Yurtsever Müslümanlara ve özel olarak Ezher’de okuyan bir grup yurtsever Müslüman Kürdistan Gencine!
İslamiyet; tarihin tanıdığı en büyük devrimlerden birisidir. Denilebilir ki; İslam kadar, insanlığı derinden etkileyen bir devrime daha rastlanmamıştır. İslamiyet Devrimi kadar somut olarak, yaşamın her alanına ilişkin eşitlik, adalet ve özgürlük ilkelerine, başka bir dinin anlam vermediği bir gerçektir. Yine o büyük devrimler de daha çok eşitlik, adalet ve özgürlük amacıyla gerçekleşen devrimlerdir. Dolayısıyla İslam’ı, kendisinden sonra bir çok devrimin temel kaynağı olarak görmek doğrudur.
Ne yazık ki günümüzde, İslamiyet adına en gerici ve karşı devrimci ne kadar görüş varsa, bunlar savunulmakta ve devrimlere karşı kullanılmaktadır. Özünde eşitlik, özgürlük ve adalet devrimi olan İslam’a yapabileceğiniz en büyük kötülük; onu zulmün, inkarın, karanlığın, adaletsizliğin ve köleliğin tarzı olarak kullanmaktır. Bu, ne kabul edilebilir, ne de affedilebilir. Hz. Muhammed’in büyük bir devrimci olduğunu iyi bilmek zorundayız. Gerçekten peygambere bağlılık, eğer biraz dürüstlük varsa insana, bir halka, bir ulusa eşit, özgür ve adil yaklaşmayı bilmek gerekir. Hz. Muhammed’i peygamber olarak bilip de, bir ulusu inkar etmek, bir grup insanı zulüm altında tutmak, onlara her türlü baskı ve sömürüyü dayatmak, hele hele bunu İslam adına, hadis adına savunmak, yapılabilecek en büyük kötülüktür. Ve bu günah da, en büyük günahlardan birisidir.
Öze bakmalıyız, lafa değil. İslam ortaya çıktığında, şekil ve biçim yoktur. Bu dönemin cahiliye tabakasına ve putperestlere karşı bir saldırı hareketi vardır. Adil bir tanrının, onun yeryüzündeki nizamını tesis etmeyi, insanlığı cehaletten, kölelikten kurtarmayı temel amaç olarak bildiğini ve bu temelde ışık saçtığını hiç kimse inkar edemez. Bu dönemde Arap’ın Acem’e üstünlüğü olmadığını, beyaz kulla, siyah kul arasında farkın olmadığını, bizzat peygamberin kendisi söylemiştir. Eğer bunlar inkar edilmeyecek ise; günümüzde neden Türk, Kürt’ten çok ayrıcalıklı olduğu gibi, Kürt’ün adı bile inkar edilmektedir? Eğer gerçek Müslümanlık Türk yönetimi, iktidarı ve Türk diyaneti tarafından takip ediliyorsa, o zaman bu eşitsizliği İslamiyet adına nasıl izah edebilirler? Hz. Muhammed’in hadislerine göre bu eşitsizliği, bu Müslümanlar, bu diyanet imamları, müftüleri nasıl kabul edebilir? Eğer ikiyüzlü ve İslamiyet’i para için kullanan riyakarlar, yalancılar değillerse, bunlar kimlerdir?
Halkımızın İslamiyet’e inanışı; onun adil oluşu ve özgürlüğe verdiği değerden ötürüdür. Bu hususu çok iyi kavramak gerekiyor. İslamiyet bütün insanlık içindir. Bütün halklar içindir, İslamlığın rafı yalnız Arap’ın, Acem’in, Türk’ün rafı değildir. Bütün insanlığın rafıdır, peygamberi de bütün insanlığın peygamberidir. Ve bunu da hiç kimse inkar edemez. O halde bir halk neden bu kadar baskıyı, eşitsizliği yaşıyor? O zaman bizim kendi halkımızın Müslümanları, Müslüman din adamları bunu mutlaka doğru görüp İslam’ın adaletini doğru değerlendirmelidirler. İslam’ın adaletini yerine getirmek için de, İslam’ın cihadını görmek ve gereklerini yerine getirmek zorundadırlar. Aksi halde onların Müslümanlığı, sahte bir Müslümanlık olmaktan öteye gidemez.
