HABER MERKEZİ-
NURETTİN DEMİRTAŞ YAZDI:
Onur Artos (Şükran Arvas) anısına…
“Bahar gelmiş balam benim
bahar gelmiş dayanmış
dalda yaprak bebeciğim
suda köpük uyanmış
kuzulara özenmiş kızım benim
körpe sesler dillenmiş
ay ışığında yanmış yavrucuğum
onun için beyazmış”
Bir yiğidin ardından hangi duygularla dolup taşarsa yüreğimiz ve gözlerimiz, Onur yoldaş hepimize bu duyguyu fazlasıyla yaşattı.
Yıl dönümünde, yani geç öğrendik, savaş gerçekliği böyle bir şey. Temmuz’un büyük direnişçileriyle buluşmuştu Zap topraklarında…
Analar Onur doğuruyor
Özgürlüğe uyanmış bir ülkenin erkenden emekle tanışmış ve bilinçlendikçe gönlünü dağlara vermiş bir özgürlük gerillasıydı. Van’ın Westan’ından İstanbul’a göç etmek zorunda kalmış bir ailede büyümüştü. Baharıyla, zozanları, kuzularıyla, siyabosu, peyniriyle, halayları, şarkıları ve yiğitleriyle Van toprağında ne varsa özümsemişti. İstanbul’a başka türlü nasıl karşı koyabilirdi ki?
İstanbul nice insanı yutmuştu ama ona dokunamamıştı bile. Onun büyük yüreği ve çekici olan üslubuna, hal-hareketlerine bakınca ne denli değerli bir aile ortamında büyüdüğü hemen anlaşılıyordu. Bütün bunları Apocu militanlıkla buluşturmuştu.
Artık herkes biliyor ki analar böyle yiğit kızlar doğuruyor bu ülkede. Bu gibi sözler edebiyat kitaplarında, mektuplarda, şiirlerde kalmıyor artık. Analar Onur doğuruyor. Doğuştan onurlanmak bu ülkenin kadınları sayesinde oluyor.
Sömürgeciler doğuştan köle diye bakarlardı bize. Analar Onur doğururken sömürgeciler kahroluyor artık…
Bahar gelmiş balam benim…
Başı dik bir ana gibiyiz onun ardından; göğsümüze hatıralarını basarken Onurumuzu yaşatıyoruz gururla. Kırık sazımızla bir şarkı tutturuyoruz: Bahar gelmiş balam benim… Bahar gelmiş Wan’a, Westan’a. Bahar gelmiş, senin için çiçeklere bezenmiş ey Güzel!
Ben şair değilim ama bir bilsen anası, bir bilsen ne çok büyüdü balan, bir bilsen nasıl yiğitti. Adına destan yazılsa Onur Destanı olur. Kürt’ün Onur’u olur. Hepimizin Onur’u…
Biz onu yiğitler diyarı Xakurkê’de Viyan adıyla tanıdık. Düşmanın kabusu, dağların kartalları Hêzên Taybet’e gidince adı Onur Artos olmuştu. Şehit Viyan’ın Onurunu taşıyordu; Şehit Axin’in, şehit Hejar’ın…
Sömürgeci faşist devletin zindanlarında kalmış, direnişin güzelliğiyle tanışmıştı. Dağlara gelirken o günlerin intikamıyla doluydu, oldukça bilinçliydi ve duyguları çok büyüktü …
Birazcık anlam desen büyük filozof oluveriyordu. Abartı değil anlam olgusuyla ele almadığı herhangi bir konu zor bulunurdu. Yaşamın hengamesine kapılıp gitmezdi. Yaşama ve yaşadığı her ana anlam verme ustası olmuştu. Bunun için kendisini zorlamaz, bilinmedik kelimelere başvurmaz, içten gelen duygularıyla, yüreğiyle konuşurdu.
