HABER MERKEZİ
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, Kurdistan’daki işgal saldırılarını Newaya Jin’e verdiği bir röportaj da değerlendirdi. Röportajın tamamı şöyle;
“Besê Hozat, Kürdistan’daki işgal saldırılarını da geniş bir çerçevede yorumladı. Şu anda savaşın dışında kalan bir alan yoktur, tüm gerilla savaş içindedir” diyen Besê Hozat, gerillanın savaştaki durumunu “Gerillanın direnişi muhteşemdir. Gerilla büyük bir inanç ve iradeyle direniyor. Türk ordusuna büyük darbeler vuruyor. Gerillanın Apocu fedai iradesi karşısında Türk devletinin ve işbirlikçisi KDP’nin sonuç alması mümkün değildir. Gerilla savaşı her yere yayacaktır. Türk ordusunun olduğu her yer gerilla açısından bir savaş alanıdır” sözleriyle özetledi. YJA Star gerillalarının savaş performansını ‘esnek, yaratıcı ve konsantre olma yeteneği yüksek’ olarak niteleyen Besê Hozat “YJA Star gerillası direnişe öncülük ediyor” dedi. Besê Hozat, kadın ordulaşmasında ileri düzey yakalandığının altını çizerek, YJA Star kadın ordusunun son derece eğitimli, örgütlü, disiplinli ve profesyonel bir güç haline geldiğini ifade etti. Kapitalist modernite sisteminin kadın düşmanı olduğunu söyleyen KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, sistemin karakterini sömürü, işgal, soykırım ve şiddet olarak tanımladı. Buna karşı dünya kadınlarının demokratik kadın birliğinin zorunlu bir ihtiyaç olduğu belirlemesini yapan Hozat, kadınlara şöyle seslendi: Kadınların ortak kimliği özgürlüktür. Özgürlük kimliği tüm etnik, dini, coğrafi kimliklerin üstündedir. Kadının özgürlük sorunu evrenseldir. Kadınlar sadece dayanışma içerisinde olmamalı, mutlaka birlik olmalı, ortak bir mücadele konsepti ile hareket etmelidir. Besê Hozat, özgür kadınların şekil vereceği bir dünyanın doğuşuna tanıklık edildiğini belirtti. KDP’nin Türk işgalci devletiyle işbirliğine de paragraf açan KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, KDP’nin soykırım saldırılarında doğrudan yer aldığını kaydetti. “KDP işbirlikçi-ihanetçi bir güçtür” diyen Hozat, KDP’nin NATO’nun Kürdistan’daki gizli ayağı olduğunu ifade etti. Yukarıda kısa başlıklar halinde verdiğimiz konuların detayları ve daha fazlasını KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat ile yaptığımız röportajda bulacaksınız:
Kapitalizm büyük krizini savaş ile engellemek istiyor
Gelinen aşamada hegemon dünya siyasetinin savaşı bir strateji olarak belirlediğini görüyoruz. Bu, son olarak hem Ukrayna-Rusya savaşında ve hem de silah sanayisine yapılan devasa yatırımlar ile sabitlenmekte? Bu güncel konjonktür nereye evrilebilir?
Uluslararası kapitalist hegemonik sistem, yaşadığı tüm krizleri dünya savaşları çıkararak aşmak istemiştir. Krizlerin kaynağında da daha fazla kar, daha fazla sömürü ve daha fazla talan arzusu yer almaktadır. Birinci ve ikinci dünya savaşının esas nedenlerinden biri toplumda yükselen devrimci, demokratik gelişmeyi durdurmak, özgürlük dinamiklerini ezmekti. İkinci önemli bir neden ise kapitalist-emperyalist sistemin dünyanın zengin enerji kaynaklarını paylaşma ve yeni sömürü alanlarını ele geçirme hırsı ve bunun kavgasıdır. Sistemin tüketim alanları kuruyunca adı kriz olan sermaye bunalımı gelişmekte, zengin coğrafyalarda yeni tüketim alanları açılmaktadır. Bu gerçeğin ifadeye kavuşmuş biçimi sistem krizi, çıkış yolu ise savaştır. Kapitalist-emperyalist hegemonik sistem şimdi de yaşadığı büyük krizi yani çözülüşü Üçüncü Dünya Savaşı ile engellemek istiyor. Kuşkusuz Üçüncü Dünya Savaşı’nın I. ve II. Dünya Savaşları’ndan farklı