman herkes rahatlar.
Ortadoğu’da savaşın ve çatışmaların derinleştiği, yayıldığı bir süreçte Başûr’da seçim yapıldı. Başûr’daki seçimleri nasıl değerlendirmek gerekir? Irak ve Başûr’a yönelik tehlikelerin bu kadar fazla olduğu bir dönemde Başûr siyasetinin ve Başûr halkının tavrı nasıl olmalı?
Barzaniler, Başûr’da birçok imkân elde etti. Hiçbir zaman bu imkanları kaybetmek istemediler. Her şeyi kendi hizmetlerine koymuşlar. Bu yüzden, Başur’da demokrasinin gelişmesini, Kürt halkının iradesinin ortaya çıkmasını istemiyorlar. Bundan dolayı, Başûr üzerinde baskı kuruyorlar. Bundan vazgeçmek de istemiyorlar. Sadece kendi güçlerinin yetmediğini de görüyorlar. Ancak Türk güçleriyle iktidarlarını yürütebilirler. Bunun için de tamamen Türk devletine hizmet ediyorlar. Türk devleti de hem Kürt siyasetini hem de Irak siyasetini hatta Suriye siyasetini bile onların üzerinden yürütüyor. Yani Barzanileri hizmetine almış ve kullanıyor. Barzaniler de Türkiye’yi kullandıklarını hesap ediyorlar. Halbuki Türk devleti onları kullanıyor ve onları hizmetine alarak adım adım Ortadoğu’daki amaçlarını geliştiriyor. Her ne kadar Barzaniler ve Türk devleti, Barzani’nin eskisi gibi tek başına iktidar olması için çalışsalar da öyle olmadı. Halk, Barzanilerin siyasetinden bıkmış. Seçimlerde de bu ortaya çıktı. Eğer ki eskisi gibi tek başına hükümet kuramıyorlarsa yürüttükleri siyasetin sonucudur.
Birçok kişi Barzanilerin siyasetine tepki gösterdi. Çünkü yürüttükleri siyaset, Başûr’a da Kürtlere de hizmet etmiyor, tamamen Türk devletine hizmet ediyor. Başûr halkının elde ettiği kazanımları ve statüyü tehlikeye atıyorlar. Bu yüzden seçimlerde bazı kesimler bunu açık bir şekilde dile getirdi. Barzanilerin, Türk devleti ile yaptığı işbirlikçi, Kürtlere ihanet eden siyasetlerine ve Türk devletinin işgal siyasetine karşı durdular. Bu siyasete karşı duranlar bazı gelişmelerin de yaşanmasını sağladı. Belki çok değişim yaratmadılar ama yine de Başûr halkının çoğunluğunun Barzanilerin yürüttüğü siyasete ve Türk devletinin işgal siyasetine karşı olduğu ortaya çıktı. Başûr’da şu an bir hükümetin kurulması lazım ama Barzaniler bunun hemen kurulmasını istemiyor. Nasıl ki Türkiye’de, AKP 7 Haziran seçimlerini kaybettiğinde ve tek başına hükümet kuramadığında ne yaptı, toplumu kandırdı, vakit kazandı ve daha sonra da iktidarını devam ettirdi.
Belli ki Barzaniler de bunu esas alıyor. Çünkü hükümet kurulmazsa Barzaniler iktidarını sürdürecek ve bundan fayda sağlayacaktır. Hükümet kurmak isteyenlerin şartları olmalı:
– Kurulacak hükümetin düşmanla iş birliği siyasetine ve ihanete karşı durması lazım.
– Türk işgaline karşı durması, bunu reddetmesi ve topraklarından çıkarması gerekir.
– Ortadoğu şu an büyük bir kaostan geçiyor. Statüler değişecek. Kürtler için hem büyük bir tehlike hem de büyük bir fırsat ortaya çıkıyor. Bunun için de ulusal birliğin geliştirilmesi ve kurulacak hükümetin de Kürtlerin birliğini esas alması gerekir.
Hükümetin bu 3 madde üzerinde kurulması gerekir. Eğer hükümet bu maddeler üzerine kurulursa hem Başûr’a hem de tüm Kürt halkına iyi bir şekilde hizmet eder. Bu temelde hükümet kurulmazsa ve eskisi gibi olursa geçmişteki hükümet Başûr ve Kürtler için ne yaptıysa yine onu yapar. Bunun dışında bir şey yapmaz. Kurdistan ve Ortadoğu’da oluşan bu koşullarda, Başûr hükümetinin bahsettiğim bu 3 madde üzerinde kurulması gerekir. Eğer hükümet bu temelde kurulursa Kürtlere hizmet edebilir. Başûr’u bu durumdan çıkaracak siyaset de budur.