HABER MERKEZİ –
“PKK’nin ortamı gerçekten en ileri, en güzel, en doğru, en hayati, yaşamsal değerlerin biriktiği bir alandır. Bu çok açıktır ve bu alanı biz neden bunun zıddıyla bozacağız? Eğer siz de biraz dürüstlük varsa, samimiyet veya değerlere bağlılık varsa o zaman kendinize sorun; “ben ne kadar değerlerin savaşımını yürüttüm? Hatta kendimi parti ortamına kötü bir biçimde yansıtan öğe olmaktan ne kadar çıkardım?” Bu soruları sormadan bizden anlayış beklemek beyhudedir. Şimdi diyeceksiniz ki; “biz yine ciddiye almayız; kaşarlanmış tipleriz, mayamız böyle yoğrulmuş”. Ama benim de bir savaşımım vardır.”
“Yaşam gerçeğinizde yeni umut, hayal ve düşüncenizde gelişmelerin kendini açığa vurması gerekiyor. Yürüttüğümüz kapsamlı çalışmaların kesinlikle, en az savaş sıcaklığı kadar eğitici ifadesini yakalaması gerekiyor. Hem çizgi, hem de onun uygulama düzeyinin zengin bir karşılık yakalaması artık kendini göstermelidir. Bu örtbas edilmiş, kendini çok yönlü kandıran kişiliği yıkmanız, hesabını verip yerle bir etmeniz ve ona alternatif kişiliği yakalamanız gerekiyor. Çok ağır ve sancılı yaşadığınız bu yaşamı, bu temelde sağlığa kavuşturmanız gerekiyor. Bu konuda cesur bir ifadenin sahibi olmak, kendini ölçülerle yaşatma gücünü göstermek, artık kandırmaktan, kandırılmaktan kendini kurtarmak, hiç olmazsa kendinize verdiğiniz bu iknayı sürekli ve anlamlı kılmak, ona bağlı kalmanın gücünü göstermek, artık sizin bütün yaşamınızda çarpıcı bir biçimde kendini hissettirmelidir.
Unutmayalım ki, bir kişinin kendine yapabileceği en büyük kötülük veya halk olarak da kendimize yaptığımız en büyük kötülük; kandırılmış, yanıltılmış, kendini koruyamaz, geliştiremez özelliği çok açık olan bir konumu örtbas etmektir, onunla savaşma gücü göstermemektir, bunu yaşatma gücü göstermemektir ve bunu yaşatmak için bin bir yalana-dolana başvurmaktır. Samimi olmamaktır. Kendisiyle hakiki bir hesaplaşmayı yapmamaktır. Bunu artık yıkmalısınız ve bunun çok açık göstergelerini sergilemelisiniz. Bir parti kişiliğinden bahsedecekseniz, gerçek bir partileşmeyi iddia edeceksiniz, bu sağlanmalıdır. Yol açtığınız problemler, önderlik anlamında kadro olarak çok kapsamlıdır.
Halen yaşadığınız bu sorun, sorumluluk düzeyini bile kendinize sorma niyetini göstermeyişiniz partileşmeden kaçınmanın en tehlikeli yolu oluyor. Başkalarına yıkarak kendi basitliğine, kendi iç dünyasına, -kendi iç dünyası da yok. Keşke olsa- karanlıklarda yitirerek örtbas etmek, hatasını görmeden, yanlışını görmeden, eksiğini görmeden, onunla kendini sorgulamadan, kendisiyle savaşmadan yaşanılabilirliği sanmak, buna rağmen yaşayabiliyorum demek, aslında kaybetmenin veya bunun sorumsuzluğunun, bunun her türlü anlamsızlığının, ikiyüzlülüğünün kendisi oluyor.
Çok temel görevler konusunda halen böyle ayakta durmak, halen böyle kendini savunmak, ısrarla arsız kişiliği yaşamak demektir. Seviyesiz, saygısız, serseri kişiliği ısrarla, fütursuzca, sorumsuzca dayatmak demektir. Kendini çok açık olan eksiklikleri karşısında, görevlerin başarısı karşısında çözemeyen insan, hele burada söz konusu olan ciddi bir devrim partisiyse, hatta orduysa, o kişinin iyi niyeti ne olursa olsun, hatta çabası da ne olursa olsun, işin esaslı noktalarında gerekeni yapamaz durumdaysa, o çok tehlikeli birisi demektir.
