HABER MERKEZİ- Medya Haber Televizyonunda yayınlanan özel bir programda açıklamalarda bulunan Besê Hozat, Türk Adalet Bakanlığı’nın Önder Apo’nun mesajının yönetmelik nedeniyle görüntülü olamayacağı yönündeki açıklamasını gayri ciddi olarak değerlendirerek, “Bu yaklaşımı şiddetle reddediyoruz, eleştiriyoruz, hiçbir biçimde kabul etmiyoruz” dedi.
Önder Apo üzerindeki tecrit ve izolasyonun sürdüğünü belirten Hozat, “Siz oyun mu oynuyorsunuz, ne yapmak istiyorsunuz? Ekim ayından bu yana yaptığınız açıklamaları nereye koyuyorsunuz, onların adını nasıl koyuyorsunuz? ‘Görüntülü açıklama mevzuata uygun değil’; peki yazılı açıklama mevzuata uygun olacak mı? Nasıl oluyor bu? Tecrit koşullarında Önder Apo’nun açıklama yapması doğru mudur? Tecrit koşullarında yapılacak açıklamanın etkisi nasıl olur? Ben Adalet Bakanı’na soruyorum. Tecrit koşullarında Önder Apo’nun açıklama yapmasının mevzuatta ve hukuktaki yeri nedir? Buna cevap versinler” diye konuştu.
İmralı’daki sistemin ortadan kaldırılması için gerekli yasal düzenlemelerin bir an önce yapılması çağrısında bulunan Besê Hozat, şunları söyledi: “Önder Apo’nun koşullarının değiştirilmesi, iyileştirilmesi gerekiyor. Tecridin tamamen ortadan kalkması gerekiyor. Önder Apo’nun özgür olması, serbest bırakılması lazım. Özgür, yaşar ve çalışır koşullara sahip olması gerekiyor ki rolünü oynayabilsin, çalışabilsin, demokratik dönüşüm sürecini yapılandırabilsin, yönetebilsin. Bunlar olmadan nasıl olacak?”
Besê Hozat’ın değerlendirmelerinin tamamı şöyle:
“Ben öncelikle uluslararası komployu geliştiren güçleri büyük bir nefretle kınıyor ve lanetliyorum. Önder Apo’nun yirmi altı yıllık, muazzam ve görkemli İmralı direnişini saygı, sevgi ve özlemle selamlıyorum. “Güneşimizi Karartamazsınız” şehitlerini ve Viyan Soran yoldaş şahsında tüm devrim ve özgürlük şehitlerini saygı ve minnetle anıyorum.
Bu şehitler, bugün de komploya ve Kürt soykırım politikalarına karşı verilmeye devam ediyor. Büyük bir mücadele var ve bu mücadele sürüyor. Bu direniş de sürüyor. En son Nesrin Amed yoldaşı, YJA Star komutanını şehit verdik. Gerçekten çok değerli bir yoldaştı. Büyük bir emeği vardı, özellikle kadın ordulaşmasında emek sahibiydi. Çok cesur bir yoldaştı.
Savaşta da çok yoğun bir süreç yaşanıyor; zaten hâlihazırda yoğun bir savaş durumu var. Saldırılar var ve buna karşı büyük bir direniş var. Şehitler vermeye devam ediyoruz. Zîlan ve Delal yoldaşların şehadeti yaşandı. Yine bu son saldırılarda yaşanan şehitler var; henüz isimleri açıklanmayan arkadaşlar var.
Tabii düşmanın da çok büyük kayıpları var. Özellikle bu son saldırılarda, yapılan eylemlerde büyük darbe aldılar.
KOMPLOYA KARŞI DİRENİŞ GÖRKEMLİ BİR ŞEKİLDE DEVAM EDİYOR
Komploya karşı mücadele ve direniş çok görkemli bir biçimde sürüyor. Gerilla direnişi olarak sürüyor, halk direnişi olarak sürüyor. Dünyanın dört bir yanında dostlarımızın katılımıyla yirmi altı yıldır kesintisiz bir biçimde bu ana, bu saate kadar devam eden büyük bir mücadele ve direniş söz konusu.
Bu yıl komplonun yirmi altıncı yılıydı ve yirmi yedinci yılına girdik. Kürdistan’da ve ülke dışında çok güçlü bir biçimde komplo protesto edildi. Bu yılki katılımlar çok kitleseldi. Yüz binlerce, milyonlarca insan komployu protesto etti ve kınadı. Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için her yerde çok güçlü bir biçimde talepler dile getirildi. Önder Apo’nun özgürlüğü haykırıldı. Bu konuda mücadele kararlılığı ortaya konuldu.
Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Yirmi altı yıllık komploya ve komplocu güçlere karşı verilen mücadele, Kürt halkında büyük bir bilinçlenmeyi, büyük bir aydınlanmayı, büyük bir örgütlenmeyi ve iradeyi açığa çıkardı. Gelinen aşamada bu mücadele ve direniş karşısında komplocu güçler yenildi. Komplo yenildi, boşa çıktı. Şu anda gerçekten soykırımcı sistem ve soykırımcı politikalar iflas etmiş durumdadır. Komplo da zaten bunun bir parçası olarak geliştirildi ve bu soykırım politikalarından sonuç alınmak istendi.
