HABER MERKEZİ – Bütün yollar, boylu boyunca uzanır aşkı adımlayan yolcuların önünde. Bilirler yollar özgürlüğe, umuda, aşka, ayrılığa ve buluşmalara gebedir. Her adımda yaşamın bir lokma tadına varırlar. Dilinde hatıraların tadı, damağında o hatıralara ait bir lezzet kalmıştır. Ve yollar uzanırken önümüzde, dağların ufukla birleşen zirvelerinden bazen bir solukluk, bir çay içimlik zamanlarda soluklanır ve molalar verirsin. O yollarda gözlerin dokunur gönül gözlerine ve o anlarda yaratırsın kendini, yoldaşlığını. Yoldaşlıklarında bulursun kendinden parçalar ve her parçanda yoldaşlıklarını yeniden varedersin. Bir de yolun uzun ve çetinse, yoldaşlıklarının tadı daha doyumsuz olur.
… Yeni bir yola çıkmadan önce, aynı yolun yolcuları buluşuyoruz bir mola yerinde. Sıcak bir yudum çayda atıyoruz yorgunluğun terini. Geride kalanların hüznünü atmak, yürüyüşün sızısını unutmak için, içten bir merhaba ve bir tebessüm yetiyor bizlere. Yaşanmışlıkların hüznünü alıyor üstümüzden yeni başlangıçların umutlu adımları. Ve yaşanmışlıklardan sıyrılıp gelen aşinası olduğumuz yüzler olunca adımlarımızın yoldaşı, hafifliyor omuzlarımızdaki yükler. Çıkınımıza doldurduğumuz umut azığını paylaşıyoruz birlikte ve onunla büyüyoruz. Bu sefer de mola yerimizde yoldaşça gülüşlerde karşılıyoruz yarınları.
Aralık ayının kar beyazı göz bebeklerimizi incitirken, bizler yol alıyoruz kendi zamanlarımızdan umutlu yarınlara doğru. Ruken arkadaş hafif adımlarla ardım sıra yeni mola yerimize doğru benimle yürüyor. Kar düşmüş saçları, gözlerinde büyüttüğü umut feri gibi parlıyor. Zamana yenik düşmeden, tüm zamanları kendisinde büyütüyor. Ruken 33 yaşında, ‘96 katılımlı, Afrin’li bir arkadaştır. “Ailen seni örgüte hediye gönderirken, gönderenin adresini yazmamış geri iade istemediğinden” dediğimizde, o yarı kızarak; “benim ailem zaten örgüt, onun için iade de örgütedir” diyor. Esmer yüzünde gülüşü hiç eksik kalmaz, muhakkak gülecek bir şeyler bulurdu. Yolumuz uzadıkça dizlerimiz takatsiz düşmeye başlıyordu. Yamaçlardaki karlar hafiften erimiş ve patikalar çamura boğulmuştu. Ayakkabılarımızın altında kilolarca çamur, zar zor ayakkabılarımızı yerden kaldırıyoruz. Ve ben dizlerime çektiğim kar çorabıyla kutuplardaki insanları anımsatıyordum. Ruken ise kısa çoraplarını şalının üstüne geçirmiş yürüyordu. Kar hafiften çiseliyordu. Ben de kefiye ve eldivene sarınmıştım. Ruken arkadaş ise güneş sanki başına vuruyor gibi, kollarını kaldırmış, kefiyesiz yürüyordu. Yolda karşılaştığımız bazı arkadaşlar ikimize tuhaf tuhaf bakmaya başladılar. İkimizin zıt giyimi onları şaşırtmış gibiydi. Bir yere gelip durduk. Ruken arkadaş beni boylu boyunca süzdü. Sanki beni ilk defa görmüş gibiydi. O bilinçlice bozduğu Türkçesiyle; “Aza, kızağın nerede?” diye sordu. Ben de Türkçesini tam anlayamadığım için “kazağım çantada” dedim. O yine gülerek “kazak değil, kızak dedim, hani o kutuplardaki insanların kullandıkları” dedi. “Ne alaka” dedim kızarak. “Allah aşkına bir tipine bak, kutuplardaki