HABER MERKEZİ – KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, Halklar Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit, açlık grevleri, ölüm orucu ve 2 Mayıs’taki görüşmeye ilişkin ANF haber ajansına konuştu.
Hozat şu değerlendirmelerde bulundu:
MAYIS ŞEHİTLERİ
9 Mayıs Şirin Elem Huli ve dört yoldaşının idamının yıl dönümüdür. Bundan bir üç gün önce de Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarının yıl dönümüydü. Yine 2 Mayıs’ta Mehmet Karasungur, İbrahim Bilgin’in şahadet yıl dönümüydü. Bütün bu büyük devrimcileri, her yıl dönümlerinde olduğu gibi bu yıl da halkımız, demokrasi güçleri, Türkiye halkları büyük bir saygı ve minnetle andılar. Biz de Mayıs ayında şehit düşen tüm büyük devrim şehitlerini, bu büyük devrimci önderler şahsında, büyük bir saygı, minnet ve sevgiyle anıyoruz, anıları önünde saygıyla eğiliyoruz.
Haki Karer yoldaşımızın da şahadet yıl dönümü yaklaşıyor. PKK’nin kuruluşuna neden olan, en büyük ve güçlü gerekçeyi oluşturan, büyük devrimci Haki Karer’in anısı önünde de saygıyla eğiliyorum. Bu büyük devrimcilerin çizgisinde özgürlük mücadelesi, Kürdistan’da ve bölgede büyüyor. Giderek yayılıyor. Onların, amaçları adım adım gerçekleşiyor. Bugün her zamankinden daha fazla özgür ve demokratik yaşam, yakınlaşmıştır. Bunu başaracağımızın sözünü tekrardan yenilemek istiyorum. Tüm büyük şehitlerin, devrim şehitlerinin en büyük özlemi, özgür yaşam ve Türkiye ve demokratik Ortadoğu’dur. Bunu başaracağımıza inanıyoruz ve bunun sözünü veriyoruz.
ÖNDERLİK BÜYÜK BİR İŞKENCE SİSTEMİ ALTINDADIR
Şimdi 20 yılı aşkındır Önder Apo üzerinde mutlak bir tecrit var. Önderlik büyük bir işkence sistemi altındadır. Bir soykırım sistemi altındadır. Bu tecrit artık İmralı’yı da aşarak, Kürt halkına, Türkiye halklarına, bölge halklarına, kadınlarına yayılmış durumdadır. Önder Apo üzerindeki tecrit, Kürt halkı üzerindeki tecrittir, halklar üzerindeki, kadınlar üzerindeki tecrittir. Tüm bölge toplumu üzerindeki tecrittir. Bunu her defasında halkımız söylüyor, biz söylüyoruz. Gerçeği de budur. Çünkü Önder Apo kendi başına bir kişi değil, bir halkın özgürlük iradesini temsil ediyor, bir halkın önderidir, halkların önderidir. Önder Apo’ya yönelik her uygulama Kürt halkına, halklara yönelik bir uygulamadır.
AÇLIK GREVİ DİRENİŞLERİ
Şimdi bu tecridi kırmaya dönük, altı ayı aşkındır Leyla Güven, Nasır Yağız, zindan direnişçilerinin öncülüğünde büyük bir mücadele ve direniş sürüyor. Ben bu anlamda Leyla Güven, Nasır Yağız, zindan direnişçileri öncülüğünde süren bu görkemli, büyük direnişi saygıyla sevgiyle, minnetle selamlıyorum.
ANNELERİN DİRENİŞİ VİCDANLARA HİTAP EDİYOR
Dışarıda da annelerin öncülüğünde halkımız direniyor. Gerçekten Kürt kadınları, Kürt anneleri, büyük bir direniş örneği sergiliyor. Özgür kadın duruşunu çok güçlü bir biçimde ortaya koyuyor. Onurlu kadın duruşunu, yurtsever kadın duruşunu Kürt anneleri ortaya koyuyor. Annelerin etrafında giderek bir direniş örgütleniyor. Gelişiyor, yayılıyor. Ben bu anlamda annelerimizi de büyük bir saygı, minnetle selamlıyorum. Ellerinden öpüyorum. Gerçekten annelerimizin direnişi toplumun vicdanına, her kesimin giderek vicdanına hitap ediyor. Bir hareketlenme ve canlanma toplumda yaratıyor. Toplumdaki direniş dinamiklerini harekete geçiriyor. Bu son derece önemlidir. Analarımızın sesi giderek duyuluyor. Tabi bu direniş sadece annelerimizle sınırlı kalmamalı. Tüm şehit aileleri, anneleri, tüm yurtsever halkımız, demokratik kesimler, Türkiye toplumu, faşizme karşı olan, zulme, savaşa, işkenceye karşı olan tüm toplumsal kesimler bu direniş içerisinde yer almalıdır. Kendisine aydınım diyen tüm kesimler bu direnişe ses vermelidir. Katılmalıdır bu direnişe.
TECRİT KÜRDİSTAN’I KISKACA ALMIŞ DURUMDADIR
İmralı tecridine, işkence sistemine karşı herkes büyük bir mücadele ve direniş halinde olmalı. Çünkü dediğim gibi, İmralı’daki işkence ve mutlak tecrit sistemi halklar üzerinde bir tecrit ve işkencedir. Görüyoruz her gün; çok ağır yönelimlerle Kürt halkı, Türkiye toplumu karşı karşıyadır. Büyük bir baskı söz konusudur. Korkunç bir faşizm söz konusudur. Kürdistan’da, Türkiye’de gerçekten toplum nefes alamaz durumdadır. Ve şu anda tecrit, bu işkence sistemi tüm Türkiye’ye yayılmış durumdadır. Tüm Kürdistan’ı kuşatmış, kıskaca almış durumdadır. Bu anlamda her kesin tabi ki bu direnişe ses vermesi gerekiyor.