Bir halkı, bir partiyi, bir partiliyi ikna etmekten önce adam akıllı kendinizi ikna etmeniz gerekiyor
Gerçeği fazla uzakta aramaya gerek yok. Gerçeği kendi içinizde böyle aramanız gerekiyor. Bir şey yapabilecekseniz, yine bunu kendinizde yakalayın. Yapamayacaksanız sağı-solu zorlayarak ve dolayısıyla çok kötü durumlara yol açarak kendinizi de, çevrenizi de mahvetmemelisiniz. Artık bu yüzsüzlüğü, bu sorumsuzluğu terk etmeyi bilmek gerekiyor. Bir işi doğru yapabilme, onun vicdanını yakalayabilme, yine onu anlaşılır ölçülerle gösterilebilmeyi sağladığın zaman kendine bir paye yakıştır biraz vicdanın rahatlasın. Aksi halde çok büyük değerlerin aşınması, kaybı karşısında bir takım sahte gerekçelere sığınırsan senin çok şerefsiz biri olduğun ortaya çıkacaktır. Ve bu konuda bildiğiniz gibi örtbas edilmiş kişilik özelliklerine yer vermemek gerekir.
Şu anda ekmek-sudan da daha fazla muhtaç olduğumuz cesur ve özgür kişiliğin kendini kandırmayan gerçeğidir. Onun son derece yaratıcı iş yapabilme özelliğine ulaşmasıdır. Siz, hiçbir gerekçeyle bu özelliği yakalayamadığınızda kendinizi sağlam bir değerlendirmeye tabii tutamazsınız. Fazla iddia sahibi de olamazsınız. Tam da bu noktada partiye sığınarak, kolektif değerlere sığınarak; bunu eskiden o her türlü metafizik değer yargılarına sığınmaktan tutalım çok ilkel geleneklere, benlik duygularına, böyle çok ataerkil tutumlara girerek kendini gizlemek isteyen veya bununla kendini var etmek isteyen ezilen, yönetilen, düşen insanı, özgürlükten kopan insanı esas almak oluyor ki, tabii bu özgürlük kişiliğiyle çelişir, parti kişiliği ile çelişir.
Bana göre siz daha kendinizi ikna etmemişsiniz. Bir halkı ikna etmek, bir partiyi, bir partiliyi ikna etmek, geliştirmekten önce adam akıllı kendinizi ikna etmeniz gerekiyor. Bu konudaki hesaplaşmanızı dürüstçe yapmanız gerekiyor. Şimdi kişilikleriniz konusunda artık hatalı girişlere, hatalı çıkışlara son verelim diyoruz. Bunca olup bitenden sonra kendimizi ikna etmemiz, kararlaştırmamız gerçekleşebilmelidir. Ve bunun bütün ölçülerine az-çok anlam verebilmeliyiz. Bunun örgüt ölçüleri var, bunun yaşam ölçüleri var, bunun savaş ölçüleri var, bunun stratejik, taktik, siyasal; bunun üslupsal ve bunlara benzer bir çok ölçüleri vardır. Bunlara artık anlam vermeniz gerekiyor. İflah olmaz baştan çıkarılmışlığı artık siyasette yaşatmamamız gerekiyor. Kendinizi sorgulayabilme gücüne ulaştığınız kanısındayım veya bu gücü yakalayacak pratikleriniz var, gelişmeleriniz var. Korkmadan sorgulayın. Bunu yaptığınızda biz ağır suç işlemiş olanları bile, ıslah olmaya tabii tutabiliriz. Biz de affedilmeyecek olan, ısrarla, kendi eğitilmiş, ama ıslah edilmemiş kişiliğini fırsat bulduğunda tekrar sürdürme hastalığını gösterecek olandır.
