KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, Medya Haber TV’de katıldığı Ülkeden programında gazeteci Paris katliamını ve yakalanan MİT yöneticilerine ilişkin sorulara cevap verdi.
HABER MERKEZİ – NÛÇE CIWAN
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, “Paris katliamının faillerinin bilinmesine rağmen bugüne kadar hep inkar edilmekteydi. Şimdi var olan deliller bizzat Erdoğan’ın planladığını ve Hakan Fidan’ın da bunun uygulayıcısı olduğu artık netleşen bir konudur” diye belirtti.
HPG tarafından yakalanan MİT yöneticilerinin katliama ilişkin itiraflarda bulunduklarını belirten Hozat, konuya ilişkin şunları söyledi: Paris katliamının 5. Yıldönümünde ben bu katliamı yapanları lanetle, nefretle kınıyorum. Mutlaka biz bu katliamı, korkunç cinayeti işleyenlerden hesap soracağız. Arkadaşlarımızın kanı yerde kalmayacak. Beş yıl sonra ortaya çıkan sonuçlar da bunun ispatıdır. Katliamı geliştiren güçler bellidir. Katliam talimatını Erdoğan verdi. MİT bu katliamı planladı ve gerçekleştirdi. Ömer Güney de MİT’in kullandığı kişidir. Bu netleşmiş durumdadır. Fransa bu katliamın üstünü kapatamaz. Ortada bu kadar delil varken, failler ortadayken hiçbir biçimde kabul edilemez. Bunun mücadelesini Kürtler, Kürtlerin dostları, demokrasi güçleri ve devrimci hareketler soracaktır. Bu mücadele bunun ifadesidir. Sömürgeci sistem bölgede korkunç katliamlar uygulamıştır. Onlarca yıldır PKK bunun hesabını soruyor. Bunu soracaktır. Hiç kimse de hesap vermekten kaçamayacaktır. MİT operasyonuyla birlikte, çok önemli sonuçlar ortaya çıktı. Diktatör faşist Erdoğan’ın yaptığı cinayetler, daha açık bir biçimde ortaya çıkan sonuçlar vardı” dedi.
İMRALI HEYETİNİ NETLEŞTİREN DE O KİŞİYDİ!
Hozat değerlendirmelerinde “Paris katliamının faillerinin bilinmesine rağmen bugüne kadar hep inkar edilmekteydi. Şimdi var olan deliller bizzat Erdoğan’ın planladığını ve Hakan Fidan’ın da bunun uygulayıcısı olduğu artık netleşen bir konudur” diyerek şöyle devam etti:
“Bunun doğru olduğu ortaya çıktı. Bunun talimatını veren Erdoğan’dır, Hakan Fidan’dır. Sabahattin Asal ile çalışan bir ekip var. Şuanda Van MİT daire başkanlığını yapan Oğuz Yüret. Yine yurt dışı faaliyetlerle ilgilenen daire başkanı Uğur Kaan Ayık, Hakan Fidan ile birlikte bu katliamı uygulayan kesimlerdir. Doğrudan Hakan Fidan bu işin içindedir. Sebahattin Asal MİT müsteşarlığındadır ve bu işin içindedir. Sebahattin Asal denilen kişi Hakan Fidan’ın yardımcısıdır. Muhammed Dervişoğlu ile birlikte İmralı görüşmelerine gidip-gelen heyetleri netleştiren, buna karar veren Sebahattin Asal’dır. Böyle de bir inisiyatife sahiptir. Bu adam Paris Katliamı’nın planlayıcısı ve uygulatan kişidir.”
DİYALOG SÜRECİ TEMAMEN TASFYE SÜRECİYDİ
Oslo sürecinde MİT’in kendini daha da örgütleyip organize ettiğine dikkat çeken Hozat konuşmasında şunları ele aldı;
“Tam o tarihler Oslo görüşmeleri ve İmralı görüşmelerinin olduğu süreçler, barış süreci demokratik çözüm süreci olarak tanımlanıyor. MİT kendini büyük bir organizasyon olarak örgütlemiş. O zaman bu sürecin boşa düşürülmesi isteniyor. Bir darbe vurulmak istendi aslında. Bu katliamı planlayan güçler örneğin Uğur Kaan Ayık Paris katliamından bir yıl sonra Katar büyükelçiliğinin de MİT temsilcisi olarak atanıyor. Bir diğeri MİT bölge daire başkanı olarak atanıyor. Sebahattin Asal öyledir. Stratejik İstihbarat Müsteşar Yardımcılığında yer alıyor. Hakan Fidan’ın yardımcısı oluyor. Şu çok somuttur. Başından itibaren hükümet bu sürecin içindedir. İnkâr, imha ve tasfiye sürecini başlatan güçtür AKP iktidarı. 2013 yılında başlayan Diyalog Süreci aslında diyalog süreci değildi. Tamamen PKK’yi tasfiye etme süreciydi. Önderliğimiz bu sürecin ismini ‘Özel Savaş Operasyonu’ olarak tanımladı.”
