BEHDİNAN – Şiyar – uyanık olan, Gabar – Botan dağları, gerillaların kalbi. Şiyar Gabar – o kadar çok anlamı bir araya getiren bir isim ki, doğru kelimeleri bulmak zor. Şiyar ya da Jakob, Hamburg’daki ailenin ve arkadaşlarının seni tanıdığı ve sevdiği gibi, arkadaşların ve yoldaşların olan ve olmaya devam eden bizler için gerçekten bir sembol oldun. Eğer bugün birçok genç devrimcinin senin adını saygı, hürmet ve seni anmak için kullandığını bilseydin, mutlaka nazlı nazlı gülümser ve el sallardın. Gurur ve onur duyardın ama aynı zamanda bu ilgiden biraz da utanırdın. Seni düşündüğümde aklıma hep o nazlı ama aynı zamanda muzip gülümsemen geliyor. Seninle ilgili anılarımı burada elimden geldiğince ilgili yoldaşlar ve okuyucularla paylaşmak istiyorum, çünkü herkesin senin burada, Kürdistan dağlarında hala hayatta olduğunu bilmesini istiyorum.
Ben Şehîd Şiyar’ı Hamburg’daki Gaengeviertel’de diğer gençlerle birlikte örgütlendiği genç bir delikanlı olduğu dönemden tanıyorum. O zamanlar birbirimizi çok az tanıyorduk. Daha sonra Kürdistan dağlarında, Medya Savunma Alanları olarak adlandırılan kurtarılmış dağlarda, tam olarak Qandîl Dağları’nda tekrar karşılaştık. O sırada ben de eğitimdeydim ama arkadaşlar bir istisna yaparak onu akademiye gönderdiler ve birlikte birkaç gün geçirdik. Kısa bir süre ama ikimizi sonsuza dek birbirimize bağlayan bir süre. Dağlarda ilk kez bulunmak her zaman kolay değildir, özellikle de henüz dil bilmiyorsanız. Ama Heval Şiyar, bir gerilla savaşçısı olarak yaşamı öğrenmek ve alışmak için hiçbir çabadan ve zorluktan kaçınmadı. O günlerde uzun tartışmalarımız oldu. Bana Hamburg ve Almanya’daki son gelişmeleri anlattı, birçok soru sordu, ilk izlenimlerini ve deneyimlerini benimle paylaştı. İki Alman’ın varlığından mutlu olan ve onlarla dostça dalga geçen diğer tüm arkadaşlar gibi o günlerde gülecek çok şeyimiz vardı. Muhtemelen o günlerde Heval Şiyar’ın hafızasına hareketin literatüründen giren ilk kelimelerden biri ‘hemşehriçiti’, yani ‘hemşehricilik’ olmalı. İki ya da daha fazla arkadaşın belli bir yöreden geldikleri için birbirleriyle belli bir tür dışlayıcı ilişki kurup diğer arkadaşları dışlamalarını eleştirmek için kullanılan, ama gündelik hayatta şaka yollu da sıkça kullanılan bir terim.
Kürdistan dağlarını bu kadar özel kılan, Kürt halkının ve tüm bölge halklarının özgürlüğü için mücadele eden gerillalardır
Dağların güzelliği kuşkusuz doğasındadır, ama Kürdistan dağlarını asıl özel kılan, onları dolduran insanlardır, orada kurulan dostluklardır, ortak mücadele deneyimleridir, doğada yaşamdır, ortak alın teridir, burada dökülen sayısız kadın ve erkeğin kanıdır, güzellikleriyle, düşleri ve fikirleriyle, düşünceleri, eylemleri ve sözleriyle, gülüşleriyle insanlık tarihinin bir parçası olmuş, dünyayı ve insanlığı zenginleştirmiş kadın ve erkeklerdir. Qandîl’den Amed üzerinden Dersîm’e, Mêrîwan ve Şaho’dan Zap, Avaşîn ve Metîna üzerinden Botan’a, Amanos’tan Bagok üzerinden Serhat’a uzanan Kürdistan dağlarını bu kadar özel kılan, yaklaşık 40 yıldır burada Kürt halkının ve tüm bölge halklarının özgürlüğü için mücadele eden gerillalardır. Burada birbirimiz arasında gelişen dostluk özel bir türdür. Farklı yerlerde birbirimizden ayrı olsak bile sürüyor. Zamanla solmaz, her saniye, her saat, her gün daha da güçlenir, daha da yoğunlaşır ve daha da önemlisi ölümün kendisinden daha güçlüdür.