ÖLÜM ORUÇLARINA 15 TUTSAK DAHA KATILACAK
Zindanlarda çok görkemli bir direniş var. Aylardır yoldaşlarımız direniyor. Bedenlerini eritiyor. Bu büyük bir iradedir. Bu büyük bir inançtır. Herkes gerçekten bu iradeyi gösteremez. Bu muhteşem bir şeydir. En son 30 Nisan’da 15 yoldaşımız ölüm orucuna girdi.
AÇLIK GREVLERİ BÜYÜK BİR FEDEKARLIK, FEDAİLİKTİR
Yarın, 10 Mayıs’ta 15 yoldaşımız daha ölüm orucuna başlayacak. Bugün bir açıklama yaptılar. 30 yoldaşımız da ölüm orucu eylemini sürdürüyor. Ve yüzlerce, binlerce tutsak da süresiz-dönüşümsüz açlık grevindedir. Dışarıda da çok sayıda insan, onlarca insan açlık grevindedir. Türkiye’de, Kürdistan’da, Güney Kürdistan’da, Avrupa’nın birçok ülkesinde bir çok insan süresiz-dönüşümsüz açlık grevindedir. Bu da bir bakıma ölüm orucudur. Aylardır direniyor bu yoldaşlar. Aylardır, bu değerli insanlar özgürlük için, demokrasi için, barış için, halkların özgürlüğü ve barışı için bedenlerini eritiyor. Bu büyük bir iradedir. Büyük bir inançtır. Bu büyük bir fedakarlıktır. Büyük bir fedailiktir.
HERKES BU SESİ DUYMALI
Halkımızın da, Türkiye halklarının da tüm demokratik vicdan sahibi, ahlak sahibi tüm kesimlerin de buna karşılık vermesi gerekiyor. Bu sesi duyması gerekiyor. Bu büyük iradeyi, bu büyük inancı görmesi, duyması, hissetmesi ve buna katılması gerekiyor. Bu son derece önemlidir. Bu büyük direniş sonucu, işte 2 Mayıs’ta avukatları Önderliğimiz ile görüştü. Bu büyük direnişinin, içeride, zindanlarda ve dışarıda devam eden bu büyük bir direnişin ve mücadelenin sonucuydu.
‘ZORLANMA SONUCU ÖNDERLİĞİMİZLE GÖRÜŞTÜLER’
AKP/MHP faşist iktidar ciddi anlamda sıkıştı, zorlandı: İçeride ve dışarıda zaten büyük bir zorlanma ve sıkışmayı yaşıyor. Ciddi bir siyasi, ekonomik, toplumsal kriz, kaos söz konusudur. Bu sıkışma ve zorlanma sonucu, avukatları önderliğimizle görüştürdüler.
TALEPLER YERİNE GETİRİLMEDİ
Tabi bu tecridin kırıldığı anlamına gelmiyor. Bu konuda açıklamalarda da bulunduk. Tutsaklar açıklamalarda bulundu. Son derece önemli bir açıklamaydı. Sonuna kadar biz saygı duyuyoruz, ortaya koydukları tavra ve tutuma. “Taleplerimiz karşılanmadı” dediler. Doğrudur, talepleri karşılanmadı. Tutsakların, direnişçilerin talepleri tecridin tamamen ortadan kaldırılmasıdır. Önderliğimizin haftalık düzenli olarak avukatları ile, vasisi ile, ailesiyle düzenli görüşmesidir. Bu yasal ve hukuki haklarının iade edilmesidir. Bunun iade edildiğine dair, yasal haklarının tanındığına dair Adalet Bakanlığı tarafından, iktidar yetkilileri tarafından bunun kamuoyuna resmi bir biçimde deklare edilmesidir.
ADALET BAKANLIĞI AÇIKLAMA YAPMALI
Bundan sonra düzenli bir biçimde, avukat, vasi ve aile görüşmelerinin olacağı, Öcalan’ın tüm yasal ve hukuki haklarından yararlanabileceği, iletişim haklarının sağlanacağı, dışarı ile her türlü iletişimi sağlayacağı, mektuptan tutalım, her türlü iletişim aracına kadar, bilgilenmeye kadar, bu haklarına kavuşacağı temelinde bir açıklamanın Adalet Bakanı başta olmak üzere, iktidar yetkilileri tarafından kamuoyuna resmi biçimde deklare edilmesidir.
