BEHDÎNAN – Kürt halkı, kadınları ve gençleri olarak çok kritik/zorlu bir dönemden geçtiklerini; örgütlenmelerini güçlü oluşturmaları halinde özgürlük temelinde bir çıkış yapabileceklerini söyleyen KJK Koordinasyonu’ndan Besê Erzincan, bunun imkanlarının her zamankinden daha fazla olduğunu kaydetti. Erzincan, şunu vurguladı: “Bu imkanları görelim, mücadeleyi radikalleştirelim. Kazanan kesinlikle biz oluruz. En fazla direnişi, örgütlülüğü geliştireceğimiz bir dönem içindeyiz.”
KJK Koordinasyonu Üyesi Besê Erzincan sorulara şu yanıtları verdi:
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit devam ediyor. Türk cezaevleri, Maxmur ve Lavrion’da tecride karşı açlık grevi yapılıyor; Strasbourg’da özgürlük nöbeti tutuluyor. Tecrit gerçeği, İmralı sistemi ile birlikte nasıl anlaşılmalı?
Uluslararası komplo, 23 yıldır her geçen yıl ağırlaştırılarak devam etmektedir. Öncelikle Önderliğimizin İmralı’daki direniş ve özgürlük duruşunu saygı ile selamlıyorum. Önderliğimiz çağın Prometheus’u olarak özgürlük ateşini egemenlerden alıp tüm ezilenlere vermiştir. Önderliğimiz üzerindeki tecridin kaldırılması ve fiziki özgürlüğünün sağlanması temelinde başta Türk zindanlarında PKK-PAJK tutsaklarının, sonrasında Maxmur ve Lavrion’da sürdürülen açlık grevi eylemliliklerini selamlıyorum. Halkımız dört parça Kürdistan’da ve yaşadığı her yerde Önderliğimiz için sürekli eylemliliklerde bulundu. Strasbourg eylemcileri de eylemlerine devam etmekteler. Tüm bu eylemlilikleri selamlıyor ve kutluyorum.
Zindanlarda yürütülen direnişin kaynağı Mazlum Doğanlar, Sakine Cansızlar, Kemal Pirler, Hayri Durmuşlara dayanmaktadır ve halen bu direniş ruhu, zindanlarda bulunan arkadaşlarda, kadınlarda ve halkımızda yaşamaktadır.
Önderliğimiz mutlak tecrit altında bir rehine sistemi içinde tutulmaktadır. Tarihsel olarak hiçbir insan ve halk önderi böylesine uzun zamanlı, her günü ve anı kapsamlı bir işkence sistemini kapsayan bir düzenek içinde bırakılmamıştır.
Dikkat edilirse Önderliğimizin tecridinin ağırlaştırılması ile kadınlar, halkımız ve bölge halkları, hatta insanlık üzerinde tecrit arttı. Korona hastalığının ortaya çıkışı, devlet ve iktidarlar tarafından insanlığın, kadınların tecrit altına alınması temelinde bir fırsat olarak değerlendirildi. Dolayısıyla ‘Önderliğimizin özgürlüğü kadınların, Kürtlerin, insanlığın özgürlüğüdür’ biçiminde yaptığımız belirleme geçen bu süreçte çok daha anlam kazandı. Önderliğimizin fiziki özgürlüğünün insanlığın özgürleşmesinde ne kadar kilit bir rol oynadığı açığa çıkmış oldu.
Önderliğimizin mutlak tecrit ile bir rehine sistemi içinde tutulmasında kapitalist modernist sistemin yönlendirmesi ve teşviki söz konusudur. Vahşi İmralı sistemi ve kuralları, sadece Türk devletinin bir oluşumu değildir. Uluslararası devlet sisteminin en ağır insanlık dışı yöntemlerinin süzülmüş hali İmralı’da uygulanmaktadır. Elbette İmralı ağırlaştırılmış mutlak tecridinin bu kadar şiddetli yürütülmesinin altında yatan temel sebep, kapitalist modernist sistemin temel aracı olan ulus devlet modelinin yaşadığı kriz ve tıkanmalardır. Önder Apo’nun düşünceleri, yarattığı halk, kadın ve örgüt gerçeği, hegemonik sistemi korkutuyor. Önderliğimizin sunduğu demokratik konfederalizm ve demokratik ulus alternatifi, yeni bir yaşam ve yeni bir çıkışı pratikleştirmenin tüm araçlarını, felsefesini ortaya koymaktadır. Bu yönüyle Önderliğimizin dünya, Ortadoğu ve Kürdistan’da oynadığı stratejik rol vardır.