Yaşanması gereken yanlarınızı daha güçlü yaşamaya dönüştürebilmeliyiz
Bundan çıkarmamız gereken sonuç; yaşatılmaması gereken yanlarımızı, yaşatma yanlarımıza göre değerlendiriyor ve yaşaması gereken yanlarımızın önünde engel olmaktan çıkarma gücünü gösteriyor musunuz? Yaşamayı mümkün kılacak değerleri boşa çıkaran, o değerleri çürüten kişileri, özellikleri, hatta kendi bazı yanlarınızı, özelliklerinizi yıkma cesaretini, yıkma gücünü, yıkma iradesini, yıkma çabasını gösteriyor musunuz? Bunda samimi misiniz? Bu temelde bir ıslah olmayı hak ediyor musunuz?
Bunu çok açıklıkla yapabiliyorsanız; yaşanması gereken yanlarınızı daha güçlü yaşamaya dönüştürebilmeliyiz. Aksi halde sizi yaşatmamalıyız; çıkarılması gereken en önemli sonuç budur. Yaşamı geliştiremiyorsan, onun çok açık göstergeleri, öğeleri var, bunlara ulaşamıyorsan bir kanun işlemelidir. Nedir bu? Yaşanması gerekenin uğruna, yaşanması gerekmeyenlerin cezalandırılmasıdır. Tabii şimdi görüyorsunuz ki bunu biz ne kadar bir düşünce ve değerlendirme ışığında yapıyoruz. Ne kadar çok düşünüyoruz üzerinde.
Yaşanması gereken nedir? Yaşanmaması gereken nedir? Bu çok önemlidir. Sizde de bu iş, bu özellikler çok karşı karşıyadır. Sizin de o kadar yaşanmaması gereken yanlarınız var ki; yıllardır bunları, kutsal, yaşanması gereken değerlerimizin üzerine saldırtıyorsunuz. İşte dayattığınız savaş biraz da bu oluyor. Bu anlamsız savaşı bırakın dedik. Bunun kökü gerçekten çok derin ve içinde düşmanın sunduğu zemin kadar, bizim bunun üzerinde sorumsuzca büyümemize kadar çok köklü bir temeli var. Ayrıca bir türlü kendi yaşamsal değerlerimize sahip çıkma gücünü gösterememe; bununla gerçekten savaşımı için bazı fedakârlıkları yapmayı köklü becerememe var. Şimdi bu konuda artık kendinizi anlaşılır kılacaksınız.
Yaşanmaması gereken, yaşamların önünde engel teşkil eden yanlarınız var diyorum, ben boşuna konuşmuyorum. Bunları yıkmadan sizi yaşamın içine bırakmayız. Size ne halkı, ne parti değerlerini, ne bir dirhem değerimizi bile vermeyiz. Hatta parti adına kazandığımız sizleri de size veremeyiz. Gerçek kadrolaşma böyle sağlanır. Ben artık, bu noktadan sonra size tahammülüm, sabrım yok diyorum. Öyle kendini doğru yetiştiremeyen, yaşamı yoluna koyamayan adamı ben ne yapacağım? Varsa bir bireyciliğiniz, o sizin olsun. Bizim partimizin içinde yeri olmasın.
Zavallılık da bir kötülüktür çaresizlik de bir kötülüktür
Pratiğinize bakıyorum, gerçekten ancak, neden, niçin böyle yaptılar diye, isyan duygularım kabarıyor. Kimi ele alıyorsam, neden bu çok akıllı olamadı, neden bu yapılması gereken işi göremedi? Neden kendini doğru-dürüst kullanıma tabi tutamadı? Benim şimdi kendime en çok sorduğum sorulardır. Ve tabii bunları ne yapmak gerekir? Nasıl düzenlemek gerekir? Bu konuda sizin fazla vicdan muhasebeniz yoktur, ama bende şiddetlidir. Benim gözlerim, hislerim hem çok iyi duyar, görür, hem de gidermek için iyi savaş verir, çılgınca verir. Şimdi size bakıyorum, nerede gözler, nerede hisler, nerede savaşlar… Utanmadan, sıkılmadan biraz daha kontrol dışında kalırsanız kendinize yapamayacağınız hiçbir kötülük yoktur. Zavallılık da bir kötülüktür, çaresizlik de bir kötülüktür. Hepsini sergileyeceksiniz böyle olursa.