GÖRÜŞME BİR OYUNDU
Tutsaklar bir süre önce taleplerini bu şekilde deklare etmişlerdir. Bu görüşmeden sonra yeniden yaklaşımlarını ortaya koydular, taleplerinin karşılanmadığını söylediler, bu görüşmenin bir oyun olduğu, direnişi kırma amaçlı, AKP-MHP faşist iktidar tarafından bir senaryo olarak görüşmenin kurgulandığını ifade ettiler. Bu değerlendirmelere katılıyoruz. Bizce de bu bir oyundur. Direnişi kırma amaçlıdır. Direniş bu faşist iktidarda çok ciddi bir zorlanma ve sıkışmaya yol açtı. İçeride zaten ciddi bir kaos ve kriz söz konusu, siyasi olarak büyük bir kriz söz konusu. Sistem krizi var. Çok ciddi bir ekonomik kriz var. Ciddi bir toplumsal bunalım söz konusudur. Müthiş bir kutuplaşma. Türkiye toplumunun yarıdan fazlası, bu faşizme karşıdır. Bunu yerel seçimlerde de, önceki genel seçimlerde de gördük. Türkiye toplumu bu faşist iktidara karşı ciddi bir duruş ve tavır ortaya koydu. Kürdistan toplumu da 8 Mart’ta, Newroz’da, 24 Haziran genel seçimlerinde, 31 Mart yerel seçimlerinde bu faşist, ırkçı, soykırımcı iktidara karşı Kürt toplumu da çok güçlü bir irade ortaya koydu. Bu soykırımcı siyaseti reddetti. Çok güçlü bir irade ortaya koydu. Şimdi bunun yarattığı çok ciddi bir sistem krizi var. Hem Türkiye toplumunda, hem de Kürdistan toplumunun verdiği mücadele, genel olarak içeride ve dışarıda süren ciddi bir direniş var. Türkiye demokrasi güçlerinin de ciddi bir mücadelesi söz konusu. Bunun yol açtığı, işte bu savaş konseptinin, savaş politikalarının, şiddet politikalarının yol açtığı, neden olduğu çok ciddi bir ekonomik kriz de
Söz konusu. Toplumsal bunalım söz konusu.
NEFES ALMAK, DİRENİŞİ KIRMAK İÇİN YAPTILAR
Biraz rahatlatmak için, nefes almak için mevcut direnişi kırmak, kamuoyunu manipüle etmek, göz boyamak için şekli olarak, bir oyun olarak, 2 Mayıs’ta avukatları Önderliğimizin yanına götürdüler. Bir görüşme yaptırdılar. Şimdi tabi toplum bunun farkındadır. Direnişçiler ilk günden bunu gördü ve açıklamalarını yaptılar. Çünkü şu bir gerçek; geçmiş süreçlerde de gördük. Bu faşist iktidar, her zorlandığında, sıkıştığında mutlaka biçimsel, taktiksel bazı adımlar atıyor. Bazı adımlar attığı algısını yaratmaya çalışıyor. İçinden de bir şey çıkmıyor zaten. Bunun biçimsel, taktiksel bir adım olduğu, yanıltma ve kandırma olduğu ortaya çıkıyor. Bunu direnişçiler de gördü, halkımız da gördü. Bundan kaynaklı içeride ve dışarıda direniş de devam ediyor. Kesinlikle öyledir, bu bir oyundur. Direnişi kırma amaçlıdır. Sıkışma ve zorlanmayı aşma, direnişi kırarak bunu aşma, kendisine nefes aldırtma amacıdır. Bu iktidarın, bunu yapmasının temel nedeni budur. Bunu ileriki süreçte daha net biçimde göreceğiz. Çünkü haftalık avukat başvuruları, vasi ve avukat başvuruları var. Göreceğiz. Bu resmileşmezse, hükümet ve iktidar yetkilileri tarafından kamuoyuna deklare edilmezse, bir süreklilik kazanmazsa, tamamen bu söylediğimiz şeyler teyit edilmiş olur. Bir aldatma ve oyun olduğu açığa çıkmış olur. Herkesin kanaati de budur. Çünkü bu iktidarın gerçeği budur.
FAŞİZMİN OLDUĞU YERDE UZLAŞMA, DEMOKRATİK MÜZAKERE OLMAZ
Türkiye faşist diktatörlükle yönetiliyor. Faşist ve soykırımcı bir iktidar şu anda Türkiye’nin başındadır. Türkiye halklarına yıllardır kan kusturuyor. Bu iktidardan bir demokrasi adımı beklemek, söz konusu olamaz. Çözüm beklemek söz konusu olamaz. Uzlaşma beklemek söz konusu olamaz. Faşizmin olduğu yerde uzlaşma olmaz. Faşizmin olduğu yerde demokratik müzakere olmaz. Faşizmin olduğu yerde, hak, hukuk, demokrasi olmaz. Hukuk beklemek böyle bir faşist iktidardan, kendini kandırmak, gaflet olur. Gerçekten tarihin en büyük yanlışı olur.
Bu faşizmin karakterinde demokrasi yoktur. Faşizmin karakterinde adalet, eşitlik, özgürlük yoktur. Onun düşmanıdır zaten. Onun karşıtıdır zaten. Yıllardır görüyoruz ; demokrasi, özgürlük, eşitlik, adalet düşmanlığı yapıyor. Kürt halkının düşmanlığını yapıyor, kadınların düşmanlığını yapıyor, Türkiye halklarının düşmanlığını yapıyor ve Türkiye, Kürdistan üzerine korkunç bir işkence, tecrit sistemi kurmuş. O açıdan, böyle bir iktidardan bunu beklememek lazım.
GÖRÜŞMEYE İLİŞKİN MANİPÜLASYONLAR
Bu görüşmeden sonra tabi çeşitli manipülasyonlar var. AKP’nin bilinçli yaratmaya çalıştığı bir algı operasyonu var. Ciddi bir algı operasyonu. Şu tartışılıyor; 6 Mayıs’ta avukatları Öcalan ile görüştüğünü kamuoyuna açıkladı. Yine aynı tarihte YSK İstanbul seçimlerinin yenilenmesine dair kararını açıkladı. Aynı gün bu açıklamanın yapılması bir şey ifade ediyor. Demek ki Öcalan ile devlet görüştü, bu görüşmenin sonucu olarak, bir uzlaşma ve anlaşmanın bir sonucu olarak, aynı günde bu açıklamalar oldu, tesadüf değil. Bu tarz tartışmalar var. AKP’nin kalemşörleri, yandaş medyası ciddi bir algı operasyonu toplum üzerinde yaratıyor. Sanki yine AKP bir şeyler yapmak istiyor, sanki öncesinde de yapmış gibi. Bu son derece manipülatif, algı oluşturmaya yönelik bir çaba içerisindedir.