insanlara benziyorsun. Gerillanın karizmasını çiziyorsun” dedi. “Yok, yok, çamur kirletmesin diye yapıyorum” desem de, Ruken arkadaş kar çoraplarımı ayağımdan zorla çıkarıp, bir de üzerine eski oluşunu da hatırlatıp “eskiden kar çorabı mı vardı?” dedi. Doğru yoktu, o yüzden çoğu arkadaşın ayağı yanıyordu. Neyse, bizim Ruken’in ısrarlarına rağmen kefiyeyle eldivenleri çıkarmadım; o kadar da ısıdan taviz veremezdim; çünkü soğuktan donuyordum. Ruken arkadaş bana takıla dursun, ben inatla noktaya kadar öyle yürüdüm. Macuna dönmüş çamurda kaya kaya bir adım ileri iki adım geri zar zor noktaya çıktık. Bu arada kar da tam bastırmıştı. Fakat noktaya ulaştığımızda sobanın yanına benden önce Ruken arkadaş koştu. O sıcaktan taviz vermiş ve donmuştu. Güzelce ısınıp sıcak bir çay içtikten sonra grubumuza Jiyan ve Zelal arkadaşlar da katıldı. Onları ayrılıkların buruk özlemiyle sımsıkı kucakladık. Jiyan 2010 Batman katılımlı, girişken bir arkadaş. Zelal arkadaş 2009 Amed katılımlı bir arkadaş ama Balıkesir’de doğup büyümüş. Genç olmasına rağmen zeki, güçlü ve oldukça katılımcı bir arkadaş.
Bulunduğumuz manga asmalı olduğu için, her hareket ettiğimizde sanki 9.5 şiddetinde bir deprem yaşıyor gibi oluyoruz. Yani mangamız her an savrulabilir. Bir de bu manganın kapısı yok. Elimizde bir gaz sobası var, hepimiz onun etrafına toplanmışız, bir huzme ısının dahi çıkmasına izin vermiyoruz. Gaz sobasını adeta çembere almış gibiyiz. Neyse mangamızda bulunan tüm arkadaşlar güler yüzlü ve sıcak olduğu için, mangamızın çok fazla ısınma sorunu çıkmıyor.
Neyse grubumuza 3 bayan arkadaş daha katıldı. Ruken arkadaş onları direkt alladdinin çemberine katıp, kurumalarına yardım etti. Avinar arkadaş 21 yaşlarında Şırnaklı bir arkadaş. Ağır silah birliğinde yer alıyor ama hafif silah kaldırmayı da beceriyor. Viyan arkadaş ise yeni ve genç bir arkadaş; Amed’li. O da ağır silahlarda kalıyor. Bir de Sorxwin Koçer var; O asıl grup komutanımız. Genç ve atik bir arkadaştır. Esmer ve kısa boylu, şirin, canlı bir genç. Yeni gelen arkadaşlarla sayımız 7 oldu. Ben(Aza), Ruken, Zelal, Viyan, Jiyan, Sorxwin ve Avinar. Grubumuz gayet uyumlu ve eğlenceli.
Bu arada grubumuza misafir olarak Zeynep ve Sorxwin (K) arkadaşlar geldi. Son günlerde farklı bir çalışma olmadığı için zamanımız gündüz eğitim, gece moral ile geçiyordu. Evet, kaç gündür mangamızda çıt çıkarmamıza izin vermeyen Zeynep arkadaş bu sefer yanında getirdiği radyo ile müzik dinletmeye başladı. Eee bizim arkadaşlar dururlar mı hiç? Tabii yine Zeynep arkadaş müdahale etti; “gürültü yapmadan oturduğunuz yerde halayınızı çekin” dedi. Oturduğu yerde insanın halay çektiği nerede görülmüş? Bizim Zelal daha hareketli müzikler çaldırmaya devam edince, Zeynep arkadaş da dayanamayıp ayaklandı ve halaya katıldı. Bizim coşkumuzdan etkilenen erkek arkadaşlar da moral yapıp halay çekmeye başladılar. Biz gönlümüzce halay çekip o tahta mangamızı gıcırdatırken radyomuzun enerjisi bitti ama biz tüm enerjimizle halay çekmeye devam ettik.
