Yaşanan gelişmeleri seçim öncesi demeçlere bağlamak eksik bir yaklaşım olacaktır. 2014’te gerçekleştirilen MGK toplantısında yapılan ‘Çökertme Planı’ ve bu planın ittifak güçlerinin mevcut tutumları ve yaklaşımları ile izah edersek daha doğru olacaktır. Devletin Kürtlere karşı geliştirdiği güncel soykırım planı olan çökertme planı genel konsensüs ile devreye girmiştir. Bu planın partileri kapsadığı gibi partiler üstü bir tutum olduğu bilinmektedir. Devletin aklının, Kürtlere karşı kapsamlı savaş stratejisini devam ettireceğinin bir göstergesi idi. Burada A yada B partisi çok önemli değildi. Zaten sistem partileri Kürt sorunu konusunda resmi sınırları aşmama üzeri kurulur ve rollerinde dönemsel değişiklik yaşansa da belirlenen sınırların korunması sistem içi hareketlerin ve partilerin temel ilkesi olmaktadır. Bunun için darbe ile gelen yeni gaspçılar bize çökertme planının hala devre de olduğu ve güncel de yaşanan her gelişmenin bu plan ve bundan önceki planların devamı olduğunu göstermektedir.
2016 ve sonrası gelişen süreçler ile yeni sürecin farklılaşan bazı yönleri var. Her ne kadar devletin ana hatları korunsa da, bu süreçte sistem partilerinde kimi ayrışmalar yaşandı. İlk süreçler gibi iç ittifakları güçlü değil, kısa sürede sonuca ulaşmayı hedefleyen ittifak, gelişen direniş nedeni ile dağılma sürecine girmiştir. Hem AKP-MHP ittifakı içinde yaşanan sorunlar ve küskünlerin kurmayı planladığı parti hem de iktidar dışı kalan CHP, İP, SP vb. gibi güçlerin mevcut politikalara karşı itirazları bize 2014 ve Yenikapı ittifakının tek ses olmadığı ve dağılma yaşadığını göstermektedir. Devlet aklı veya derin devlet bile bu güçlere ortak tavır aldırtamamaktadır.
Faşist güruhun iktidar imkanları ile kendinden geçtiği, hoyratça tavır ve tutumları bu ittifakın bozulmasının diğer bir nedeni olmaktadır. Hiçbir dönemde devlet bu kadar yıpratılmamış, imkanları bu kadar fütursuzca yandaşlara peşkeş çekilmemiştir. TC’de var olan hukuk kırıntısı bile hiçe sayılarak Kürt’e karşı saldırılar geliştirilirken, bu faşizm hızını alamayıp Kürdistan sınırlarını aşıp Türkiye’ye taşırılmıştır. Kürt’e karşı faşist olan Türkiye’de demokrasi havarisi olamayacağı gibi kendini muktedir görmeye başlamıştır. Kürdistan’da yürüttüğü savaşın verdiği özgüven ile Türkiye’de hareket edip, ayrıksı hiçbir sese tahammül etmeyip halklara mutlak itaati dayatmaktadır. Bu yaklaşımı Kürdistan’da her an direniş ile karşılaşırken, bu direniş Türkiye’ye de sirayet ederek halklara cesaret vermiş ve halkların toparlanmasına vesile olmuştur. Özellikle yapılan son iki seçim ve İstanbul seçimi Kürt direnişinin halklara verdiği güvenin sonucu olmuştur.
