HABER MERKEZİ – Kürt sorununun çözülmesinin Ortadoğu halklarının sorunlarının çözülmesi anlamına geldiğini ve Önder Apo’nun da tüm yaşamını buna adadığını vurgulayan KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, “Rêber Apo Avrupa’ya çıktığında, sorunun çözülmesi için 8 madde sunduğunda sahip çıkarlardı. Rêber Apo bunun için yaşamını ortaya koydu. ‘Bu sorunu çözmek istiyorum’ dedi ama uluslararası güçlerin cevabı komplo oldu” diye konuştu.
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık’in 9 Ekim Komplosu ve gündemdeki konulara ilişkin yöneltilen sorulara verdiği yanıtlar şöyle:
24 yıl önce Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik uluslararası güçler ve yerel işbirlikçiler tarafından komplo düzenlendi. 24 yıl önce gerçekleşen bu komplonun amacı neydi?
Sorunuzu cevaplamadan önce şunları belirtmek istiyorum. Bilindiği gibi Ekim ayı birçok değerli arkadaşın şehit düştüğü aydır. Dr. Sîrwan, 4 Ekim 1996 yılında 3 arkadaşı ile birlikte Barzaniler tarafından katledildi. Dr. Sîrwan arkadaş Avrupa’dan harekete katılmıştı. Başûr’dan Apocu harekete ilk katılan arkadaştı. Haki Karer nasıl ki Bakur’da öncülük yaptıysa heval Dr. Sîrwan da Başûr’da öncülük yaptı.
5 Ekim 1927 yılında Lübnan’da Xoybûn kuruldu. Kuruluşundan sonra birtakım ayaklanmalar ve isyanlar gelişti. Bu yüzden Kürt hareketinin tarihinde önemli bir yere sahiptir.
Yine 5 Ekim’de Rojava’da kadın arkadaş Arîn Mîrkan fedai eylem yaparak şehit düştü. DAİŞ çetelerine büyük bir darbe vurmuştu.
6 Ekim 1996 yılında Koçgirî eyalet komutanı heval Rûhat ve 17 arkadaş, Türk devleti tarafından katledildi. Rûhat birçok alanda mücadele yürüten emekçi bir arkadaştı.
8 Ekim’de Gurbetelli Ersöz, Garê’de 25 arkadaşla birlikte şehit düştü. Gurbetelli Ersöz akademisyendi, gazetede çalışıyordu. Artık şehirde görevlerini yapamayacak duruma geldiğini görünce dağa çıktı ve gerillaya katıldı. Gerillada da birçok görevi layıkıyla yerine getirdi.
9 Ekim 1956 yılında Şêx Mehmûd Berzencî sürgün edildiği Bağdat’ta yaşamını yitirdi. Bu vesile ile onu da saygı ile anıyorum. O da Kürt halkının büyük bir değeridir.
10 Ekim 2015 yılında Ankara Garında Türk devleti DAİŞ eliyle büyük bir katliam yaptı. O katliamda demokrasi ve özgürlük için mücadele eden 107 insanımız katledildi. Bu vesile ile onları da anıyorum. Saygılarımı sunuyorum.
10 Ekim 2011 yılında Çiçek Botan, Rûstem Cudî ve Alişêr Koçgirî ve 4 arkadaş, Xakurkê’ye yönelik hava saldırısında şehit düştü. O bombardımanı Türk devleti mi yaptı yoksa başka güçler mi yaptı henüz netlik kazanmadı ama büyük ihtimalle Türk devletine yardım edenler yaptı.
11 Ekim 1992 yılında heval Hüseyin Çelebi, Heftanin’de KDP savaşında şehit edildi. Bilindiği gibi o dönem Türk devleti ve KDP, hareketimize karşı birlikte savaşıyorlardı. O savaşta KDP arkadaşımızı şehit etti. Heval Hüseyin de Avrupa’dan harekete katılmıştı. Avrupa’da üniversitede birçok çalışma yürütmüştü. Gençlik kurumunu da inşa etti.
14 Ekim 1992 yılında Malatya Doğanşehir’den 23 genç gerillaya katılmak isterken, henüz silahsızlardı, Türk devleti tarafından katledildiler.
15 Ekim 2019 yılında Süleymaniye’de Türk devleti, heval Demhat ve heval Cemil’i hava saldırısıyla şehit etti.
19 Ekim 1960 yılında iskan kanunu uygulayarak Sivas’ta 55 Kürt’ü büyük baskılarla Türk metropollerine sürgün etti.
22 Ekim’de büyük şair Cigerxwîn İsveç’te yaşamını yitirdi. Bilindiği gibi Cigerxwîn Kürt edebiyatında çok önemli bir yere sahip. Kürt halkına birçok hizmette bulundu. Bu yüzden Kürt halkı Cigerxwîn’e her zaman sahip çıkıyor ve yaşatıyor.
26 Ekim 1996 yılında Leyla Kaplan, soykırımcı Türk devletine karşı Adana’da eylem yaptı. Türk polislerine büyük bir darbe vurarak şehit düştü.
Yine 26 Ekim 2013 yılında İran’da Bahoz Urmiye’de, Rıza Mamedi de Salmas’ta idam edildi.
27 Ekim 1997 yılında Meryem Çolak, Heftanin’de Türk devleti tarafından şehit edildi. Meryem arkadaşımız da Avrupa’dan gerillaya katılmıştı. Bu şehitler şahsında tüm demokrasi ve özgürlük şehitlerini saygı ve hürmetle anıyorum.
Bilindiği gibi Halit Oral öncülüğünde ‘Güneşimizi karartamazsınız’ eylemi gelişmişti. Bu eylem ile Rêber Apo etrafında bir çember oluşturmak ve komployu boşa çıkarmaktı amacı. Bu eylem çok büyük ses de getirdi. Birçok kişi de bu eyleme katıldı. Bu vesile ile heval Halit Oral şahsında komploya karşı duran, Önderliği savunan şehitlerimizi saygı ile anıyorum. Bu şehitlerimizin hepsi Kürt halkının gönlünde yer alıyor. Eğer bugün bu aşamaya gelmişsek bu kahraman şehitlerimiz sayesindedir. Çünkü bizler için değer yarattılar, nasıl mücadele yürütmemiz gerektiğini gösterdiler. Uluslararası komplo Rêber Apo şahsında hareketimize ve halkımıza karşı geliştirildi ama bununla sınırlı kalmadı.
Esas olarak tüm halklara ve insanlığa karşı geliştirildi bu komplo. Büyük bir komplodur. Bu komployu yapanları kınıyorum. Komployu geliştiren, buna hizmet eden, yer alan, öncülük yapan herkes şapkasını önüne alıp düşünmelidir. Yani ne yaptılar, neye hizmet ettiler; bunu görmeliler. Artık komploda ısrar etmemeli ve hatalarını görmeliler. Hatta hatadan ziyade büyük bir suç işlemişlerdir. PKK ve Kürt halkına karşı yürüttükleri bu siyasetten vazgeçmeliler. Rêber Apo Kürt sorununu çözmek istedi. Kürt sorununu çözmek Ortadoğu halklarının sorunlarını çözmektir. Rêber Apo tüm yaşamını buna adadı. Bu yüzden mücadele etti. Bu sorunu her zaman diyalog yolu ile çözmek istedi.
Kürt sorununu Avrupa yarattı. Bu yüzden bu sorunu Avrupa ile çözmeleri lazım. Avrupa Kürt sorununu yaratıp Türk devletinin eline verdi. Bu siyaseti yürütün dediler, Türk devleti de hala bu siyaseti yürütüyor. Gerçek budur. Rêber Apo’nun amacı da Kürt sorununu çözmekti. Zihniyette, vicdanlarda değişim yaratmak istiyordu. Demokratik ve özgür bir devrim geliştirmek istiyordu. Bu amacını yerine getirmek için sorunu kim yaratmışsa onunla çözmek istedi. Yani Avrupa ile. Rêber Apo her defasında Avrupa ile sorunu çözmek istediğinde Avrupa’nın cevabı; ‘bu sorunu çözemezsin, bu sorunu çözmüyoruz, bu durum bize hizmet etmiyor. Çıkarlarımız Kürt sorunun çözülmesinden yana değil.’ Yani Kürtler ve Türkler arasında sürekli bir savaşın yaşanmasını istiyorlar. Çünkü bu temel üzerine Ortadoğu sistemlerini geliştirmişler.
Rêber Apo Avrupa’ya çıktığında, sorunun çözülmesi için 8 madde sunduğunda sahip çıkarlardı. Rêber Apo bunun için yaşamını ortaya koydu. “Bu sorunu çözmek istiyorum” dedi ama uluslararası güçlerin cevabı komplo oldu. Çünkü Kürt sorunu çözüldüğü takdirde Ortadoğu’da demokratik bir sistem gelişecekti ve bu da dünyada bir değişim yaratacaktı. Bu yüzden Kürt sorununu yaratanlar bunu daha da ağırlaştırarak devam ettirdiler. Halbuki Rêber Apo sorunun çözümü için tüm şartları yerine getirmişti. Fakat komplo ile cevap verdiler. İmralı sistemini inşa ettiler. Komploya Amerika, İngiltere ve İsrail öncülük etti ama komployu geliştiren Avrupa’dır. Rêber Apo’yu esir alıp İmralı’ya götürdüklerinde, Rêber Apo ‘karşımda CPT’yi gördüm’ dedi. CPT açıkça bu sistemi biz yarattık, biz takip edeceğiz demiş. Bu yüzden İmralı’dan sadece Türkiye değil Avrupa da sorumludur.
Rêber Apo, Türkiye’nin gardiyan olduğunu söyledi
Rêber Apo, Türkiye’nin gardiyan olduğunu söyledi. Türk devleti bugün nasıl Barzanilere bir görev sunuyor ve Barzaniler yerine getiriyorsa komplocu güçler de Türk devletine bir görev sundu ve Türk devleti de görevini yerine getiriyor. AKP-MHP “Biz milliyiz, Amerika’ya, Avrupa’ya karşıyız” yalanları ile Türkiye halklarını kandırıyor. Halkın bunu iyi anlaması lazım. AKP-MHP bu güçlerin desteği ile iktidara geldiler. Çünkü komployu ve İmralı sistemini kuranlar Kürt savaşının gelişmesini istediler. Bunu da AKP-MHP iktidarı ile yapmayı amaçladılar. Bu yüzden AKP-MHP’yi iktidara getirdiler. Gerçek budur.
Tarihte böyle büyük bir komplo hiç kimseye, hiçbir halka, hiçbir harekete karşı yapılmamıştır. Rêber Apo sıradan bir lider değil, diğer liderlere benzemiyor. Eğer bir lider, bir hareket ne kadar büyükse ona karşı yapılan komplo da o kadar büyüktür. Komploda uluslararası güçlerin yer almasının sebebi de budur. Çünkü Rêber Apo’nun Kürt sorununu çözmek istediğini gördüler. Kürt sorununun çözülmesi Ortadoğu’da özgürlük ve demokrasiye mücadelesi veren halkların sorunlarının çözülmesi demekti. Komploda yer alan güçler bunun kendileri için büyük bir tehlike olduğunu gördüler. Bu yüzden Kürt sorununun çözümsüz kalmasını, Ortadoğu’da halkların kardeşliğinin gelişmemesini istediler. Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu’da yarattıkları çelişkilerin devam etmesini istediler.
Komplonun amacı buydu. Bu yüzden Rêber Apo’nun insanlık için, insanlık değerleri için geliştirdiği hareketi etkisiz kılmak istediler. Komplonun hedefinde Rêber Apo’nun tamamen imha edilmesi vardı. Önce fiziki, daha sonra siyasi olarak Rêber Apo’yu imha etmek istediler. Bundan dolayı tecrit her geçen gün daha da ağırlaştırılıyor. Bu yüzden İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT), Amerika, Avrupa hiçbiri ses çıkarmıyor. Amaçları Rêber Apo’yu imha etmek. Rêber Apo’yu imha ettiklerinde hareketi de imha edeceklerini zannediyorlar. Çünkü Rêber Apo ve PKK Kürt halkına yönelik soykırıma engel oluyor. Rêber Apo komploya karşı güçlü durdu ve komployu boşa çıkardı. İnsanlığın da komployu boşa çıkarması için büyük bir silah verdi ellerine. Bir paradigma yarattı. Komploya, köleliğe, iktidara karşı çıkan, özgürlük ve demokrasi için mücadele edenler hangi felsefe ve ideoloji ile direnirlerse hedeflerine ulaşırlar, sorularının net cevabını herkese verdi. Bugün Rêber Apo’ya sahip çıkanlar gördüler ki komplo sadece Rêber Apo ve Kürtlere karşı geliştirilmiyor, insanlığa karşı geliştiriliyor. Bu yüzden Rêber Apo ve PKK’ye sahip çıkıyorlar.
Komploya karşı mücadele her geçen gün daha da büyüyor. Bu yüzden herkesin artık bunu görmesi lazım. Komplocu güçler siyasetlerinde ısrar etmemeliler, kendilerini affettirmeliler. Kürt halkı ve PKK olmadan siyaset yürütemezler. Siyaset yapmak istiyorlarsa, Kürt halkı ile dost olmak istiyorlarsa PKK ve Rêber Apo’ya yönelik siyasetten vazgeçsinler. PKK, Kürt halkı ve Kürt dostlarının da yerine getirmesi gereken görevler var. Komplo neden gelişti, komplocu güçler ne fayda sağladı, bu yönden eksiklerimizi, hatalarımızı görmeli ve düzeltmeliyiz. Halkımız şunu çok iyi bilsin ki Kürt sorunu çözülmediği takdirde komplo devam edecektir. Komployu sonlandırmak istiyorsak, hareketimiz “Dem dema azadiyê ye” hamlesini geliştirdi. O hamleyi daha da güçlendirmeliyiz. Bu şekilde Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlayabiliriz.
CPT Eylül ayının sonunda İmralı’ya gitti. 6 ay sonra Türkiye’ye rapor sunacaklarını ve 6 Türkiye’ye 6 ay süre vereceklerini açıkladı. Bu gelişmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
CPT’nin neden İmralı’ya gittiğini halkımız iyi anlamalıdır. Çünkü CPT, Türk devletinin Eylül sonuna kadar planını açıklaması gerektiğini söylemişti. Eylül sona erdi, Türk devleti hiçbir plan sunmadı. Buna karşı uluslararası alanda Rêber Apo’yu sahiplenme eylemleri daha da arttı. Avrupa’ya kanunlarını yerine getirmeleri gerektiğini belirttiler. Rêber Apo’nun zindandan çıkmasını ve Rêber Apo’yu görmeyi talep ettiler. Böyle büyük bir baskı oluşturuldu. Kendilerine tanınan süre bitmesine rağmen Türkiye planını açıklamadı, Avrupa kanunlarını da yerine getirmedi. Bundan dolayı CPT gitmek zorunda kaldı. Eğer gitmeselerdi, Rêber Apo’ya, Kürt halkına ve insanlığa karşı işledikleri suçlar daha net bir şekilde ortaya çıkacaktı. Bu yükten kurtulmak için gittiler. Sadece Türkiye değil Avrupa da kanunlarına sahip çıkmıyor. Ortada hukuk ve adalet yok tamamen bir savaş var.
Rêber Apo’ya karşı yürütülen siyasetten sadece Türkiye değil Avrupa da suçludur. Çünkü İmralı sistemini onlar yarattı. Halkımız ve dostlarımız iyi bilsin ki onların kanunları Kürtler için değildir. Onların kanunları Kürt ve Kürdistan adına ne varsa ortadan kaldırmaktır. Bunu da doğru ve hak görüyorlar. Rêber Apo’yu o zindandan çıkaracak tek şey mücadeledir. Şimdiye kadar Kürtler ne kazandılarsa mücadele ile kazandılar. Bundan sonra da ne kazanacaklarsa mücadele ile kazanacaklardır. Bunun dışındaki tüm yollar Kürtlere kapatılmıştır. Kürtler kendini kandırmamalıdır.
Kürtler “kanun var, demokrasi var, insan hakları var, bunlar bizim için de geçerli” demesinler. Bu kanunları Kürtler için değil kendileri için yürütüyorlar. Kürtler artık onların kanuna göre hareket etmek zorunda değil. Onlardan bir şey beklememelidir. Eğer hukuk ve adalet olsaydı Rêber Apo’ya böyle yaklaşabilirler miydi? CPT 6 ay sonra rapor açıklayacağını, rapordan sonra da Türkiye’ye 6 ay süre vereceğini söylüyor. Yani 1 seneyi bulacak. Dalga geçiyorlar. Kürt halkı bunu kabul etmemelidir. CPT derhal İmralı sonuçlarını halkla paylaşmalıdır. Halkımızın da, müracaat eden Avukatların da, sanatçı, yazar herkesin de bunu talep etmesi lazım. Burada CPT’ye baskı yapılmalıdır.
“Sara ve Rûken arkadaşın gerçekleştirdiği eylem çok büyük ve başarılı bir eylemdir”
Kürt halkına ve PKK’ye yönelik devam eden saldırılara karşı Sara Tolhildan ve Rûken Zelal Mersin’de çok etkili bir eylem yaptı. Bu eylem farklı tartışmaları da beraberinde getirdi. Bu eylemin etkisini ve sonrasında yaşanan tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sara ve Rûken arkadaşın gerçekleştirdiği eylem çok büyük ve başarılı bir eylemdir. Belki bazıları bu eylemi basit göstermek istiyor, bunun için de çalışıyorlar. Belki bazıları bu eylemi anlamsızlaştırmak da istiyor fakat ne yaparlarsa yapsınlar faydasızdır. Kimse bu eylemi ne gizleyebilir, ne anlamsızlaştırabilir ne de çarpıtabilir. Türk devleti hareketimize, halkımıza karşı her şeyi yapıyor, yapmadığı bir şey kalmadı. Bunlar göz önünde yaşanıyor, herkes de görüyor. Bakur’da halkımıza neler yapıyorlar, zindanlarda neler yapıyorlar, Rojava’da, Bakur’da neler yapıyorlar, gerillaya karşı her türlü silahı kullanıyorlar, keşif uçağı, helikopter, tank, her şeyi aralıksız kullanıyor. Bununla birlikte yasaklı silahları kullanıyorlar, kimyasal, taktik nükleer, termobarik bomba, her çeşit gaz kullanıyorlar.
Zindanlardan cenazeler çıkıyor, tutsakları idam ediyorlar. “Hastaydı öldü, düştü öldü” gibi iddialarla insanları kandırıyorlar. Kürt halkını üstü kapalı bir zindan koymuşlar. Kürt ve Kürdistan adına ne varsa ortadan kaldırıyorlar. Bu temelde sadece insanlara değil, doğaya, hayvanlara dahi saldırıyorlar. Yani Kürdistan’da ne varsa ortadan kaldırmak istiyor. Botan’da ağaç bırakmadılar. Mesele ağaçları kesip para kazanmak değil. İmha savaşı yürütüyorlar. Botan, Dersim’de ağaçları kesmelerinin sebebi soykırım siyasetidir. Kürt halkı için yaşam imkanlarını ortadan kaldırıyor. Dünyada kimse halklara karşı böyle bir siyaset yürütmedi. Rojava’da her gün katliam yapıyorlar. Birçok yeri işgal etmiş, demografisini değiştiriyor, insanları katletmedikleri gün yok.
Başûr’da her gün suikast yapıyorlar. Şengal, Maxmur, Süleymaniye, Medya Savunma Alanları’nda. Yani Kürt halkına karşı soykırım siyaseti yürütüyorlar. Eğer sen Kürt halkına karşı bu siyaseti yürütürsen Kürt halkının da kendini savunma hakkı var. Bu uluslararası kuruluşlarda da kabul edilmiştir. Kürt halkı imhayı kabul mu edecek? Bu mümkün değil, ahlak dışı, insanlık dışı bir şeydir bu. Kürt halkı bütün bu saldırılara karşı tabii ki kendisini savunacaktır, bu onların hakkı. Eğer Mersin’de Sara ve Rûken eylem yaptıysa bunun için yaptı. Peki bu eylemi eleştirenler, basitleştirmek, etkisizleştirmek çarpıtmak isteyenler neden Türk devletinin Kürt halkına, gerillaya karşı yürüttüğü siyasete, kimyasal silaha neden karşı çıkmıyor? Neden Türk devletine, AKP-MHP iktidarına “yürüttüğünüz siyaset suçtur, suç işliyorsunuz, bir halkı ortadan kaldırmak istiyorsunuz” demiyorlar? Halk arasında bir söz var; ne ekerseniz onu biçersiniz.
Kürdistan’da yaptıkları şey nedir? Savaş, katliam, işkence, darp, göç, imha etme. Tüm Kürt toplumuna karşı bu siyaseti yürütüyorlar. Kadınlara, erkeklere, gençlere, yaşlılara, çocuklara, Kürdistan doğasına karşı yürütüyorlar bu siyaseti. Bunları yapmanın elbette bedelleri de olacaktır. Kürtlere bedel ödetirsen, Kürtler sana bedel ödetmeyecek mi? Elbette Kürtler de sana bedel ödetir. Bu da Kürtlerin hakkıdır. Savaş olmasın, şiddet ortadan kalksın diyenler bunu önce Türk devletinden istemeliler. Türk devleti Kürtleri ortadan kaldırmak istiyor, Kürtler Türk devletini, Türkleri ortadan kaldırmak istemiyor. Türkiye’yi parçalıyorlar, ihanet ediyorlar, diyenler oluyor. Türkiye’yi parçalayan da ihanet eden de onlardır. Türkiye Cumhuriyeti yeni kurulduğunda Mustafa Kemal’in konuşmaları var, yazılar var, Türkiye meclisinde Kürtler var, konuşmaları var. Hatta Mustafa Kemal özerkliği kabul ediyor. Daha sonra Kürtlere ihanet eden onlar, Kürtler değil.