Her halkın Müslümanlığına sahip çıkması, kendi ulusunun eşitliği ve özgürlüğü içindir. Bu olmazsa, o ulus Müslüman olamaz. Düşünün, kendi kavmini ve mezhebini inkar eden, nasıl Müslüman olabilir? Kaldı ki Hz. Muhammed, “Mezhebini inkar eden bizden değildir” der.
Şimdi “Kendini ne kadar inkar edersen, o kadar maaş vardır. Hak, adalet, özgürlük savaşçılarına ne kadar terörist dersen ve bu temelde ayetleri de alet edip en büyük günahkarlığa ne kadar girersen, devlet sana o kadar para verir” dersen bunun İslam düşmanlığından ve münafıklıktan başka hiçbir biçimde izah kabul etmeyeceği açıktır.
Değerli Tüm Kürdistanlı Müslümanlar ve Özellikle Müslüman Aydınları!
***
İslamiyet doğar doğmaz, onu saptırmaya çalışan münafıklar vardı. Zaten bunlara o zaman “mürteci” yani geriye çark eden denilirdi. Gerçek Müslümanlar, başlangıçta Mekke’de ilk İslam’ın ayetleri ortaya çıktığında ve bir propaganda çevresi olarak hareket edildiğinde ortaya çıkan Müslümanlardır. Başta Ebu Cehil olmak üzere bütün o putperestler tarafından baskıya, işkenceye alınanlar gerçek ve devrimci Müslüman diyebileceğimiz inanmış kesim, bugünün deyişiyle militan kesimi teşkil ederlerdi. En başta gelenleri de Hz. Ali, Hz. Hatice, Hz. Hamza ve benzerleriydi. İslam’ın doğuş vaktindeki İslamiyet ve ilk doğuşundaki Müslümanlar, çok iyi biliyoruz ki, hiçbir çıkar gözetmeden, tümüyle inançları uğruna muazzam bir cihada girmişler ve hepsi de hayatını ortaya koyup büyük bir kısmı şahadete ulaşmışlardır.
Medine’ye hicret edildiğinde, her türlü ezaya, cefaya maruz kalanlar; bu Müslümanlardır. Ne zaman ki Mekke tekrar fethedildi ve İslam devlet oldu; o zaman Muaviye gibileri, saltanat İslam’ı dediğimiz bir İslamiyet’i kabul ettiler. Onlar da zafer kazanan İslam’ın nimetlerinden yararlanmak için İslamiyet’e girdiler. Ve çıkar temelinde, dalga dalga bir çok eski münafık, özde değil, sözde Müslüman oldular. Ve yine çok iyi biliyoruz ki daha Hz. Muhammed vefat edip türbesine konulmadan bunlar, iktidar savaşına girdiler. Özellikle halifeliği, hakkı olana değil, olmayana vermenin o fitne fesadını geliştirdiler. Bildiğimiz gibi fitnelik geliştirildi. İslamiyet’te kavgalar başladı, yani bir yerde sağ-sol çatışması, devrimci olan kesim ile olmayan kesim kıyasıya bir mücadeleye girişti. Çok iyi biliyoruz ki Hz. Ali’nin taraftarları Ehli Beyt’ten idiler ve gerçek Müslümanlığı temsil ediyorlardı. İhtilalci Müslümanlığı temsil ediyorlardı. Muaviye şahsında bir araya getirilenler ise, sağcıları yani karşı devrimcileri temsil ediyorlardı.
