HABER MERKEZİ
Türkiye’de darbe mekaniği işlemeye devam ediyor. Özel savaş sistemi yeni darbe ve komplolarla varlığını sürdürmeye çalışıyor. Seçim ardından da dikkat çekip uyardığımız gibi, Tayyip Erdoğan Yönetimi 7 Haziran 2015 genel seçimi ardından baş vurduğu zor ve hilenin bir benzerini de 31 Mart 2019 yerel seçimi ardından tezgahlamak istiyor. Aradaki fark şu: 7 Haziran 2015 genel seçimi ardından dayanılan aktörler MHP, ABD ve DAİŞ idi; 31 Mart 2019 yerel seçimi ardından dayanılmaya çalışılan aktör Yüksek Seçim Kurulu(YSK) oluyor. Tayyip Erdoğan’ın bu temelde başka kimleri kullanmak isteyeceği ise merakla bekleniyor.
PKK Önderi Abdullah Öcalan’ın yaptığı “Darbe mekaniği” teorik tespiti Türkiye’de yaşanan siyasi olay ve mücadeleyi her şeyden çok daha açık ve net bir biçimde ifade ediyor. 1970’lerin başında yaptığı “Kürdistan sömürgedir” teorik tespiti nasıl ki Kürt sorununun ve ona karşı mücadelenin gerçek özünü açığa çıkardıysa, “Darbe mekaniği” tespitinin de Türkiye’deki iktidar sisteminin ve ona karşı doğru mücadelenin özünü açığa çıkardığı görülüyor. Osmanlı’daki iktidar değişikliklerinin saray darbeleri ile gerçekleştiği biliniyor. Yine İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin de darbelerle iktidar olduğu biliniyor. Doksan altı yıllık Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin de bu miras ve gelenek üzerinde şekillendiği bilinen bir gerçek oluyor. Dolayısıyla en demokratik göründüğü dönemde bile TC içindeki iktidar mücadelesi komplo ve provokasyonları kullanan darbecilik biçiminde oluyor.
Komplo, darbe ve provokasyon esas olarak özel savaş rejimini ifade ediyor. Yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruluşundan itibaren esas olarak bir özel savaş devleti oluyor. TC özel savaş rejiminin NATO’ya girişle, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri-faşist darbeleriyle, yine Demirel, Özal ve Erdoğan Yönetimleriyle sürekli geliştiği ve derinleştiği biliniyor. Yani 16 yıllık Tayyip Erdoğan Yönetimi, özü darbecilik olan TC özel savaş sisteminin her bakımdan zirve yapması oluyor. Halk içinde söylenen “Osmanlı’da oyun çok” deyimi işte bu durumu ifade ediyor. Tayyip Erdoğan Yönetimi ise, bu baskı, terör, yalan, hile ve oyun rejiminin en son ve kapsamlı aşaması oluyor. Dolayısıyla Tayyip Erdoğan Yönetimini ciddiye almak gerekiyor.
Bu arada Tayyip Erdoğan kişiliğinin de çok iyi tanınması gerekiyor. Eğitimsiz, kültürsüz, ancak ihtirası ve egosu büyük kişiliğiyle, kel başa şimşir tarak misali tam da bu rejime göre bir kişilik oluyor. Söz konusu özellikleri nedeniyle, Hocası Necmettin Erbakan tarafından “Ehil olmayan kişilik” biçiminde tanımlandığı biliniyor. Başta Hocası olmak üzere beraber yola çıktığı arkadaşlarını bir bir eleyerek söz konusu birikimi nasıl kendi hanesinde toplamış olduğu da açık bir biçimde görülüyor.
Bu kişiliğin, kaybettiği 7 Haziran 2015 seçimini zor ve hile ile nasıl tersine çevirdiği biliniyor. Aslında 7 Haziran 2015’ten bu yana Tayyip Erdoğan Yönetiminin hiçbir hukuki meşruiyeti kalmamış bulunuyor. Çünkü o zamandan itibarin iktidarını ABD ve MHP’ye dayalı olarak DAİŞ ve ÖSO katliamlarıyla ve sürekli komplo, provokasyon ve darbeler düzenleyerek yürütüyor. Çok açık ki, ABD desteği olmasaydı Kürt özgürlük direnişi karşısında ayakta kalamazdı, MHP desteği olmasaydı mevcut faşist diktatörlük sistemini kuramazdı, Kürt şehirlerini yakıp yıkmasa ve Kürdistan’daki belediyeleri “Kayyum” adıyla gasp etmeseydi iktidar ömrünü uzatamazdı.
