Özgür aşk ve ataerkilliğe karşı mücadele konusundaki tartışma giderek önem kazanıyor. Halklar Önderi Abdullah Öcalan “Ben sonsuz aşk değil, sonsuz boşanma diyorum” değerlendirmesiyle özgür ilişkiler için “Ne yapılmalı?” sorusuna açık bir cevap veriyor.
HABER MERKEZİ – Halklar Önderi Abdullah Öcalan, “Ben sonsuz aşk değil, sonsuz boşanma diyorum” değerlendirmesinde, toplumdaki ataerkil ilişkileri ve ona karşı gerekli olan mücadeleyi değerlendiriyor. “Ucuz ilişki nedir?” değerlendirmenin ilk bölümüdür. Değerlendirmede, Halklar Önderi Abdullah Öcalan sahte erkekliği, sahte kadınlığı yorumluyor ve özgür bir ilişkinin devrime nasıl hizmet edebileceğini açıklıyor. Halklar Önderi Abdullah Öcalan, cinsiyetçi bir sistemde gerçek aşkın ve sağlıklı kadın-erkek ilişkilerinin mümkün olmadığını açıkça ortaya koyuyor. Hem kadın hem de erkek için “bela” olmuş olan ataerkil sisteme karşı Halklar Önderi Abdullah Öcalan’nın cevabı, devrimci kişiliklerin geliştirilmesi ve aktif mücadeledir.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın değerlendirmesinin ilk bölümü şöyle:
UCUZ İLİŞKİ NEDİR?
Geriliği davet eden, özgürlüğü engelleyen ilişkilerdir. Bu ilişkiye kul köle olmayı esas alanlar, “vazgeçemeyeceğim anam, babam, kardeşim, eşim var” diyenler, bu düşüncelerin ağır etkisi altında olanlar, hiçbir zaman özgür bir devrimci olamazlar, yurtseverleşemezler, demokratlaşamazlar, sosyalistleşemezler. Bu ilişkilerin üzerine çıkmasını bilmek, eşit, özgür ilişkilerin, toplumsal gelişmenin ve siyasal faaliyetin önünde engel olmaktan çıkarmak ve devrimin hizmetine uygun ilişkilere dönüştürmek gerekiyor. Bu konularda kendinizi gözden geçirmeli, ilişkilerinize bu temelde çekidüzen vermeli ve ilişkilere bu doğru temellerde yaklaşmalısınız. Demek ki, her şeyden önce bu konudaki muazzam çocukluğu, bizi geriye iten ilişki anlayışını, içine düşürüldüğümüz, ya da düşmek üzere olduğumuz durumları görerek, bundan kurtulmayı başarmamız önem taşıyor. Geleneklerin ağır etkisi altında kalmış olabilir, iradeniz dışında bazı dayatmalar sonucu arzu etmediğiniz bazı durumları yaşamış olabilirsiniz. Bunlara karşı verilecek cevap mücadeledir. En kötüsü, kişinin kendini kaderciliğe terk etmesidir. “Oldu artık, kalkamam, bir şey yapamam” denilmemelidir. Bu, köleliğin kabul edilmesidir, kabul edildiği yerde de devrimcilik gelişmez.
İhtilal, geri toplumsal ilişkilere, siyasi ve ulusal köleliğe karşı olduğu kadar, cinsler arasındaki köleliğe de karşıdır.