Kürtler haklarını istiyorlar. Türkiye’yi, Türkiye toplumunu paramparça edenler kendileridir. Kürtler haklı ve meşru bir mücadele yürütüyorlar. Eğer Sara ile Rûken Mersin’de böyle büyük bir eylem yaptıysa herkesin bunun üzerine düşünmesi ve kendisi için sonuç çıkarmalı, meseleye doğru yaklaşmalıdır. Bu eylem neden yapıldı, sebebi nedir? Türk devleti Kürtlere ne yapıyor, gerillaya ne yapıyor da bu 2 Kürt kadın böyle bir eylem düzenledi. Kendileri için bir şey yapmadılar; Türk devletinin zulmüne karşı durdular. Yaptıkları şey bu. Bu kendini savunma çizgisidir. Kimse bu çizgiye dil uzatamaz. Herkesin doğru yaklaşması ve doğru konuşması lazım. Eylemin Kürt halkı ve Türkiye halkları için ortaya çıkardığı sonuçlar dışında yapılan konuşmaların hepsi boş konuşmalardır. Bu çizgiye, bu eyleme karşı durmak imansızlıktır, vicdansızlıktır. Vicdansızlık yapmayın.
“Kürt ve İranlı kadınlar özgürlük için savaşıyor”
İran’da Jîna Emînî isimli Kürt kadınının katledilmesinin ardından kadınlar öncülüğünde isyan başladı. Bu isyan günlerdir devam ediyor. Bazı kaynaklara göre 200’den fazla insan katledildi. KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı olarak İran devletini eleştiren ve uyaran bir açıklama da yaptınız. İsyan edenler ve İran devleti için ne söylemek istersiniz?
Kürt bir kadın işkence ile katledildi. Bunun üzerine ayaklanma yaşandı. O Kürt kadını kim şehit etti? İran devleti. Halk bunu kabul etmedi. Zaten çok fazla baskı var, sorun var. Kürt bir kadın da böyle işkence ve darpla şehit edilince halk ayaklandı. Önce kadınlar isyan etti, fakat gün geçtikçe birçok eyalette halk da kadınlarla birlikte hareket etti. İsyan daha da büyüdü. Talepleri haklı ve demokratik taleplerdir. İran devleti kadınlara ve topluma kulak vermelidir. Onlarla diyalog kurmalı. Sorunlarını, taleplerini tartışmalı, çözüm üretmelidir. İran’dan istenen budur. İran ne yapıyor? Meşru ve demokratik taleplere kulak vermek, ciddi yaklaşmak, sorunları çözmek yerine şiddetle halka gidiyor. Yani şiddetle bu talepleri ortadan kaldırmak istiyor. Bunu yapınca da daha fazla ölümler yaşanıyor, sorunlar daha da ağırlaşıyor. İran devleti kullandığı yöntemin sorunları çözmek yerine daha da ağırlaştırdığını görmelidir. Hatta onlar için tehlike de oluşturuyor.
Bunu görmeleri lazım. Bu yolla sorunların çözülmediği ortaya çıktı. Diyalog ile sorunların çözülmesi gerekiyor. Bunu esas almak yerine “Amerika, İsrail İran’ı yıkmak için bu eylemleri yaptırıyor” diyorlar. Bu ne kadar gerçekçi? Belki bazıları buna inanıyor ama toplum inanmaz. Jîna’yı Amerika, İsrail öldürmedi, İran devletinin bir kurumuydu öldüren. Onların sorumluluğunda o Kürt kadın katledildi. Eğer bu gelişen isyanlarda dış güçlerin eli var diyorlarsa bu doğru değildir. Sen kendin bunun zeminini hazırladın, bu zemin üzerinden ayaklanma gelişti. Dış güçlerin İran üzerine hesapları yok mudur? Elbette vardır, onlar da bu zeminden faydalanmak isteyebilirler ama sen bu zemini sunuyorsun; onlar da bu zemin üzerinden çalışıyorlar.
Eğer sen dış ülkelerin iç işlerine karışmasını, sorun yaratmasını istemiyorsan o zaman iç sorunlarını çözmelisin. O zaman dış güçler bir karışıklık yaratamazlar. Yani sorun dışarıda değil içeridedir. Bu yüzden içeride çözülmesi lazım. Bundan dolayı o konuşmalar halk üzerinde fazla bir etki yaratmıyor. Kürt kadınları İranlı kadınlar demokrasi ve özgürlük için mücadele ediyorlar. Şah’ı devirenler de bu kadınlardır. Yani kadınlarla birlikte Şah’a karşı duranlar şimdi de kadınlara karşı duruyorlar. Bu gerçekliği de görmeliler. Büyük bir devrim yaşandı, demokratik bir devrimdi. Eğer o şekilde devam etseydi, İran herkesin kendini ifade ettiği demokratik bir ülke olurdu. Ortadoğu için de bir örnek olurdu. İran tarihi de buna hizmet ediyor. Ama tarihi ve devrimi esas almadılar, tam tersi bir iktidar oldular. Bu yüzden birlikte Şahı devirdikleri kadınlarla karşı karşıya geldiler. Bundan dış güçler değil kendileri sorumludur. Yürüttükleri siyaset buna sebep oldu. Bu yüzden birçok şehadet yaşandı. Bu vesile ile şehitleri hürmetle anıyorum.
Kadınlar özgürlüklerine sahip çıkıyorlar. Bu halkın özgürlüğüne sahip çıkmaktır. Rêber Apo da 21 yüzyılın kadın devriminin yüzyılı olacağını belirtti. Yaşananlardan da bunu görmek mümkün. İran’daki kadınların isyanı ile birlikte dünyadaki kadınlar da harekete geçti. Kadınların rolünü herkes görüyor. İran devleti bu isyandan Kürtleri sorumlu tutuyor. Bu yüzden Kürtlere saldırıyor, Kürt kurumlarına saldırıyor. Şehadetler de yaşandı. Bu vesile ile şehitleri saygı ile anıyorum. Kürt halkına, Kürt parti ve kurumlarına da başsağlığı diliyorum. Yani Türk devleti, İran devleti bu yanlışları yapmasın. Kürt halkına şiddet kullanmamalı, diyalog ile Kürt sorununu çözmeliler. Şiddet uygulamaları Kürt sorununu çözmez, daha da derinleştirir. Kürt sorunu İran’da ne kadar derinleşirse, İran’daki sorunlar da o kadar derinleşir. Daha fazla derinleşmeden diyalog ile sorunları çözmeyi esas almalılar.
Nagihan Arkadaş bilinçli hedef aldılar
Sadece Kürdistan’ın bir parçasında değil, aynı zamanda bütün parçalarda cinayetler ve suikastlar yaşanıyor. Son olarak Süleymaniye’de gazeteci arkadaşımız Jineolojî Araştırma Merkezi Üyesi Akademisyen Nagihan Akarsel alçakça bir saldırıda şehit düştü. Daha önce de Süleymaniye’deki buna benzer suikast gerçekleşti ve bunlar ‘faali meçhul’ olarak açıklandı. Siz bu suikastlar ve Akersel’in katledilmesi konusunda neler söyleyeceksiniz?
Nagihan arkadaş hem kadınlar hem de Kürt halkı için büyük bir emeğin sahibi oldu, büyük hizmetlerde bulundu. Hayatının tamamını kadın hareketi ve Kürdistan halkının hizmetine adadı. Sadece Bakur (Kuzey Kürdistan) için değil, bütün Kürt kadınlar hatta dünya kadınları için bu çalışmaları yürüttü. Bu çalışmalar Kürt halkı ve insanlık için büyük bir hizmetti. Bu vesileyle bu arkadaşı saygıyla anıyorum, biz hiçbir zaman onun verdiği emeklerin zayıflamasına izin vermeyeceğiz, onun hayallerini ve hedeflerini hayata geçireceğiz. Bu bizim borcudur, her şart ve koşulda bunu gerçekleştireceğiz.