Tıpkı Fransız Devrimi’nde olduğu gibi, Avcılar vardır, Kırlangıçlar vardır; bunların bir kısmına sol, bir kısmına da sağ denilir. Rus Devrimi’nde de öyledir; Bolşevikler vardır, Menşevikler vardır. İşte Müslümanlıkta da bu böyledir, Bolşevikler, Hz. Ali ve yandaşları biçimindedir, Menşevikler de Muaviye taraftarları gibidirler. Halen Rusya’da bu kavga devam ediyor. Yani bir çok devrimin böyle ikiye ayrılması vardır.
Daha sonra bildiğimiz gibi bu ayrışma, bölünme yüzyıllarca süren kanlı savaşlara yol açtı. Alevilik, Sünnilik, Şiilik vs. ortaya çıktı. Bunlar öze ne kadar bağlılar, o ayrı bir mesele ama, bu ayrışma günümüze kadar devam ediyor. Çok iyi biliyoruz ki, saltanat Müslümanlığı, Şam’da Muaviye saltanata gelir gelmez Arapların üstünlüğüne dayalı olarak büyük bir baskı ve sömürme hareketine girişti. Bütün halklara karşı büyük bir zulümle hareket etti. Haccac gibi çok kan dökücüler Irak’ta, İran’da, Kürdistan’da sel gibi kan akıttılar ve halklara zorla İslamiyet adı altında kendi hakimiyetini, yani bir yerde kendi emperyalist-sömürgeci çıkarlarını dayattılar. Emevilerin dayattığı İslam adı altında, İslam maskeli emperyalist-sömürgeciliktir. Bunu ilk defa şimdi açıkça söyleyebiliyoruz ve halklar buna büyük bir isyanla karşılık verdiler. Özellikle İran’da Şia adı altında toplanan kesim, yine Alevi; Ali yanlıları adı altında, Araplarda da geniş bir isyan hareketi ortaya çıktı. Hz. Ali’nin büyük oğlu imam Hasan zehirlettirildi, yine İmam Hüseyin Kerbela’da katledildi. Ve bu isyanlar, sonrasında daha da arttı.
İran’da Ebu Müslüm Horosani’nin önderlik ettiği büyük isyanla, iyi biliyoruz ki Emevi saltanatı, emperyalizmi ve sömürgeciliği yıkıldı. Onun yerine gelen Abbasilerin de aslında Emevilerden daha farklı olmadığı kısa bir süre sonra ortaya çıktı. Ebu Müslüm gibi isyan önderlerini katlettiler ve kendi emperyalist-sömürgeci egemenliklerini ta Orta Asya’ya kadar yaymaya devam ettiler; Anadolu’ya, Afrika’ya ve İspanya’ya kadar yaydılar. Buna karşı gelişen İslam, çeşitli adlar altında ortaya çıktı; Şia, İran’da bir isyancı İslam olarak ortaya çıktı. Alevilik, Anadolu’da yine bir isyancı kol olarak ortaya çıktı ve buna benzer bir çok mezhepler, muhalif mezhep olarak ortaya çıktı. Bunların hepsi, eşitlik, adalet isteyenlerin İslam’dan anladıkları veya İslam ile baş kaldırdıkları hareketler olarak değerlendirilmelidir.