Artık çok açık görüyoruz ki soykırımcı, inkârcı, imhacı, faşist Türk devlet sistemi ve rejimi de gelinen aşamada iflas etmiştir. Bu sistem ve politikalar artık dikiş tutmuyor, bu bir gerçektir. Halkımızın, halklarımızın, dostlarımızın ve gerillanın görkemli mücadelesi sonucu şu anda düşman yenilmiştir. İmralı tecrit sisteminde gediğin açılması, bu sistemin paramparça olup dökülmesi, yirmi altı yıllık görkemli ve başarılı mücadelenin sonucudur. Bu son derece önemlidir.
Dediğim gibi bu mücadele düşman gerçeğini her yönüyle aydınlattı. Türk devlet gerçeğini her bakımdan açığa çıkardı. Halkımızda da bu anlamda müthiş bir tarih bilinci oluşturdu. Düşman bilinci oluşturdu, özgürlük bilincini keskinleştirdi, özgürlük mücadelesini ve direnişini biledi. Güçlendirdi ve çelikten bir iradeyle, inançla, kararlılıkla halkımız yirmi altı yıldır kesintisiz bir mücadele yürütüyor. Sürekli bir mücadele bu. Ve bu yıl da bir bakıma bunun zirvesi oldu. Bu direniş, bu mücadele doruğa ulaştı. Meydanlar yüz binlerle, milyonlarla doldu taştı. Gerçekten çok görkemliydi.
KÜRT HALKI MÜCADELE ETTİKÇE İRADELEŞTİ
Kuzey Doğu Suriye halkları yüz binlerle meydanları doldurdu. Strasbourg’da, Avrupa’da, Avrupa’nın dört bir tarafında, Bakurê Kürdistan’da, Amed’de çok önemli direniş ve eylemler yaşandı. Kürdistan’ın her yerinde de çok güçlü kitlesel kınama açıklamaları, yürüyüşler, protestolar oldu. Dolayısıyla gelinen aşamada çok rahatlıkla şunu söyleyebiliriz: Gerçekten komplo yenilmiştir, komplocular yenilmiştir. İnkar, imha, yüz yıllık soykırım politikaları boşa çıkmıştır ve iflas etmiştir. Bu politikalarda ısrar ediyorlar ama boşa çıkmış durumdadır. Geriye dönüş mümkün değildir. Kürt halkı yediden yetmişe ayaktadır; özgürlüğe kalkmıştır. Güçlü bir iradeyle her yerde direniyor, mücadele ediyor. Mücadele eden bir halk özgürleşmiştir artık. Sessiz kalan, boyun eğen, sinen bir halk köle bir halktır; köle bir toplumdur. Fakat Kürt halkı böyle bir halk değil. Kürt halkı mücadele ve direniş hâlindedir. Bir halk, bir toplum mücadele ettikçe, direndikçe özgürlüğe yürüyor ve özgürleşiyor. Kendini yaratarak özgürlüğe doğru yürüyor, o anda da özgürleşiyor. Kürt halk gerçeği böyle bir gerçekliktir. Mücadele ettikçe, direndikçe özgürleşen, güzelleşen, iradeleşen bir gerçeklik hâline geldi ve bu hakikat bugün de devam ediyor. Mutlaka da başarıya ulaşacaktır.
AVRUPA HALKLAR PLATFORMU ÖNDERLİĞİN FİKİRLERİNİN EVRENSELLEŞTİĞİNİN GÖSTERGESİ
Bunlar çok değerli çalışmalardır; gerçekten çok değerli ve anlamlı bir emektir. Bu çalışmalarda emeği olan herkesi büyük bir saygıyla selamlıyor ve kutluyorum. Asrın en değerli, en anlamlı çalışmaları diyebiliriz. Özgürlük fikirlerinin yayılması, tüm dünyaya kadın özgürlükçü, demokratik, ekolojik paradigma olan demokratik ulus paradigmasının tüm dünya halklarına, tüm dünya toplumuna ve insanlığa mal olması, sahiplenilmesi; insanlık sorunlarına çözüm ve alternatif olarak ortaya çıkması ve benimsenmesi, tartışılması, bu paradigmanın örgütlenmesi ve uygulanması üzerindeki yoğun arayışlar, çalışmalar ve çabalar çok değerlidir. Bu, Önderliğin fikirlerinin, paradigma ve projelerinin ne kadar evrenselleştiğini; insanlığa, dünya toplumlarına ne kadar mal olduğunu, benimsendiğini ve karşılık bulduğunu gösteriyor. 14-16 Şubat arasında “Avrupa Halklar Platformu” adıyla yapılan çalışma bunu çok güzel ortaya koydu.