Nagihan arkadaş bilinçli biçimde hedef aldılar. Çünkü hem Kürt halkı, hem kadınlar hem de insanlık için önemli işler yürütüyordu. Jineoloji Araştırma Merkezi’nin üyesiydi ve Jineoloji dergisinin editörüydü. Türk devleti kadın düşmanıdır, Kürt düşmanıdır, insanlık düşmanıdır, insanlık değerlerinin düşmanıdır. AKP-MHP iktidarı kimi hedef alıyor? Kadınlar, Kürt halkı ve insanlık için en fazla emeği olanları hedef alıyor. Öylesine herkesi hedef almıyor, kimin hizmeti büyükse onları hedefliyor. Bu da bu rejimin gerçekliğini ortaya koyuyor.
Nagihan arkadaşın hizmet ettiği ve emek verdiği jineoloji, Rêber Apo’nun eseriydi. Rêber Apo bu alanı Kürt kadını ve insanlığın hizmetine açtı. Nagihan arkadaş işte bu alana sahip çıktı, yani Rêbêr Apo’ya sahip çıktı, Rêber Apo’nun felsefesine ve paradigmasına sahip çıktı. Bu felsefe ve paradigmayı pratikte gerçekleştirmek istedi. Yeni bir zihniyet geliştirmek, yeni bir vicdanı ortaya çıkarmak için bunu dünyaya yaymak istedi. Nagihan arkadaşı hedef almak, kadını hedef almaktı. Bunun için hem Kürt kadınlar, hem özgürlük ve demokrasi mücadelesini esas alanlar Nagihan arkadaşa sahip çıkmalılar. Hayal ve hedefleri nasıl gerçekleşecek? Nasıl onun intikamı daha büyük alınacak? Jineolojide derinleşerek, Rêber Apo’nun kadınlar için geliştirdiği çizgide derinleştirerek, intikamı daha büyük alınır. Nagihan arkadaş da bu şekilde yaşatılır.
Aydın, sanatçı, yazar ve akademisyen bölgesi olarak bilinen Soran bölgesi, bu durumu, bu cinayetlerle neyin hedeflendiğini iyi anlamalıdır
Peki neden Süleymaniye’de ve Soran bölgesinde bu cinayetler gerçekleşiyor? Bu cinayetlerle neyin amaçlandığı konusunu, özellikle Soran halkı iyi anlamalıdır. Aydın, sanatçı, yazar ve akademisyen bölgesi olarak bilinen Soran bölgesi, bu durumu, bu cinayetlerle neyin hedeflendiğini iyi anlamalıdır. Bir korku iklimi yaratarak herkesi susturup teslim almak, kendilerine köle yapmak istiyorlar. Çünkü Soran bölgesindeki halkımıza has bir özellik vardır, o da şudur: Zulmü, iktidarı, köleliği kabul etmez, özgürlük duyguları güçlüdür. Bundan dolayı her daim özgürlük hareketlerinin yanında yer alır. Türk devleti ve işbirlikçileri KDP ve onlarla birlikte hareket eden Türkmenler bunu bilir.
Nasıl ki Rêber Apo ve PKK Kürt halkını ileriye taşıyan bir motorsa, Başûr’da (Güney Kürdistan) da Soran bölgesi ve aydınları Başûr için bir motordur. Başûr için aydınlanmayı sağlayanlar onlardır. Türk devleti ve Barzaniler, Soran’daki bu aydınlanmanın Behdinan’a sıçramasını istemiyorlar. Bundan dolayı bu aydınlanmanın söndürülmesi çabası içindedirler. Süleymaniye ve Soran bölgesindeki bu saldırıların nedeni budur. Halkımız, aydınlarımız ve siyasetçilerimiz bu durumu iyi bilmeliler. Onlardan istenen, tertiplenen suikastlara karşı dik duruş sergilemeleridir. Öyle sadece bazı açıklamalarda bulunarak değil Türk devletine, Barzanilere ve Türkmenlere karşı çıkmaları, dik duruş sergilemeleri gerekir. Onlara “bizim bölgemizde bu kötülükleri yapmanıza izin vermeyeceğiz” demeliler. Hem şehitlere sahip çıkmaları gerekir hem de böyle bir tavırla kendilerine sahip çıkmalılar. Şayet kendi içlerindeki hainleri barındırmasalar, onlara karşı gelip bölgelerinden kovsalar hatta üzerlerine gidip intikam alsalar Türk devleti, Barzaniler ve Türkmenler bu bölgedeki halka öyle zulüm yapamaz, halkı korkutarak bu bölgeyi teslim alamazlar.
Soran halkı, aydınları, sanatçıları, özellikle de kadınları kendi tarihlerine sahip çıkmalılar. Tarih boyunca Soran, zulme karşı durmuştur, özgürlüğün yanında yer almıştır. Bugün düşman PKK’ye saldırıyorsa bunun nedeni, PKK’nin Kürt halkının duygularını temsil ettiği içindir. Türk devleti ve Barzanilerin hedeflerini gerçekleştirmesini engellediği için PKK’ye saldırıyorlar. Nedeni budur. Onlardan istenen, bu gerçeği görüp buna göre hareket etmeleridir. Böyle davranırlarsa ne Türkler, ne Parastin (KDP istihbaratı) ne de Türkmenler böyle kötülükler yapamazlar. Kendileri bilir, Nagihan arkadaş Soran halkı için çok büyük emekler verdi. PKK’ye borçlarını nasıl verecekler? Şayet Nagihan arkadaşa sahip çıkıp Türk devletine karşı durdukları taktirde bu borçlarını ödeyebilirler. Onlardan istenen budur.
Gerilla bazen aç kalarak 24 saat aralıksız direniyor
Sivillere karşı böyle saldırıların nedeni de gerillanın direnişi karşısında başarısız olmaları. Savaşta son durum nedir?
Soykırımcı Türk devleti öyle gerilla ve sivil ayrımı yapmıyor. Onlar için Kürt, Kürt’tür. Bilinir, ünlü bir söz vardır; “Siyah ve beyaz Kürt arasında fark yok”. Yine başka ünlü bir söz de şudur: En iyi Kürt ölü Kürt’tür. Kürtlere yaklaşımları budur. Onlar açısından öyle gerilla ile diğer Kürtler arasında bir fark yoktur. Türk devleti şöyle diyor: “Bizim Kürtlerle değil, PKK ile sorunumuz var”. Yine Barzaniler, “Türk devletinin saldırılarının nedeni PKK’dir, şayet PKK olmasaydı Türk devleti saldırmazdı” diyor. Türk devleti ve Barzanilerin bunları söylemesinin bir amacı vardır. Yani şunu söylemek istiyorlar; PKK, Kürt halkı ve insanlık için mücadele ediyor, sizin PKK’ye destek vermemeniz ve bu mücadelede yer almamanız gerekir, bunun dışında yer almanız gerekir, işte o zaman PKK’yi de tasfiye edebiliriz ve Kürt soykırımını da tamamlayabiliriz. Bunun anlamı budur. Pratikleri de gözler önündedir. Öyle sadece gerillaya saldırmıyor; Başûr’da, Rojava’da ve Bakur’da Kürt adına ne varsa saldırıyor. Hani İspanya’da kırmızı görünce saldıran boğalar vardır; AKP-MHP iktidarı ve Türk devleti de nerede olursa olsun Kürtlük adını bir şey varsa saldırıyorlar. Dünyada Kürt ve Kürdistan adına her hangi bir şeyin kalmasını istemiyorlar. Bunu açıkça da ifade ediyorlar. Bu siyasete karşı Rêber Apo ve PKK kahramanca bir duruş sergiliyor. Çünkü Kürtlüğü hedef alanlara karşı duruyor, Kürt soykırımının tamamlanmasını engelliyor. Sadece engellemiyor, aynı zamanda Kürtleri soykırımdan da kurtarıyor, Kürtleri kimlik sahibi, keramet sahibi yapıyor, böylelikle dünya çapında Kürt’e saygının gelişmesini sağladı. Kürt halkının mücadelesini böyle bir düzeye ulaştırdı. Bundan dolayı dünyada Kürt halkını ve PKK gerçeğini anlamak, geliştirilen paradigma ve felsefeyi daha iyi anlamak isteyenlerin sayısı her geçen gün artıyor.