Özgürlüğe hizmet etmeyen hiçbir ilişkinin değeri yoktur. “Yürekçiğimde şöyle bir sevdam var, kafamda vazgeçmeyeceğim şöyle düşüncem var” dememelisiniz. Bunların hepsi birer hikâyedir ve gerici hastalık belirtileridir. Bu duygular, bağlar ve kutsal bildiğiniz şeyler, sizleri geliştirmeyeceği gibi doğru da değildir. Tam tersine büyük yanılgı ve köleliğe giden yoldur. Bunu önemle belirtiyorum. Çünkü, yeni ve vatansever bir neslin gelişmesi buna bağlıdır, bizim bütün ailelerimiz ilişkilerini vatana bağlılık temelinde halletmek zorundadırlar. Dünya uluslarının çoktan hallettiği, ama bizim yeni yeni tanımaya başladığımız çok normal bir yaklaşımdır bu. Son zamanlarda bütün ülke boşaltılıyor. Bunun altında bile ailecilik ve sözde aileyi kurtarma sevdası yatıyor. Ama vatandan kopmakla aile kurtulur mu? Tam tersine bu bitiş ve tükeniş sürecine giriştir. Bizdeki aile anlayışı, günü kurtarmaya dayanır. Ama kurtarma dediği nedir? Kendini metropollere atmıştır, her türlü rezilliğin içine itilmiştir, ama ona göre bu yeterlidir. Bu, aile reisliğinin en büyük sorumsuzluğudur. On çocuğu dünyanın en ücra köşesine atıp, sonra da “ben reislik görevimi yaptım, aileyi kurtardım” diyor. Bu suçtur. Neden suçtur? Çünkü vatandan kopmuştur, doğru mücadele yolundan kopmuştur. Bu adam iflah olmaz.
Elbette biz buna karşı çıkacak, bunun doğru bir gidişat olmadığını söyleyeceğiz. Elbette, bizim aileye doğru sahip çıkışımız ve çocuklara doğru bir gelecek sağlamamız böyle olacaktır. Bu, Parti çizgimizin doğal bir sonucudur. Fazla tartışmaya da gerek yoktur. Akıllı olanlar, kendiliğinden bu sonucu çıkarırlar. Bu konuya tekrar değinmenin nedeni sizin bazı geri ilişkileri ısrarla yaşamanızdır, geleneklerin ağır etkisinde kalmanızdır. Hepinizin üzerinde bu etkilerin olmasını yadırgamıyorum, ama bunlarla mücadele etmesini bilmek gerekiyor. Mesele yaşlı veya genç olmak da değil, doğru bir görüşe varmaktır. Doğru görüş temelinde durumunuzu düzeltmektir.
Bu konuda muazzam çocukluğu, düşürülmüşlüğü ve ilişkilerdeki sağlıksızlığı görmek, pratik olarak ne anlama gelir? Gençlerimizi bu hastalıklardan kurtarmak için devrimi dayatmak, onları devrimle beslemek, devrimci ilişkilerle kişilik kazanmalarına yol açmak, onları özgür ilişkiler içerisinde tanıştırmak ve özgür ilişkilere dayalı aile geliştirmek anlamına gelir. Parti içinde bu konuda iç eğitimi geliştirmeliyiz. Sadece olumsuzlukları aşmayla yetinmemeli, eşit özgür ilişkilerdeki olumlu yanlarımızı da geliştirmeliyiz. Yoldaşça ilişkiler egemen kılınmalıdır. Buna cesaret etmeliyiz. PKK, bu konudaki özelliğini yetkinleştirmelidir.
Kadın gerçekliğine yaklaşım, bizde güçlü devrimci bir çözüme kavuşturulmuştur. Bunu uygulamak, sahte erkeklik anlayışı ile mücadele etmek gerekir. Erkekliliğin bizdeki oluşumunu, kölelikle ilişkisini iyi görmek gerekiyor. Kadınsılığın nasıl ki kölelikle ilişkisi varsa, ben daha önce onu açmıştım erkekliğin de ilişkisi var. Kadınsılık sadece cinsellikten ibaret değildir.