Bunun kapitalist modernist sistemin yaşadığı tıkanma ve bunalımla ilişkisi, bu bağlamda Önderliğimizin insanlığın, kadınların, halkımızın özgürleşmesi noktasında oynadığı stratejik rol ile bağlantısı var. Alternatif düşünce ve eğilimden korkuluyor. Bu nedenle egemen sistem tüm gücünü Önderliğimizin görünmez kılınması, yok sayılması, etkisizleştirmesi için harcıyor. ABD, Almanya ve İngiltere başta olmak üzere çeşitli Avrupa devletlerinin Kürt partilerine, şahsiyetlerine sürekli Rêber Apo ve PKK ile ilgili “aranıza mesafe koyun, bağınızı kesin” dayatmaları, PKK’yi terör listesinden çıkarmamaları, hareketimizin üç öncü kadrosunu terör listelerine koyup hedef göstermeleri, özünde özgürlük mücadelemizden ciddi bir endişe ve korku duymalarından kaynaklanmaktadır. Dikkat edilirse, tam aksine son 10 yılda Önderliğimizin düşünceleri, ideolojisi her zamankinden daha fazla dünya toplumlarına, kadınlarına mal olmuş, kabul görmüş ve evrenselleşmiştir. Bütünlüklü olarak gerilla öncülüğünde halkımızın ve kadınların direnişi, Önderliğimizin düşüncelerinin tüm dünyaya yayılmasına yol açmıştır.
Türk rejimi bugün çok ciddi toplumsal sorun ve krizlerle karşı karşıya. Devlet içinde gelişen çürümenin ve ekonomik-ekolojik-ahlaki-siyasi yıkımın, uygulanan mutlak tecrit ve Kürtlere uygulanan soykırım politikalarıyla bağlantısı nedir?
Türk devleti kendi tarihinin en bunalımlı, çürümüş halini yaşamaktadır. Türkiye’de Erdoğan-Bahçeli faşist ittifakı da büyük bir sarsıntı yaşamaktadır. Hükümet yetkililerinin mafyalaştığı; yolsuzluk, hırsızlık, uyuşturucu kaçakçılığının; demokratik güçlere, kadınlara ve halklara karşı düşmanlığının haddi hesabı yoktur. Kürt halkı başta olmak üzere tüm Türkiye halkları çok vahşi bir özel savaş hükümeti tarafından yönetilmektedir. Kürdistan’da genç kadınlar, erkekler çok özel ele alınmakta; fuhuş, ajanlaştırma, uyuşturucu bağımlılığı geliştirilmektedir. Kürt gençlerinin özgürlük potansiyeli bu temelde bitirilmek istenmektedir.
Kürdistan’da operasyon adı altında Türk ordusu tarafından ormanlar yakılmaktadır. Son olarak Dersim ve Şırnak’ta süren orman yangınları, halkımızın ve ülkemizin soykırımlardan geçirilmesinin bir devamıdır. Dersim’de günlerdir süren orman yangınlarına bilinçli olarak bu yüzden müdahale edilmiyor. Yangını söndürmek isteyen Dersim halkımız da yangın bölgesine sokulmuyor. Bu durumlar asla kabul edilmemelidir. Alevilerin kutsal topraklarında gerçekleşen bu doğa kıyımlarının daha özel bir hedefi de vardır. Ormanların yakılmasıyla özünde köyler, ilçeler boşaltılmak isteniyor. Alevi kültürüne, Kürt kültürüne düşmanlık, bir de doğa kıyımı yapılarak pratikleştiriliyor. Doğa kırımlarına karşı halkımız örgütlenmelidir. Ormanların böyle yakılmasına seyirci kalınamaz. Örneğin Rojhilatê Kurdistan’da yaşayan halkımız bu konuda örnek alınması gereken bir davranış ve tutum içindedir. Kadınlar, halkımız ekolojik örgütler kurmalı, olanlar kendilerini aktifleştirmeli ve yurtseverlik görevlerini yerine getirmelidir. Bölgede siyasal partiler, sivil toplum örgütleri bu anlamda rolünü oynamalı ve sahip çıkma konusunda daha aktif olmalıdır. Devletin orman yakma politikalarına karşı örgütlü halk gücü ile karşı durulmalı. Yangınları söndürme grupları oluşturulmalıdır. Bu çalışmalar devlete bırakılmamalıdır.