boyutları vardır. Üçüncü Dünya Savaşı post modern bir karakterde yürütülüyor. Savaşın siyasi, diplomatik, ekonomik, medya ve özel-psikolojik savaş boyutu, askeri-şiddet boyutuyla çok iç içe geçmiş durumda. Yumuşak güç, çoğu zaman askeri gücün çok ötesinde oldukça etkili sonuçlara yol açmakta. Rusya-Ukrayna savaşında ABD ve Avrupa’nın Rusya’ya uyguladığı siyasi, diplomatik, ekonomik, medya, sanat, spor alanındaki baskılar, Rusya’yı askeri saldırılardan daha çok zorladı ve zayıflattı. NATO doğrudan savaşa girmedi fakat Ukrayna’ya her türlü askeri desteği sunarak Rusya’ya karşı en güçlü savaşı yürüttü. Suriye’deki savaşta da benzer bir yaklaşımı gördük. NATO doğrudan savaşa dahil olmadı fakat DAİŞ’e karşı mücadele adı altında onlarca ülke bir araya gelerek savaş ‘Koalisyon’u oluşturdular. Sahada savaşan yerel güçlerle ittifak kurdular. Suriye muhalefeti adıyla tamamen kendi çıkarlarına hizmet eden bir yapı oluşturdular. DAİŞ’i Suriye ve Irak devletlerine yeni bir biçim vermede, devrimci demokratik dinamikleri tasfiye etmede kullandılar, denetimlerinden çıktığı noktada savaştılar. Öte yandan TC’nin Rojava’ya, Cerablus ve İdlib’e işgal saldırılarını desteklediler. Suriye’ye siyasi ve ekonomik ambargo uyguladılar. Suriye örneğinde yaşandığı gibi küreselleşen dünyada, birbirine her yönüyle bağımlı hale gelmiş devletlerin asi ve içe dönük bir duruş sergilemeleri dağılma ve parçalanmayla son buluyor. Rusya-Ukrayna savaşından yola çıkarak dünya öyle bazılarının iddia ettiği üzere soğuk savaş sürecinde olduğu gibi sert bir kutuplaşma ve bloklaşma durumunu yaşamıyor. O süreç aşılmıştır. Bugün SSCB gibi reel sosyalist bir kamp bulunmuyor. Rusya da Çin de kapitalist ülkelerdir, küresel sistemin, kapitalist modernitenin bir parçasıdırlar. Kapitalist-emperyalist hegemonik sisteme karşı alternatif bir yapıları ve nitelikleri yoktur. ABD ile Rusya ve Çin arasındaki çelişki ve çatışmalar tamamen sistem içi güçlerin kendi aralarındaki güç mücadelesidir. Bu çatışmalar zaman zaman Rusya-Ukrayna savaşında olduğu gibi kutuplaşma görüntüsü verebilir fakat bu kutuplaşma soğuk savaş sürecine göre oldukça esnek, geçirgen, değişken ve konjonktüreldir. Görüntüye fazla aldanmamak gerekiyor. Tüm ülkeler küresel modernist sistem içerisinde yer alıyor ve her yönüyle birbirine bağımlıdır. Sorunun temel kaynağı dünyanın kaynaklarını paylaşım kavgasıdır ve dolayısıyla güç hiyerarşisidir. Küresel sistem içindeki her bir hegemonik güç dünyayı kendi çıkarları temelinde düzenlemek istiyor. Rusya Üçüncü Dünya Savaşı’ndan faydalanarak sıcak denizlere ulaştı ve Suriye’de önemli üsler kurdu. Kırım’ı ilhak ederek Karadeniz limanları üzerinde denetim sağladı. Ukrayna savaşıyla da Ukrayna’nın güneyini yani Karadeniz kıyılarını ve Rusya’ya sınır tüm Doğu Ukrayna’yı kontrolü altına almaya çalışıyor. Öte yandan ABD ve NATO’nun Asya’ya yayılmasını engelleyerek etkisini kırmayı hedefliyor. ABD ise Doğu Avrupa’da, Kafkaslar’da ve Orta Asya’da etkisini arttırarak Rusya ve Çin’in yükselişini engellemeye, dünyada önemli güç merkezleri durumuna gelen bu ülkeleri geriletmeye çalışıyor. Rusya-Ukrayna savaşı özünde NATO ile Rusya savaşıdır. Dünyanın yeni enerji kaynaklarını ve tüketim alanlarını hakimiyeti altına alma, kaynakları paylaşma ve dünyayı yeniden düzenleme savaşıdır. Bu savaşta Rusya oldukça sıkışmış ve zayıflamış durumda. NATO savaşın uzamasını ve Rusya’nın daha fazla zayıflamasını istiyor. Ukrayna ile ilişkileri ve politikası tamamen bu yönlüdür.
Merkez savaş karargâhını (NATO) kadın suretiyle süslemek!