Önder Apo paradigmasının ne düzeyde evrenselleştiğini, insanlık tarafından, dünya halkları ve toplumları tarafından ne kadar sahiplenildiğini gösterdi. Bu çalışmaya toplumun birçok kesiminden, çeşitli kurumlardan temsilciler, çevrelerden şahsiyetler katıldı. Aydınlar, siyasetçiler, akademisyenler, kadın hareketinden, ekoloji hareketinden, birçok sosyalist ve demokratik güçlerden insanlar katıldı. Yani bir bütün olarak enternasyonal bir çalışma oldu. Dünyanın dört bir yanında Önder Apo’nun fikirlerini benimseyen özgürlük, eşitlik, adalet, demokrasi, sosyalizm, kadın özgürlüğü ve doğayı savunan, doğa üzerindeki sömürüye ve yıkıma karşı mücadele veren kesimler katıldı.
Dolayısıyla önderlik paradigması çok yönlü biçimde, her yönüyle tartışıldı. Daha iyi kavrandı, çok daha ileri düzeyde bir bilinç yükselmesi ortaya çıktı. Gerçekten kapitalist, emperyalist ve hegemonik sistem ile kapitalist modernite paradigması toplum düşmanıdır, insan düşmanıdır, kadın düşmanıdır, doğa düşmanıdır. Şu anda toplum büyük bir bunalım içindedir, insanlık büyük bir bunalım yaşıyor. Toplumsal sorunlar her yönüyle derinleşmiş durumdadır. Büyük bir yıkım söz konusudur.
Toplum üzerinde büyük bir sömürü, ahlaki çöküntü ve bunalım durumu var. Dünyanın her yerinde halklar, toplumlar, ezilen tüm kimlikler -kadınlar başta olmak üzere- sorunlarına çözüm arıyor, özgürlük istiyor, eşitlik istiyor, demokrasi ve adalet talep ediyor. Özgürce, demokratik bir yaşam istiyorlar. Bütün bu arayışlar Önderlikte buluşuyor. Önder Apo’nun fikirleriyle güçlü bir buluşma yaşanıyor, çünkü Önderlik bütün bunlara çözüm üretiyor. Alternatif bir çözüm programı ortaya koyuyor, bir proje ortaya koyuyor, bir yaşam ve sistem biçimi ortaya koyuyor. Burada müthiş bir susamışlık ve ihtiyaç durumu var. Bu kadar büyük ilgi bu ihtiyaçtan kaynaklanıyor. Dolayısıyla bu çok önemlidir.
Bu çalışma sonrasında yayınlanan bildiride çok önemli çağrılar yer aldı. Önemli sonuçlar ortaya çıktı. Önemli bir kararlaşma vardı. Bunu güçlü bir biçimde uygulamak, takipçisi olmak, mücadeleyi yükseltmek ve örgütlenmek; bu paradigmayı ulaşmayan her yere ulaştırmak son derece önemlidir. Bu da küresel özgürlük hamlesinin bir sonucu oluyor ve son derece değerlidir.
Gerçekten bu çalışmaları kutluyorum. Aksatmadan, zayıflatmadan sürdürmek lazım. Bu yönlü çalışmalar çok değerlidir. Paradigmamızı yayma çalışmalarını ve onu örgütleme çabalarını güçlü bir biçimde sürdürmek gerekiyor.
Komplonun yirmi altıncı yılında, yirmi yedinci yılına girerken, komplonun yıl dönümünde böyle bir çalışmanın ortaya çıkması da komploya çok anlamlı bir cevap verdi. Komplonun ne biçimde boşa çıkarıldığını gösterdi. Önder Apo’nun fikirleri, önderlik gerçeği komployla tasfiye edilmeye çalışılırken şimdi ortaya çıktı ki Önder Apo’nun düşünceleri tüm dünyaya yayılmış, dünya halkları tarafından sahipleniliyor, rehber ediniliyor. Tüm toplumun ve insanlığın yolunu aydınlatıyor. Komploya verilebilecek en büyük ve en anlamlı cevap da budur. Bunu çok güçlü bir biçimde sürdürmek gerekiyor.
ADALET BAKANI’NIN AÇIKLAMASI GAYRİ CİDDİ
Adalet Bakanı bir-iki gün önce bir açıklama yaptı ve “görüntülü açıklamanın mevzuata uygun olmadığını” söyledi. Bu gerçekten çok gayri ciddi bir açıklama. Bu yaklaşımı şiddetle reddediyoruz, eleştiriyoruz, hiçbir biçimde kabul etmiyoruz.
Önder Apo üzerinde yirmi altı yıldır bir tecrit ve izolasyon durumu var; bu bir işkencedir. Uluslararası hukuk bunu işkence ve insanlık suçu olarak tanımlıyor ve gerçekten öyledir. Bu hâlâ sürüyor, tecrit hâlâ devam ediyor.