En son Deniz Poyraz’a ve Dedeoğulları’na yönelik katliamlar bellidir. Ben bu ailelere tekrar başsağlığı diliyorum. Urfa’da Emine Şenyaşar ve oğlu aylardır adalet eylemi gerçekleştirmekteler. Emine Ana ve oğlunun direnişini sevgiyle selamlıyorum. Biz bu ailelerimizin her zaman yanındayız. Direnişimizle, örgütlülüğümüzle mutlaka bu mücadeleyi kazanacağız. Türkiye ve Kürdistan’daki ırkçı saldırılarla Kürt halkı ve kadınlar korkutulmak, teslim alınmak istenmektedir. Kürdistan’da uygulanan bu çirkin özel savaş yöntemlerine, ırkçı saldırılara karşı en çok kadınlar ve gençler direnmektedirler. İşgal saldırılarına da geçit vermeyeceğiz. Tek bir kişi de kalsak her yerde her zaman direniş duruşu içinde olacağız.
Faşist AKP-MHP iktidarı tüm toplumun büyük nefretini kazanmıştır. Oy oranları son derece düşmüştür. Devletçi zihniyet ile donanmış diğer partiler CHP, İYİ Parti, Deva, Gelecek, Saadet Partisi, AKP ve MHP’nin yaşadığı bu tıkanma ve çıkmazdaki halinden faydalanmak, oylarını arttırmak istemektedirler. Kürdistan’a yönelik CHP, Deva, Gelecek partilerinin yaptığı çalışmalar, Kürtleri yeniden devlete bağlama çalışmalarıdır. Kürt sorununun çözümü konusunda hiçbir projeye ve planlamaya sahip olmamalarına rağmen yalana dayalı propagandalarla Kürt halkını yeniden kandırarak hamle yapmaktadırlar. HDP, devletin tüm baskılarına rağmen direnmekte ve çalışmalarını sürdürmektedir. HDP, Türkiye’nin hakiki muhalif partisidir. Kadınların özgür ve eşit yaşama katılımı noktasında en radikal programı ve pratiği olan partidir.
Önderliğimiz üzerindeki tecridin ağırlaştırılması Kürt halkının soykırım politikalarına tabi tutulması ve kadınların köleleştirilmesi, inanç gruplarının hiçbir renk ve iradelerinin bırakılmaması demektir. Önderliğimiz üzerindeki tecrit, Türkiye halklarının da tecrit altına alınması demokrasi ve özgürlüklerin ortadan kaldırılması anlamına gelmektedir. Bu nedenle özgürlük isteyen güçlerin Önderliğimiz üzerindeki tecridin kaldırılması, fiziki özgürlüğünün sağlanması için ortak mücadele etmesi gerekir. Türkiye’de demokratik bir sistemin geliştirilmesi için öncelikle Kürt sorununun çözülmesi gereklidir. Bu da İmralı kapısının açılması ile mümkündür. Dolayısıyla Türkiye’de kadınlar öncülüğünde demokrasi ve özgürlük güçlerinin birleşik mücadelesi, Türkiye’nin aydınlık günlere ulaşmasının kilit noktası olacaktır. Birleşik mücadelede ısrarlı ve kararlı olmak şarttır. Türkiye özgürlük mücadelesi büyütüldükçe daha özgür, eşit, adaletli, ekolojik bir yaşamın inşasını da adım adım geliştirme zeminleri gelişir.
Avaşîn, Zap ve Metîna’da yoğunlaşan ancak tüm Kürdistan’a yayılan işgal saldırıları var. Türk devleti bu savaşı, son varlık yokluk savaşı olarak görüyor. Bu saldırılar karşısında gerilla, Kürt halkı ve dostlarının direnişi büyüyerek devam ediyor. HPG ve YJA Star son bir aylık savaş bilançosunu açıkladı. HPG’nin, özelde de YJA Star’ın geliştirdiği direniş düzeyini nasıl değerlendiriyorsunuz?
HPG ve YJA star gerillalarının direnişlerini sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Gerçekleştirdikleri eylemleri kutluyorum. Bu savaşta şehit düşen değerli yoldaşların tümünü; başta Mamreşo şehitleri olmak üzere Ulaş Dersim, Nûjîn, Şoreş Beytüşşebap, Rêber, Kurtay, Serhat Giravî, Zafer, Rûken, Sarya, Bawer, Diyana, Delal arkadaşları saygıyla anıyorum.