Enternasyonalizmin bir örneği olmuştu
Heval Şiyar, en başından beri, her yerde tüm dostlarının kalbine kapı açan karakter özellikleriyle ayırt edildi. Burada bu karakter özelliklerinden özellikle ikisini vurgulamak istiyorum: Alçakgönüllülük ve doğallık. Heval Şiyar en başından beri kendini kanıtlama derdindeydi, ama prestij elde etmek için değil, öğrenmek için, bir gerilla yaşamının ve mücadelesinin tüm zorluklarına ve sıkıntılarına hazırlıklı olmak için. Heval Şiyar rol yapmaya ihtiyaç duymadı ve kendini olduğundan başka göstermeye hiç çalışmadı. Doğallığı, dürüstlüğü, samimiyeti ve sadakati çok kısa sürede önemli mesafeler kat etmesini sağlamıştır. Kendinden bir parça bile kaybetmeden kendi üzerinde çok çalıştı. Değişti, deneyimli bir özgürlük savaşçısı ve devrim militanı oldu ama hep kendisi olarak kaldı. Çok kısa bir sürede Kürtçeyi öğrendi ve o andan itibaren kendini hem ideolojik hem de askeri olarak kendi eğitimine adadı. Daha sonra birkaç kez daha bir araya geldik ve birlikte tartışmalar, eğlence, kahkaha, deneyim ve hikaye alışverişi ile dolu güzel günler geçirdik. Birbirimize son kez veda etmeden önce birlikte bir fotoğraf çektirdik, birbirimize sarıldık ve birbirimize başarılar ve yakında yeniden bir araya gelmeyi diledik. Ne yazık ki uzun zamandır beklenen bu buluşma gerçekleşmeyecekti. Farklı bölgelere gittik ve 24 Temmuz 2015’te savaşın başlamasıyla Heval Şiyar, Cîlo ve Çarçela yakınlarındaki Zagros Dağları’ndaki cephelere gitti. Sonraki yıllarda, onunla bir süre vakit geçirmiş ve/veya aynı birlikte bulunmuş diğer arkadaşlarım aracılığıyla sık sık ondan haber aldım. Hepsi ondan hep övgüyle bahsederdi – Heval Şiyar yaşamı boyunca kararlılığın, açık yürekliliğin ve enternasyonalizmin bir örneği olmuştu zaten. Monika Ertl, Hans Beimler ve Ulrike Meinhof’un ruhunun hala yaşadığını kendi yaşamıyla gösterdi. Alman-Kürt dostluğunu kendi açtığı ve sonuna kadar kararlılıkla sürdürdüğü yolun ayrılmaz bir parçası haline getirdi. Alman devletinin işgalci Türk devletiyle işbirliğine canı pahasına karşı çıktı ve böylece onurun ve insanlığın savunucusu ve sembolü oldu.
Heval Şiyar, şu kadarını kesin olarak söyleyebilirim ki, sen ölmedin, çünkü içimizde ve özgürlük mücadelemizde yaşıyorsun. Huzur içinde yat, çünkü senin hayallerin ve hedeflerin unutulmadı, onlar bugün bizim hayallerimiz ve hedeflerimiz. Bizi buraya kadar getirdin ve şimdi senin yolunda ilerlemeye devam edeceğiz. Her adımda bizimle birliktesin, yaşamımızın ve mücadelemizin bir parçasısın. Emin olun, sizi bu mücadelede tanıyanlar gülümsemenizi yüreklerinde taşıyorlar. Rêber APO, her düşmüş insanın bir yaşam felsefesi olduğunu söyler: Siz bize nasıl yaşayacağımızı gösterdiniz ve biz de sizi örnek alacağız.
Şoreş Ronahî