Tecrit koşullarında Ekim ayından bu yana sürekli iktidar cenahından -Devlet Bahçeli bunun başını çekti- Önder Apo’ya çağrılar yapılıyor, Önder Apo’nun harekete çağrı yapmasını, kamuoyuna çağrı yapmasını istiyorlar. Hatta Devlet Bahçeli, 22 Ekim’de grup toplantısında yaptığı konuşmada Önder Apo’nun Meclis’e gelmesini, HDP’ye Meclis’te seslenmesini, HDP grup toplantısında konuşmasını ve çağrı yapmasını istedi. Önder Apo’yu Meclis’e davet etti açıkça. Yani aylardır bu yönlü yoğun ve açık çağrılar yapılırken şimdi Adalet Bakanı’nın çıkıp “Bu mevzuata uygun değildir, görüntülü açıklama olmaz.” demesi ne kadar gayri ciddi olduklarını ortaya koyuyor. Sürece, Önder Apo’ya, Kürt halkına, Türkiye halklarına, dünya halklarına ne kadar gayri ciddi yaklaştıklarını gösteriyor.
O zaman soralım; siz oyun mu oynuyorsunuz, ne yapmak istiyorsunuz? Ekim ayından bu yana yaptığınız açıklamaları nereye koyuyorsunuz? Onların adını nasıl koyuyorsunuz? “Görüntülü açıklama mevzuata uygun değil”; peki yazılı açıklama mevzuata uygun olacak mı? Nasıl oluyor bu? Tecrit koşullarında Önder Apo’nun açıklama yapması doğru mudur? Tecrit koşullarında yapılacak açıklamanın etkisi nasıl olur? Ben Adalet Bakanı’na soruyorum: Tecrit koşullarında Önder Apo’nun açıklama yapmasının mevzuatta ve hukuktaki yeri nedir? Buna cevap versinler.
Zaten biz baştan itibaren söylüyoruz. Madem Önderlikten bir açıklama istiyorsunuz, çağrı yapıyorsunuz, o zaman İmralı tecrit işkence sistemini ortadan kaldırın, bu sistemi lağvedin. Bu sistem ortadan kalkmalı, çünkü bu sistem suçtur. Tecritle hukuk ayaklar altına alınmış durumda. Tecridi ortadan kaldırın; Önder Apo’nun çalışır ve yaşar koşullarını oluşturun. Zaten Önder Apo koşullar değişirse rolünü oynayacağını, her türlü katkıyı sunacağını söyledi. Türkiye’nin demokratikleşmesi için süreci çatışma zemininden siyasi ve hukuki zemine çekeceğini söyledi. Ama şunu da ekledi: “Tecrit devam ediyorken, koşullar değişmezse ben bunu yapamam.”
ÖNDER APO’NUN ÖZGÜR YAŞAR VE ÇALIŞIR KOŞULLARA SAHİP OLMASI GEREKLİ
Koşullar değişmiş mi? Önder Apo’dan çağrı bekliyorlar, “Öcalan niye çağrı yapmadı, niye gecikti, hani 15 Şubat’ta yapacaktı?” diyenler var. Kimse sormuyor ki koşullar değişmiş mi diye. Kendi hukuklarını, uluslararası hukuku ayaklar altına almışlar. Her şeyden önce bunları uygulamak gerekiyor. O yüzden yasal ve hukuki düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Önder Apo’nun koşullarının değiştirilmesi, iyileştirilmesi gerekiyor. Tecridin tamamen ortadan kalkması gerekiyor. Önder Apo’nun özgür olması, serbest bırakılması lazım. Özgür, yaşar ve çalışır koşullara sahip olması gerekiyor ki rolünü oynayabilsin, çalışabilsin, demokratik dönüşüm sürecini yapılandırabilsin, yönetebilsin. Bunlar olmadan nasıl olacak?
Şimdi de “İlla da yapsın çağrıyı ama görüntülü yapmasın. Yazılı yapsın, kendisi de okumasın, birileri alsın, okusun.” diyorlar. Bunu şiddetle reddediyoruz. Hiçbir inandırıcılığı olmaz, hiçbir etkisi olmaz. Böyle bir şey kabul edilemez. Sen Önder Apo’yu işkence ve tecrit koşullarında tutacaksın, Önder Apo adına da birileri bir belge okuyacak, hareketten ve halktan da bunun gereklerini yerine getirmesini bekleyeceksin. Bu boş bir hayaldir. Kimse böyle hayallere kapılmasın, gayri ciddi yaklaşımları da ciddiye almayız.
Numan Kurtulmuş üç gün önce açıklama yaptı: “Öcalan’ın yapacağı açıklama çok tarihi önemdedir” dedi. Meclis Başkanı da “Bu çağrı tarihi önemdedir” diyorsa o zaman bu açıklama için de ciddi ve saygılı bir yaklaşım gerekir. Buna denk bir ciddiyet ortaya konmalıdır. Aksi hâlde kabul edilemez.