Medya Savunma Alanları’nda Türk işgaline karşı yürütülen savaş, Kürdistan tarihindeki en kapsamlı ve şiddetli bir öz savunma savaşıdır. Devletlerin bile karşı koyamayacağı en gelişkin tekniklere, uçak saldırılarına karşı demokratik modernite gerillacılığı temelinde direnilebileceğini başarıyla ispatlamışlardır.
Gerillalar, insanlık tarihinde savaş tarzı açısından çok farklı bir evre geliştirdi. Bu anlamda Kürdistan topraklarında sadece Türk işgalci ordusu ve onun çetelerine karşı halkımızı savunma değil, özgürleşmek isteyen insanlığa çok büyük, kıymetli bir öncülük, yol göstericilik yapılmaktadır.
YJA Star kadın ordulaşmasının olağanüstü bir düzeyini temsil etmektedir. Kürdistan’ı ve özgür yaşamı savunma savaşında en önde büyük bir fedakârlık, yetkinlik, kararlıkla yer almaktadır. Bugün Kürdistan’da fedailiğin adı YJA Star’dır.
Kadın ordulaşmamızın, tarihimizde çok çeşitli evreleri vardır. Ancak son Heftanîn, Metîna, Zap, Avaşîn savaşında artık çok farklı yetkin bir evreye geçtiğimizi belirtebiliriz. Kadın ordulaşmamız YPJ direnişi ile yeni bir aşamaya girmişti. Şimdi yaşanan ise bunun daha da yetkinleşen bir aşamasıdır. Yeni bir evresidir. Demokratik modernitenin gerillacılığı kadınlar öncülüğünde gelişiyor. Tarihimizin en fazla özgün kadın eylemliliğinin geliştiği bir süreç oldu ve bu bilançolarla da açıklandı. Dolayısıyla Kürtler açısından varlık yokluk döneminde kadın gerillacılığı olağanüstü bir şekilde gelişmekte ve temsil edilmektedir. YJA Star’ın ulaştığı düzey, Kürt kadınlarının iradelerinin, bilinçlerinin ulaştığı düzeyi göstermektedir. Kürt kadınları şahsında halkımızın özgürlük tutkuları, inadı ortaya çıkmaktadır.
Süleymaniye, Şengal ve Rojava’da hava saldırıları oldu. Bu saldırılarla ne yapılmak isteniyor? Uluslararası, bölgesel ve yerel güçlerin yaklaşımı nasıl oldu?
Bu saldırılar kapitalist modernist güçlerin Amerika, Rusya, Almanya, İngiltere gibi devletlerin onayı ve teşvikiyle gerçekleşiyor. Yerel düzlemde Irak, KDP güçlerinin bazı alanlarda İran devleti de işin içindedir. KDP hem meşru savunma alanlarında Türk devletine yardım ediyor hem de Rojava ve Şengal gibi alanlarda özerk yönetimlerin oluşmasına ve resmi olarak tanınmasına karşı çalışmalar yapıyor.
Şengal’de 16 Ağustos’ta YBŞ komutanı ve diplomatı Seîd Hesen düzenlenen saldırı ve ardından 17 Ağustos’ta ise bir hastaneye saldırı gerçekleşti. Bu saldırıda çok değerli özgürlük savaşçıları, hastane görevlileri şehit oldu. Tüm şehitleri saygıyla anıyorum. Bu saldırıların amacı Êzîdî halkımızı korkutmak, teslim almaktır. Êzîdî halkımız yeniden köleleştirilmek isteniyor. Kendi kendini yönetmesi istenmiyor. Tarihsel olarak sürekli fermanlarla karşı karşıya bırakılarak aslında tümüyle Êzîdîlik kültürü ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Buna karşı başta Şengalli analar ve kadınlar olmak üzere büyük bir direniş söz konusudur. Êzîdî halkımızın direnişini selamlıyor ve kutluyorum. Êzîdî halkımız örgütlülüğünü, birliğini güçlü tutup direndikçe kendi öz savunmasını kendisi yaptıkça mutlaka özgürleşecektir. Şengal halkımız, kadınlar direnirse ve kendi özerk yönetimlerine güçlü sahip çıkarlarsa kendileri açısından tarihi bir özgürlük fırsatını pratikleştirmiş olacaklardır. Özgürlük, Êzîdî halkımızın kendi kendini yönetmesi ve savunması ile mümkün olur.