DEMOKRATLAR VE SOSYAL DEMOKRATLAR AKP’NİN DEĞİRMENİNE SU TAŞIMAMALI
Kendisine demokratım diyen, sosyal demokratım diyen, bu faşist iktidar karşıtı pozisyonda olduğunu söyleyen, bu iddiada bulunan bazı kesimler de adeta AKP’nin ekmeğine yağ sürüyor, değirmenine su taşıyor. AKP’nin yaratmak istediği bu algı operasyonunu besleyen, güçlendiren, çeşitli değerlendirmelerde ve yorumlarda bulunuyor. Bu sadece, faşist iktidara hizmet eder. Bu yapılan değerlendirmelerin, tartışmaların gerçeklikle hiçbir alakası ve bağı yoktur.
ORTADA BİR DİYALOG VEYA ÇÖZÜM SÜRECİ YOK
Ortada bir diyalog süreci yoktur. Ortada bir çözüm yoktur. Geçmişte de bir çözüm süreci yoktu. AKP’nin bir özel savaş, özel operasyon süreci vardı. Bir algı operasyonu süreci vardı. AKP baştan itibaren, önderliğimizin Kürt sorununun demokratik barışçıl çözümüne dönük ortaya koyduğu iradeyi, yaklaşımı ve samimiyeti, hep kullanmak istedi, suiistimal etti, bundan yararlanmaya çalıştı. Önder Apo’nun bu iyi niyet yaklaşımlarını, demokrasiye barışa olan inancını suiistimal ederek, araçsallaştırarak kötü kullanarak, faydalanarak, kendi iktidarının çıkarları temelinde kullanmaya çalıştı. Bu anlamda, 2013 sonrası, 2015 5 Nisan’ına kadar süren diyalog süreci de, tamamen Önderliğimizin son derece samimi, gerçekten onurlu barışa, demokratik çözüme, demokratik müzakereye inanarak ortaya koyduğu, iyi niyetli bir yaklaşımdı. Bir çözüm yaklaşımıydı. Fakat bu AKP faşist ırkçı iktidar tarafından suiistimal edildi, araçsallaştırıldı. Kendi iktidarını pekiştirmek için, devleti ele geçirip, tamamen devleti kontrolüne almak için, kendi faşist rejimini kurmak için kullandı. Kürtlerin oylarını devşirme, Kürtlerin desteğini seçimlerde sağlama üzerine kullandı. Baktı ki Kürtler oylarını AKP’ye vermiyor, tam tersi bütün oyları HDP’ye gidiyor, HDP güçleniyor, demokratik siyaset giderek Türkiye’de güçleniyor, başat hale geliyor. Ondan sonra zaten bu diyalog sürecini de, baktı ki yararlanamıyor, maskesi deşifre oluyor, bitirdi.
BAZILARI, KÖTÜ NİYETLİ DEĞİLSE GERÇEKLERİ GÖRMELİ
Şimdi de zorlanmış, sıkışmış, çöküş sürecine girmiş, gerçekten bir çöküş süreci, içte ve dışta siyaseti iflas etmiş, ciddi bir çıkmazı yaşıyor. Şimdi de nefes almak için bir taktik yaklaşım geliştiriyor. Bir oyun oynamaya çalışıyor. Buna aldanmamak lazım. Şunu çok iyi bilmek lazım; bu tür değerlendirme ve tartışmalar eğer iyi niyetli ise, kasti bir yaklaşım yoksa, AKP’yi güçlendirmeye dönük bazı kesimlerin, kendisine demokratım, sosyal demokratım, liberalim diyen bazı kesimlerin bu tarz yaklaşımları yoksa, ki olmadığına inanıyoruz, kötü niyetli yapmadıklarına inanıyoruz, o zaman gerçeği görmeliler. Böyle bir durum söz konusu değil. Bu tür yaklaşımlar ancak bu faşist iktidarın algı operasyonunu besler, buna girmemek lazım . Böyle bir durum söz konusu değil. AKP’nin oyunları şu anda, toplumu aldatma oyunları söz konusudur. Bunları boşa çıkarak bir tutum ve yaklaşım içerisinde olmak gerekiyor. Bunun yolu da mücadelededir. Mevcut direnişi büyütmek ve geliştirmektir.