Son yıllarda birçok devlette stratejik mekanizmalarda kadınlara görev verilmesi dikkat çekmekte. Bu yılın sonlarında genel sekreterlik değişikliğinin öngörüldüğü NATO’nun başına da bir kadın ismi tartışılmakta. Bu, yukarıda bahsettiğimiz savaş stratejisinin kadınlar eliyle uygulanması anlamına gelmiyor mu?
Halklar artık milliyetçi, dinci, cinsiyetçi ideolojinin kutsalı olan ulus devlet sistemini kabul etmiyor. Dünyanın her yerinde ulus devlet sistemine karşı toplum büyük bir isyan içindedir. Aynı biçimde kadınlar dünyanın her yerinde erkek egemen ataerkil, kapitalist ulus devlet sistemine karşı büyük bir mücadele ve direniş geliştiriyor. Kadın özgürlük mücadelesi kapitalist faşist ulus devlet sistemini temellerinden sarsıyor. Sistemin bu derece derin bir kriz ve kaos yaşamasında kadın mücadelesinin belirleyici bir faktör olduğunu görüyoruz. Kapitalist modernitenin egemen güçleri dünyaya yeniden biçim vermeye çalışırken kadınların özgürlük, eşitlik ve demokrasi mücadelesini zayıflatmaya ve amacından saptırmaya çalışmaktalar. İleride NATO Genel Sekreterliği’ne bir kadının düşünülmesi hiç kuşkusuz kadın özgürlük mücadelesini ideolojik doğrultusundan saptırma, iradesini kırma ve teslim almayla ilgilidir. Erkek egemen cinsiyetçi ideolojinin en derin üretim merkezlerinden biri olan NATO’nun başına bir kadının getirilmesi NATO’nun kadın, toplum ve doğa düşmanı karakterini gizleme çabasını ifade etmektedir. Dünyadaki ana merkez savaş karargâhını kadın suretiyle süslemek, faşist erkek egemen aklın kadınlara, kadın özgürlük mücadelesine karşı büyük bir savaşı ve saldırısı olmaktadır. Erkek egemen kapitalist sistem kadın özgürlük mücadelesine karşı savaşı sadece kadınları orduya alarak vermiyor. Aynı savaşı siyasi, sosyal, ekonomik, sanat ve medya alanında oldukça etkili veriyor. Evet dikkat çekici bir biçimde birçok ülkede kadınlar devlet başkanı, başbakan, bakan, hükümet sözcüsü vb. görevlere getiriliyor. Tüm bu gelişmelerin giderek yükselen ve erkek egemen kapitalist sistemi çözülüşe götüren kadın özgürlük mücadelesiyle direkt bağlantısı vardır. Kadın özgürlük mücadelesinin önünü kesme, etkisizleştirme amaçlıdır. Özgürleşen kadından duyulan korku sonucu, kadınları, sistemin hakimiyeti altında tutmak için sistem içinde önemli yerlerde görev veriliyor. Erkek egemen ideolojiyle bütünleşmiş kadınlarla, özgür kadının önü kesilmek isteniyor. Egemen sistem kadının gücünü ve kadının gücünden duyduğu korkuyu bu biçimde dışa vururken öte yandan kadını ideolojik temellerinden koparmaya, çekici ve pozitif enerjisinden ise yararlanmaya çalışıyor. Egemenler, dünyayı yeniden düzenlemeye çalışırken kadın özgürlük mücadelesinin ortaya çıkardığı değerleri ve birikimi sistemin hizmetine koyma, erkek egemen akla sahip kadınlarla sistemin gerçek yüzünü gizleme çabasındadır. Ancak fazla sonuç alamayacakları açıktır. Zira özgür kadınların şekil vereceği bir dünyanın doğuşuna tanıklık ediyoruz.
Milyonları, çöplüklerinden beslenen parazit haline getiriyorlar
Savaşların bedeli daha fazla yoksulluk, göç ve ölüm olarak halklara ödetilmekte. Peki taraflar, öngördükleri bu sonuç ile nasıl bir “güç” veya siyaset devşirme arayışında?
