BEHDİNAN
Amed yoldaş güzel şiir yazan bir yoldaşımızdı. Onun bir şiiriyle onu anlatmaya başlayacağız.
“Sevdayı anlatırdı bakışlarında
Sana vurulmayan
Yürek imrensin kendisinden
Hangi gönüldür o
Munzur, Dicle, Fırat gibi
Denizleri aşıpta sana ulaşmalıyım
Ne dev duvarlar
Ne kalın demirler
Tutamaz hasretlik gül kokan yüreğimi
Elbet bir gün,
Dağları aşacağım, duvarları, demirleri
Düşmanın büyük kalelerini,
Suları gömün Marmara’ya
Ulaşacağım
İmralı’ya Başkan APO’ya doğru
Hasretlik gül kokan yüreğimi akıtacağım”
Amed Arslan yoldaş erkenden dağlara adaptasyonu sağlayarak iyi bir gerilla olmanın yoluna girmişti.
Doğaldır ki metropollerde büyüyerek gelen insanlar ilk etapta dağlarda zorlanırlar. Bu belki de bir yasa gibi neredeyse her yoldaşımızın karşısına dikilen ve aşılması gereken bir yasadır.
Yasa deyip geçmeyin, bu yasaları aşamayıpta yerine çakılan o kadar değerli halk evladı vardır ki, gönüllü dağlara gelmişlerdir. Hem de çok istekli bir şekilde; ancak dağlara uyumu yakalamayarak zorlanmalar da yaşanmıştır. Bu ise gönüllü dağlara gelen bireylerde daha farklı yan etkilere yol açarak bireyleri zorlamaktadır.
Dağlara gelmek bir meseledir; ancak dağlara geldikten sonra dağlarla bir olmak başka bir meseledir. Adeta bir insanın dağa gelişiyle daha önce edindikleri yaşadıkları arasında kıyasıya bir kavga başlar. Bu kavga hiç şüphe yoktur ki, öncelikli olarak zihin sahasında, ruh dünyasında yürütülür. Ama unutmayalım belki de daha sert geçen bir kavgada insan vücudunun yeni ortama uyum sağlayabilme yetisini kazanabilme gücüdür. İnsanın neredeyse metabolizmasının yeniden yaratıldığı mekânlar olarak insanın karşısına çıkan dağlar, bu sınavda yer yer bazı gönüllü de olsa bireyleri geride bırakabilmektedir.
Dağlara gelenler genelde gençlerdir. Coşku dolu insanlardır. Birazda belki de Özgürlük Hareketi’nin ve onun gerillasının rüzgârına kapılıp gelenlerdir. Bu ister istemez beraberinde kimi maceracı yönleri de getirmektedir. Devrim belki de dünya da maceracılıkla en az ilişkisi olan, en az ilintilendirmesi gereken bir olgudur. Hem de çok sert bir olgu. İşte dağlara çıkan gençler, bu gerçekliği dağların doruklarında öğrenirler. Kavrama düzeyi geliştikçe daha keskinleşir, bilenir, bilinçlenir ve kolları bükülmez, boyunları kırılmaz olur. Öyle ki, dünyanın tümüne kafa tutacak düzeye gelirler. Bu bir güven, öz güven yani devrimci olmanın, her şeyi değiştire bilmenin güvenidir. İşte bu oluşumda gerillaya yeni katılanların çok azı da olsa uyumu yakalamada zorlanabiliyorlar.
Amed Arslan yoldaşımız metropollerde büyümesine rağmen herhalde en az zorlanan yoldaşlarımızdan biri olmuştur. Hızla uyumu yakalayıp Özel Kuvvetler çalışmasına geçerek, güçlü zihin ve beden yapısıyla birçok yeteneği kendisine katarak ileriye atılma öyküsünü başlatmıştır.
Evet, Amed yoldaş dağlara böyle ayak basarak gelişir. Önce Botan, ardından Metina; peşinden Gare ve Özel Kuvvetler. Daha sonra Behdinan alanının farklı alanları ve ardından Amed’e yolcululuk.
Kaldığı her alanda kendisini sevdirmesini bilen bir yoldaş olarak gönüllerde yerini alacaktır. Sempatiktir, girişkendir ve korkunç atiktir. Cana yakınlığını söylemeye gerek var mı? Cana yakındır. Sıcakkanlıdır. Tam bir emek abidesidir. Fedakârlıkta sınır tanımayan bir kişilik olarak bulunduğu her ortamda dediğimiz gibi yüreklere su serpendir. Böyle bir kişilik olarak 2007 yılında Amed’e doğru yolculuk edecektir.