ÖCALAN’IN MESAJI FAŞİZME KARŞI POZİSYON ALANLARADIR
Önder Apo ile yapılan görüşmelerde, demokratik kesimlere dönük çok güçlü mesajlar var. Yine onurlu barış, demokratik müzakere, çözüm yaklaşımını ortaya koydu. Bunu iradesini ortaya koydu. Bu konuda son derece derinleştiğini, daha fazla derinleştiğini, daha çok çözüm iradesini geliştireceğini, bu konuda çok ciddi yoğunlaştığını, bir zemin olursa, koşulu oluşursa pozitif anlamda tüm Türkiye halkları için, Ortadoğu için çok ciddi gelişmelerin olacağını, Türkiye’nin demokratikleşmesine dönük, onurlu bir barışın gelişmesine dönük çok ciddi ve güçlü bir zeminin gelişebileceğini ortaya koydu. Koyduğu bu irade, Türkiye’nin demokratik güçlerine dönüktür. İşte, faşizme karşı pozisyon alan, belli bir süredir de resmi olmasa da fiili olarak, ortak bir mücadele anlayışıyla faşizme karşı bir duruş ortaya koyan bu kesimlere yöneliktir. AKP-MHP faşist iktidarına dönük değildir. Faşizm zaten çözüme gelmez. Uzlaşmaya gelmez. Bunu herkesten çok daha fazla, Önderliğimiz biliyor. Önderliğimizin bu mesajını demokratik, siyasi uzlaşı mesajını, demokratik müzakere mesajını, çözüm mesajını, onurlu barış mesajını, demokratik güçler, anti faşist güçler kendilerine dönük olarak anlamalı, algılamalı. Şu şekilde anlamalıdır. Faşizme karşı mücadeleyi, direnişi büyüterek, bu faşizmi gerileterek, ortadan kaldırarak, demokrasi zeminini açabilirler. Önderliğimiz de her türlü katkıyı, en iyi düzeyde, oluşan bu demokrasi atmosferi ve zeminine sunacaktır. Ve Türkiye’de Kürt sorununun demokratik çözümüne dönük ciddi bir demokratikleşme süreci başlayacaktır. Önderliğimiz bunun mesajını tüm anti-faşist güçlere mevcut durumda vermiş oluyor. Kendi yaklaşımını tekrardan ortaya koymuş oluyor. Bu güçler bunu böyle anlamalı, mücadeleyi daha fazla büyütme, faşizme karşı anti faşist direnişi daha fazla büyütme, yükseltme mesajı olarak algılamalıdır. Bu anlamda direnişi büyütmelidir. Bu son derece önemlidir. Kürt halkının da tutumu nettir.
KÜRTLERİN TUTUMUNDA BİR DEĞİŞİKLİK YOK
Kürt halkı da direnişini, mücadelesini büyütecektir faşizme karşı. Bu direnişin ortaya çıkardığı çok önemli sonuçlar var. Direniş sonucu olarak Mehmet Öcalan Önderliğimizle görüştü. Direnişin sonucu olarak 2 Mayıs’ta avukatlar Önderliğimizle görüştü. Bu direnişin sonucu olarak 31 Mart seçimlerinde büyük bir başarı kazandı demokrasi güçleri, HDP. Demokrasi güçlerinin başını çekiyor HDP. Büyük bir başarı kazandı. Kürdistan’da birçok yerde belediyeler kayyumlardan kurtarıldı. Çok güçlü bir halk iradesi ortaya çıktı. Kayyum işgalini, AKP-MHP faşist iktidarının Kürdistan’da geliştirdiği işgale büyük oranda son verildi. HDP’nin Türkiye’deki stratejisi, anti-faşist stratejisi, demokratik güçbirliği stratejisi büyük bir başarı kazandı. Anti-faşist güçler Türkiye’de büyük bir zafer kazandı. HDP bu stratejisini sürdüreceğini tekrardan kamuoyuna deklare etti. Biz de bunu destekliyoruz. HDP’nin 31 Mart stratejisi Türkiye, Kürdistan stratejisi başarı kazandı. Biz inanıyoruz ki 23 Haziran’da da bu strateji başarı kazanacaktır. İstanbul seçimlerine HDP bu stratejiyle katılacaktır. Faşizme karşı demokratik güçbirliğini HDP destekleyecektir. Faşizme karşı pozisyon alan aday kimse onu destekleyecektir. Faklı bir adaysa onu destekleyecektir. AKP MHP faşist iktidarına karşı kim İstanbul’a seçime giriyorsa Kürtler o adayı destekleyecektir.
Bu konuda Kürtlerin tavrında tutumunda bir değişiklik yoktur. Aksine bu faşist iktidara karşı daha fazla birleşme, bütünleşme, direnişi, mücadeleyi büyütme tutumu vardır ortada. Bu konuda doğru yaklaşmak lazım. CHP’nin de doğru yaklaşması gerekiyor. CHP bir bu faşist iktidarın algı operasyonuna alet olmamalıdır. Bu faşist iktidarın ekmeğine yağ sürmemelidir. Koltuk değneği olmamalıdır. Yıllardır CHP AKP’nin koltuk değnekliğini yapıyor. AKP eğer 20 yıldır iktidardaysa bunun temel sebebi CHP’dir. CHP yıllardır AKP her sıkıştığında zorlandığında AKP’ye koltuk değneği oldu. AKP’yi iktidarda tuttu. AKP 7 Haziran genel seçimlerinde darbe yaptı demokrasi güçlerine. Demokrasi güçleri büyük bir zafer kazandı 7 Haziran seçimlerinde. AKP iktidardan düştü. CHP bir ay boyunca AKP’nin oyununa gelerek AKP’yle görüşmeler yapıp AKP’nin 7 Haziran darbesini meşrulaştırdı. 1 Kasım darbesine zemin hazırladı. Bir bakıma AKP 1 Kasım darbesini yaptırttı. Buna yol açan CHP’nin kendisiydi.