Türk devletinin Rojava’ya yönelik saldırıları son dönemde giderek arttı. Son olarak Til Temir’de komuta düzeyinde Sosin Birhat, Renas Roj arkadaşlar şehit düştüler. Saygıyla anıyorum. Sosin Birhat arkadaş, Rojava savunmasında sürekli yer almış fedakar bir arkadaştı. Renas Roj, Rojhilatlı bir arkadaş olarak Rojava Devrimi’nde yer aldı. Renas Roj arkadaşın annesi ve babası çok onurluca bir tutum ortaya koydular. Daha önce başka bir oğulları da Kuzey Kürdistan’da şehit düşmüştü. Renas Roj arkadaşın annesi ve babasını da saygıyla selamlıyorum. Onların tutumu Rojhilat halkımız, tüm Kürdistan için örnek bir tutumdur.
Rojava’da tüm insanlığın krizlerine cevap olacak bir toplumsal sistem yaratılıyor. Demokratik ulus, kadınlar öncülüğünde yaşamın her alanında inşa ediliyor. Esasında saldırı buna yöneliktir, ancak TC’nin bu saldırıları sonuç almayacaktır. Çünkü Başkan Apo’nun felsefesi ve yarattığı sistem, direnişe ve öz savunmaya dayanmaktadır. Tek bir kişi bile bir yerde kalsa Başkan Apo’ya inanmışsa direnecektir. Kapitalist modernist sistem kendini değiştirmek zorundadır. Yoksa tamamen çökecektir. Egemen sistem Ortadoğu’yu, Kürdistan’ı kendi kontrolünde tutarak ömrünü uzatmak istiyor. Oysa bu sistem çoktan iflas olmuştur. Halkların, kadınların direnişi, örgütlülüğü, birliği var. Bu nedenle esasta başarı kazanacak olan özgürlük ve demokrasi güçleridir.
Son dönemde çok tartışılan ve gündem olan ABD’nin Afganistan’dan çekilişi ve Taliban’ın bu ülkeye hakim olması durumu var. Burada kadınlar çok büyük tehlike altında. Bu bağlamda bölgedeki kadın mücadelesinin durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
ABD, Afganistan’dan çekilerek, bu toprakları Taliban’a bıraktı. Bunda ABD’nin kendi içindeki zayıflıkları, ekonomik olarak zorlanmaları bir neden olarak gösterilse bile esas plan Rusya, Çin, İran gibi devletleri Taliban ile uğraştırmak ve zayıflatmaktır. İran hedeftedir. Yeni bir dünya düzeni, bu temelde oluşturulmak istenmektedir. Afgan kadınları ve halkı da dengelerin yeniden oluşturulması savaşında kurban olarak verilmiştir. Amerika, Afganistan’a gittiğinde en temel sloganı Afganlı kadınları özgürleştirmekti, ancak şimdiki durum tam tersidir. ABD, Afganistan’da kendi planlarını hayata geçiremedi, politikaları ile alternatif özgürlükçü güçlerin gelişmesine de izin vermedi. Sonuçta toplumu, kadınları Afganistan’ın ve dünyanın en gerici güçlerinden biri olan Taliban’a teslim etti.
ABD Başkanı Biden, en fazla da kadın özgürlük söylemleri ile ortaya çıktı. Kendi kabinesinde kadınlara büyük bir yer verdi. Yardımcısı da ABD tarihinde ilk kez siyahi bir kadın olan Kamala Haris’tir. Ancak diğer yandan ABD’de tabandan gelişen bir kadın özgürlük örgütlülüğü yoktur. Bu anlamıyla demokratik ilkeler ve katılım temelinde kadının öz gücünü, rengini, düşüncelerini savunan geniş bir örgütlülükten bahsedilemez. Yani iktidar içine alınan kadınları denetleyecek, yönlendirecek kadın meclisleri söz konusu değil. Bu da bazı kadınları sistemin içine girip bazı rol ve misyonlar alsalar bile bu sadece bireysel ve sembolik kalmaktadır. Sistemin özü, yani kadınların sömürü çarkı korunuyor. Görünüşte bazı kadınları sistem içine alarak aldatan bir yaklaşım söz konusudur. Bugün birçok kadın hareketi de ABD ve Avrupa’nın kadın özgürlüğünü saptıran, yanıltan, bireycileştiren, erkeğe benzeştiren bu sistemi sorgulamaktadır. Derinleştirilmiş kadın köleliği çok yönlü tartışmadadır.