Açıklamanın mutlaka görüntülü olması gerekiyor. Bizler, bu hareketin kadroları, militanları, savaşçıları, halkımız, dostlarımız, tüm demokratik kesimler, kamuoyu; Önder Apo’nun çağrısını kendi ağzından dinleyebilmeli, onu görebilmeli. Ancak bu şekliyle inandırıcı olur. Bu kadar tarihi bir sürece böylesine gayri ciddi bir yaklaşımı kabul etmiyoruz. Tarihi önemde dedikleri bir açıklamaya böylesine gayri ciddi, basit yaklaşım kabul edilemez. Etkili olmaz, karşılık bulmaz. Daha nasıl açık söyleyelim? Böyle olmaz.
Eğer Adalet Bakanı’nın sergilediği yaklaşım bir devlet ve iktidar yaklaşımıysa gayri ciddidir. Bu, bir oyun oynadıklarını gösterir. Eğer herkesin yaklaşımı buysa ve böyle yapmaya çalışıyorlarsa, ortada bir ciddiyet yok demektir.
Gerçekten Önderlik, Kürtler açısından, Türkiye halkları açısından, bölge açısından çok tarihi bir hamle başlatmaya hazırlanıyor. Takip edebildiğimiz kadarıyla çok yoğun bir çalışma içerisinde. Zaten Önder Apo’nun elli yıllık mücadelesi ve İmralı’daki yirmi altı yıllık direnişi, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun demokratik çözümü için verilmiş bir mücadeledir. Şu anda da Önder Apo bunun mücadelesini veriyor. Halklar adına, tüm ezilen kimlikler adına, kadınlar adına, insanlık adına Önder Apo, İmralı işkence ve tecrit sisteminde amansız, insanüstü bir iradeyle büyük bir direniş sergiliyor.
Şu anda da yine Kürtler ve Türkiye halkları başta olmak üzere bölge halkları için büyük bir demokratikleşme hamlesine hazırlanıyor. Hareketi de büyük bir dönüşüm, köklü bir değişim sürecinden geçirmek istiyor. Demokratik bir değişim ve dönüşüm sürecine sokmak istiyor. Gelen mektupta da çok net bir biçimde gördük ki Önder Apo, demokratik değişim ve dönüşüm ile yeniden yapılanma konusunda derinleşmiş, kararlı ve iddialı. Büyük bir çaba ve emek veriyor.
Önder Apo, halkların çıkarı için eline geçen en küçük imkânı bile değerlendiriyor. Tüm gücünü, enerjisini, hayatını, ömrünü bu davaya adamış durumda.
Birileri “Türkiye’yi seviyoruz, yurtseveriz” diyor ama gerçek bir Türkiye yurtseveri varsa o da Önder Apo’dur. Önder Apo, bütün ömrünü demokratik cumhuriyetin inşasına adamış, bunun mücadelesini vermiştir. Yılmaz bir demokratik cumhuriyet mücadelesi yürüten kişidir. Kürtlerin özgürlüğü kadar Türkiye’nin halklarının özgürlüğü, bölge halklarının özgürlüğü için de emek veren biridir.
Şu anda yıllardır Kürtler büyük bir mücadele veriyor. Başta da söyledim; mücadele eden halk özgürdür. Aslında bugün en köleleşmiş, en zavallı durumu yaşayan Türk halkıdır. Sesi çıkmıyor, iktidara itaat ediyor, boyun eğiyor. Büyük bir yoksulluk, eşitsizlik ve özgürlüksüzlük içinde. Türkiye’nin durumu ortadadır. Önder Apo’ya yapılan bütün uygulamalar aslında tüm Türkiye’ye yayılmış durumda. Bu sistemin ortadan kalkması, Önder Apo’nun özgürleşmesi aynı zamanda Türkiye’nin demokratikleşmesini ve Türkiye toplumunun özgürleşmesini de beraberinde getirecektir.
Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için tüm Türkiye halklarının büyük bir mücadele yürütmesi gerekir. Türkiye toplumunun özgürleşmesi, Önder Apo’nun özgürleşmesiyle mümkündür. Bunu derinlemesine bilmek gerekir.
İKTİDARIN MEŞRUİYETİNİN KALMADIĞI GÖRÜLÜYOR
Bu faşist iktidar büyük bir çöküş yaşıyor. Yıllardır yürüttüğü soykırım politikaları ve baskıcı, faşist politikalar bu iktidarın sonunu getirdi. Gelinen noktada büyük bir çözülme yaşıyor. Artık nefes alamaz duruma gelmiş ve sonuç alamadıkça daha fazla zora, baskıya başvuruyor. Şiddet kullanması, savaş yürütmesi bu yüzden. Şu anda toplumun her kesimiyle savaş içindedir: Muhalefetle, sanatçıyla, gazeteciyle, kadınla, gençle, çevrecilerle, hatta TÜSİAD’la bile savaşıyor. Yani kavga etmediği kimse kalmadı. Kendi cemaati dışında herkesle büyük bir savaş içinde. Bu savaşı baskıyla, şiddetle, işkenceyle, zindanlarla, tankla, topla, İHA’yla, SİHA’yla her türlü yöntemle yürütüyor.