Dokunulmazlıkların kaldırılmasında CHP yine oy vererek AKP’nin faşist iktidarını destekledi, pekiştirdi. İşte bugün onlarca milletvekili, yüzlerce siyasetçi zindandadır. Korkunç siyasi soykırım operasyonları HDP, demokrasi güçleri üzerinde sürüyor. Buna yol açan CHP’nin kendisiydi. CHP aynı şeyi bugün yapmamalıdır. Kürt inkarlı politikalardan vazgeçmelidir. Kürt sorununa dönük demokratik bir çözüm programı ortaya koymalıdır. HDP’yle, Kürtlerle ilişkisini gizli saklı yürütmemelidir. Bunu kamuoyunu deklare etmelidir. Kürtlerin haklarını dillendirmelidir kendisi de. HDP’nin de yasal, meşru bir parti olduğunu açıktan büyük bir cesaret ve özgüvenle ortaya koymalıdır. HDP’yle de ittifaka gidebilir. Bundan çekinmemelidir. Bunun yürekliliğini gösterebilmelidir. Bu siyaset CHP’yi güçlendirir, büyütür, iktidar alternatifi, ana muhalefet gücü haline getirir. Türkiye’de demokrasiye hizmet eden hale getirir. Bunun dışındaki yaklaşım sadece AKP’nin koltuk değnekliğine yol açar. Bugüne kadarki siyaseti yürütürse CHP zaten kendisini yer bitirir. Bu duruşun nereye getirdiği ortadadır. Kürtlerin, demokrasi güçlerinin desteğiyle son seçimlerde CHP de büyük bir güç kazandı, gelişti. CHP bunu doğru okumalı, değerlendirmelidir. Ve siyasetini baştan sona çok ciddi eleştiri, özeleştiriye tabii tutmalı, düzeltmelidir. Bu konuda çok ciddi yanılgılar, yanlışlıklar söz konusudur CHP siyasetinde, yaklaşımında, duruşunda, anlayışında. Bundan sonra bunu sürdürürse doğru almaz, sonuç alamaz.
YSK AKP’NİN BİR BİRİMİDİR
Yerel seçimlerde de benzeri bir tutum içerisine girdi. HDP’yle ilişkilerini, Kürtlere dönük yaklaşımını, Kürtlerin kendisine dönük iyi niyet yaklaşımını ortaya koydu. Çok gizli kapaklı, örtülü, korkakça ifade etti. Ne yapacağını şaşırdı, doğru düzgün bir siyaset yürütemedi. HDP’yle ittifak yaparım demekten korkan bir tutum içine girdi. Bu gerçekten ayıptır. Yani artık bundan vazgeçmelidir. Kürdistan’daki her türlü uygulamaya göz yumdular. Başta CHP’nin kendisi. Kürdistan’daki belediyeler işgal edildi, kayyum atandı ses çıkarmadı.
Meşru bir ortamda da seçim olmadı. Faşizm koşullarında seçim oldu. Gerçekten o seçim sürecinin de bir meşruiyeti yoktu. Ama bir direniş süreci olarak Kürtler ele aldı. “Tecridi kıralım faşizmi yıkalım” direniş hamlesinin bir parçası olarak ele aldı ve büyük bir başarı kazandılar. Seçim sonrası da bir darbe yaptı bu faşist iktidar. CHP’nin diğer demokrasi güçlerinin sesi çıkmadı. Koymadıkları için Kürdistan’daki her türlü anti-demokratik uygulamaya sessiz kaldıkları, onayladıkları için, İstanbul seçimleri iptal edildi. Bir darbe yapıldı. Bu Türkiye halklarının iradesine karşı bir darbedir. Kürdistan’daki uygulama bütün Türkiye’ye yayılmış durumdadır. İstanbul Türkiye demektir. İstanbul’da ortaya çıkan irade Türkiye halklarının iradesi demektir yani. Türkiye haklarının iradesine AKP MHP faşist iktidarı darbe yaptı. Bizim için hiç şaşırtıcı olmadı. Kürdistan’daki darbeleri hiç ses çıkarmayan CHP ve diğer güçler bilmeliydi ki yarın da kendi başlarına gelecek, ki geldi de. Kürdistan’daki uygulamalara ciddi bir tepki koyup mücadele vermiş olsalardı Türkiye genelinde, YSK kesinlikle o kararı alamazdı. YSK AKP’nin bir birimidir, bağımsız bir hukuk kurumuyla alakası yoktur.
Türkiye’de bağımsız hukuk kurumları kalmadı. Hukuk yoktur. Türkiye’de olan faşist diktatörlüktür. Hukuktan ne medet umacaklar. Hukuksal mücadele, ne hukuk mücadelesi. Toplumsal mücadele olmazsa, hukuksal mücadeleden hiçbir sonuç alınamaz. Hukuksal mücadeleden sonuç almanın yolu toplumsal mücadeledir. Toplumsal mücadele hukuki, siyasal alanda bir gelişme ortaya çıkarır. Hukuk mekanizmalarında hukuk, adalet, hak arayacaklar. Ortada bağımsız hukuk kurumları kalmamış. Hepsi AKP MHP faşist iktidarına bağlı bir birime dönüşmüş. Onların emir ve talimatlarıyla hareket eden bir büroya dönüşmüştür.
YSK’NİN KARARI ŞAŞIRTICI DEĞİL
YSK’nın İstanbul seçim sonuçlarıyla ilgili kararı şaşırtıcı değildi. Baştan beri böyle bir şey bekliyorduk. Ortada faşist bir diktatörlük var. Ortada hukuk yok, hukuk kurumları yok. Erdoğan, Bahçeli ne talimat verirse YSK ve mahkemeler ona karar verir.