Amed sahasında katıldığı pratiklerini onunla birlikte kalan bir yoldaşı anlatacaktır.
“Amed yoldaş, 2007 yılında Amed eyaletine gelmiş ve ben onu 2008 yılı baharında tanımıştım. Birlikte çalışma yürütecektik. Nitekim birlikte aynı yıl yaz aylarına, şahadetine kadar birlikte kalmış ve yanımda şahadete kavuşmuştu.
Kişi olarak müthiş girişken bir yapısı vardır. Hiç bir şeyden kendisini geri tutmazdı, sakınmazdı. Eylemlerde günlük görevlerde tuzak döşeme, kuryelik, köylere gidiş-gelişlerde ve yeni alanlara açılımlarda “yok olmaz, yok yapamam” dediğini duyan olmamıştır. Öyle hem girişken hem yaratıcı hem de kendine inanılmaz ölçüde güvenen bir kişilikti.
Lafın tam manasıyla bir öncüydü. Tarihte her zaman her çalışma için öne atılacak insanlardan bahsedilir. İşte Amed yoldaş böyle bir yoldaştı.
Amed yoldaşın sadece pratiklerinde böyle bir öncülük ve sürükleyiciliği yoktu; O, aynı zamanda örgütsel tecrübeleri ve belli bir bilinç düzeyine sahip olan bir yoldaş olarakta öncülük görevlerini aksatmıyordu.
Hem bulunduğumuz alanlarda hem geçmişte yürüttüğü çalışmalarda radikal olan bir yoldaştı. Daha önce gençlik çalışmalarına kendisini bu hususlarda kanıtlamış ve her zaman tavır sahibi olan biri olarak göze batmıştı. Yine farklı alanlarda yürüttüğü çalışmalarda bu düzeyi açığa çıkmış ve denenmişti.
Yaşama eleştirel bakan bir yoldaş olarak bulunduğumuz süreçlerde bize oldukça büyük katkıları olmuştu. Yaşamı olduğu gibi kabul eden biri asla değildi. Red ve kabul ölçülerini iyi rafine ederek kendisinde bir netleşme düzeyi ve militan ölçüleri oturtmuştu. Kendisine dönük özeleştirisel tutumu sürekliydi. Bu güzel yönünden dolayı o, hem eleştirebiliyor hem de eleştirdiğinde insanlar onunla, onun eleştirilerine karşı zorlanmıyorlardı.
Bu örgütsel pratiğinin yanında birde çok ciddi yetenekleri vardı. O, adeta “mezara kendimle bir şey götürmem” diyen tiplerdendi.
Yine onun katılımında büyük bir canlılık vardı. Amed arkadaş aynı zamanda yetenek boyutunda da gerçekten yetenekleri fazlaydı. Hepimizden biraz farklı olan bir katılımı vardı.
2001’de İzmir’deki cezaevinden çıktıktan sonra katılıyor. Daha önce gençlik çalışmasında yer aldığı için zindan yılları onu olgunlaştıran yıllardır. Geliştiren ve devrime inancını pekiştiren yıllardır.
Önce Botan alanına geliyor. Botan eyaletinde pratik duruşundan dolayı pratiklerde kalıyor. Eğitim almadan çalışmalara en üst düzeyde katılıyor. Kendisini ilk pratiklerde sevdiren biridir. Onun Amed yolculuğuna kadar süren serüveni böyle gerilladan başlayarak geliyor.
Özel Kuvvetler çalışmasında kendisini pişiriyor. Erdal arkadaş gibi çok sayıda fedai yoldaşla birlikte kalıyor. Birazda bu fedailere layık bir şekilde yaşamayı kendisine esas alarak yaşamına yön veren bir yoldaştı. Kendisi de bir fedai olarak onların içerisinde yer almamasından dolayı duygu dünyasında zorlanıyordu. Sonuçta birlikte beraber aynı yola çıkmışlar, birlikte ilerlemişler ve birlikte aynı kararlığı göstermişlerdi; ancak Erdal arkadaş, faşizmin göbeğinde tüm faşistlere inat görkemli bir sonlanışla hepimize veda ederken; onunla birlikte olan ve birlikte kalmış olan Amed yoldaşın duygu dünyası zorlanıyor, onun acısını hissediyordu kendisinde. Bu konuda bir soğukluk yaşıyordu.