Kadınca hareketin, kadınsılığın geliştirilmesi, kadının yüzyıllardan beri her türlü ekonomik, sosyal, siyasal faaliyetin dışına itilerek sadece cinselliğe dayalı alışkanlıklara, ahlaka veya ahlaksızlığa düşürülmesi sonucudur. Bunların da normal özellikler veya cinse bağlı özellikler olduğunu söylemek fazla gerçekçi değildir. Kadınsılığın cinsellikten ziyade, sınıfsal ve toplumsal bir yönü vardır. Kadınlar yüzyıllardan beri egemenlik altında tutulmalarının bir sonucu olarak bu duruma düşürülmüşlerdir. Biliyorsunuz kadınsı erkekler de vardır. Demek ki kadınsılık, boyun eğdirilmişliğin, kişi yerine konulmamışlığın, sürekli düşürülmüşlüğün bir sonucudur.
Erkeklik olayına da böyle yaklaşmak gerekir. Erkeklik de, yalnız cinsel bir olaydan ibaret değildir. Erkeklik, özellikle bizim toplumsal koşullarımızda diğer ülkelerde biraz aşılmıştır çok sahte, yapay bir özellik olarak karşımıza çıkıyor. Ben bunu da daha erkenden fark etmiştim. Bizde, erkekliğin en zayıf ve en sahte özelliklerinden birisi de şudur: Toplumda iflas etmiştir. Sağlıklı siyasi ilişkilere sahip değildir. Ekonomik temeli çok zayıftır. O buradaki düşürülmüşlüğü ve bunalımı, sahte erkeklik gösterilerine girişerek gidermek ister. Gerçek erkeklik, cinse bağlı bazı olumlu ve güçlü yanlar varsa ki bu kadın da olabilir, onun da kendine göre güçlü ve olumlu yanları vardır bunların gereklerini yerine getirmektir. Bu da vatanseverlik yapmaktır, bunun için kuvvet oluşturmaktır. Köleliğe karşı iyi başkaldırmaktır, gerçek erkeklik biraz da budur.
Klasik anlayış belki hep şunu söyler: Kadın deyince %99,9 benim duygularım, benim bakışlarım, benim namusum. Benim, benim, benim olmalıdır! Bu felsefe çok tehlikeli. Çünkü %99 her şeyiyle senin olan kadın, toplumda neye yarayacak, vatanseverlikte ne yapacak? Vatanseverlik için, özgürlük için, örgüt için, hatta savaş için, hatta ekonomik-sosyal yaşam için yapılacak bir şey bırakmamışsın ki. Avucunun içine almış, sıkmış bir limon gibi veya bir içki bardağı gibi hep içiyorsun. Gerçekten kadın da böyledir. Bu kadının topluma, ulusa vereceği hiçbir şey yoktur. Erkeğin de vereceği bir şey kalmamıştır.
Erkeğimizin cinnet geçirmesi, ikide bir kendi kadınını öldürmesi de, bu öldürücü felsefeden ötürüdür. Maalesef dikkat edilirse, bizim aşıklar en çok aşkını öldüren bir karaktere de sahiptirler. Acı bir gerçektir. Felsefi anlayışı nedeniyle de orda kadını büyütme, güçlendirme yok. Tüketme var, tüketmeyi daha sonra sembolik olarak hançerle sonuçlandırır.
Aldığımız tedbirler hiç olmazsa bunu önlüyor. Bu ö-nemlidir. Bizim saflarımızda hareket ortamında kadın son derece yetenek kazanmaktadır. İlgi çekiciliğin en önemli bir ne-deni bu. Bizim için bu yetersizdir. Bu işin iskeletini kurmaktır. Bunun içini doldurmak, bundan sonra daha da geliştirmemiz gereken bir çalışmadır. Bu anlamda estetiğe kadar yer veriyoruz. Tartışmalarımızda bir de ağır savaş ortamı var. Bu ortamla bu çalışmaları bağdaştırmak yetenek ister, incelik is-ter. Onlar üstünde durmaktayım. Anlayışları değiştirmek, ger-çekten savaş vermekten daha zordur. Bu yönlü ağır bir alışkanlık belki de en büyük tutuculuktur. Bunu çok özgür çabalarla kırmaya çalışıyorum. Mevcut saflarımızdaki kadın bile bazen aniden bakıyorsun erkekle bir olup kaçtı. Yani yüzde yüz mal olmayı kabul ediyor. Bir erkek, yetkisine dayanarak fırsat buluyor, kadını öldürünceye kadar üzerinde bir uygulama geliştiriyor. Bunları görmek ve aşmak gerekiyor. Bunlar aşılmadıkça nasıl yaşamalı sorusuna cevap bulunamaz.