Afganistan’ın Taliban’a böyle bırakılmasının altında yatan sebep de aynı egemen erkek zihniyetidir. Bölge derinlikli kölelik sistemine alınmıştır. Afganistan’da toplumun, kadınların Taliban’a bırakılması, kadın özgürlük mücadelesi açısından bakıldığında; bölge, siyaha, kadın düşmanlığına boyanmıştır.
Tüm kadınların hakiki kadın özgürlük çizgisine yoğunlaşması gerekir. Amerika’dan beklentili olmak demek, kendini Amerika’ya bağlamak, özünde erkeğe bağlamak anlamına geliyor. Kendi öz örgütlülüğünü, öz savunma sistemini, kadın ittifaklarını, ortaklaşmasını geliştirmesi gerekir. Kadınlar yaşamın her alanında kendi kararlarını kendileri vermeli ve kendi kendilerine yetecek bir sistem kurmalılar. Bu anlamda Rojava çok çarpıcı bir örnek olmaktadır. Rojava’nın YPG ve YPJ’si gibi Afganistan ve bölgedeki tüm kadınlar kendi sistemlerini kurmayı başarmalılar. Bu anlamda Kürt kadınları ile Afgan kadınları birlikte, ortak mücadele etmeli ve birbirlerinden öğrenmeliler. Burada da Rojhilatê Kurdistan kadın hareketlerine büyük görevler düşüyor. Kürt kadınları bu bölgede öncülük rolünü hem kadınlar hem de halklar açısından oynamalı.
Genel olarak kadın özgürlük mücadelesinin durumunu, Kürt kadın hareketinin tüm bu gelişmelerde rolünü, çalışmalarınızın ulaştığı düzeyi paylaşabilir misiniz?
Dünya, Ortadoğu ve Türkiye’de genel olarak kadın özgürlük mücadeleleri gelişip büyümeye devam ediyor. Küresel salgın sürecinde kadınların yaşadıkları, onların bilinçlenmelerine ve kadın köleliğinin derinliğini fark etmelerine sebep oldu. Bu yüzden her zamankinden daha fazla örgütlenme ve öz savunma üzerinde durulmaktadır. 21. yüzyılı kadın yüzyılı yapma iddiası giderek güçlenmekte, çünkü 5 bin yıllık egemen sistem ciddi bir tıkanma, çözümsüzlük yaşamaktadır. Tüm gelişmelerin içinde Kürt kadın hareketi stratejik bir rol oynamaktadır. Biz hem ulusal mücadelemizde hem de kadınların özgürleşmesinde, halkların birlikte kardeşçe ve eşit yaşamasında öncü bir rol oynamaktayız.
Kürt Kadın Hareketi olarak Başkan Apo’nun özgür kadın çizgisi ve öncülüğünde büyük bir tecrübe yaşadık. PKK’nin kuruluşunda Sakine Cansızlar’dan bu yana varız. Kadın ordulaşması, toplumsal örgütlenmelerde, kadın partileşmesi, sistem konularında ciddi bir tecrübe ve birikime sahibiz. Bu tecrübeye sahip binlerce kadın kadro, yerel kadro dört parça Kürdistan’da, Avrupa’da çalışmaktadır. Milyonları aşan kadın potansiyeline sahip bir kadın hareketiyiz. Yine sadece Kürt kadınları değil, dünyanın tüm halklarından, inançlarından milyonlarca kadını etkiliyoruz. Bu yönüyle dünyayı etkileme kapasitesine sahibiz. Rojava’da kadın devrimi var. Kadın hareketi olarak sistem karşıtı bir yapılanma yaratma çalışmalarımız dünyanın her tarafında yürütülmektedir. Böylesi stratejik bir rol ile çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Özgürleşme düzeyini felsefi, ideolojik çalışmalarla yükseltme, örgütlenme, öz savunma ve yaşamın tüm boyutlarında yeniden yapılanma üzerinde duruyor ve çalışıyoruz. Bu çalışmaları Türk devletinin tüm Kürdistan’a yönelik işgal saldırıları yaptığı bir dönemde dahi sürdürmekteyiz.