Her savaş halklar ve kadınlar açısından büyük bir yıkıma yol açmaktadır. Irak ve Suriye savaşında milyonlarca insan göç ederek dünyanın dört bir tarafına dağıldı. Yüzbinlercesi denizlerde boğuldu, açlıktan ve susuzluktan öldü. Katledilen, tecavüze uğrayan, satılan, ucuz iş gücü olarak kullanılan kadınları, gençleri ve çocukları rakamlarla ifade etmek bile yanlıştır. Egemenler, savaşları toplumun iradesini kırıp teslim almak ve mutlak hakimiyetini kurmak için yaparlar. Her savaş sonrası toplumda korkunç bir yıkım ortaya çıkar. Bir grup egemen-elit dışında milyonlarca insan yoksullaşır. Elinde ne var ne yok her şeyini kaybeder. Umutsuz ve çaresiz bir biçimde dünyanın dört bir yanına savrulur, bir dilim ekmek için her türlü çirkinliğe katlanmak zorunda kalır. Mücadele ve yaşam enerjisini büyük ölçüde kaybeder, tüm enerjisini günlük yaşamını sürdürmek, maddi yaşam ihtiyaçlarını karşılamak için kullanır. Acılarına gömülür, kendi dışındaki dünyaya kayıtsız hale gelir. Egemenler güçten-kuvvetten düşmüş, sadece kendi dertleriyle meşgul, parçalı ve dağınık toplulukları daha rahat ve sorunsuz yönetirler. Aynı zamanda bu topluluklara muazzam bir ucuz işgücü olarak bakarlar. Her türlü tortu işlerde bu insanları çalıştırırlar, milyonları sistemin çöplüklerinden beslenen parazitler haline getirirler. Egemenler için yük oluşturan ve gereksiz gördükleri toplumsal kesimleri de böylece yok ederler. Savaşın yol açtığı yıkım süreçleri en kirli ve çirkin siyasetin üretildiği ve yürütüldüğü zamanlar olmaktadır. Savaş zamanlarında faşizmin yükselmesi, faşist iktidarların her biçimde hükmünü icra etmesi toplumsal buhran ve yıkımın da bir sonucudur. Savaş faşizmi, faşizm savaşı besler. Güç ise tam olarak buradan devşirilir. Yıkılan bir ülkenin her türlü değerine el konulur. Egemenler zenginliğine zenginlik katar. Kendi kirli çıkarları temelinde yıkılan ülkelere ve coğrafyalara siyasi biçim verirler. Acı içinde kıvranan, yoksullaşan milyonları bir böcek sürüsü gibi görür, binek hayvanı gibi kullanır ve yönetirler. Ucuz işgücü devşirirler. İnsanların emeğinden, bedeninden iktidar üretirler. Yeni cephelere asker yetiştirirler. Savaşlar her zaman iktidar üretir, iktidarları yaşatır.
PKK’yi ezerek işbirlikçi-ihanetçi çizgi Kürdistan’a dayatılmakta
3. Dünya Savaşı merkezinde bulunan Kürdistan’a yönelik yeni bir saldırı konsepti devrede. Dört parçayı kapsayan saldırıların paralelliği göz önünde bulundurulduğunda bu konseptin Türkiye ile sınırlı olmadığını görüyoruz. Nasıl bir soykırım konsepti şekillendirilmekte? Kimler, hangi misyon ile bu konsepte dahil?
Uluslararası Komplo günümüzde mutlak tecrit, siyasi, kültürel ve askeri soykırım saldırıları, Rojava ve Başûrê Kurdistan işgalleri biçiminde devam ediyor. Gerilla bitirilmek, PKK tasfiye edilmek ve mücadeleyle yaratılan devrim değerleri ortadan kaldırılmak isteniyor. Bu saldırı konsepti uluslararası bir konsepttir. ABD, İngiltere ve Almanya başta olmak üzere Batı devletleri bu saldırılara destek vermekte. Türk devleti ile PKK savaşında her iki gücü zayıflatıp kendi çıkarları temelinde kullanmayı hedefliyorlar. Savaşta yıpranan ve zayıflayan Türk devletini daha kolay kullanabileceklerini düşünüyorlar. PKK’nin de savaşta gücünü kaybederek kendilerine teslim olacağını arzuluyorlar. Böylece Kürdistan’da ve bölgede en güçlü devrimci demokratik dinamik olan PKK’yi ezerek işbirlikçi-ihanetçi çizgiyi Kürdistan’da hakim kılmaya çalışıyorlar. Başûrê Kurdistan ve Rojava’daki tüm enerji kaynaklarını Türkiye üzerinden Avrupa’ya aktararak Rusya-Ukrayna savaşının yarattığı ve bundan sonra da ortaya çıkacak enerji açığını bu biçimde kapatma arayışındalar. Bu konseptte İsrail’in de aktif rol aldığını söylemek mümkündür. Bu konseptin fiili yürütücüsü ise soykırımcı sömürgeci Türk devletidir. Türk devleti ABD’nin ve Avrupa ülkelerinin çıkarcı yaklaşımlarından yararlanarak, Ukrayna-Rusya savaşının ortaya çıkardığı konjonktürü de kullanarak soykırım saldırılarını derinleştirip sürdürmekte ve sonuç almayı hedeflemektedir. Türk devleti Üçüncü Dünya Savaşı koşullarını değerlendirerek Başûrê Kürdistan ve Rojava’yı işgal ve ilhak etmeyi amaçlamaktadır. Kürtlerin soykırımı üzerinden hak iddia ettiği misak-ı milli hedeflerine ulaşmak istemektedir. Bu stratejik hedefin önünde en büyük engel PKK olduğundan, işbirlikçi-hain KDP desteği ile PKK engelini ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Türk devleti PKK engelini ortadan kaldırıp Kürdistan’ın tüm enerji kaynakları üzerinde hakimiyet kurmak istemektedir.
