HABER MERKEZİ –
Kervanın başıyla sonundan oluşan dünyalarını bir oyun dünyası biçiminde kuran daha büyükçe çocukla…
Doğallığın, güzelliğin, asiliğin, özgürlüğün sembolüdür Koçerler. Koçerlerin en hasıyla anlatmak gerekiyordu mutluluğun en hasını. Zazalar genellikle Bértij der; Berti, Bertiyan veya Beritan adlarıyla bilinirler.
Onların hayatıyla dağların Beritan’larından ve bugün AMED çevresine yerleştirerek “ehlileştirme” politikalarından bahsedecektim ki bir HEVAL yardımıma yetişti. Şiyar Bingöl yazmış; bana da onu aktarmak kaldı.
“Nisan yağmurlarının besleyip yeşile kestiği vadiler boyunca siyah bir yılan gibi kıvrılan yol kenarlarında kurdukları kahverengi ve siyah kıl çadırlarıyla tanırsınız onları. Gün ertesi bulamazsınız konakladıkları yerlerde. Konar ve göçerdirler; ama daha çok göçer!
Sırtlarında kundaklık çocuklarla zorlu yaşam koşullarına karşı her türlü direnci gösterebildikleri her hallerinden belli orta yaş kadınların sahiplik edip yürüttükleri kervanlarda göçer halleriyle tanırsınız onları. Onlarca yük hayvanın sırtındaki eşyaların üstüne oturtulmuş 4–8 yaş arası çocukların çevrelerine şaşkın bakışları tamamlar bu kervan manzaralarını.
Kervanın başıyla sonundan oluşan dünyalarını bir oyun dünyası biçiminde kuran daha büyükçe çocuklar, göçer manzarasını yaşadıkları zamanla-baharla buluştururlar. Kervanbaşı ve sonundan oluşan dünyalarını çevirdikleri oyun; alışılmış, kabul edilmiş yaşamın keyfi ve de lüksüdür. Böylesi zorlu bir yaşamın keyfini yaratıp-yaşayan çocuklar, aslında bu zorlu yaşamın da en güçlüleridirler. Zoru kolaya çeviren bir gücün sahibi olarak en büyük keyfin de haklı sahibi tabi ki…
Yürekleri ve bedenleriyle baharı yaşayanlar, yani gençler ise, sorumluluklarının bilincinde bu zorlu yaşama, en fazla direnç gösteren halleriyle katılırlar Bertinin göçer manzarasına… Her şeyin alabildiğine zorlu olduğu bu insan manzaralarında olmayan tek şey sitem ve sızlanmadır. Yaşama yabancı biri için beklentisinde olunacak sitem ve sızlanma hiçbir zaman karşılaşılmayacak olandır. Kolayı tanımamış olan bu insan manzaralarında sıklıkla duyulabilecek bağırma ve çağırmaların nedeni olan kızgınlıklar bile zorlukların daha ötesi içindir.
Gündüzün süren bu göçebe manzara, akşam konaklamalarında ateş başı sohbetlerini besleyen kaval ezgilerine eşlik eden kılamlarda yeniden üretilir. Yaşamın böylesine yeniden üretimi, yaşamın sevgi pınarı olur. Bu pınarla beslenir Berti yaşamı. Bertinin zamanı uygarlığa mahkûm değildir. Mekânsa kalbura dönmüştür; sınır tanımaz. Zaman ve mekân sınırsız bir akışkanlıkta buluşmuştur. O yüzden Bertili konarlığında bulur aradığını ama göçerliğinde ise kaybettiğidir bulduğu. O hep konar ve o hep göçerdir. O yüzden ne aradığı bulduğu, ne de bulduğu aradığıdır.
Beritanlının yaşamı Bingöl dağlarına adını veren kıssadan bize düşen şu hissedir adeta: Ab-ı hayat yitirilmezse bulunduğunda, yitireceği sırrı olur. Ab-ı hayatın sırrını koruması ise bulunduğu anda yitirilmesindedir. Böylece yaşam korur hep o derin anlamını. Ve Beritanlı, bu derin anlam arayışında yaratır kendini. Çünkü yaşam onda hep özüne uygun bir arayıştır. Yaylası ( mekânı ) yoktur Beritanlının. Yayları (mekânları) vardır. Ve en derin vadilerden başlayarak, en yüksek zirvelere hep baharı kovalar Bertili. Yaşamın coşkulu akışıdır Beritanlıyı oradan oraya sürükleyen. Konar-göçerliğin ama daha çok göçerliğin özü, yaşamın bu coşkun akışıdır, bu coşkun akışınadır. Baharca bir akıştır yaşamın Berti rengi. İlk ya da son ama hep baharla vardır Berti. Yani hayatın hep o coşkun haliyle. O yüzden yaşama dair hep güçlü bir özlem yaratır şahidinde. Özlem hasretliktir. Hasret dayanılmaz. Dayanılmazlık tanrıça yüceliğinde yaratımlara gebedir… Ve Beritan bu gebeliğin şahididir. Beritan bu gebeliğin adıdır. Ve Beritan bu gebeliğin ürünüdür.
Şahidi olunanın yarattığı özlem gerillada giderir hasretini. Gebeliğin şahidi de, adı da gerillada buluşur. Buluşma, gerektirmez tanışmayı. O kadar bildik, o kadar tanıdık. Çünkü Beritan, yaşamla bağını göbekten kurmuştur ve şairin dediği gibi “ yaşamla bağını yitirenler şiir yazamaz.” Oysa Beritan, yaşamla göbekten kurduğu bağı şiir tadında yaşar. Geriye, yaşamın bu şiir tadını coşkun akışıyla yaşamak vardır.
Ve Beritan, şiir tadında bir yaşamdır artık. Yaşamın yüreği kadar dilidir de o.
Yüreği ve dili olduğu yaşam toprağı ile buluşmuş ve o toprakta yaşam olmuştur Beritan. Kendinde ki zenginliği, buluştuğu toprağın zenginliğine ekmiştir. Zenginliğin buluşması bire on, bire yüz, bire binle ürün bolluğuna dönüşmüştür. Ve Abidin’in çizemediği mutluluğun tablosunu o, şiirleştirdiği yaşamını paylaşarak yakalamıştır. Mutluluk, paylaşmadaydı ve Beritan paylaşımın zirvesiydi. Yani mutluluğun!”
Böyle anlatıyor HEVAL!
Nerden icap ettiği, yürek dağlayan bir hikâyedir. Ecevit zamanından beri çokça dillendirilen “toplu köy” uygulamalarının ilk hedefinde Koçerler vardı. Kızılderili halklara uygulanan bu kültürel soykırım uygulaması Beritan’lıların bir kısmını maalesef tuzağına çekmeyi başardı. Amed çevresindeki altı köye yerleştirilen Beritan’lıların geçirdiği değişimleri yerinde incelemek daha öğretici olabilir. Gidelim yanlarına, gözlemleyelim ama daha da önemlisi, hafızaları tazeleyelim, geleneği canlandıralım.
Dolaylı-dolaysız, bilinçli-bilinçsiz AKP ile uzlaşan kesimlerinin olması sonuçların ne kadar vahim olduğunu anlamamıza yarayabilir. Bértij ruhu yok edilirse toplumumuzun tüm mutluluğu yok edilir. Onlardır filozofların şenlikli toplum dedikleri özgür toplumun sembolü. O ruhu korumak en başta Beritan gençlerine düşüyor.
Şiyar Amed