9 OCAK 2013’ÜN AMACI
Üç kadın devrimcinin Paris’te 9 Ocak 2013 tarihinde katledilmesinin bir amaç uğruna olduğunu ve rastgele seçilen bir tarih olmadığını belirten Hozan şöyle devam etti:
“Neden 9 Ocak 2013’te Sara, Rojbîn ve Ronahî arkadaşlar Paris’in ortasında çok vahşice katledildi. Ondan on gün önce bir diyalog süreci başlatıldı. Sonra böyle bir katliam gerçekleştirildi. Bununla şu amaçlandı. Önderliğimize şu mesaj verilmek istendi. ‘Dediğimiz her şeyi kabul edeceksin yoksa PKK yöneticilerini böyle tek tek imha edeceğiz, Kürt soykırımını gerçekleştireceğiz’ dediler ya da Önderliğimiz bu durum karşısında ‘ben bu görüşmelerde yokum’ diyecek ve süreçten çekilecek. Sonra da ‘Öcalan bu sürece gelmedi’ diyecekler. ‘Paris katliamında işimiz yoktur. İç infaz’ dediler. FETÖ’nün üstüne atmaya çalıştılar. Ama şimdi ortaya çıkıyor ki AKP’nin kendisidir” dedi.
MÜZAKERE DEĞİL TOPYEKÜN SAVAŞ
“Önderliğimizin iyi niyeti çok net ortaya çıkıyor. O konuda kaygıları vardı. MİT Müsteşarıyla da, HDP heyeti ile yürüttüğü tartışmalar var. Kuşkuları var, Hakan Fidan olabilir mi dediler. Hakan Fidan MİT içinde bazı kesimler olabilir diyor. Benim bilgim yok diyor. Önderliğimiz bu sürecin ilerlemesi için sürecin müzakereye evirilmesi için büyük bir mücadele verdi. Bu önder APO’nun samimiyetini, kararlılığını ortaya koyuyor. AKP iktidarının da kaypaklığını, alçaklığını, soykırımcı karakterini çok somut biçimde ortaya koyuyor. Sonraki süreç, zaten topyekûn bir savaş konseptine dönüştü.
AKP’nin özel savaş medyası bunu çok yoğun işledi. Kim olduğunu çok iyi biliyorlardı. Aslında AKP’ye yakın özel savaş medyası da bunu biliyordu. Bazı kesimlerin de biraz rahatsızlıkları, kaygıları, eleştirileri vardı. Hareketin bozduğuna dönük değerlendirmeleri vardı. Harekete güvensiz yaklaşan, sol diyebileceğimiz bazı kesimler böyle ele aldılar. Biz ısrarla böyle olmadığını, AKP’nin böyle bir yaklaşımı olmadığını AKP’nin bütün derdinin oy devşirmek olduğunu, Kürtlerin oylarını almak olduğunu söyledik. Ama tersi bir durum oldu. Kürtler de Türkiye demokrasi güçlerin de Kürtlerle aslında o güne kadar yakınlaşmamış mesafeli durmuş o algılar aşıldı. Ve herkes çözüme büyük bir özlem duyuyordu. Büyük bir ilgi ile karşılandı. Türkiye toplumu çok sahiplendi. Bir ara anketler yapılıyordu. Süreci destekleyen %80 üstünde gösteren anketler vardı. Birçok anketin sonucu böyleydi. Toplumda böyle bir beklenti ve sahiplenme vardı.”
Hozat, AKP’nin savaş sürecini nasıl başlattığını da şu cümlelerle anlattı:
“7 Haziran seçimlerinde demokratik bloğun öne çıkması ve HDP’nin kazandığı oylar demokratik bir Türkiye için atılan adımdı, ama bunu kendi çıkarına uygun bulmayan ve kendi iktidarı için tehlike gören AKP hükümeti darbeyi ortaya koyarak diktatörlüğü kurumsallaştırdı.
5 Nisan 2015’den itibaren İmralı ile iletişim kesildi, Önderlikle görüşme olmadı. 30 Ekim 2014’te yapılan ‘Çöktürme Planı’ yürürlüğe konuldu. Gerillaya karşı imha saldırıları, halka dönük katliam ve saldırılar, siyasi soykırım operasyonları, zindanlarda işkenceler korkunç bir baskı ve sindirme politikaları! Ardından AKP darbesi devreye girdi. ‘Bu diyalog sürecini kullanırım, liberallerin, Kürtlerin oylarını devşiririm’ dedi. ‘Büyük bir oyla Türkiye’de tek adam diktatörlüğünü kurumsallaştırırım’ dedi. Ona göre bir devlet inşası, bir AKP faşist iktidarı sürüp gider dedi. Bu diyalog sürecini araçsallaştırdı. Bu süreci son derece pragmatik bir temelde kullandı. Ama tersi bir durum ortaya çıktı. Süreci sahiplenen güçler oylarını HDP’ye yönelttiler. AKP’nin faşist iktidarı koalisyona düştü. AKP’nin derdi Türkiye’nin demokratikleşmesi değil ki, o açıdan bu diyalog sürecini de tamamen kesti. Çöktürme planını devreye koydu. MHP ve ulusalcılarla ittifaklar kurdular.’’
MİT’İN FAALİYETLERİ DEŞİFRE EDİLDİ
Besê Hozat, programda MİT’in Kürdistan’daki faaliyetlerine de dikkat çekerek şöyle konuştu:
MİT çok yoğun bir biçimde Kürdistan’da Türkiye’de yoğun bir ajanlaştırma politikası yürütüyor. Yurt içinde de yurt dışında da faaliyet içindedir. Özellikle hareketin yönetimini tasfiye etme politikasını başlattılar. Sürecin startını Sakine yoldaşla başlattılar. MİT bünyesinde böyle ekipler kuruldu. Avrupa’da, Türkiye’de, Suriye’de ajanlaştırmaya dönük özel bir çalışma yürüttüler. Bu önemli oranda darbe yedi. Belli oranda deşifre edildi. Bazı alanlardaki faaliyetleri deşifre edildi. Birçok alandaki yerleri deşifre edildi. İlişkileri, ajanları deşifre edildi. MİT’in prestiji ciddi oranda sarsıldı. Bazı yerlerde de ölümcül darbe yedi. Yanılgılı şeyler olmamalıdır. Bu operasyonla birlikte tamamen ortadan kalkmış değil. Bu faaliyetler bitmiş değil. Deşifre olan, boşa düşen çalışmaları da var. Ama bu faaliyetler devam ediyor. Her yerde değişik biçimlerde saldırıları sürüyor tabi. Bu bir duyarlılık da yaratıyor. Daha duyarlı yaklaşmalı herkes. Çok ciddi, sağlam bir duruş içinde olmalı. Herkes bulunduğu yerde bu saldırıları deşifre etmeli ve üzerine gidebilmelidir. Aksi durumlar zarar verici olur.”
FRANSA’NIN KATLİAMDAKİ ROLÜ
Erdoğan’ın 9 Ocak arifesinde Paris’e yaptığı ziyareti değerlendiren Hozat, Fransa’nın katliam karşısındaki tutumunu eleştirdi.
“Erdoğan tam da katliamın yıldönümünde Fransa’ya gitti. Fransız başbakanı ile bir basın açıklaması da yaptı. Açıklamada Fransız gazetecilerin biri, ‘Terör örgütleri ile işbirliği içindesiniz. Terörle mücadele konusunda size güvenilebilir mi?’ diye sordu. Türkiye içinde yozlaşma ama aynı zamanda Fransa’da bu yozlaşmasını yaygınlaştırmaya çalıştı. Durumu olağanlaştırdı.
FRANSA İTİRAF ETTİ!
Bu görüşmeye sıradan yaklaşılamaz. Erdoğan ve Macron bir görüşme yaptı, katliamın yıl dönümünde. Aslında Fransa bu görüşmeyle katliamın içinde olduğunu itiraf etmiştir. Fransız istihbaratı MİT ile birlikte çalışmıştır. Ömer Güney öldürüldü. Fransa’nın sorumluluğunda öldürüldü. Tutukluyken öldürüldü. Halkın mücadelesiyle tekrar gündeme konuldu. Ama Fransa katliamın üstünü örtmeye çalışıyor. Bu son görüşme de bunu ifade ediyor. Yanına bırakılmaz. Dün (6 Ocak) Paris’te büyük bir miting yapıldı. Halkımızın bu mücadelesini selamlıyorum. Biz bunun peşini bırakmayacağız. Fransa kendi rolünü ortaya koymalı ve hesap vermelidir. Fransa halkının da değerlerini ayakları altına almaktır. Bunu ne Kürtler, ne de Avrupa toplumu kabul eder. Şu anda Fransa ve Almanya başta olmak üzere Türk faşizmine tüm Avrupa değerlerini peşkeş çekmiştir. Her şey bir tarafa bırakılmış durumdadır. Basit bazı ekonomik çıkarlar için. Egemenlerin kendi ekonomik çıkarlarıdır. Bu halkın değerlerini ifade etmiyor. İnsanlık değerlerine karşı bir suç işliyorlar. Buna karşı biz de, halkımız da dostlarımız da, ben inanıyorum ki Avrupa toplumu da sessiz kalmayacaktır. Mücadele edecektir.