Türk ordusunun girdiği her yere NATO girmiş sayılır
Rakibi Rusya’nın Ukrayna ve yaptırımlar ile meşgul olduğu bir dönemde Amerika, Ortadoğu ve Orta Asya başta olmak üzere kimi stratejik coğrafyalarda pekiştirdiği varlığı ile Türkiye’nin turancı hayallerine de yeşil ışık yakmakta. Bu hayal etrafında geliştirilen ittifakta taviz olarak da Kürt soykırımına olur mu verilmekte?
Türkiye önemli bir NATO ülkesi. Türk ordusunun girdiği her yere NATO girmiş sayılır. Türkiye’nin Suriye’deki ve Irak’taki varlığı NATO’nun varlığını ifade eder. Bir bakıma Türkiye NATO adına buralardadır. ABD ve Avrupa devletlerinin onayı olmaksızın Türkiye, Suriye ve Irak’a giremezdi. ABD ve NATO Kafkasya’ya, Orta Asya’ya yayılmayı ve yerleşmeyi de Türkiye üzerinden yapmaktadır. Kafkasya ve Orta Asya’da önemli düzeyde Türk kökenli ve Müslüman bir nüfus bulunmakta. Osmanlı’dan bu yana Türk egemenleri bu coğrafyada yaşayan Türk ve Müslüman kesim üzerinde politika yapıyor, örgütleniyor, güç devşiriyorlar. Türkiye’deki Avrasyacı kanadın dayandığı güç de budur. ABD ve NATO Türkiye’nin bu etkisini stratejik hedefleri, siyasi ve ekonomik çıkarları için kullanıyor. Kafkasya ve Orta Asya’da Türkiye’ye dayanarak yerleşmek ve etkisini arttırmak istiyor. Rusya, Çin ve Hindistan’ın hegemonik güç merkezleri olarak yükselişini durdurmaya ve yapabildiği oranda zayıflatmaya çalışıyor. Kuşkusuz hem Ortadoğu hem Kafkasya ve hem de Orta Asya politikasında Türkiye’den faydalanırken Türkiye’nin soykırım politikalarına da sessiz kalarak destek veriyor. Bir neden budur ama diğer önemli neden; demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigmaya dayanan iktidar-devlet dışı bir sistemin bölgede gelişmesini ve dünya halklarına örnek olmasını istemiyorlar.
Uluslararası sözleşmeler
Egemenlerin çıkarlarına göre değiştiriliyor İşgalcilik, uluslararası ilgili sözleşmelerde ‘suç’ kapsamında olmasına rağmen söz konusu Kürdistan toprakları olunca sessiz kalınmakta. Ukrayna savaş karşıtlığı ile Kürdistan’daki ‘savaş kabulü’ arasındaki çifte standarta dair neler söylenebilir?