Bu, iktidarın meşruiyetinin kalmadığını gösterir. Toplumda rızası tükenmiştir, ülkeyi yönetemiyor. Halk her yerde isyan hâlindedir. İşçiler, emekliler, kadınlar, gençler ayakta. İktidar tıkandıkça daha da şiddetle saldırıyor. Ama bu durumdan çıkış bulamıyor. Mücadele çok güçlü. Kürtlerin mücadelesi, demokrasi güçlerinin mücadelesi, gerilla mücadelesi ve küresel özgürlük hamlesiyle dünya çapında yürütülen mücadele bu iktidarı nefessiz bıraktı.
Bu nedenle mecbur kaldıklarından İmralı işkence ve tecrit sisteminde bir nebze gedik açmak zorunda kaldılar. Devletin içindeki bu acziyeti, arayışları ve eğilimleri Önderlik de görüyor. Soykırımcı politikaların iflas ettiğini de görüyor. Halkın büyük özgürlük iradesini ve mücadelesini de görüyor. Dolayısıyla buradan hareketle Önder Apo bir inisiyatif geliştirdi; demokratik dönüşüm inisiyatifi. Bir hamle başlatmak istiyor. Türkiye’yi demokratikleştirmek, dönüştürmek istiyor. Kürtlerin özgürlüğünü esas alan büyük bir demokratikleşmeyi Türkiye’de ve bölgede geliştirmek istiyor. Büyük ve tarihi bir hamledir bu.
Fakat iktidara bakıyorsunuz; her gün “PKK silah bıraksın.” diyorlar. Erdoğan ağzını açıp kapadığında bunu tekrar ediyor. Ama uygulamalarına baktığınızda aslında “Savaş devam etsin.” diyor. Bu ülkede yüz yıllık devlet politikası var. Hep iç düşman yarattılar; Kürtleri böyle tanımladılar. Bu iç ve dış düşman mantığıyla toplum militarize ediliyor, şovenizm geliştiriliyor. Bu iktidarda kalmanın temel aracı haline getirilmiş. Önder Apo bu oyunu da bozmak istiyor.
İKTİDAR BASKIYI SÜRDÜRÜP AYAKTA KALACAĞINI DÜŞÜNÜYOR
Bu saldırılarla ne amaçladıkları belli. Çok güçsüz bir iktidar var ve yıkılmaktan korkuyor. O korkunun, kaygının, endişenin etkisiyle sürekli hareket ediyor. Kendisini eleştiren, uygulamalarına karşı çıkan, muhalefet eden herkese savaş ilan etmiş durumda ve herkese şiddetli saldırıyor. Bunu da baskı ile sürdürüp ayakta kalacağını düşünüyor. Bu büyük bir yanılgı. Tarihte kimse uzun süre baskı, şiddet ve zulümle ayakta kalamadı. Şimdi aynı politikayı ısrarla sürdürüyor.
Son günlerde de HDK’ye dönük çok yoğun bir operasyon furyası başladı. Siyasi soykırım operasyonları yapılıyor. Birçok insan gözaltına alındı. Şimdiye kadar otuz kişi tutuklanmış, yirmi kişiye ev hapsi verilmiş. Toplamda bini aşan insandan söz ediliyor ve peyderpey tutuklanacakları söyleniyor. Böyle yoğun bir psikolojik özel savaş da yürütülüyor. Toplum korkutularak, sindirilerek iradesi kırılmak isteniyor.
HDP’nin bu kadar hedeflenmesi bir anlam taşıyor. HDK (Halkların Demokratik Kongresi) adından da belli olduğu gibi Türkiye’deki bütün halkları, bütün inançları, bütün farklı kimlikleri ve ezilen tüm kesimleri bir araya getiren, buluşturan, ortak mücadele potasında örgütleyen, barış, demokrasi, adalet, eşitlik için çalışan sivil ve yasal bir platform. Yıllardır bu barış, demokrasi ve adalet mücadelesini yürütüyor. Bunun Türkiye’ye zararı yok, tam tersine büyük faydası var. Türkiye’nin barışına ve demokrasisine katkı sunuyor. Ancak iktidar demokrasi düşmanı, barış düşmanı, halkların birliği ve kardeşliği düşmanı olduğu için bu saldırıları yapıyor.
Kent Uzlaşısı’na saldırı da benzer bir durum. Kent Uzlaşısı aslında Kürt ve Türk halklarının, Türkiye’deki bütün halkların ittifakı, birliği ve kardeşliği demek. Buna saldırmak, “Kürt ile Türk asla bir araya gelemez, uzlaşamaz, kardeş olamaz.” demekle eş değerdir. Bu da düşmanlık politikasıdır. Türkiye’de barışa, demokrasiye düşmanlıktır. Bu yüzden her yerde operasyon yapıyorlar. Nerede Kent Uzlaşısı varsa meclis üyelerinden belediye çalışanlarına kadar herkes hedef alınıyor.