Ayrıca kendi sorunlarını da böylelikle çözebileceklerini düşünüyorlar. Gerilla her türlü saldırı altında. Gerillaya yönelik saldırılarla, 24 saat boyunca uçak, helikopter, tank, topla, yasaklanmış kimyasal silahlar dahil, taktik nükleer, termoborik gibi çeşitli bombalarla sonuç almaya çalışıyorlar. Çünkü Lozan Anlaşması ile Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılı da yaklaşıyor. Bu tarihten önce sonuç elde etmek istiyorlar. Bunun için ellerindeki bütün imkanları seferber etmiş durumdalar. Dünyada bunun benzeri şimdiye kadar görülmemiş. Bu teknolojiye ve silaha karşı gerilla büyük bir kahramanlık sergiliyor. Bazen bir gün boyunca yemek yiyemiyor, aç kalıyor, banyo yapamıyor. Çünkü sürekli saldırı altında. Bu şartlar altında işgale geçit vermiyor ve her gün de darbeler vuruyor. Sadece kendisi ve Kürt halkı için değil, bütün insanlık için büyük bir kahramanlık sergiliyor. O şehitler bütün insanlığın şehitleridirler, sadece Kürt halkının şehitleri değildirler.
KDP’nin oynadığı rol deşifre oluyor
Her gün darbe üstene darbe yiyen Türk devleti kendi hedeflerine ulaşmadığı için daha çok saldırıyor. Elindeki bütün imkanlarıyla başaramayınca bu kez Barzanileri devreye koyuyor, zaten arkasında NATO var, NATO’nun bütün imkanlarıyla bu savaşı yürütüyor. Fakat bunlar yetmiyor, kendilerine Kürt diyen bazı kesimleri de devreye koyması gerekiyor. Kuzey’de nasıl ki korucuları devreye koyduysa, Güney’de de Barzanileri devreye koyuyor. Güney’in korucuları da Barzanilerdir. Barzaniler, Türk devletinin eliyle PKK’yi ortadan kaldırmak istiyor. Türk devleti de Barzanilerin eliyle PKK’yi ortadan kaldırmak istiyor. Bu noktada el ele verip PKK’ye karşı ortak bir savaş yürütüyorlar. Her geçen gün KDP’nin oynadığı rol deşifre oluyor. Belki Kürt halkı için açıkça “Bizler Türk devletiyle birlikte PKK’ye karşı savaşa girdik” diyemiyorlar, ama bunu üstü kapalı yürütüyorlar. Ancak bunu artık gizlemeyecek durumdalar. Birçok gerillayı pusup düşürüp şehit ettiler; Xelîfan’da üç grubu imha ettiler. Biz o arkadaşların kimliklerini kamuoyuna açıkladık, herkesçe biliniyor. Yine Amediyê Tepesi’nde Türkler için yol yaptılar ve bizim güçlerle Türkler arasında, Türklere yakın bir yerde de karakol inşa ettiler. Bu yolları ve kalekol inşaa ettiklerinde bizim bir şeyler yapmamızı engellemek için Türklerin keşif uçakları ve insansız hava araçları sürekli uçuyordu. Bu şekilde onları koruyorlardı. Ayrıca KDP ve Barzaniler, Türkleri korumak için bu bölgelere geldiler. Çünkü Türk devleti buralarda zor durumda. Sıkışıp kalmışlardı ve darbe yiyorlardı. Bundan dolayı onların yardımına, imdadına koştular. Pusu atıyorlar, arkadaşlara gidecek erzakı kesiyorlar, alanlar arasındaki geliş-gidişleri engelliyorlar, Türk devletine erzak götürüyorlar, cenazelerini ve yaralılarını kaldırıyorlar, Türk devletinin giremediği bölgelere onlar öncülük ediyor, artık her açıdan içine girdikleri gerçekleri saklayamıyorlar. Onlarca kez Türk devletine yardım etmemeleri konusunda onları uyardık. Tamam, bize yardım etmiyorsunuz, biz öyle bir yardım da istemiyoruz zaten, fakat Türk devletine de yardım etmeyin o zaman. Yaptıklarınızın Kürtlükle hiçbir alakası yok, Kürtlüğe hiçbir şekilde hizmet etmiyor.
Şimdi savaş yeni bir aşamaya girdi. Türk devleti hızlıca sonuç almak istiyor. Bunun için bütün olanaklarını devreye koymuş, halkımızın iradesini kırma amacıyla gerillanın iradesini kırmak istiyor. Ayrıca gizli kapalı biçimde ortak savaştıkları Barzaniler, artık Türk devletiyle açık biçimde hareket ediyor. Bundan dolayı içine girdiğimiz süreç eskisi gibi değil. Daha da şiddetlendi ve tehlikeli boyuta ulaştı. Halkımızın bunu görmesi gerekiyor. Bunun için Rêber Apo’nun İmralı’da sergilediği direniş ruhuyla, Zap, Metîna ve Avaşîn’de gerillanın direniş ruhuyla, Mersin’de düşmana büyük bir darbe vurarak Türkiye’de deprem etkisi yaratan, düşmanı yenebileceğimiz mücadele edeceğimizi ve hangi mücadele yöntemiyle kendimizi koruyup imhadan kurtulacağımızı bize gösteren Sara ve Rûken arkadaşların ruhunu herkesin esas alması gerekiyor. Nerede olursa olsun! Herkesin bu ruhla görev ve sorumluluklarını yerine getirmesi gerekiyor.
Gerilla kendi açısından görevlerini yerine getiriyor fakat bu tehlikenin ortadan kalktığı anlamına gelmiyor. Lakin bütün yük gerillanın omuzlarında. Herkesin bu yükü kaldırması gerekiyor. Herkesten istenen budur. Son olarak Sara ve Rûken arkadaşlar bu görevi herkesin önüne koydu, herkesi bu konuda uyardılar. Onlar, “Düşman bizi ortadan kaldırmak istiyor ve biz de bu şekilde kendimizi korumalıyız, bundan başka bir yol yoktur” diyerek bu görevi herkesin önüne koydular. Bu temelde herkes yaşadığı yerde görevlerini yerine getirmeli. Biz AKP-MHP iktidarını düşürme aşamasına getirmişiz, daha büyük darbeler vurabiliriz. Hedefimiz de budur. Bedeller ödedik ve acılar çektik. Bunu son aşamaya getirdik ve artık sonuç almamız gerekir.
Tünellerde ve dışarıda zor şartlar altında sömürgecilere karşı emsalsiz bir mücadele yürüten kahramanları selamlıyorum, onlara saygı dileklerimi iletiyorum, şehitleri de minnetle anıyorum, bütün halkımıza da taziye dileklerinde bulunuyorum. Gerçekten de bu şehitlerin her biri büyük şehitlerdir, insanlığın şehitleridirler. Herkesten istenen şudur; bu şehitler nasıl görkemli bir şekilde yaşatılmalı? Bu şehitler, Rêber Apo ve özgürlükler karşısında görevler yerine getirildiğinde görkemli biçimde yaşatılmış olur. Şehitleri görkemli yaşatmak, kendini görkemli yaşatmaktır.