Gülmek her gerillaya çok yakışırken ona herkesten çok yakışırdı…
Evliyalar, ermişler, pirler, analar: Onur hepsinden bir parça
Hayatın inceliklerini, detaylardaki güzellikleri herkesten önce gören bir özelliği vardı. Tarihte büyük filozof kadınlar vardır. Büyük evliyalar, ermişler, pirler, analar: Onur hepsinden bir parça taşıyordu…
Zozanlardan geçerken karşılaştığımız çocukların ona çok çabuk ısındığına tanık olmuştuk. Çocuklar hiç tanımasalar bile hemen onun etrafında toplanıyordu. Hepimiz o an çocuk oluyorduk…
Cesur bir savaşçıyı çocukça duygularla anlatmak haksızlık mı olur acaba?
Ne desek az kalsa bile en çok çocuklar ve analar anlar bu duyguları. Bahar anlatır en çok ondaki güzellikleri. Onur gelmiş desek siz bahar anlayın…
Özgür ruhlar kuşatılamaz
Herkes her yerde anlar ve anarken onu, biz yine savaşımıza dadanan pis bir ihanetle yüz yüzeyiz. Etrafımızı Türk ordusu değil KDP kuşatmaya almış. Bilmiyorlar ki özgür ruhlar kuşatılamaz! Bilmiyorlar ki biz dağdayız ama dağ her yerdedir: Van’da, İstanbul’da, Avrupa’da, dünyanın dört bir yanındadır…
Sanmayın ki uzak diyarlardakiler anlamaz. Önder APO İmralı Adası’ndadır ama ruhu ve düşünceleri her yerdedir. Uzak diyarlardakiler uzaktalar diye anlamazlar ve sahiplenmezler sanmayın.
Hasretlik nedir en çok onlar bilirler. En çok onlar anlarlar Onur’un savaşını…
Ey Welat!
Sürgündür yürekleri ama gözleri dolmadan, boğazları tıkanmadan seni andıkları bir an yoktur!
Dünyanın her yerindedir, Welat Savaşı, Onur Savaşı yani Büyük Hamle!
Nedir Hamle: Önder APO’nun özgürlüğü için saldırıya geçmek değil midir? Onur başka nedir ki? Welat nedir? Özgürlük ne?
Tarihin en çirkin yüzü olan rehine politikasına karşı onurlu bir duruştur hamle! Ve bu büyük halk, halklar direndikçe onlar pişman olacaklar!
Bize böyle zamanlarda savaşmak yaraşır Onur gibi!
Çok şey bilmeyiz ama direnmeyi iyi biliriz. Tarihin en büyük direnişçileri olsak bile mütevaziliğimizi de biliriz.
Halka, büyük değerlere, yoldaşlarımıza karşı mütevaziliği Önder Apo’dan öğrendik. Şehrin sahte ışıkları altında büyüklenenlerle kimse karıştırmasın bizi. HER APOCU MÜTEVAZİDİR. HER APOCU ONURLU BİR FEDAİDİR! Böyle değilse Apoculaşmadığı içindir.
Apocu savaşçıların en yiğitleriyle beraber savaştı Onur yoldaş. En mütevazi olanlarla. Onlar insan aklının alamayacağı zorluklarla savaşarak onuru korudular. Onlar sayesinde her dem bahardır gerillanın dağlarında.
Bir varmış bir yokmuş diye başlamıyor öyküler burada. Geçmişte kalmıyor hiçbir şey. Çocukmuş dün, bugün savaşçı olmuş, dağ olmuş, Zap’ın yüreği olmuş…
Onur Destanları: Bir uzun tililiyle…
Böyle bir ülkede böyle yazılır Onur Destanları: Bir çift sarı mekapla, bir uzun tililiyle…
Özgürlüğün peşinden Onur’la yürüdüğümüz patikalarda, geçtiğimiz derelerde halen çocuklar gibi şen kahkahalar dolduruyor her yeri. Yaz sıcağında onun gülüşüyle serinliyoruz…
İşte böyle bir güzelliğin katilidir KDP’nin ağababaları!
Onur yoldaş Zap toprağını savunurken, KDP Zap’a saldıran faşist orduları savunuyordu. Şimdi Metina’da, Bradost’da olduğu gibi…
Kürt’ü geçtik, insan olan nasıl kabul eder bunu? KDP ihanetine nasıl sessiz kalır?
İnsan olan söylesin: Uğruna savaşmaya değmez mi bu Onur’un, bu güzelliğin?
Kaynak: Yeni Özgür Politika