Erkeğin özellikle kendini cinsel boyutuyla-cins boyutuyla kendini erkek sandığı ve onun üzerine inşa ettiği hayallerden, ahlaki değer yargılarından hatta düşünce demeyeceğim düşüncesizliğinden kendisini kurtarması gerekiyor. Ölüm budur. Yani bir yerde yeni yaşama başlangıç yapmak için ölmek denir, buna. Kadın için bu daha fazla geçerlidir. Mevcut kadınlıkla bu haliyle hiçbir şey kurtarılamaz. Hatta bana göre kadın mevcut kadınlığı da, mevcut erkekliği de en çok vurması gereken bir kişidir. Çünkü başına bela yağdırmaktan öteye hiçbir değeri yoktur. Her şeyi anlamsız kılıyor, güçsüz kılıyor. Kadınlığı başına bela olmuş, korkunç bir işkence haline dönüşmüş. Erkekliğe sunduğu kadınlık, erkeğe de felaket getirir. Giderek yalnızca tüm topluma, kaba anlamda soy sürdürür.
Kadın da erkek gibidir. Kadın denildiğinde aklımıza, olumlu işlerde ilerleyen, cesaret sahibi olabilen, kadın zayıflığına ve köleliğe karşı duran ve buna savaş açan insan gelebilmelidir. Böyle kadınlara erkek gibi kadın denir. Mesela, Amazonlar döneminde at üstünde savaşan kadınların imajı halen böyle anlatılmak istenir. Bir erkek düşürüldüğünde ise, ona “kadın gibi erkek” denir. Demek ki, bizde gerçek mertçe, erkekçe bir konumu bir erkek yaşamadıkça sahtesine bürünür. Sahtesi ise bıyığına, boyuna posuna, pazu kuvvetine dayanarak güçlülük gösterisinde bulunmasıdır. Erkeklik böyle icra edilmemelidir. Kaba kuvvet, zayıflığın bir belirtisidir. Bununla ancak sahte erkeklik duyguları kamçılanabilir, gerçek erkeklik ve mertlik gösterilemez. Böyle tutumlardan uzak durmak gerekiyor. Kadın kadınsı olmaktan, erkek de sahte erkeklik özelliklerinden kurtulmalıdır. Eğer böyle olursa, daha dengeli ilişki durumu ortaya çıkar. Buna ise, ancak doğru mücadele içinde ulaşılabilir. Doğru mücadele içinde mertçe savaşım, kadın erkek ilişkilerinde sağlıklı bir gelişmeyi yaşamak demektir. Bu, hepinizde ilkesel bir yaklaşım olmalıdır. Bu ilkenin gereklerini yaşamınıza uygulamalısınız. Eşinize dostunuza, yoldaşça bağlı olabildiğiniz gibi, bütün insanlarımıza karşı da bu anlayışla hareket etmelisiniz. Devrimi temsil etmek, ancak böyle olmakla mümkündür.