Bundan sonra yapılması gereken şudur. Aslında YSK’nın verdiği karar hayırlı oldu. Bu faşist diktatörlüğe karşı demokrasi mücadelesi veren Kürtler ve güçler dışında, kendisine liberalim, hukukçuyum, hukuk savunuyorum, demokratım diyen kesimler tarafından Türkiye’de ne kadar büyük bir hukuksuzluğun yaşandığının görülmesi açısından hayırlı oldu. Artık sanıyorum bu kesimler biraz da gerçekten Türkiye’de demokrasi, hukuk, adalet, özgürlük hatta bunun kırıntısının bile olmadığını gördü. Faşist AKP-MHP iktidarı bütün bunları ortadan süpürmüş, katletmiş. Bu konuda sanıyorum YSK’nın bu kararı bu güçleri biraz uyandırdı. Farklı bir karar vermiş olsaydı YSK tüm bu adaletsizliklerin hukuksuzlukları üstünü örtmüş olacaktı. Bak diyeceklerdi “YSK seçimlerin yenilenmemesi kararını verdi. Demek Türkiye’de halen demokrasi ve hukuk var” diyeceklerdi. Kendilerini aldatmış olacaklardır. Kürdistan’daki uygulamaları kabul edeceklerdi, bu pasif, kör sağır duruşlarını sürdüreceklerdi.
Bu faşist diktatörlüğün gerçek yüzünün görülmesi açısından hayırlı oldu. Hayırlara vesile olmasını da diliyoruz. Şu çağrıyı yapmak istiyoruz: Madem ki sizler de gerçeği gördünüz. Ki Kürt Özgürlük mücadelesi yıllardır bu gerçeği size haykırıyor. Siz gözünüzü, kulağınızı, beyninizi buna kapattınız. İnanıyoruz ki biraz açıldı şimdi. Şimdi o zaman bu durumda, Kürtlerle birlikte demokrasi özgürlük, hukuk, adalet, eşitlik mücadelesini yükseltmek lazım. Bunu her yerde topyekun hale getirmek lazım. Bu çok önemlidir. Ben bunu özellikle belirtmek istiyorum.
DİRENİŞ GÜÇLENEREK DEVAM ETMELİ
İkincisi direniş içeride ve dışarıda sürüyor. Tecridi kıralım, faşizmi yıkalım direnişi. Bu direniş güçlenerek devam etmelidir. Bu direniş sadece tutsak aileleriyle, analarımızla, beyaz tülbentli annelerimizle sınırlı kalmamalıdır. Çok onurlu bir direniş ortaya koydu. Ben tekrardan analarımızın direnişini saygı ve minnetle selamlıyor ve ellerinden öpüyorum. Tüm şehit anaları, tüm anneler, Kürdistan’daki tüm kadınlar, genç kadın hareketi en güçlü bir şekilde bu direnişe katılmalı, Türkiye hakları bu direnişin yanında yer almalıdır. Bu direniş faşist diktatörlüğe karşı bir direniştir. Bu direniş başarı kazanıp, tecrit kırılırsa Türkiye’de demokrasi, hukuk, adalet, özgürlük, eşitlik ve demokratikleşmenin önü açılır. Türkiye’de barış, demokrasi ve adalet kazanır. Bu açıdan Türkiye kadın hareketi de çok güçlü bir şekilde bu direnişe katılmalı. Kürdistan ve Türkiye gençliği bu direnişe katılıp öncülük etmeli, Türkiye toplumu ve halkları bu direnişin yanında yer almalıdır. Bu direniş ne kadar topyekun hale gelirse o kadar tecrit yakın bir zamanda kırılır ve Türkiye’de demokratikleşmenin önü açılır.
Bakın Önderliğimizden bir ses çıkıyor, Önderliğimizin bir sözü kamuoyuna yansıyor, bakıyorsunuz ciddi bir coşku, heyecan, umut gelişiyor. İnsanların yüzlerine ruh geliyor. Bunu çok bariz bir biçimde insan görüyor. Farklı bir atmosfer ve hava oluşuyor. Tecridin kırılması, demokrasi, özgürlük, onurlu barış umudunu büyütüyor. Kürdistan’da çözüm Türkiye’de demokratik sürecin zeminini kendisiyle birlikte ortaya çıkarıyor. Bu anlamda bu direnişi büyütmek lazım.
GENÇLİĞİMİZ NE YAPIYOR, ANALARA UZANAN ELLERİ KIRMALIDIR
Ben özellikle Kürt gençliğine, Kürdistan gençliğine bir iki şey söylemek istiyorum. Görüyoruz, haftalardır annelerimizin büyük bir inanç ve iradeyle direniyor. Fedaice bir direniş geliştiriyor. Büyük bir fedakarlık örneği sergiliyor. Her türlü baskıya, işkenceye, zulme karşı gerçekten meydan okuyor ve gerçekten onurlu ve özgür bir kadın duruşu ortaya koyuyor. Ama gençliğimizden ses çıkmıyor. Gençliğimiz analara uzanan bu elleri kırmalıdır. Gençlik nasıl analar üzerindeki bu yönelimleri seyredebiliyor insan gerçekten hayret ediyor. Kürdistan, Türkiye genç kaynıyor. Gençlik ne yapıyor? Gençliğin bu duruşu kendisine nasıl yakıştırıyor. Her anaya uzanan eli gençlik kırmalı, felç etmelidir. Ben çok ciddi anlamda gençliği eleştiriyorum. Gençlik bu sürecin öncülüğünü yapmalıdır her yerde. Kürdistan’da da Türkiye’de de.
Bu anlamda ben özellikle Kürt kadınlarının öncülüğünü yaptığı bu direnişin gençlik tarafından sahiplenilerek topyekun hale gelmesini önemli buluyorum. Bu direniş topyekun hale gelip genelleşirse, tüm topluma yayılırsa kesinlikle bunun ciddi anlamda zemini oluşmuştur. Bu tecrit kısa zamanda ortadan kalkacaktır. Faşizm yıkılacaktır. Faşist diktatörlük, bu faşist iktidar çöküş sürecindedir. Gerçekten sonuna gelinmiştir. Bu iktidar çökecektir. Ciddi bir demokratik zemin Türkiye’de oluşacaktır.
