HABER MERKEZİ
Kurnaz-Kumarbaz Adamlar:
Enlîl Baba ve Xalê Cemîl
(Ninlil ve Herdem’in karşılaştırmalı trajik öyküleri)
Yaşamı, zaman yolculuğuna çıkarak ve arketiplerini bularak anlamlandırmaya çalışmak, hakikat arayışının vazgeçilmez yöntemi olmaktadır. Tarih içindeki koordinatlarımızı bulabilmek için buna ihtiyacımız var. Özgür insan salt geçmiş ve şimdi arasındaki diyalektiği kurarak değil, bakıp görerek, fark ederek hangi zamanda yaşadığını bu temelde bilen insandır. Çünkü tarihsel bir varlıktır. Dolayısıyla kültüreldir. Tarihsel yolculuklara, onun anlam arayışına çıkıldığında yaşam ve kişilik arketiplerimizle karşılaşmamak mümkün mü? O arketipler ki bize gülümser ve gülümsetir, hüzünlenir hüzünlendirir; sevinç ve mutluluk duyduğumuzda, üzülüp acı çektiğimizde, öfkelendiğimizde o karşılaşmada aynı şeyleri yaşarlar. Biz onları anlamaya çalıştığımızda, anlam yüklediğimizde, canlanırlar bütün varlığımızda. Prometheus zincire vurulmuştur ama onunla gurur duyarız. Çünkü tanrılardan ateşi çalmıştır. Yaşanan trajediye rağmen kahramanın neşeli olduğunu hissederiz. Tanrıça Ninhursag yalnızlığa itilince, kurnaz Enki tarafından “sana (bir daha) yaşamın gözüyle bakmayacağım” lanetlemesi, İnanna’nın aynı kurnaza “bana; kadına niye farklı davrandın, benim görevlerim nerede?” tiradı, yine İnanna’nın bahçıvan Şukalletuda tarafından tecavüze uğraması sonucu “beni iğfal edeni her nerede olursa bulmalıyım” öfkesi anlam arayışçılarını nasıl da kendine yakın kılıp aynı hisleri uyandırır…
Bazen olay kahramanlarına serzenişte bulunuruz. Bazen de onlar kendileri kadar derin bir farkındalık bilincine (özgürlük) sahip olmadığımız için kınarlar bizi.
İşte, günümüz tarihte gizli!
Ninlil’in trajedisi mitolojide saklı bir hakikat. “Çocuk gelinler” adı altında yaşanan tecavüzlerin bir arketipi. Trajediyi okuduğumuzda acaba hangi zamanda yaşıyor olacağız? Hem geçmişte hem şimdide mi? Başlayalım
Ninlil’in trajedisi
Zaman: M.Ö 3000’ler
Mekan: Sümerya/Nippur
“İnsanın henüz yaratılmadığı” zamanların öyküsüdür Ninlil’inkisi. Sümerya’nın başkenti Nippur’dayız. Sümerya’da her kentin bir tanrısı var. Nippur, Sümerya’nın başkenti. Efsaneye göre bu kenti “bütün tanrıların babası ve kralı olan yüce Enlil” kurmuş.
Kozmogonik sistem içerisinde Enlil’in anlamı, “havanın beyi”dir. Bir de Ekur adlı tapınağı var. Bütün iktidar birikimlerinin toplandığı Nippur tüm ülkeyi yönetmenin merkezi olduğu kadar bir kültür kentidir de. Enlil bu kentte tüm tanrıların toplantılarına başkanlık eder, zevk ve sefa içinde yaşarmış.
Günlerden birgün Nippur’da oturan Nunbaşegun adlı yaşlı bir kadın, tanrılar içinde Enlil’e daha da yakın olmak, mevki-makama konmak için bir plan geliştirmiş. Aklı ve fikri servet ve şöhrette olan Nunbarşegun, bu hedefe varmak için Enlil’le kızını evlendirmek istemiş. Efsaneden anlaşıldığı kadarıyla kendini her şeyin sahibi gören, yer ile göğü ayıran Enlil’in de küçük kızda gözü varmış, Sümerli dengbêjlerin anlattığına göre. Anne Nunbarşegun çocuk yaşta olan kızı Ninlil’i çağırıp:
“Duru ırmakta, ey kız, duru ırmakta yıkan,
Ey Ninlil, Ninbirdu ırmağının kıyısı boyunca yürü,
Işıltılı gözlü, efendi, ışıltılı gözlü,
“Yüce dağ”, Enlil baba ışıltılı gözlü, görecek seni,
Derhal kucaklayacak (?), öpecek seni” diyerek öğütlerde bulunur.