Kürdistan bir Ukrayna değildir. Kürdistan sömürgedir. Hem de tarihte eşi benzeri olmayan bir sömürgecilik biçimidir Kürdistan’daki sömürgecilik biçimi, soykırımcı bir sömürgeciliktir. 1923 Lozan Anlaşması’yla İngiltere başta olmak üzere dünya hegemonik güçleri bu soykırımcı sömürgeciliği kabul etmişlerdir. Kirli çıkarları karşılığında Kürdistan’ı dört parçaya bölüp Türk uluslaşmasının yayılma sahası olmasına göz yummuşlardır. Bundan dolayı Türk devletinin soykırımcı sömürgeci saldırılarına karşı yüzyıldır kimse sesini çıkarmıyor. Faşist Türk devletinin yaptıkları yanına kâr kalıyor. Rusya-Ukrayna savaşından yararlanarak Türk devleti her yerde Kürtlerle savaşıyor, işgal alanlarını genişletiyor. Rusya’nın Ukrayna işgaline büyük tepki gösteren, Rusya’ya binbir türlü yaptırımla cevap veren ABD ve Avrupa, Türk devletinin işgali karşısında kılını kıpırdatmıyor. Türk devletini yanında tutmak için işgali destekliyor, soykırım savaşına onay veriyor. Ukrayna’yı kirli çıkarlarına hizmet ettiği için destekliyor, Rusya’yı zayıflatmada kullanıyor. Kürt soykırımına göz yumması da kirli çıkarlarına hizmet ettiği içindir. Soykırıma göz yumarak Türk devletini yanında tutuyor, Ortadoğu, Kafkasya ve Orta Asya politikalarının uygulanmasında faydalanıyor. Uluslararası sözleşmeler egemen güçlerin çıkarına göre değişkenlik gösteriyor. Bu sözleşmeler egemen güçlerin elinde sadece kirli siyasetin ve savaşın bir parçası. Egemenlerin çıkarlarına uygun düştüğü yer ve zamanda devreye konulurlar. Ukrayna savaşında Rusya’yı cezalandırmak için en etkili araçken, Türk işgali karşısında hiçbir hükümleri yoktur, çünkü egemenlerin kirli çıkarları uluslararası sözleşmeleri yok saymayı gerektiriyor.
KDP, NATO’nun Kürdistan’daki gizli ayağıdır
AKP’nin yönetim modelini kendine uyarlayan, halkı sömürerek dış ülkelerde servet biriktiren KDP’nin bu konsept içersindeki rolü çok özel ve kilit bir noktada duruyor. Zira 17 Nisan saldırıları KDP denetiminde bulunan bölgelerden başlatıldı. Kürdistan’da ‘Truva Atı’ rolü oynayan KDP veya Barzaniler’in bu anti-Kürt, anti-Kürdistan duruşunun tarihsel veya güncel nedenleri neler?
KDP, Türk devletinin geliştirdiği soykırım saldırılarının içinde doğrudan yer almaktadır. KDP işbirlikçi-ihanetçi bir güçtür. NATO’nun Kürdistan’daki gizli ayağıdır. KDP, kurulduğu tarihten bu güne sürekli işgalci ve sömürgeci güçlerle hareket etmiştir. Dolayısıyla soykırımcı sömürgeci Türk devletinin yanında yer alması ve savaşa katılması anlaşılır bir durumdur. Bilindiği üzere Türk devleti Önder Apo ile görüşmelerin halen devam ettiği 2014 Ekimi’nde çöktürme eylem planını hazırladı. Bu çöktürme eylem planının uygulanmasında temel ayaklardan biri KDP idi. KDP ile yapılan görüşmelerde bu konuda anlaştılar. Önder Apo ile HDP heyetinin son görüşmesi 5 Nisan 2015’tir. Bu görüşmeden sonra İmralı’da mutlak tecrit, dışarda ise topyekün savaş planı devreye konuldu ve KDP o günden bu yana Türk devleti ile birlikte hareket ediyor. Türk devletine her türlü istihbarat desteği sunuyor. KDP’nin istihbarat örgütü Parastin, MİT’in bir kolu olarak görev yürütüyor. Parastin’ın verdiği bilgilerle yüzlerce gerilla şehit düşürüldü. Başûr’da Kürt yurtseverleri suikast saldırıları ile katlediliyor. Öte yandan KDP, Türk devletine işgal saldırılarında her türlü lojistik, barınma ve serbest hareket desteği sunuyor. Ölülerini kaldırıyor, yaralılarını çatışma alanlarından çıkararak tedavi ediyor. Türk askerinin güvenliğini sağlıyor. Gerilla alanlarını kuşatarak, yolları keserek imhasının koşullarını oluşturuyor. KDP, soykırımcı sömürgeci Türk devletine dayanarak ayakta kalan bir güçtür. Aile iktidarını Kürt halkına hainlik yaparak ayakta tutuyor. PKK tasfiye edilirse Türk devletinin kendisine daha fazla imkan ve olanak sunacağını, zenginliğine zenginlik katacağını, iktidarını pekiştireceğini düşünüyor. Türk devleti ajanlaştırdığı hain tiplere vaat ettiklerini KDP’ye de vaat ediyor, yani daha fazla zenginlik ve iktidar vaat ediyor. KDP’nin gerçek yüzünü Kürt halkı artık çok iyi gördü. Halkımız KDP’nin Kürt gençlerinin canı ve kanı üzerinden kendisini yaşatmasına izin vermeyecektir.
Gerilla büyük inanç ve iradeyle direniyor
İşgalci Türk devleti 17 Nisan’da Medya Savunma Alanları’na yönelik yeni bir imha saldırısı başlattı. Bu saldırı ve gerilla direnişinin kapsamına dair neler söyleyebilirsiniz?