Yerinde olmayan ölümler, yerinde olmayan yaşam tarzları, hepsi de kötülüktür. Hepsini yapacaksınız, ama görkemli bir yaşama, onun savaşımına sıra gelince ortadan pır oluyorsunuz, kayboluyorsunuz. Yiğitlik bu değil, bu kaçıştır, namertliktir. Çok etkili bir sözün ve eylemin sahibi kim var bizde? Bunu sıkça soruyorum. Bu büyük gücün hissini temsil eden, onun duruşunu, gerektiğinde onun amansız takibini, emrini yürüten kimdir? Sorun kendinize; ne zaman böyle durdunuz, ne zaman hissettiniz, böyle gördünüz? Ve saptırma oldu mu? Yürümeme oldu mu? Emri yürüttünüz mü? Bir militan için bunlar esastır. Bu tutuma, bu duruşa geçmeden kendinize öyle PKK sıfatını yakıştırmayın ve bunun bahanelerine de sığınmayın artık. Çünkü çocuk değilsiniz. Hele eveleyip-geveleyip de yapamadığınızı bir kocakarıdan daha beterin beteri bir tarzda savunmayın, ayıptır. İflah etmiyor, yüceltmiyor ve ayrıca bir tutkuya da anlam veremiyor. Bir güzel söze, güzel bir yaşama adım attırmıyor.
Peki kendinizi nasıl böyle rahat karşılıyorsunuz? Ben şimdiye kadar, kendimi tanıdığımdan beri, etkili bir sözüm olmadan, yine attığım bir adımın bazı çarpıcı sonuçları olmadan, ben yaşadım demem. Değil bir defa, bütün adımlarım böyle olmazsa rahat durmam. Şimdi size bakıyorum, nerede etkili söz, nerede etkili adımlar? Tam tersine kandıran kandırana, aldatan aldatana, çirkinleştiren çirkinleştirene, saygısızlık yapan yapana. Göze de, hisse de, düşünceye de hoş gelen, oldukça etkileyen bir tutuma kaç kişi girmiş? Veya bu konuda kendinize ne kadar anlam veriyorsunuz? Benim tespit ettiklerim, işte kör göze indirilen yumruk gibi, “Bakma beni, vururum seni” tavrını sürdürüyorsunuz.
Sıkıldığım her şey benim için devrimciliğe bir adımdır
Şimdi bir yoldaşa bu yakışmaz. Ölçün-biçin kendinizi, hareketlerinizi. Tabii böyle kendinize soru sormanız da yok. Ben seni her türlü çirkinlikle karşılamaya mecbur muyum? Söz söyleyeceksin, ama ne anlama geldiği belli değil; bir yürüyüş yapacaksın, ama içinde neler yıkılır, neler çözülür belli değil ve ben seni PKK içinde iyi bir kadro olarak selamlayacağım. Kendi rapor düzeyinize bakın, hepsinde dile getirilmedik tek bir kötülük, şikayet yoktur. Yaşamlara kast etmişsiniz, kendinize kast etmişsiniz ve bunu normal görüyorsunuz. Halbuki dehşetle karşılanması gereken bir durumdur.
Devrimcilik nasıl başladı? Ben bunu size anlatıyorum, ama bir türlü hoşunuza gitmediği için anlam veremiyorsunuz. Beğenmediğim her şeye karşı bir tavra yönelerek başladı. Sıkıldığım her şey benim için devrimciliğe bir adımdır. Hoş bulmadığım, yeterli bulmadığım, anlamlı bulmadığım, başarılı bulmadığım hemen her şey bende bir karşılık bulur ve ben öyle yürürüm. Şimdi size bakıyorum, böyle bir huyunuz var mı? Veya böyle bir alışkanlığınız, planınız var mı? Hayır. Hoş olmayan ne varsa, yaramaz çocuk gibi, şımarık tipler gibi bunu ısrarla, giderek incelterek sürdürmek bir yaşam biçimi haline gelmiş.