***
Müslümanlık Kardeşlik, Adalet ve Özgürlüğü İçerir
Bugün İran halkı, Şialık adı altında emperyalizme karşı bir devrim yaptı. Dünyayı titreten bir devrimdi ve buna, “İslam Devrimi” denildi. Ardından da bir İslam Cumhuriyeti kurdular. Kendileri için büyük bir kurtuluştur. Düşünelim; bir Kürdistan İslam devrimi oldu mu? İslam adına bir çok başka devrim de yapıldı; Türkler de Anadolu’da önceden tek bir Türk olmadığı halde, İslam adını kullanarak devlet oldular, Anadolu’nun hepsini Türk-İslam yaptılar. Yine Araplar, İslam adı altında üç kıtaya yayıldılar. Kürtlere bakıyoruz; İslamiyet ne yapmış veya İslam adına Kürtlere ne olmuş? Sadece inkar edilmişler, sadece kaybetmişler. Ki, İslamiyet doğduğu zaman Kürtler ileriydiler, kültür yönünden, dil yönünden Araplardan, Türklerden ve hatta Acemlerden oldukça üstündüler. İslamiyet’in Emeviler eliyle, daha sonra Abbasiler eliyle Kürdistan’a girişi çok kanlı oldu. Kürt kültürünü, Kürt toplumunu tahrip etti ve daha sonra Türklerin eline İslam geçtikten sonra özellikle Kürdistan’da oluşan sahte Müslüman bir işbirlikçi tabaka yüzünden Kürt kavmine yönelik acımasız bir yok ediş süreci başladı. Dünyanın en eski halkı, Müslümanlığı kendi özüne uygulayamadığı için, Müslümanlığı maske edinmiş Emeviler, Abbasiler, Selçuklu Türkleri ve Osmanlıları tarafından sadece vergi, asker veren ve sömürülen bir halk olarak görüldüler.
***
Ve bunlar günümüze doğru geldiğimizde bir bakıyoruz ki, insan olma savaşımını, ulus olma savaşımını canını dişine takarak sürdürenlere, “Namazları kılınmaz, bunlar Müslüman değildir” biçiminde iftira ettikleri yetmiyormuş gibi; Ankara’dan aldıkları birkaç kuruş maaşla, dini, hatta ayetleri ve hadisleri en kötü bir tarzda bildirilere basıp, helikopterlerden attırarak, İslamlığa en büyük kötülüğü yapıyorlar.
Düşmandır yapar, yüz yıllardan beri yapan şimdi de yapar. Ama buna karşı biz ne yapıyoruz? Müslüman halkımız ne yapıyor? Müslüman aydınlarımız ne yapıyor? Ben, Kürdistanlı tüm Müslüman halka ve aydınlara soruyorum; siz İslam’ın gerçeğini biliyor musunuz? Bilip de kendi ülkenizde uyguladınız mı? Kürdistan, İslamiyet açısından nasıl ele alınabilir? Kürdistan’ın tarihi, Kürdistan’ın siyasi, sosyal ve ekonomik durumu, İslami açıdan nasıl yorumlanabilir? Veya İslamiyet, ilkeleriyle, Kur-an’ıyla ve hadisiyle Kürdistan’a nasıl uygulanabilir? Bunu göz önüne getirmeden Müslümanlık yapmak mümkün mü? Ve bu Müslümanlık, içeriğinden boşaltılmış bir Müslümanlık değil de nedir?
Bunu şunun için söylüyorum; bir dönemler ben de Müslüman’dım ve yine de Müslüman’ım. Fakat baktım ki Müslümanlık bizim ülkeye uygulanmıyor. Müslümanlık eşit uygulanmıyor; buna tepki duyup, uzaklaştım ve sosyalizme sarıldım. O zaman bir baktım ki sosyalizmi de, Türk sosyalizmi yapmışlar ve biz buna sosyal-şovenizm diyorduk. Sosyalizmde eşitlik, adalet ve özgürlük var diyorduk, onlar ise “Önce biz devrim yapalım, sonra size hak tanırız” diyorlardı. Kısaca; ulusal varlığımızı inkar ediyorlardı. Buna karşı çıktık. Bu temelde İslamiyet’in sahte uygulanmasına da karşı çıktık ve sosyalizmi Kürdistan’a uyguladık. Bugün PKK’nin önderlik ettiği büyük bir devrim ortaya çıktı. Aslında bir yerde İslam’ı da Kürdistan’a uyguladık. Ben sadece sosyalizmi Kürdistan’da uyguladığımı söylemiyorum. Devrimci İslam esaslarını da ilk defa biz, Kürdistan’a uyguluyoruz. Ve iddia ediyorum ki, gerçek İslam; PKK’nin Kürdistan’a uyguladığı İslam’dır. Bu konuda PKK nedir, bir kaç kelimeyle de olsa değinelim.
Önder Apo