Sümerli dengbêjler, Ninlil’in hoplaya zıplaya “duru ırmakta” yıkandığını, ırmak boyunca yürüdüğünü, ışıltılı gözlü, çobanın yazgıları belirleyen Enlil’in kızı gördüğünü belirtirler ve şöyle devam ederler.
“Efendi ona sevişmekten (?) söz etti, kız gönülsüzdü,
Enlil ona sevişmekten (?) söz etti, kız gönülsüzdü;
“benim dölyatağım çok ufak, birleşmeyi bilmez,
dudaklarım çok küçük, öpmeyi bilmez”
Zavallı Ninlil’in itirazı bir değer bulabilir mi? Enlil ‘Baba’ insafa gelir mi? Yazgıları belirliyorsa Ninlil’in bu yazgıdan kurtulması mümkün mü? Enlil’in umurunda bile değil, iktidar bir sahip olma arzusudur ve Enlil de bu en doruk noktadadır. Veziri Nusku’yu çağırıp Ninlil’i arzuladığını söyler. Vezir de ona göre bir kayık getirir. Ninlil yıkandığı o kutsal ırmakta bir kayıkta tecavüze uğrar.
Olay tanrılar kurulu tarafından duyulur ve hepsi dehşet içinde kalır. Elli kişilik meclis içinde yedi kişilik kurul bir karara gider. Bu durumu yine Sümerli dengbêjden dinleyelim:
“Enlil Kur’da (Ninlil’in özel kutsal alanı) gezinir.
Enlil Kur’da gezinirken,
Büyük tanırlar ellisi birden,
yazgıyı belirleyen tanırılar, yedisi birden,
Enlil’i Kur’da yakaladılar (şöyle diyerek):
Enlil, seni ahlaksız, kentten defol,
Numamnir (Enlil’in bir sıfatı), seni ahlaksız, kentten defol”
Ve Enlil’i yeraltı ülkesine sürgüne gönderme kararı alırlar. Hamile kalan Ninlil de tecavüzcüsüyle yolculuğa çıkarılır. Tecavüzcüsüyle evlendirmenin de arketipi oluyor aynı zamanda bu olay. Yolculuk esnasında Ninlil Ay tanrısı Sin’i doğurur. Demek ki uygarlık evren doğum (kozmogonia) mitinden de anlaşıldığı üzere kadına, kadın kültürü ve değerlerine tecavüz üzerine kurulmuş. Kendileri söylüyor ve kendisine anlamlar yüklediğimiz, sırlarımızı paylaştığımız, şiirlerimizin, şarkılarımızın vazgeçilmez imgesi Sin’in tecavüz çocuğu olduğunu öğreniyoruz. Yeryüzüne bakarken, utançtan yüzünün kızardığı oluyor ya, özellikle de bazı hallerine; “anlatılan senin hikayendir” der gibidir Sin.
Bu, beşbin yıl öncemizin dengbêjlerinin tabletlere nakşettiği trajedi. Bir de ‘şimdi’si var.
Herdem’in trajedisi
Zaman: M.S 2000’ler
Mekan: K. Hurristan/Muş
Herdem’in trajedisini anlatan tabletin adı “Heyva Çardeh Şevî û Xalê Cemil”dir. Ninlil adlı Sümerli çocuğun Sin (Ay) adlı bir çocuğu dünyaya getirdiği trajedinin hemen bitiminde genç bir kızın ‘ay kadar güzel’ olarak tasvir edilmesi tuhaf bir tesadüf. Genç kızlık hali, ayin hallerinden biri olan ondördüncü haliyle özdeş kılınıyor. Kürt kültüründe ve kadim Mezopotamya kültüründe yer yer güzelliğin sembolü olarak anlamlandırılması da var. Ama Ninlil’in ve Herdem’in öykülerindeki Ay anlamlarının çakışması adeta zincirleme olarak ozanların birbirine devretmesi gibi bir durumu çıkarıyor ortaya. Yazıya dökülmemiş, yitip gitmiş onlarca dengbêj seslerini de hesaba katmıyoruz.
Herdem’in trajedisinin Muş bölgesinde geçtiğini ifade eden dengbêj Salihê Qubînê’dir. “Kumarbaz baba” bir başka versiyonudur. Yazıda bunlara yer verilmiş olsa da esas olan kilamın ifade ettikleri ve Ninlil’in sonraki tüm benzer trajedilere arketiplik ettiği, “geçmiş” ile “şimdi” arasındaki bağı görünür kılabilmesidir.