Biz de PKK’ye karşı durursak PKK tasfiye olur ve Kürdistan da bize kalır
Her ne kadar değerlendirmelerinizde söz ettiyseniz de tekrar sormak istiyorum. Çünkü son alarak Dola Balisan’da bir grup gerilla daha pusuya düşürüldü. Sizin birçok çağrınız ve Kürt halkının tepkilerine rağmen KDP neden hala bu tutumunda ısrar ediyor?
KDP demek yanlış olur, çünkü KDP’lilerin önemli bir kısmı bu durumdan rahatsız ve bu siyasetin içinde yer almıyorlar. Barzaniler kendileri için bir hegemonya kurmuşlar, korku iklimi yaratmışlar. Bundan dolayı bu kesim çok fazla sesini çıkarmıyor fakat bu siyaseti kabul ettikleri anlamına gelmiyor. Çünkü herkes PKK ve Kürt halkına karşı yürütülen bu siyasetin Kürt’e hizmet etmediğini bilmiyor. Bu siyasetin Kürtlük ve yurtseverlikle hiçbir alakası yok. Bundan dolayı KDP dememek gerekiyor, zira bunu yapan Barzanilerdir. Bunu da kendi aile çıkarları için yapıyorlar, çıkarlarını Kürt halkında değil Türk devletinde görüyorlar. Türk devletine yardım ettikçe PKK’ye de darbe vurulacağını anladılar ve bu durumda da Kürdistan onlara kalacak. Türk devletinin PKK’yi tasfiye etmeye çalıştığını görüyorlar; onlar da “Biz de PKK’ye karşı durursak PKK tasfiye olur ve Kürdistan da bize kalır” diyor.
Halbuki Türk devleti tarihi boyunca kendisiyle işbirliği yapanların desteğiyle kendilerine baş kaldıranları tasfiye ettikten sonra bu işbirlikçileri ortadan kaldırmıştır. Bu konuda sadece bir örnek yok, onlarca örnek var. Türk devleti Kürtler arasında ayrım yapmaz. Ayrım yaptığı tek şey, Kürt’e karşı Kürt’ü nasıl devreye koyacağına dair ayrımdır. Kürt’ü nasıl Kürt’ün eliyle ortadan kaldıracağı konusundaki ayrımdır. Bunu esas alıyor. Tarihten günümüze kadar bu temelde siyasetlerini yürütüyorlar. Her ne kadar bu durumu gündeme getirmiş olsak da Barzaniler kendi çıkarlarını esas alıyor. Çıkarlarını daha ne zamana kadar koruyacakları belli değil. Ellerindeki kazanımları da PKK’nin mücadelesiyle elde etmişlerdir. Türk devleti onları kabul edip yardım etmesi, onların kara kaşı, kara gözü için değil, PKK’yi ortadan kaldırmak içindir. PKK üzerinden Türkiye’den bu olanaklara sahip oluyorlar. Ellerindeki imkan ve olanakları onların mücadelesiyle elde etmiş değiller. Bunda PKK’nin emeği çok fazladır. Bu bir gerçekliktir. Şimdi deyim yerindeyse baltayı ayaklarına vuruyorlar. Onları uyarıyorum; PKK üzerinden elde ettikleri bu imkan ve olanakları, PKK’yi bitirmek için devreye koymamalılar. Kürt halkının da bunu kabul etmemesi gerekir.
Balisan olayı için açıklama bekliyoruz
Şimdi Balisan’da yaptıkları ortadır. Bu olay üzerinden psikolojik bir savaş da yürütüyorlar, gerçeğin anlaşılmaması için birçok yalan-yanlış bilgi de yayıyorlar. Elimize geçen bilgilere göre, öyle Türk devletinin uçakları falan arkadaşlarımızı bombalamadı; onlar arkadaşlar için pusu kurmuşlar, arkadaşlara saldırmışlar, iki arkadaşı şehit düşürmüşler, yaralı üç arkadaşı da birlikte götürmüşler. Elimizde bu bilgi var. Bu gerçeğin anlaşılmaması için “Türk devletinin uçakları bombaladı, sonra da yaralıları götürmüşler” diyorlar. Balisan’da Türk devletinin keşif uçakları arkadaşlarımızı tespit edemez, ancak onlar bunu tespit edip bilgiyi verebilir. Aksi halde Türk devletinin keşif uçakları Dola Balisan’da (Balisan Vadisi) 5 insanın yürüdüğünü nereden bilecek? Böyle bir şey mümkün değil. KDP ve Barzanilerin eliyle bunlar gerçekleşiyor. Halkımızın bunu bilmesi gerekiyor. Eğer dedikleri gibiyse bir açıklama yapsınlar ve götürdükleri arkadaşlarımızı bize teslim etsinler. O zaman dediklerinizin bir anlamı olur. Fakat şu ana kadar ne bir açıklama yaptılar, ne bir cevap verdiler ne de o arkadaşları bize teslim ettiler. Daha önce şehit ettikleri arkadaşlarımızın aileleri aylarca çocuklarının cenazelerini istedi. Bunun için eylemler de yaptılar fakat buna bir yanıt bile vermediler. Yürüttükleri siyaset bu temeldedir. Dünyanın hiçbir yerinde de örneği yoktur. Hem öldüreceksin hem cenazeyi vermeyeceksin, üstüne üstlük inkar da edeceksin. Kürt halkının bunun hesabını sorması gerekir. Neden bir açıklama yapmıyorlar? Neden bilgi vermiyorlar? Neden bir yanıt vermiyorlar? Çünkü suçlarının açığa çıkmasını istemiyorlar.
Daha önce de Hewlêr’de birçok arkadaşı şehit ettiler, onların da cenazelerini vermediler. Bu arkadaşlarımızın cenazelerinin nerede olduğunu kimse bilmiyor. Hatta o cenazeler üzerinde bina bile inşa ettikleri söyleniyor. Nasıl ki Türk devleti Newala Qesaba’da (Kasaplar Deresi) binalar inşa ediyorsa onlar da aynısını yapıyor. Türk devletinin niyetinin ne olduğu biliniyor; Kürt halkını tarihsiz ve değersiz bırakmak istiyor. Peki Barzaniler ne yapmak istiyor? Onlar da Kürt halkı ve PKK’yi tarihsiz, değersiz bırakmak istiyor. Artık halkımızın bunu artık iyi görmesi ve tutumsuz kalmayarak tutumunu da geliştirmesi gerekiyor. Şayet bir tavır ve tutum gösterilmezse onlar da bunu yapmaya devam edecek. Kürt halkı açısından büyük tahribatlar verecekler. Halbuki Kürt halkı bazı parçalarda özgür yaşam statüsüne ulaşmış durumda. Eğer bunun önü kapatılmışsa Barzaniler tarafından sağlanmıştır. Türk devletinin “Bizim Kürtlerle değil PKK ile sorunumuz var” sözü gibi onlar da, “Türk devletinin saldırılarının nedeni PKK’dir, şayet PKK olmasaydı Türk devleti saldırmazdı” diyor. Bunun Kürtlükle ne alakası var?
Amed-Sur’da yaşananların izlerini ortadan kaldırmak, herkesi kandırmak istiyorlar
Kuzey Kürdistan’da da Türk devleti kirli bir siyaset yürütüyor. Sizin az önce anlattığınız kirli yöntemlerin dışında bir de Kürt siyasetinde çift başlılığı yaratma ve Sur’da düzenledikleri festivalle de özel savaş politikalarını yoğunlaştırma çabasını içine girmişler. Bu konulara ilişkin neler söylemek istersiniz?