KJK olarak son bir yıldır başlattığımız “Kadın Kırımına Karşı Özgür Kadın ve Toplumu Savunmalıyız” hamlemiz sürmektedir. Bu dönemde kadınlar Türk devletinin işgaline karşı tüm eylemliliklerin başını çektiler. Türk işgalinin gelişmesi kadın kırımlarının gelişmesidir. T.C. devleti işgaline karşı durmak aynı zamanda kadın kırımı politikaları ve anlayışına da karşı durmaktır. Avrupa’da geçen dönemde “Diktatörü Yargılamak İçin 100 Neden” kampanyası güçlü yürütüldü. Bunun yanında Kürdistan’ın dört bir yanında küçük yaşta evlenme, yoksulluk, öz savunma, özerk yönetimin savunulması temelinde çeşitli kadın kampanyaları devam etmektedir.
Kadınlar olarak bu süreçte en başta Türk devletine ve kapitalist modernist sistemin tüm saldırılarına karşı direnişimizi yükseltmeliyiz. Kürt kadın hareketinin tarihi direniş tarihidir. Binlerce şehidimiz var. Saralarla başlayan bu kutsal ve yüce direniş kültürünün devam ettiricileriyiz.
Diğer yandan kadınlar olarak düşünce gücümüzü daha da geliştirmemiz gerekir. Çünkü verili sistem sadece kaba zora dayalı değil, en çok da ideolojik olarak, günlük yaşamımızı biçimlendirmeye çalışarak kadın köleliğini yeniden üretiyor. Çeşitli saptırmalarla bizi sürekli yönlendirmeye ve kendi sistemine eklemlemeye çalışıyor. Bu yönüyle en temel sorun hakiki bir kadın özgürlük çizgisinde yoğunlaşmamız ve bu temelde kendi doğru yolumuzu bulmamızdır. Kadınlar olarak kendi yaşamımız hakkında biz söz sahibi olmalıyız. Kadınlar yaşamın her alanında eşit bir şekilde, ancak kendi renkleriyle yer almalıdır. Kadınların eğitim, iş, sağlık, hukuk alanlarında uğradıkları çok ciddi haksızlıklar var. Kadına yönelik şiddet oranları hala çok yüksek, namus cinayetleri adı altında katliamlar, intiharlar yaşanıyor. Dolayısıyla kadınların durumu ancak çok radikal demokratik bir sistemin oluşturulması ile düzelebilir. Özgürlük, toplumsal demokrasinin sağlanması ile garanti altına alınır, sürekli ve kalıcı olur. Bu nedenle kesinlikle tüm kadınların bilinçlenme ve örgütlenme çalışmalarına öncelik vermeleri gerekiyor.
Sistem, düşünemeyen, iradesiz, köle kadınları yaratmaya çalışıyor. Bu kabul edilemez. Kapitalist modernist yaşamın her anı kadınlar tarafından sorgulanmalıdır. Sistemden kopuş, egemen erkekliğin günlük yaşam modellerinden kopuş çok önemli olmaktadır. Şu anda egemen sistem içselleştirilmiş köleliği geliştirmeye çalışmaktadır. Örneğin kadın, özgür olduğu yanılgısını yaşamaktadır. Ortadoğu’da, dünyanın diğer yerlerinde kadın köleliği daha açıktır. Bu yönüyle mücadele daha keskindir. Kadınların özgürlüğü, cins mücadelesi buralarda daha keskindir. Cins mücadelesi, sınıf ve ulus mücadelesini de kapsamaktadır. Tüm çelişkilerin en eskisi ve en kapsayıcısıdır. Doğru temelde bir bilinçlenme olmadan başarılı bir mücadele yürütülemez. Bilinçlenme, kadın yoldaşlığını güçlü geliştirir. Sistem kadınları birbirine düşman etmiştir. Kadın yoldaşlığı ve birliğinden her türlü özgürlük fikri ve eylemi muazzam gelişmektedir. Bu anlamda Başkan Apo’nun kadın özgürlük çizgisi her gün yeniden yeniden incelenmeli ve uygulanması için çalışılmalıdır. Önder Apo’nun yarattığı özgür kadın çizgisinin doğruluğu binlerce kez kendini ispatlamıştır. Bu temelde örgütlenme, eylemlilik başarının altın anahtarıdır. Bu çalışmalarımızı güçlendirmeliyiz.
Türkiye’de kadın özgürlük mücadelesi çok önemli bir düzeydedir. İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasından sonra kadın eylemlilikleri hala devam etmektedir. İstanbul, bir kadın özgürlük merkezidir. Burada kadınlar güçlü bir şekilde örgütlenip çalışırlarsa aslında tüm Türkiye’yi etkileyebilirler. İstanbullu kadınlar bu bilinçle hareket etmelidir. Örgütlenmeli ve eylemler yapmalıdır. Kadınlar birlikte oldukça güçleneceklerdir.