Türk devletinin saldırısı esas olarak 14 Nisan’da başladı. Bu işgal saldırısı PKK’nin tamamen imhasını ve Başûrê Kurdistan’ın Musul ve Kerkük’e kadar işgalini hedeflemektedir. Gerillanın direnişi muhteşemdir. Gerilla büyük bir inanç ve iradeyle direniyor. Türk ordusuna büyük darbeler vuruyor. Şimdiye kadar düşmanın birçok saldırısını püskürttü. Çok değerli yoldaşlarımızı şehit verdik. Hepsini büyük bir saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. Bu kahraman yoldaşlarımızın direnişi faşist soykırımcı sömürgeci Türk devletinin çöküşünü hızlandırmıştır. Faşist ordu bu direniş karşısında büyük bir çöküş içerisine girmiştir. Bu direnişle AKP-MHP faşizminin yıkılışı yakınlaşmıştır. Türk devleti ve işbirlikçisi KDP’nin saldırıları tüm Medya Savunma Alanları’nı kapsıyor. Her alanda KDP’nin verdiği istihbaratlarla günlük olarak bombardımanlar yapılıyor. Şu anda savaşın dışında kalan bir alan yoktur, tüm gerilla savaş içindedir. Saldırılar ne düzeyde kapsamlıysa direniş de aynı biçimde kapsamlıdır. Gerillanın Apocu fedai iradesi karşısında Türk devletinin ve işbirlikçisi KDP’nin sonuç alması mümkün değildir. İşgalci Türk ordusunun olduğu her yer gerilla açısından bir savaş alanıdır. Savaş sadece kırsalda yürütülmeyecek, şehir ve ovalar savaşın temel alanları haline gelecektir.
Kadın savaşçılar daha esnek ve yaratıcı
Basına yansıdığı kadarıyla YJA Star gerillalarının işgalcilerin üslerine yönelik özel eylemleri olmakta, saldırılara karşı fedaice bir direniş ile karşılık verilmekte. Haziran ayı içersindeyiz. Zeynep Kınacı da bundan 26 yıl önce işgalcilerin merkezine fedai bir eylem gerçekleştirdi. Bu anlamda YJA Star gerillalarının direniş motivasyonunu hangi faktörler oluşturmakta?
Kürt kadınları kadın ordulaşmasında çok ileri bir düzey kazandı. YJA Star kadın ordusu son derece eğitimli, örgütlü, disiplinli ve profesyonel bir güç haline geldi. İdeolojik ve teorik eğitimlerin yanı sıra birçok askeri branşta verilen eğitimler kadın gerillaları çok yetkinleştirdi. Bu eğitimlerde kadınlar erkeklerden daha başarılı bir performans göstermekte. Kadın yapımız daha esnek, yaratıcı ve yüksek bir konsantre yeteneğine sahip. Kadındaki bu özellik birçok başarılı eyleme damgasını vuruyor. YJA Star gerillaları direnişe öncülük ediyor. Hepsini büyük bir saygı ve sevgiyle selamlıyor ve kutluyorum. Her biri tanrıça kadar bilge, direngen, asi, onurlu, cesur ve boyun eğmez kadınlar. Tanrıça ananın yüce kızları. Tanrıça ananın ülkesinde her biri bir tanrıça gibi zalim egemen erkek aklının en dehşet biçimi olan faşist soykırımcı sömürgeci Türk devletine karşı kahramanlık destanları yazıyor. Tanrıça ananın ülkesinde yaşamak ve soykırımcı sömürgeci düşmana karşı özgürlük mücadelesi vermek en büyük motivasyon kaynağı. YJA Star gerillaları motivasyonunu Önder Apo’nun özgürlük ideolojisinden ve özgür yaşam felsefesinden alıyor. Kadın kurtuluş ideolojisi kadınların en büyük motivasyon kaynağıdır. Zeynep Kınacı (Zilan) yoldaşı özgürlük çizgisi haline getiren de bu ideolojidir. Bu vesileyle şehadetinin ve büyük eyleminin yıldönümünde Zilan yoldaşı büyük bir saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. Zilan bugün artık Zilanlara dönüşmüş, çoğalmış, Kürdistan’ın her karış toprağı Zilan kesilmiştir. Zilan yoldaşın savaş ve mücadele tarzı kadın gerillalar için örnektir. Yol göstericidir ve büyük bir motivasyon kaynağıdır. Bir kadın bilinçli, özgüvenli, iradeli, örgütlü, mücadeleci, disiplinli, planlı ve programlı yaşar ve hareket ederse başaramayacağı şey yoktur. Zilan yoldaş tam da budur. Zilan yoldaş özgürleşmiş kadın bilinci ve iradesidir. Zilan, tarihe, topluma, kadına ve doğaya karşı yüksek sorumluluk bilincidir. Planlı, örgütlü, amacına kilitlenmiş kadın gerçeğidir. YJA Star gerillaları Zilanlaşmayı yaratan felsefeyle yetişiyor. Faşist soykırımcı düşmana karşı Zilanca savaşıyor ve direniyor. Her gün kadın kahramanlığının farkını ortaya koyuyor ve yeni bir direniş tarihi yazıyorlar.