2007’de eyalete geç gelmişlerdi. Eyleme katılma durumu zaten olmadı; ancak 2008 yılında Şehit Brüsk alanına gelir gelmez hemen 3 eylem girişiminde yer almıştı. Kuzey gerillacılığında yeniydi; ancak her katıldığı eylemin biçimi farklıydı. Birisi suikast, biri sızma ve biri de sabotajdı. 3 farklı eylemde yer alması onun ne kadar teknik konulara hakim olduğunu gösteriyordu. Aslında böyle farklı dallarda uzmanlık göstermek zorlandığımız bir husustu; ancak Amed yoldaşta bu farklı teknik, uzmanlık yetenekleri bir arada vardı. Birde Amed yoldaş kişilik olarak uyumlu bir kişilikti. Arkadaşlarca sevilen biriydi.
Amed yoldaş boş durmazdı. Ya bir iş peşinde, ya başka bir emekle uğraşır ya da yoldaşlarıyla farklı bir tartışma içerisine girerdi. Zevkli bir tartışma ihtiyacı hissediyordu her konuda. Boş durmuyor, ya pratik bir işle uğraşıyordu ya arkadaşlarla sohbet ediyor ya da kitap okuyordu. Özcesi boş zaman harcayacak bir salisesi bile olmazdı. Öyle bir yoldaştı. Dolu yaşamasını kendisine ilke edinmiş ve bu ilke üzerinde yaşamını kuran bir yoldaştı.
Düşmana karşı da kini çok fazlaydı. Avareş yoldaş şehit düşmüştü. Partimizin yetiştirdiği ender militanlardan bir tanesiydi. Kendisini çok geliştirmiş adeta bir filozoftu Avareş arkadaş. Derinliği dillere destandı. Kuzeye yaşı 45’in üstüne çıktığında yeniden gelmişti. Evli ve iki çocuk babasıydı. Arkadaşlar onun kuzeye gitmemesi için her şeyi yapmışlardı; ancak o yıllarca dayatmış ve sabırla beklemişti. 2007 yılında kuzey yollarına yine düşmüştü. Halk onu çok seviyordu. Yoldaşları onun gür sakallarına ve uzun saçlarına hayrandı. PKK saflarında da herhalde saç bırakılması, saç uzatılması bir ona serbestti. Öyle kabul gören bir yoldaştı. Nezaketi, fedakârlığı, yoldaşlığı ve tabi ki sosyalist kişiliğiyle bütünleşmiş olan yurtseverliği herkesi etkilerdi. Uzun süre dağlarda kalan ve efsaneleşen bir isimdi. Partinin içerisinde adeta tanınan ve yaşarken bir efsane olmuş bir kişilikti Avareş yoldaş.
Avareş yoldaş şehit düştüğünde Kırejman köyüne getirilecekti. Avareş yoldaş Kırejmanlıydı. Düşmanda gelmişti. O zaman Amed yoldaş “Avareş yoldaşın intikamını mutlaka almalıyız” demişti. Biz o zaman 2 grup çıkararak Avareş yoldaşın merasimi ardından düşmana pusu atmış ve düşmanı vurmuştuk. Hem de etkili vurmuştuk. Bu bizim Avareş yoldaşa olan borcumuzdu.
İşte Amed yoldaşı birde böyle tanımak gerekir. Ona göre de kesinlikle yoldaşlarının kanı yerde kalmamalıydı. Bunun için gerekli olan ne varsa yapılmalıydı. Gerekirse risk alınarak yapılmalıydı. Amed yoldaş, bunu her zaman herkesten daha iyi yapar ve kendisini öne atardı.
Örneğin o yıllarda düşman sık araziye çıkardı. Amed yoldaşın elinden dürbün düşmezdi. Hem tedbir olarak sürekli dürbün gözünde dururdu hem de “acaba bu düşmana bir plan yapamaz mıyız?” diye plan yapardı. Saatlerce nöbet yerinde gelmediği olurdu. Hâlbuki bizde nöbet saatleri istisnalar dışında belidir; ancak o saatlerde tek başına nöbette kalabiliyordu.