Temmuz’un sonunda Lübnan’da 2. Kuzey Afrika ve Ortadoğu Konferansı gerçekleşti. 18 ülke katıldı. Örneğin bu çalışma önemliydi. Kadınlar bir araya gelerek sorunlarını, çözümlerini tartışarak yaşam ve çalışma perspektifi oluşturmakta ve mücadelelerini geliştirmekteler. Bu çalışmayı yürütenleri ve katılanları kutluyoruz. Bu tarz çalışmalar dünyanın her alanında yapılmalıdır. Dünyadaki tüm sorunların esas çözümü bilinçli, örgütlü kadınların birlikte yürütecekleri ortak mücadelelerdir. Ortadoğu’da Kürt, Türk, Arap, Yahudi, Fars, Ermeni, Süryani, Çerkes, Türkmen kadınlar ve her inanç topluluğundan kadınlar birliklerimizi oluşturup mücadele ettiğimizde mutlaka kazanırız.
Önemli bir süreçten geçiyoruz. Yoğun saldırılar karşısında Kürt halkı, kadın ve gençlik nasıl bir mücadele geliştirmelidir?
Kürt halkı, kadınları ve gençleri olarak çok kritik ve zorlu bir dönemden geçmekteyiz. 21. yüzyılı kadın yüzyılı, halkların özgürlük yüzyılı yapacağız. Yaşanan kaos ve krizlerden örgütlenmelerimizi güçlü oluşturursak özgürlük temelinde bir çıkış yapabiliriz. Bunun imkanları her zamankinden daha fazladır. Bu imkanları görelim, bu temelde zamanın ruhuna uygun mücadeleyi radikalleştirelim. Kazanan kesinlikle biz oluruz. Bu yönüyle de en fazla direnişi, örgütlülüğü geliştireceğimiz bir dönem içindeyiz.
Önderliğimiz 23 yıldır ağırlaştırılmış tecrit altındadır. Öncelikle Önderliğimizin özgürleşmesi temelinde gerçekleştirdiğimiz “Dem Dema Azadiyê Ye” hamlemiz vardır. Önderliğimizin üzerindeki tecridin kaldırılması, fiziki özgürlüğünün sağlanması için çok daha güçlü ve etkili çalışmamız gerektir. Bu temelde halkımızı, kadınları, gençleri, dostlarımızı, Önderliğimizi güçlü sahiplenmeye çağırıyorum. Önderliğimizin özgürlüğü aynı zamanda kadın özgürlüğüdür.
Kadın özgürlük mücadelesinin güçlü yürütülmesi kadınların dayanışması, ortaklaşması, ittifaklar kurması stratejik öneme sahiptir. Bunları geliştirmeliyiz. Bunların geliştirilmesi için tüm kadın örgütlerine, feminist örgütlere, kadın siyasetçilere, akademisyenlere, sanatçılara, hukukçulara tüm mesleklerden kadınlara, ev kadınlarına çağrı yapıyorum. Kadın birliklerini, örgütlenmelerini daha fazla geliştirelim. Mahalleden, köyden başlayarak kadın komünleri, meclislerini oluşturalım. Kadınlar her yerde örgütlü olmalıdır. Elit, üstten, bürokratik kadın çalışma tarzını bırakalım. Her kesime uygun örgütlenme modellerini kendimiz yaratarak örgütlü hale gelelim. Örgütlü olursak, kendimizi eğitip bilinçlendirirsek öz savunmamızı da çok iyi bir şekilde yapabiliriz. Yeni ve alternatif yaşamı da tüm zorluklara rağmen inatla kurabiliriz.
Bu temelde ben tüm kadınları, halkımızı yüksek bir bilinç, moral ve motivasyon ile çalışmalara yüklenmeye ve mücadelemizi büyütmeye çağırıyorum. Kadınlar olarak tüm özgürlük, demokrasi ve ekolojik çalışmaların öncüsüyüz. Bu temelde rolümüzü güçlü oynayalım. Kendimizi eğitelim, bilinçlendirelim, örgütleyelim ve eyleme kavuşturalım. Kadın iradesi ve rengi bu temelde oluşur. Bu temelde yeni yaşam ve ilişkiler kurulabilir. Bu anlamda kesinlikle başaracağımıza inanıyorum.