Savaştan beslenen yüzlerce rantçı kesim oluşmuş durumda. Bu kesim kandan besleniyor. O yüzden de medya ellerinden düşürmüyor savaşı. Savaş propagandası yapıyorlar, ağızlarından kan damlıyor. Özel savaş elemanı gibiler. Bütün muhalefet odaklarına saldırıyorlar. Türkiye toplumunun milyonlarcası açlık ve sefalet içinde yaşarken, bir kesim ranttan besleniyor. Bu kesim savaşın bitmesini istemiyor, dolayısıyla kimseye itiraz hakkı tanımıyor.
CHP VE MUHALEFET ÇOK ÜRKEK VE SEYİRCİ KONUMUNDA
Kayyum politikaları soykırım saldırılarının bir parçası. Belediyeler gasp ediliyor. En son Wan, Kağızman Belediyesi de gasp edildi. Büyük bir direniş var, halk bunu kabul etmiyor. Bu direniş daha görkemli bir biçimde, kesintisiz olarak devam etmeli. Soykırım politikalarına karşı direniş sürdürülmelidir.
Muhalefetin bu konuda güçlü bir mücadelesi var mı? Hayır, yok. Çok ürkek, izleyen, seyirci kalan bir pozisyonda duruyor. Özellikle CHP açısından durum böyle.
İktidar her kesimi kendi iç sorunlarıyla meşgul edip kilitleme taktiği izliyor. Şimdi de CHP’ye dönük soruşturmalar, İmamoğlu davası vb. gündemler oluşturdu. CHP bunlarla meşgul oldu, bundan da kendince memnun kaldı. Oysa CHP “ana muhalefetim” diyorsa çok ciddi rol oynayabilirdi. Kürt sorununun demokratik çözümüyle ilgili bir plan, proje, program sunabilirdi. Mecliste bir komisyon kurulmasına öncülük yapabilirdi. Önder Apo çağrı yaptığında bunu Meclis’e işaret etti. CHP buna öncülük yapabilirdi ve topluma ciddi heyecan ve ilgi yaratabilirdi. Bu ilgiyi güçlendirerek iktidarı köşeye sıkıştıracak bir rol oynayabilirdi. Yapmadı, izleyici kaldı. Böyle bir durum var. Dolayısıyla iktidara hizmet eden pasif bir muhalefet tarzı sergiliyor. Bu durumdan da ancak mücadele ederek kurtulabilir. Topluma ve halka dayanarak demokratik bir muhalefet yürütmesi gerekir. Bu tüm muhalefet güçleri için geçerli.
KUZEY VE DOĞU SURİYE HALKLARININ DEMOKRASİ MÜCADELESİ DEĞERLİDİR
Türkiye, Suriye’de çözümün gelişmemesi, Suriye’nin demokratikleşmemesi, tıpkı Türkiye’deki gibi tekçi, soykırımcı ve faşist bir sistemin kurulması için elinden geleni yapıyor. Şam yönetimini de bu doğrultuda yönlendirmeye, etkilemeye çalışıyor. Suriye halklarına ve Kürtlere büyük bir düşmanlık yapıyor. Çok uğursuz bir rol oynuyor. Diğer taraftan da saldırılar devam ediyor. Kuzey Doğu Suriye alanlarına yönelik savaş sürüyor, Qereqozax başta olmak üzere birçok bölgede saldırılar var.
Bunu başarır mı? Zannetmiyorum. Arapların tarihsel gerçekliklerini de iyi görmek lazım. Arap milliyetçiliği, Arap duyarlılığı ve refleksleri var. Şam da bu hâliyle kalmaz. Suriye’de durum böyle gitmez. Uluslararası güçlerin de pek çok hesabı var. İsrail’in de bölgedeki gelişmelerde çıkarları var.
Diğer yandan Kürtler ve Suriye demokratik güçleri ile Kuzey Doğu Suriye halklarının ciddi bir demokrasi mücadelesi var. Ortaya konan bir model var. Bu büyük bir avantajdır. Son açıklamalarda, yaptıkları toplantılar sonucunda QSD, MSD ve Özerk Yönetim’in ortak çalışmalarında alınan kararlar basına yansıdı. Bu, Suriye’nin demokratikleşmesi temelinde yerel demokrasinin güçlü olması gerektiğini vurguluyor. Merkeziyetçi olmayan bir Suriye, Suriye halkları ve Orta Doğu halkları için çok önemlidir. Orta Doğu’nun demokratikleşmesinde demokratik bir Suriye çok büyük rol oynayacak. Kürtlerin, Kuzey Doğu Suriye halklarının bu konudaki çabaları değerli ve önemlidir. Bu mücadeleyi destekliyor, değerli buluyoruz.