İşte tüm bunlara rağmen 31 Mart yerel seçiminde bir kez daha yenildi. Ancak yine benzer zor kullanımı, hile ve oyunla bu yenilgiyi de tersine çevirmek, kaybettiği belediyeleri yeniden gasp etmek istiyor. Bunun için de YSK denen kurumu kullanıyor. YSK kararlarına dayanarak İstanbul belediyesini CHP’ye vermemeye, Kürdistan’da seçimi kazanan HDP adaylarından belediye başkanlıklarını geri almaya çalışıyor. Öyle ki, bu konuda hukuk ve ahlak adına hiçbir şey bırakmıyor. Çok komik ve uydurma gerekçelerle bunu gerçekleştirmek istiyor. HDP Sözcüsü Saruhan Oluç, YSK’nin yaptığını “Tuzak” olarak tanımlıyor. Çünkü bu kurum, seçimin başında “Aday olup seçime girebilirsiniz” dediği kişilere, seçim sonucunda bu kişiler seçimi kazanınca, bu sefer “Belediye başkanı olamazsınız” demektedir. Dahası kendini halk yerine koyarak, seçimi kazanamamış olan kişileri seçilmiş sayıp belediye başkanlığı vermektedir. Tayyip Erdoğan Yönetimi de böyle uydurma kararlara dayanarak yerel yönetimleri gasp etmeye ve ayakta kalmaya çalışmaktadır.
Hiç kuşkusuz YSK denen kurumun söz konusu kararlarını kabul etmek mümkün değildir. Bu nedenle de, sadece eleştirmekle ve hukuk mücadelesiyle yetinmemek, kazanılan belediyeleri böyle hukuksuz ve ahlaksız kararlarla gasp etmek isteyenlere kesinlikle vermemek gerekir. Seçilen belediye eşbaşkanları görev ve sorumluluklarına sahip çıkmalıdır. Halk onlara belediye eşbaşkanı olma ve kendisini yönetme görev ve sorumluluğunu vermiştir. O halde halkın verdiği bu kutsal göreve her koşulda sahip çıkmaları ve birilerinin gasp etmesine izin vermemeleri gerekir. Yine halk kitleleri de her yerde belediyelerine sahip çıkmalı, belediyelere girerek oralardan çıkmamalı, belediye etrafında şekillenen yeni bir toplumsal yaşam örgütlemelidir. Türkiye’de sığınılacak türden hukuk diye bir şey kalmamıştır. AKP ve YSK bile kendi devlet hukuklarını tanımaz ve ona riayet etmezken, halkın bu hukuka bağlı kalması diye bir şey söz konusu olamaz. Böyle bir durumda “Hukuka bağlı kalalım” demek köleliktir, pasifizmdir, teslimiyettir. Belli ki 31 Mart seçimleri bitmemiştir ve devam etmektedir. O halde halk da belediyeleri denetime alıp orada kalarak yerel seçimini sürdürmelidir.
Dahası, bu kadar hukuksuz ve ahlaksız davranan, bu kadar çürük hile ve oyundan medet uman Tayyip Erdoğan Yönetiminin iktidarda daha fazla kalması doğru ve mümkün değildir. Zaten 7 Haziran 2015 seçiminden sonra bu iktidar tüm meşruiyetini kaybetmiş durumdadır. 31 Mart yerel seçimleri ise, artık yıkılıp gitmesi gerektiğini somutlaştırmıştır. Tıpkı Cezayir ve Sudan diktatörleri gibi, Tayyip Erdoğan Diktatörlüğünün de sonu gelmiştir. Bu nedenle, sadece kazanılan belediyeleri AKP’ye vermemek değil, onunla birlikte miyadını doldurmuş olan Tayyip Erdoğan Yönetiminin de artık tarihin çöp sepetine gitmesini istemek ve bunun mücadelesini yürütmek gerekir. Bu yapılanlar karşısında Tayyip Erdoğan’ın istifasını istemek ve yönetimden düşürmeye çalışmak önemlidir. Doğru siyasi tutum budur, böyle bir tutumla mücadele etme zamanı gelmiştir. Cezayir ve Sudan halklarının gösterdiği iradeyi gösterebilmek ve Erdoğan Diktatörlüğünü de benzerlerinin yanına göndermek gerekir.
Atakan ÇETİN