Evlilik, aile diyorsunuz, ben de size şunu söylüyorum; aşksız veya sevgisiz yaşam olur mu? Olmayacağına veya katledildiğine göre biz bunu nasıl yaratacağız? Erkeklerimiz ve kadınlarımız nasıl düşünüyor? Ben bundan acı duyuyorum, hatta iğreniyorum. En başta kendi ailemi de eleştirdim. Bu temelde anamla da, babamla da kavga ettim. Bu nasıl bir ailedir dedim. Ve sonra baktım ki bu, tamamen toplumun hikâyesidir. Ama buna boyun mu eğelim; yaşamdan, yaşamın tutkusundan, aşkından vaz mı geçelim? O zaman nasıl olacak? Tarihe bakıyorsun, yaşam tümüyle elinden alınmış, ama günümüzde yaşamak istiyoruz. Büyük tutkuları olan, büyük güzellik arayan bir kişiyim. Büyük bir güzellik arayıcılığım da var. Fakat nasıl elde edeceğim, nasıl yaşayacağım? Bunu kaba anlamda, maddi anlamda söylemiyorum. Bu, başlı başına bir ideolojik sorundur.
Bunlar üzerinde giderek kapsamlı, geniş bir biçimde duruyorum. Sanırım gerekli olduğunu az-çok, bu işten en çok sıkılanlar dahi kabul ediyorlar. Devrimimizin güzel bir ürünü olarak gelişme ortaya çıkıyor. Atılan adımların oldukça dikkat çektiği kadar, herkese ilham verdiği kanısındayım. Ama daha çok bunların sonuçlarının da beklenmesi gerekiyor. Kesin hükümlerinin hem erkek, hem kadın tarafından ve giderek etrafımızdaki ilgili güçler tarafından verilmesinin daha doğru olduğunun kanısındayım.
ÖZGÜR İLİŞKİ GELİŞTİRMEK CESARET VE ÇABA İSTER
Kısaca, devrimci faaliyet ister. Devrimci faaliyetten kaynaklanmayan bir özel ilişkinin, bizde fazla bir değeri yoktur. Böylesi bir ilişki adamı her zaman geri ve zor duruma düşürür. Vatana bağlanmayan ve devrimin yerine konulan sevda, karasevda da olsa, bir güdünün dayatılmasıdır, gericiliktir. Temelde en sevdiğiniz insanlara dayatacağınız, yüksek bir vatanseverlik ve özgürlük aşkıdır. Özgürlük bilimini sonuna kadar bilen biri olarak söylüyorum ki, bunlar gelişmeden sizlerin duygu ve bağlılık dediğiniz olayların hiçbir anlamı yoktur. Bize çok gerekli olan bu hususta derinleştirmeyi becermeli ve başarmalıyız. Bunun için gereken cesaret ve fedakârlık gösterilmelidir. Aile kurumunun ve kadın erkek ilişkilerinin özgürleşmesi kesinlikle buna bağlıdır. Sevmeyin demiyorum, sevgiyi inkâr etmiyorum veya bu konuda bir papaz edebiyatını geliştirmek istemiyorum. Fakat bunun kurtuluş mücadelemizle bağlantıları üzerinde duruyorum. Vatana bağlılık temelinde geliştirilecek her şeye saygılı olalım ve yardımcı olalım diyorum.
Toplumsal olarak bizim gerçekliğimizde özellikle, soy söndürüyor-sürdürmüyor bu önemlidir. Ulusal düzeyde soy söndürme var. Vatan düzeyinde vatansızlaştırma var. Özgürlük düzeyinden bahsetmeye bile değmez. Bunlar eğer gerçekçi olarak görülürse, demek ki yaramız derin ve ağır operasyonlarla parça parça bazı yerlerin koparılmasını gerektiriyor. Diri yanlarımız kalmayacak mı? Bana göre kalır. Diri yanlar, yaratılacak yanlar vardır. Tabii ben bunlar üzerine de epey yoğunlaşıyorum. Herkesin de belli bir yoğunlaşmayı yaşamasını isterdim. Bu bana göre önemli bir düşünsel boyuttan tutalım, estetik boyuta kadar, askeri boyutundan tutalım, sportif boyutlarına kadar, komple ele alınması gereken bir yeniden yaratılma eylemidir. Ve bu bana çekici gelmektedir.