Kadınların ortak kimliği özgürlüktür
Kadınların, halkların, sistem karşıtı çevrelerin Kürdistan ve dünya ölçeğindeki savaş stratejilerine karşı mücadelelerini yeterli buluyor musunuz?
Savaş karşıtlığı dünya ölçeğinde giderek yükseliyor. Egemen topluluklar dışında neredeyse tüm toplum savaşa karşı bir duruş içerisinde. Aslında potansiyel olarak egemen grup dışında tüm toplum savaş karşıtıdır. Milliyetçilikten, ırkçılıktan ve dincilikten zehirlenmemiş tüm halklar ve toplumlar savaş karşıtı bir karaktere ve tutuma sahiptir. Özellikle kadın hareketleri dünyada en güçlü savaş karşıtı hareketler olarak gelişiyor. Yine çevre ve ekolojik hareketi de en güçlü savaş karşıtı bir hareket olarak ortaya çıkıyor. Kadın ve ekoloji hareketi dışında benzer biçimde örgütlü çok sayıda grup, kurum ve örgüt var. Savaş karşıtı tüm bu hareketler gücünü birleştirebilse savaş karşıtı muazzam bir mücadele gücü ortaya çıkacaktır. Fakat demokratik birlik ve ittifak içinde hareket etmedikleri için mevcut durumda dağınık ve parçalı bir görüntü veriyorlar. Dolayısıyla yeterli bir mücadele duruşu ve etki gücü ortaya çıkaramıyorlar. İdeolojik ve teorik temellerini yeterince oluşturmamaları da bu hareketleri oldukça zayıf bırakıyor. Önder Apo’nun demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigması, kapitalist sistem karşıtı tüm hareketler ve gruplar açısından en temel ideolojik ve teorik kaynaktır. Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi bugün dünyada kadın özgürlük mücadelesinin ideolojik, teorik ve pratik öncülüğünü yapmaktadır. Kürdistan merkezli gelişen ekoloji hareketi de dünya ekoloji hareketlerinin ideolojik ve teorik temelini oluşturmaya adaydır. Kadın ve ekoloji mücadelesi dünyanın çehresini değiştirecek. 21. yüzyıl ve sonraki yüzyıllar gerçekten kadın yüzyılı olacaktır. Kadın özgürleşmesi toplumsal özgürleşmeyi sağlayacak, özgürleşen toplum kapitalist modernite sistemini ortadan kaldıracaktır. Dünya böyle bir sürecin içerisine girmiştir. Üçüncü Dünya Savaşı bir nevi bu yönlü gelişmelerin önünü almak içindir. Fakat başarılı olamayacaktır. Zamanın ruhunu artık özgür kadın, özgür toplum ve özgür doğa şekillendirecektir.
Tüm bu militarist ve sömürge politikalarının ilk elden en çok etkilediği kesim olan kadınlara bu anlamda özel bir çağrınız var mı?
Kapitalist modernite sistemi kadın düşmanıdır. Erkek egemen ataerkil aklın en derinleşmiş ve boyutlanmış halidir. Sömürü, işgal, soykırım, şiddet bu sistemin karakteridir. Özgür kadın ve özgür toplum eksenli yeni bir dünya kurmak kapitalist modernitenin aşılmasıyla mümkündür. Kuşkusuz bu da dünyada özgürlük mücadelesi yürüten tüm kadınların ortak anlayış ve mücadele birliğiyle sağlanır. Kadınların ortak kimliği özgürlüktür. Özgürlük kimliği tüm etnik, dini, coğrafi kimliklerin üstündedir. Kadının özgürlük sorunu evrenseldir. Bu gerçeklik dünya demokratik kadın birliğini zorunlu bir ihtiyaç haline getiriyor. Kadınlar sadece dayanışma içerisinde olmamalı, mutlaka birlik olmalı, ortak bir mücadele konsepti ile hareket etmelidir.
Kaynak: Newaya Jin