HER YERDE KÜRTÇE KONUŞMALIYIZ
Ben Dünya Anadil Günü’nü tüm halklara kutluyorum. Ana dil, toplumun tanınmasıdır, halkın onurudur. Dil olmazsa onur da olmaz. Bu bir hakikattir. Kültürü oluşturan dildir. Aynı zamanda Kürt kültürünün temelidir. Şu anda “Zimanê Kurdî” büyük bir saldırı altında. Halkımız, dili için çok emek verdi. Geçmişte büyük bedeller ödendi. Bu mücadele sürüyor.
Özellikle Kürtçede, lehçeler arasında yok olma tehlikesi yaşayanlar var. Örneğin Kirmanckî Kürtçenin kök hücresidir ve yok olma tehlikesiyle yüz yüze. Bir dilin edebiyatı gelişmediği takdirde daima yok olma tehlikesi vardır. Kürtçede edebiyat gelişiyor fakat bunu daha da güçlendirmek gerekiyor. Evde, dışarıda, her yerde Kürtçe konuşmalıyız, hayatımıza koymalıyız. Tüm lehçeleriyle yaşatmalıyız. Ana dilde eğitim hakkını kazanmak için de mücadele etmek zorundayız. Bu uğurda talepte bulunmak yetmez; mücadeleyle kazanılır. Her halk mücadeleyle kazanır. Ben bugün vesilesiyle bunları belirtmek istedim.
8 MART MESAJI
8 Mart yaklaşıyor. Uluslararası Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü şimdiden tüm kadınlara kutluyorum. Bu gün büyük bedellerle kazanıldı. Kadınlar artık her günü de 8 Mart ruhuyla yaşıyorlar. Dünyanın dört bir yanında büyük bir kadın mücadelesi veriliyor. Zaten cins mücadelesi bugün çağımızın başat çelişkisi ve mücadelesi hâline geldi. Önder Apo da bunu ifade etti. 21. yüzyılın kadın yüzyılı olacağı söyleniyor ve gelişmeler de bunu doğruluyor. Kürdistan’da da Kürt Kadın Özgürlük Hareketi çok büyük bir mücadele veriyor. Çok büyük bir kadın özgürleşmesi yaşanıyor.
Bu mücadeleyle birlikte kadınlar iradeleşiyor, örgütleniyor ve toplumu da değiştirip dönüştürüyor, demokratikleştiriyor. Kapitalist, emperyalist, erkek egemen sistem büyük bir kriz ve bunalım içindeyse bunda kadınların eşitlik, özgürlük mücadelesinin çok büyük payı var. Kadınlar kendisiyle birlikte toplumu da özgürleştiriyor, dünyayı özgürleştiriyor. Buna yürekten inanıyorum.
Her yıl bir önceki yıla göre daha da büyüyen bir kadın direnişi ve mücadelesi var. Bu çok anlamlıdır. Ayrıca giderek evrensel ölçekte bir kadın dayanışması ve birleşik kadın mücadelesi gelişiyor. Bu konuda bilincin, örgütlülüğün ve iradenin ortaya çıkması çok önemli. Daha da gelişeceğini düşünüyorum ve çok önemli sonuçlar doğuracağına inanıyorum.
Bu mücadelede Kürt kadın özgürlük hareketinin rolü belirleyicidir. Türkiye’de, bölgede ve dünyada bütün kadın özgürlük hareketlerini etkiledi, besledi ve bundan da beslendi. İdeolojik, teorik, felsefi, programatik olarak ortaya koyduğu özgürlük anlayışı, sistem projesi ve özellikle Önder Apo’nun kadın özgürlük ideolojisinin, felsefesinin ve mücadelesinin büyük bir öncülük değeri var. Bu anlamda Önder Apo’nun emeği sınırsızdır, ölçülemez.
Bu yılın 8 Mart’ını da ben Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlama temelinde bütün kadınların -Kürdistan, bölge ve dünyada- seferber olması çağrısıyla karşılıyorum. Önder Apo’nun geliştirdiği “Demokratik Dönüşüm” inisiyatifinin sonuç alması için kadınların bu 8 Mart’ı buna adamaları, buna atfetmeleri çok anlamlı bir cevap olacaktır.
Bu vesileyle Sakine Cansız (Sara) yoldaşı büyük bir saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. Kürdistan Özgür Kadın Mücadelesi’nin gelişmesinde, örgütlenmesinde, büyümesinde, evrenselleşmesinde, dünya kadınlarının ilgisini çekmesinde onun verdiği mücadelenin ve emeğin rolü çok büyüktür. Heval Sara, her zaman yolumuzu aydınlatan, bize güç ve moral veren öncümüz, önderimizdir. Her zaman ondan cesaret ve ilham alarak bu mücadeleyi yürüttük, yürütüyoruz ve mutlaka başarıya ulaşacağız. O, yolumuzu aydınlatmaya, özgürlük bilincimizi pekiştirmeye devam edecek. Bu mücadele onun direniş çizgisinde kimlik kazandı, büyüdü, gelişti ve mutlaka başarıya da gidecektir. Bu vesileyle tüm kadınların 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü de kutluyorum.