Mezar sessizliğinde bir dünyada yaşadığımız zamanların öyküsü ne tanrılar ne de meclislerinin olduğu, zamanın katmerleşen dogmatik zihniyet karşısında çaresiz kaldığı, ahlaksızlığın “tanrıların” zihninde bile yarattığı dehşetin yitip gittiği zamansız dünyaya gelişlerin öyküsü -Rivayettir.-
Herdem’in babası kumara aşırı düşkün biri. Kaybede kaybede artık kumara verecek bir şeyi kalmaz. Onurunu kaybeden her şeyini kaybeder meselesi. Kumar tutkusu gözünü öylesine kör etmiş ki, kızını bile kumar aracına dönüştürür. Son oyunda Cemil adında biriyle kızı Herdem üzerine kumar oynar ve kaybeder.
Herdem’in hiçbir şeyden haberi yok. Henüz 14’nde. “Nehir kıyısına git, Enlil baba seni görecek” diye annenin sözüne kanarak çocukluğunun tüm saflığı ile koşa koşa giden Ninlil misali, babasından “evlilik” sözünü duyan Herdem, çocuk şaka olduğunu sanmış, inanmamış. Gülmüş. Şakası bile utandırmış. Bir de kırkbeşindeki; babası yaşındaki bir adamla! Ama kumarda (ki şans/talih demek) yazgısı belirlenmiş. Çağın Enlil’i Cemil adında bir adama davulla-zurnayla verilmiş. Şaka olmadığını bu aşamaya varınca anlayan Herdem, Ninlil gibi itiraz etmiş. Dengbêj Huseynê Farê’nin yüreğinin tabletlerinden dökülen itiraza kulak verelim:
“Lo lo Xalê Cemîl, Xalê Cemîl ez gune me
Lo lo Xalê Cemîl, min bi heyrana wele tu extiyar î dîno, ez gede me
Lo lo Xalê Cemîl, emrê te çûye çil û pêncê, ez çarde me
Lo lo Xalê Cemîl mal şewîtiyo tu ji min bigere, ez stûxwar û bê çare me
Xalê Cemîl, mal şewîtiyo, ez ne pariyê devê mirdarê, fena te me
Xalê Cemîl Xalê Cemîl ez gune me…”
14’ndeki Herdem bir kuzu gibi kurdun önüne atılıyor. Bu defa tanrılar (Erkek egemen toplum) kendi aralarında karar alıyorlar, tecavüze onay veriyorlar. Tanrı Xalê Cemîl’dir. Herdem, kaderinin kendisini ellinde olduğunu biliyor ve başka bir tanrıyı, tanrıçayı imdata çağırmıyor. Yürek dağlayan bir biçimde medet umuyor, Xalê Cemîl’den. Artık Enlil baba burada, Xalê Cemîl’dir. Adeta Enlil’in karakterini sergileyerek, Huseynê Farê’nin dilinden şöyle diyor Herdem’e:
“Lê lê Herdem xanimê sibe ye li min û Diyarê qerdilekê
Lê lê Herdem xanim, min bi heyranê, qam kinikê, lê meş werdekê
Tu yê guhê xwe nedî qise û galgal û gotinên şeytan û fesadiyên xelkê
Bila xwedê teala biqedîne mîradê min û Herdem Xanimê, şevekê ji şevê payîzê heta şefaqa sibê
Bila hingê li ser singê min peya be qasîdê mîrata qelfelekê lê,
De gîdî lê gîdî lê, lê Herdemê de gawirê bab Ecemê, gîdî lê, lê Herdemê.”
İnsafa gelmek bir yana ona “Xanim” diye hitap eder, övgüler dizer ve halkın söylentilerine kulak asmamasını söyler. Hiç kimse dehşet içinde değil, boş bir şikayetçilik!
Herdem çaresizce kaderine ağlar:
“Lo lo Xalê Cemîl Xalê Cemîl, mal xirabo tê ji min bigere;
tu mezinî, şûna xalê min î,
Lo lo Xalê Cemîl tu mezin î, şûna bavê min î,
Lo lo Xalê Cemîl ez gede me, mal xirabo wele tu mezin î
Lo lo Xalê Cemîl tu yê nebe sebebê qedera min
Lo Xalê Cemîl Xalê Cemîl ez gune me
Lo lo Xalê Cemîl Xalê Cemîl ez birîndar im
Ezê birîndarê kesê destê kal im.
Maksat beşbin yıllık ağıdın içinde. İktidara karşı çaresizce de olsa sürekli yaşanan itirazı ve bu itirazın sesi olmuş dengbêjlerin toplumsal vicdanın sesi olduğunu; erkek egemenlikli iktidarın kendini her zaman aynı karakterde yansıttığını görünür kılmak.
Ama bir farkla:
Kadınların ve çocukların “jin jiyan azadî” haykırışlarıyla trajedilerin aşılmakta olduğunu müjdelediği yepyeni zamanların içindeyiz.
* Diyarbakır T Tipi Kapalı Cezaevi