Neyse yine gelelim grubumuza. Avinar’la ben mutfakçıyız. Sorxwin de subaydı. Üçümüz bir olup süper klasik yemekler yaptık. Sorxwin arkadaş elinde fotoğraf makinesi önüne geleni çekiyordu. Uzun boylu arkadaşları çekmekte zorlansa da fotoğrafları alttan çekiyordu. Benle Avinar mutfakta bol bol duman yaparken, dumanı çoğunlukla yutan Sorxwin arkadaş oluyordu. Gözleri dumandan kızarmış, başı ağrımaya başlamıştı. Kafasına koca bir kefiye takmış ortada dolanıp duruyordu. Bu arada kampımızı değiştirdik. Salıncak gibi sallanan mangamızdan, dublex 5 yıldızlı mangamıza geçtik. Grubumuz iki mangalı bir mevziiye geçti. Tek sorunumuz branda üzerinde kaçışan farelerdi. Dublex mangalarımız hem sıcak, hem de sınırsız bir hareket alanı var. Bu arada yeni yerimize geçtiğimizden grup komutanımız Sorxwin arkadaşın görevi doldu. Zozan arkadaşı bu mükemmel kampın komutanlığına atadık. Eylem, Zeynep ve Lavin arkadaşlar da yanımıza geldi. Bakalım grubumuzun kaderini nasıl değiştirecekler. Bu arada Beritan Koçer ve Arin arkadaşlar da misafirlerimiz. Beritan arkadaş, coşkusuyla etrafına moral verip, cıva gibi hareket ediyordu. Onu takip etmekten gözlerimiz yoruluyordu. Arin arkadaş İngilizce öğretmeni ve Kürtçe bilmiyor. Ama kurbağanın İngilizcesinin “bag” olduğunu biliyor.
Evet, birkaç günden sonra düzenlemelerimiz oldu. Grubumuzun hepsi karakol saldırı grubu içinde yer alıyor. 8 arkadaş da eylem grubundayız. Fakat her birimiz farklı farklı kollardayız. Böyle olsa da, hepimiz aynı coşku ve moralle amacımıza doğru yürüyoruz. Herkesin yüzünde, umudun temiz, meleksi gülüşü ve yılların intikamını kusma isteği yansıyordu. Yaşamı yeniden yaratmak, Önderliğin özgürlüğüne kapı aralamak, yanı başımızda şehit düşen yoldaşlarımızın intikamını almak, zindanda bedenlerini eriten yoldaşlarımıza cevap olmak ve daha beynimizde, yüreğimizde yaşattığımız birçok neden için gecenin bir vakti, karanlığı yaran bu karakol ışıklarına doğru yürüyoruz. Hepimizin belinde B7 güllesi, onlarca bomba ile yürüyoruz. Büyük bir aşkla yaratacağımız anlara doğru yürüyoruz. Yüreğimizdeki özgürlük ve Önderlik aşkıyla yürüyoruz; ölüme meydan okuyarak, ölümü öldürüyoruz yüreğimizde. Eğer ölüm böyle bir yürüyüşte kucaklayacaksa bizi, sefa geldi hoş geldi. Grubumuzdan kaç kişi karanlıkta yıldızlarla akıp Nirvana’ya ulaşır, kaç kişi aşkı ve acıyı omuzlayıp geriye döner bilmiyoruz. Tek bildiğimiz zafere yürüdüğümüz ve özgürlük inancıyla yumruklarımızı bilediğimiz. Bu yüzden, özgürlüğe adıyoruz yaşamımızı. Önderliğimizin de dediği gibi; “Ey zaman ya seni özgür yaşayacağım ya da hiç yaşanmamış sayacağım.”
Evet, bu bir eylem güncesidir, zamana endekslenmiş umudun, kadınca bir gülüşün, zaferin güncesi. Her şeyiyle yaşanmamışsa da yaşananlar; biliriz yaşananların ötesi hissedilenlerdir. Her şey sığmaz bir kameranın kadrajına ya da bir yargıyla sınırlandırılmış sözcükler yığınına. Ama bu yolda yürümenin anlamını yoldaşlık tamamlar. Bu yüzden söz biter eylem başlar. Ve bizler de anlamın eylemine doğru yürürken, bir parça umudumuzu, aşkımızı, heyecanımızı, yürüyüşümüzü paylaşmak istedik. Bir kusurumuz varsa af ola. Kendi gerçekliğimizi ateşle yıkama ve arınma zamanı. Bu gerçeklikte hakikati yaratma umuduyla…
Önderlik’le özgür yarınlarda buluşmak dileğiyle…