Daha sonra birlikte Şehit Rüstem’den Çermik tarafına geçmiştik. Ergani- Çermik açılım bölgesi sayılırdı. Hâlbuki açılım alanları en tecrübeli yoldaşların gönderildiği alanlardı. Hemen 1 yıllık arkadaş gönderilmezdi. Açılım alanlarında genelde düşmanın hâkimiyeti fazladır. Bunun için gerilla gerçeği hareketli, çok yoğun, ciddi deney ve tecrübe ister; ancak Amed yoldaş 1 yıl Amed’de olmasına rağmen açılım sahalarına düzenlenmişti. Bu Amed yoldaşa olan güveni gösteriyordu. Bu, hem onun ne kadar erkenden adapte olduğunun kanıtıydı, hem de ne kadar çok büyük işler ve eylemlerin peşinde olduğunun işaretiydi. Evet, o büyük savaşmak istiyordu.Bu konuda “gerillayı yeni alanlara nasıl taşırız?” diye tartışmalar yapıyordu. Hatta “Ege alanına gerilla nasıl taşırılır?” diye çok tartışır ve proje üretirdi.
Çermik alanını tanımadığı halde erkenden öğrenmiş ve yeniden girişkenliğini hepimize göstermişti. Açılım sahalarında gruplar, birimler halinde olurdu. Yani küçük gruplardı. Bu, ciddi, fedakârlık isteyen bir çalışma biçimidir. Amed yoldaş tüm bu özveriyi herkesten daha fazla hem de içtenlikle gösteriyor ve uyguluyordu.
Birde Amed yoldaş çok gururlu bir yoldaştı. Hani tarihte o bilinen Kürt kahramanlıkları var ya öyle bir gururu vardı. Kolay kolay geri adım atmazdı. Aslında bu yönüyle tarihimizde bilinen Merxaslar vardır. Amed yoldaş tam bir Merxastı.
Amed yoldaş şehit düştüğünde kaldığımız yerin güvenliği iyiydi. Kapalıydı, korunaklıydı hem kayalık hem de ormanlıktı. Bu bir avantajdı. Dezavantajı ise hiçbir yer görülmüyordu. Öğlene kadar bir şey olmamıştı. Düşman hareketliliği yoktu; ancak bizim bu alanda bulunduğumuzu düşman yerellerden aldığı bilgiler üzerine biliyordu. Birde bu alanda korucular ve ajanlaştırmış yapılar da vardı. Bizde bu durumu biliyorduk. Tedbirlerimiz ona göre almıştık. Düşmanın arazide olduğunu fark etmiştik. Noktamızı değiştirmeye çalıştık, yani manevra yaptık. Manevra yapma istememiz ise esasta “fırsat bulursak düşmanı vurmak” üzerine kuruluydu; çünkü bu kayalık ve ormanlık alanda avantaj bizimdi. Ne var ki eylem yapamadan saat 5 ya da 6 sıralarında akşamüstü çatışma başlamıştı.
Ben ve Amed yoldaş bir mevzide, diğer iki yoldaş bir mevzide çatışıyorduk. Savunmalı bir pozisyondaydık. Düşmanın açık bıraktığı yere çıkmayı esas alacaktık. Diğer iki yoldaş sağlam çemberden çıktılar. Ben ve Amed yoldaşta çıkmaya çalışıyorduk. Bu geri çekilme esnasında Amed yoldaşa bir kurşun isabet etti. Kolundan yaralanmıştı. Ardından “sen çık, ben seni savunurum. Ben senin savunmanı yapacağım. Sende çık, ben daha sonra geleceğim!” demişti. Kolunda akan kanı durdurmak için bez bağlamıştı; ancak kayanın ardından beni savunmak için erken davranmış ve kayanın arkasından çıkmıştı, düşman ise bu durumu görmüş ve bir suikast mermisiyle Amed yoldaşı bu kez daha ciddi vurmuşlardı. Amed arkadaş suikastla şehit düşmüştü.
Amed arkadaş, sürekli geçmişteki bir süreci yaşıyordu. Şehit Erdal’la kaldığı süreci. militanlığın ve fedailiğin sürecini.
Ne kadar doğrudur bilemem; ama sanki fedailere verdiği bir sözü vardı. Erkenden onlarla buluşmak için hep onlarla yaşardı.
Ruhsal durumu ne olursa olsun, Amed yoldaş gerçekten bir yoldaştı. Bir militandı. Bir fedaiydi. Herkesin sevdiği, sevmesi gereken bir fedaiydi. Birde pratikçiliğiyle sevecenliği birleştiğinde sadeliğin biraz da özü gibi çıkardı karşınıza.
Evet, böyle güzel bir yoldaşı kaybetmek, hem de aynı mevzide çatışarak kaybetmek insana çok zor geliyor. Hem de inanılmaz ölçüde zor…”
Mücadele Arkadaşları Adına