Bu halktan neden soylu kişilikler çıkmıyor? Nedeni şudur: Evlatlarının hemen hepsi kendi çirkinliklerini, kendi başarısızlıklarını, kendi kutsal değerlerini anlamama; kendi siyasetlerini, kendi kurtuluş değerlerini yakalamamayı, tam tersine ondan uzaklaşmayı marifet biliyor, adam olmaz biliyor. Tabii o halk lanetli olmaktan kurtulamaz. Ve siz bu halkın lanetli gerçeği içinden geliyorsunuz. Bunu göz ardı ettiğinizde hiçbir yere varamazsınız. Hele hele buna bir de “Parti, şeref, onurdur, içine girdik dolayısıyla onu paylaşıyoruz” demekle, ancak yapabileceğiniz kendinizi maskelemektir. Bu hakiki bir partileşme değildir.
Adını Muhammed koymakla nasıl ki peygamber olamazsan; adını Agit koymakla da bir PKK Agit’i olamazsın. Bu, bu kadar açıktır. Şimdi artık bu anlamda bir olgunlaşma gösterilmelidir. Çok açık söylüyorum; -artık ben diyelim- PKK adına, PKK’nin tüm büyüklükleri adına bu çalışmayı gösterirken sen bir hırsız gibi içine dalacaksın, kolektif değerlerin üzerine çullanacaksın veya onunla kendini yaşatacaksın! Bunu da sona erdirmeliyiz.
Kolektif değerler hiç birimizin kişisel inisiyatifine terk edilemez. İşte PKK’yi anlatmak istiyorum; halen gerçekten en çok düşündüğüm kötü bir miras yedici olmaktan öteye varamıyorsunuz. Kolektif emek nedir? Gerçekten bu ne kadar yoğunlaşmış insan emeğidir? Kendine soran bile yok. Hatta bunun üzerine abartılı, haksız, ölçüsüz, kendini dayatan dayatana, bir yerinden bir şeyler koparmak isteyen isteyene veya hiç anlam vermeyene çok bolca rastlanıyor. Şimdi siz bu yaklaşımlarla PKK’lileşemezsiniz, PKK kadro ölçülerini bulamazsınız. Ayrıca bir de bunun savaşımı gerekir.
PKK kadrosu en büyük savaş demektir; değerler savaşımı, öncüler savaşımı.
Şimdi bakıyorum da bunun yanında bile geçmiyorsunuz. Dolayısıyla durumunuz böyle devam ederse, on yıl da yaşasanız sonu felakettir. Sizi kim, ne yapar? Eğer parti dersinden bir şeyler anlamışsanız, demek ki bu konuda artık kendinizi ikna etmeniz gerekiyor. Bu gösterdiğiniz özelliklere bakıyorum, hepsi de eveleme-geveleme türünden şeylerdir. Ne derinliği var, ne de ufku var. Ne kesin karar vardır. Şimdiye kadar kendinizi kandırmışsınız. Bir kez daha öyle geçiş yapmak istiyorsunuz ve ben buna artık kesin dur demenin zamanıdır diyorum. Parti içine böyle giriş yapmayın. Size de yazık olur.
Hiç olmazsa bundan sonra partinin ciddiyetine anlam vermeliyiz. Buna gücünüz yoksa açıkça söyleyin, yani herkes parti militanı olamaz. Hani “Yiğide hakkını vermek gerekir” derler ya, olana hakkını verelim, yer verelim. Bu gücü gösteremiyorsanız söyleyin, sıradan bir parti sempatizanı sınırında kalınabilir. Ama eğer militanlığı, kadroyu esas alacaksanız, onun çok amansız ölçüleri var. Elli tane böyle adamımız olsa beş bin ahmağımızdan daha değerlidir. Biz elliyi bulmakta ısrarlı olmalıyız ki, beş bin ahmağın vereceği zararı önleyelim. Çok önemli bir görev. Keşke bir kaçınız bu görevi anlayışla değerlendirebilseniz; o da yok. Şu anda benim en temel sorunum budur; bir kaç tane böyle akıllı adamı parti içinde gerçekleştirebilmek, yaratabilmek.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın 26 Ocak 1996 tarihli çözümlemesi