AKP-MHP iktidarı Kürt ve Kürdistan adına ne varsa ortadan kaldırmak istiyor ve bunu da açıktan yürütüyor. Böyle yaparlarsa sonuç alabileceklerini hesaplıyorlar. Bu temelde herkesin kafasını karıştırarak özel savaş da yürütüyor. Böyle yaparlarsa herkesi teslim alabileceklerini ve soykırımı tamamlayabileceklerini düşünüyorlar. Daha önce de Türk devleti sadece Kürt insanına karşı değildi; Kürt dağına, Kürt ağacına, Kürdistan’daki bütün canlılara karşıydı. Niyeti ve gayesi, her açıdan Kürtlere yaşam alanı bırakmamak. Dersim ve Botan gibi yerlerde ağaç kesimi bu siyasetin bir parçasıdır, mesele ağaçları kesip satmak değildir. Bu soykırım siyasetinin bir parçasıdır ve bundan dolayı doğaya zarar veriyor. Bunu bilinçli bir şekilde yapıyor. Savaş yürütüyor.
Örneğin Sur’da sözde bir festival düzenlemek istiyorlar. Sur’da taş üstüne taş bırakmayıp bütün evleri yıkanlar, bugün Sur’da festival düzenliyor. Kürtlerin bu festivalle hiçbir alakası yoktur. Tek dertleri Kürtleri asimile etmek. Kürtlerin başına getirdiklerini Kürtlere nasıl unutturabileceklerinin gayesi içindeler. Amed-Sur’da yaşananların izlerini ortadan kaldırmak, herkesi kandırmak istiyorlar. Bunun için halkımız bu festivalle gitmemeli, buna karşı çıkmalı, kabul etmemeli. Amed ve Sur için böyle bir festival utanç kaynağıdır. Örneğin daha önce Türkeş, Amed’e gitmek istedi ama Amed halkı bunu kabul etmedi, karşı çıktı ve böylelikle Türkeş Amed’den ayağını kesti, bir daha oraya uğramadı.
Günümüze baktığımızda yeniden Amed’in yolunu tuttuklarını görüyoruz, Amed’in yurtseverliğini, Kürdistan’ın yurtseverliğini ortadan kaldırmak istiyorlar. Sen o kadar Sur’u yerle bir edeceksin, halkı perişan edeceksin, ne kadar kötü yol varsa onu onların önüne koyacaksın, o kadar katliamlara girişeceksin, cezaevinde insanları idam edeceksin, her gün işkence ve tutuklamalara başvuracaksın, her gün gerillaya karşı kimyasal silahları kullanacaksın, her gün Rojava ve Başûr’a saldırıp insanları katledeceksin; sonra gidip Sur’da festival yapacaksın. Bu ne anlama geliyor? Bu, ‘ben ne yaparsam yapayım Kürtler zaten anlamaz, yaptıklarımı da kolaylıkla unutturabilirim’ anlamına geliyor. Kürt, artık eski Kürt değil. Kimse Kürtlüklerini onlara unutturamaz. Kürtler bütün yaşadıklarının intikamını alıyor, almaya da devam edecek.
Herkes Emek ve Özgürlük İttifakı’nda yer almalı
Hareketimize karşı yürüttüğü soykırım siyasetinden dolayı Türkiye’de Emek ve Özgürlük İttifakı kuruldu. Her geçen gün bu ittifak daha da büyüyor. Asıl bu ittifak Türkiye’de halkları temsil ediyor, Türkiye siyasetini artık AKP, MHP ve CHP belirlemiyor artık, bu ittifak belirliyor. Şimdi AKP ve CHP’nin ittifaklarının dışında Emek ve Özgürlük İttifakı kuruldu. Bu siyasette üçüncü bir yoldur. Her geçen gün bu siyaset daha da güçleniyor, Türkiye siyasetinin tamamını etkiliyor. Artık onlarsız Türkiye’de hiç kimsenin siyaset yapamayacağını görüyorlar, bunu tehlikeli görüyorlar. Bundan dolayı da bu ittifaka el atıyorlar, üçüncü yolu zayıflatıp etkisiz hale getirmek istiyorlar, bunu da AKP-MHP’nin iktidarda kalmaya devam etmesi için yapıyorlar. Taktiklerini bu temelde yürütüyorlar. Herkesin bunu görmesi ve bu taktikleri boşa çıkarması lazım. Bunun için de herkes Emek ve Özgürlük İttifakı’nda yer almalı. Zira bu ittifak güçlendikçe düşmanın oyunları da bozulmuş olacak, faşist iktidarın sonu gelecek. Kürtlerin, diğer halkların, Aleviler ile diğer grupların sorunları böylelikle çözülür. İçinde HDP ve birçok parti ile kuruluşun yer aldığı üçüncü yol ancak çözüm olabilir. Bunun motor gücünün HDP olduğunu da herkes biliyor. Herkes HDP’nin önümüzdeki seçimlerde belirleyici rol oynayacağı, sonuçları HDP’nin belirleyeceği konusunda hemfikir. Bu AKP-MHP iktidarını düşürmek, CHP’yi iktidar yapmamaktır. Buna karşı da bu ittifakı bozmaya çalışacaklardır.
Türkiye’nin geleceğini ve kaderini de belirleyecek olan bu ittifaktır
Kürtlere karşı yarım kalan soykırımın tamamlanması için hem komplocu güçler hem de Türkiye’deki sermayedarlar AKP-MHP’yi iktidara getirdi. Çünkü komplo Kürt halkına karşı girişilen soykırımın tamamlanması anlamına gelmektedir. Burada AKP-MHP eliyle bazı gelişmeler elde ettiler ve bunu sonuçlandırmak istiyorlar. Yani PKK’yi tasfiye ederek Kürt soykırımını tamamlayacaklar. Bundan dolayı da AKP-MHP’nin iktidarda kalmasını istiyorlar. Bunları nasıl iktidarda tutacaklar? HDP’nin içinde yer aldığı ittifakı zayıflatarak…. Eğer bu ittifakı, HDP’yi ve Kürtleri parçalarsa o zaman CHP de iktidara gelemeyecek, geriye AKP ve MHP kalacak. Devreye konulan taktikler bu temeldedir, MİT bu taktiği yürütüyor.
CHP de öyle bazı Kürtlerin oylarını alarak iktidara geleceğini düşünüyorsa yanılıyordur. Erdoğan ve Bahçeli’nin oyunlarına geliyorlar. Herkesi uyarıyorum; Emek ve Özgürlük İttifakı’nı ve HDP’yi zayıflatanlar AKP-MHP’ye hizmet ediyorlar, soykırım siyasetine hizmet ediyorlar. Hiç kimse böyle bir hizmette bulunmamalı. Böyle bir hizmette bulunanları gören herkes karşı çıkmalı, bunları durdurmalı, “böyle yapamazsın” demeli.
İlk kez Türkiye’de bir umut yeşeriyor, demokrasi güçleri atılıma geçiyor. Ki bu sadece seçimlere yönelik değil, Türkiye’nin ve herkesin kaderini belirleyecek, Kürt sorunu dahil bütün sorunları çözebilecek. İşte Türk devleti bunun önüne geçmek istiyor. HDP’yi kapatarak veya parçalayarak, Kürtleri parçalayarak sonuç alabilirler. Bu siyasete karşı HDP’yi ve bu ittifakı daha da güçlendirmeliyiz, işte o zaman onlar bu oyunları devreye koyamaz. Bütün oyunları onlara dönecek. Seçimleri de, Türkiye’nin geleceğini ve kaderini de belirleyecek olan bu ittifaktır. Bundan dolayı çağrım şudur; herkes bu ittifak içinde yer almalı, zira bu ittifakı güçlendirerek kendisini faşizmden kurtarabilir.