FAŞİZME KARŞI GÜÇBİRLİĞİNİ BÜYÜTMEK LAZIM
Önderliğimizin çağrılarını da bu şekilde anlamak lazım. Önderliğimizin demokratik diyalog, demokratik müzakere çağrısı demokrasi güçlerine yönelik bir çağrıdır. Önderliğimiz de diyordu, yerel seçimlerde de ortaya çıktı. Ciddi bir anti faşist cephe, demokratik zemin oluştu. Türkiye toplumunun yarısı faşizme karşı ciddi bir irade ortaya koydu. Bu zemin Önderliğimize de ciddi bir güç verdi, büyük bir memnuniyet yarattı ve sevinç verdi. Bunu görmek mümkündür. “Ben iyiyim, beni soranlara ben iyiyim dersiniz demesi de budur. Mücadele Önderliğimize de güç, mutluluk ve sevinç veriyor. Bu anlamda da Önderliğimizin siyasi diyalog, demokratik müzakere, onurlu barış, demokratik çözüm çağrılarını da bu kesimler kendilerine dönük algılamalıdır ve faşizme karşı mücadeleyi büyütmelidir. AKP-MHP faşist iktidarını yıkmalı ve Türkiye’de demokratikleşmenin önünü açmalıyız. Bu da halkların, demokrasi güçlerinin, demokratik güçbirliğinin ortak mücadelesiyle gelişebilecek bir süreçtir.
Şuna da inanıyoruz ki İstanbul’da devam eden süreç bu sürecin bir parçasıdır. 23 Haziran’da bu faşist blok yeni bir yenilgi alırsa, bu faşist iktidarın tamamen çökmesi ve AKP-MHP iktidarının bir bütün yenilgisi anlamına gelecektir. İstanbul’da da bu bir ayı aşkın süre içerisinde de faşizme karşı güçbirliğini güçlendirmek ve büyütmek lazım. Kürtlerin faşizme karşı duruşu nettir, bu duruşlarını devam ettirecekler ve 23 Haziran’da gerekli cevaplarını da ortaya koyacaklardır. Bunu bundan sonraki toplumsal direnişte de bunu en güçlü bir şekilde ortaya koyacaklardır.
Bu yüzden AKP’nin algı operasyonları ve manüplasyonlarına hizmet edecek, onları güçlendirecek hiçbir davranışa girmemek lazım. Ben bu tür tutum içerisine giren kesimlere de bir çağrıda bulunmak istiyorum. Kürtlerin ve Önderliğimizin duruşunu doğru okumalılar. Haksızlık yapmamalıdır. 20 yılı aşkın bir süredir Önderlik İmralı’da Türkiye demokrasisi için büyük bir mücadele veriyor, Türkiye’de onurlu bir barış için güçlü bir mücadele veriyor, bir duruş ortaya koyuyor. Onurlu barış ve demokratik çözüm için sayısız yol haritası ortaya koydu. İyi niyet yaklaşımı ortaya koydu. Çok güçlü, fedakar ve cesur adımlar attı. Kaç defa gerillayı sınır dışına çekmekten tutalım, ateşkeslere kadar… Bu büyük bir fedakarlıktı, büyük cesaretti. Ve hepsi tek taraflıydı. Şimdi de Türkiye’de ortaya çıkan bu demokratik iradeye, güçbirliğine yönelik Önderliğimiz ciddi mesajlar veriyor. Bu direnişi mücadeleyi büyütün, temel iktidar alternatifi haline gelin ve Kürt sorunu da demokratik çözüm iradesini ortaya koyun diyor. Bunu da doğru okumalı ve anlamalılar. Doğru yaklaşmalılar. Farklı yaklaşımlar sadece AKP MHP faşizmine hizmet eder, onu güçlendirir, demokrasi güçlerini de zayıflatır. Kendilerini de zayıflatır, kendi ayaklarına da baltayı vurmuş olurlar. Bunu da böyle bilmeleri gerekiyor. Bu tür şeylere girmemek lazım. Ben özellikle bu konuda bu kesimleri uyarmak istiyorum. AKP’nin oyununa gelmeliler. Bu bir oyundur. Bu tür yaklaşımlar da oyuna gelmektir. Bu tür şeylere girmemeliler. Bu konuda Kürtlerin duruşu nettir. Faşizme karşı sonuna kadar mücadele. Sloganları da şiarları da açıktır. Tecriti kıralım, faşizmi yıkalım, Kürdistan’ı özgürleştirelim, Türkiye’yi demokratikleştirelim. Nettir yani. Kürt sorununun demokratik çözümü Türkiye’nin demokratikleşmesidir.
Bu anlayışla siyaset yürüten her gücü Kürtler destekleyecek, güç verecek, yanında yer alacaktır. Önünde de yer alacaktır. Kürtlerin duruşu nettir. Bu faşist iktidarla hiçbir şey olmaz, amaç bu faşist iktidarı yıkmak, yenilgiye uğratmak olmalıdır. Buna da yaklaşmış durumdayız. Bu mücadele ciddi bir sonuç veriyor, başarıya gidiyor. Başarı ve zafer çok yakındır. Yüklenerek, ortaklaşarak, büyük bir dayanışma sağlayarak amacımıza ulaşalım. Herkes de bu temelde yaklaşmalıdır.
Tekrardan zindanda direnen yoldaşlarımız başta olmak üzere, dışarıda direnen tüm halkımızı, ülke içinde ve dışında direnen tüm insanlığı selamlıyorum, faşizme karşı direnişlerinde üstün başarılar diliyorum.