Bu direnişin seçim öncesi ve sonrası yarattığı gelişmeler, bu faşist güruhu içte zorlamış ve faşizme son yılların en ağır darbesini vurmuştur. İçerde yaşanan sarsılmanın yanı sıra, bu güruh Suriye’de tam bir batak içine girmiştir. Efrin’de, Güney’de, Kuzey’de rahat yüzü görmeyen ve her gün kayıp veren bu faşist yapı, Rojava’ya yeni bir operasyonla faşist ittifakı ayakta tutmak istemiştir. Ancak devrimin kazanımları ve yarattığı konjonktür bu hamlelerini de boşa çıkarmıştır. Faşist yapı özellikle bu süreçte İdlib’de yaşadığı ağır hezimeti gizlemek ve çemberde olan askerleri unutturmak için öngördüğü darbeyi erkene almıştır. ‘Zafer ayı’ hikayesi fiyasko olan faşist güruhun A planı, Rojava’ya yeni bir saldırı konsepti geliştirmek idi ancak bu konsepte boşa düştükten sonra B planını devreye koymuştur. Yani halkın yerel yöneticilerini görevden alıp, yerel demokrasinin gerçek temsilcilerini sindirmek olmuştur. Bu darbelerin devamı gelecektir, yerel demokrasi düşmanı olan bu güruh hem Kürt halkını sindirme hem de yerel demokrasinin Türkiye’ye de örnek teşkil etmemesi için tasfiyeyi hedeflemiştir. C planı HDP’nin kapatılması ve milletvekillerinin tutuklanması mı olacak bunu bize zaman gösterecektir. Ancak HDP’nin yürüttüğü mücadelenin hem niteliği hem de sunduğu seçenekler halkların alternatifsiz olmadığını gösterirken, siyasette diyalog ve uzlaşı kültürünü dayatması faşist yapının temel direklerini sarsmaktadır. Kürt özgürlük hareketinden gücünü alan HDP susturulmadan faşizm kesinlikle kurumsallaşamaz. Faşist yapının B planı olan yerel demokrasinin tasfiye planı eğer direnişle boşa çıkarılır ve tasfiye edilirse kesinlikle sıra kimseye gelmeyecektir. Ancak bu güruh B planında başarılı olursa, ondan sonraki planlarını hızlandıracak ve herkese gözdağı vermek isteyecektir.
Direnişi tüm Kürdistan’a yayabilme ve Türkiye ayağını bu direnişe katmayı başarırsa, HDP’nin stratejisi olan üçüncü yol halklara demokrasi getirecektir. Özellikle Türkiye toplumunun iç dinamiğinin arayış için de olduğu bu süreçte arayışların adresi olacaktır. Çünkü hiçbir sistem partisi yeni bir söylem ve eylem içinde olmadığı bir süreçte eskiyi aşan söylem ve eylem içinde olan HDP daha örgütlü ve cesur hamleler ile Türkiye demokrasisinin yaratıcı gücü olabilecektir. Kürdistan’da açığa çıkan deneyimler buna fazlası ile zemin sunarken, yarattığı miras bu hamlenin güç kaynağı olacak potansiyeldedir.
Faşizmin saldırısını karşı saldırıya çevirebilmek için direnişi çok yönlü geliştirmek gerekecektir. Her kişi, grup, hareket, topluluk, toplumun tamamı ile ilişki içinde olmak ve direnişe geçirme ya da direnişe karşı duyarlı olabilecek bir noktaya getirmek gerekir. Bunu başarabilmek için sistemin iç kurumlarından tutalım, alternatif kurumlara kadar her kurumun içinde mücadele içinde olmak gerekir. Özellikle faşist yapı, Kürt hareketini yalnızlaştırmak ve kriminalize etmek istediği bir süreçte, HDP ilişki bağlarını geliştirmek ve halkların ortak paydası olan demokraside birleştirebilirse sineye çekilecek olan faşizm olacaktır.
İstanbul seçimi ve yarattığı etkileri göz önünde bulundurursak aslında bu yöntemin denendiği ve sonuç aldığı görülmüştür. Alınan bu sonucu yeterli görmeme, halklar nezdinde yakalanan ortaklığı demokratik bir anayasa ile taçlandırmak için muhalif kesimi zorlamak gerekecektir.
Baran ŞAHİN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkez