HABER MERKEZİ –
Partileşme en büyük savaştır
“Eğer biz kazanacaksak bununla kazanacağız. Parti ölçülerinin aşınması halen izah etmek de çok güçlük çektiğimiz önemli bir husustur. Çünkü bunlar temel yaşatan ölçülerdir. Bir halkı, hatta birey olarak sizleri de yaşatan ölçülerdir. Şimdi ben de partiden vazgeçseydim, sağlam bazı parti ölçülerini dayatmış olmasaydım burada bir tekiniz ayakta kalır mıydınız? Aynı sorumsuzluğu ben de göstermiş olsaydım bir çok önde gelen arkadaşımızda dahil ortada bir birlikten bahsedebilir miydik? Şu anda saygı duyduğunuz bir yaşam değeriniz varsa bunlar ayakta kalabilir miydi? Hiç olmazsa bunları hissetmelisiniz. Sizi yaşatan partileşme değeridir. Mümkünse bin defa şükretmelisiniz. Çünkü bu hisleri, bu duyguları kazanamazsanız, fazla iddialı olamazsınız. Her zaman sizde kötülük gelişir; buna geçit vermeyen bazı düşünceleriniz, kararlarınız olmalıdır. Bu kadar yanlışa geçit veren, bu kadar kararsızlığa düşen kişilik, bana göre metelik kadar değeri olmadığı gibi, yaşayıp, yaşamaması da hiç önemli değildir. Adı-sanı, bilmem yetkisi ne olursa olsun o bitmiştir. O güçlü bir düşünce gösterisi içinde değil, onun karar düzeyi yok. Yaşadığınız kararsızlıkları, düşünce yoksunluklarını göz önüne getirin, o zaman kendinizi değerlendirin. Ben diyorum ki; düşünce gösterisi de, karar gösterisi de güçlü olmalı, ama kem-küm ediyorsunuz habire, bunlar olmaz.
Partileşme yüksek karar kişiliğinde yaşamaktır.
Ne düşünüyor, ne hayali var, ne heyecanı var, ne azmi var, ne doğru-dürüst bir kaç söz söyleyebiliyor; iyi ama sen kimsin, nesin, ne geziyorsun? Ben yine çocuk halimi hatırlıyorum, bir kalabalığın içine girdiğim zaman veya bir öğretmenin karşısına, hele hele giderek beni dinlemek isteyen bazı insanların içine girdim mi, iliklerime kadar kendime pür dikkat yeteneklerimi ayaklandırırdım. Çok anlaşılır bir husustur. Ve benim için en büyük savaş, yaşam zorluğu bu gösteriyi göstermektir. Ben hayatımı böyle ele aldığım için, şimdi bütün bir halk heyecan halindedir. Bütün bir halk gösteriye kalkmıştır. Bu özelliğim nedeniyle karşıtlarım veya diğer çocukluk arkadaşlarımdan tutalım sizlere kadar bu böyledir. Hatırlıyorum, adamın bir sağlam duruşu, gösterisi yok. Hep kem-küm ediyor, hep bir yerinden bir noksanlık, bir yırtık yan var, kaçak yapıyor; çaresiz, her davranışında, her sözünde bir dökülme var. Buna sevdalanma, buna işte kılıf bulma, bununla sözüm ona yaşama var.
Önderlik, PKK’lileşme bunun reddi demektir. Yani şu Önderlik dediğiniz, bu benim biraz gerçekleştirmek istediğim PKK’liliği anlamak istiyorsanız; bu işin baştan günümüze kadar büyük bir yürüyüşle sağlandığını bilmelisiniz. Öyle kendi keyfinize, göre alışkanlıklarınıza göre bu PKK’yi anlayamazsınız, şaşarsınız. Ve fazla yüz de bulamazsınız. Açık söyleyeyim; ben büyük bir tahammülle sizlere katlanıyorum. Yoksa bilmiyor, görmüyor değilim. Sizlere söyledim, çok erken yaşlardan beri benim için yaşam; güzel sözlerin ve davranışların gösterisi demektir. Tabii onun altındaki düşüncesi demektir. Önderliği siz ne sanıyorsunuz? Her türlü çirkinlikle, her türlü yaramazlıkla dolan dolana, kendini katan katana; hoşunuza gidiyor. Ne kadar hasta, dökülmüş kişi, davranış varsa tümü PKK’ye doluyor. Kabul edilemez! Gidin başka yerde yer bulun kendinize! PKK’nin çok temel olan özelliklerinde ısrarlıyız, vazgeçemeyiz. Kaldı ki PKK’ye katılımda esas itibarıyla kabul edilen, onay verdiğimiz yan; bizim bu söylediğimiz özelliklerimizdir; o tersi yanlar değildir.
Partili yaşam başlı başına büyük bir eğitim okuludur
Katılımı böyle anlayacaksınız. Hiç kimse başka türlü bir PKK katılımını esas almasın veya bu söylediğimiz, biraz netleştirmeye çalıştığımız tarzın dışında “Ben yine kendimi dayatırım, bastırırım” diye düşünmesin. Bütün bunlar yanlıştır. Hiç olmazsa hesabını şimdiden doğru yapın ki, varsa bir olumlu özelliğiniz gelişme kaydedin. Ben şunu da kabul etmiyorum; “Ulaşamadım, kendimi eğitemedim”. Bunların hepsi samimi sözler değildir. Burada istediğiniz kadar ulaşabilirsiniz. Kaldı ki ben çocuk iken kendimi eğitmiş miydim, anlamlı değerleri yakalamaya çalışırken öyle fazla eğitim de gerekmez. Eğitim zaten gerektiği zaman veriliyor. İnsan bunu da hisseder ve kendini eğitir. Neden eğitim? Bir dağa çıkacaksın, baktın nefesin yetmiyor, nefes eğitimi yapacaksın. Baktın dağa bir biçimiyle çıkamıyorsun, başka bir biçimini denersin. Baktın bir sözün çekici değil, çekici kılmak için hitabını eğitirsin. Baktın düşüncen sonuç vermiyor, onu değiştirip başka bir düşünceyi edineceksin; bu eğitimdir. Yani hayat size neyi ne kadar eğiteceğinizi an be an gösteriyor. Zaten ben de eğitimi böyle anlıyorum. Derler ya, hayatın kendisi en doğru eğitim okuludur ve biz de böyle ele aldık.
Hayattan öğrenemiyorsunuz, partili yaşam başlı başına büyük bir eğitim okuludur; ondan da öğrenemiyorsanız, siz bitmişsinizdir. Toplumdaki bela partinin içine gelmiş. Gençsiniz, öyle fazla yıpranmış, bilmem bir partileşmeyi sağlamayacak kadar zayıf bir halde de değilsiniz. Ne olmuş size? Ne yaptınız şimdiye kadar? Bizim sizden isteyeceğimiz sıradan bir parti üyeliği şartlarına sahip olmanızdır. Yani beş-on maddelik bir tüzük var, yine beş-on maddelik bir program var veya derya kadar çözümleme var; bunlardan da anlamak çok mu zor? Bir günlük eğitimle bile öğrenebilirsiniz. Kaldı ki hayat bizde her an büyük bir eğitimdir.
Siz başka temel noktalarda temel hatalar işlemişsiniz, o sürüp gidiyor. Yoksa eğitim yetersizliğiyle izah etmek çok zordur. Yıllardır müthiş eğitim imkanları vardı; kendini eğitmeyen adam, durumunu başka bir biçimde izah etmelidir. Dediğim gibi yani, siz çocukluktan günümüze kadar hatalı bir şekillenmenin ürünlerisiniz, bununla savaşı veremiyorsunuz. Sizde yükselme savaşı, onun tutku düzeyi, onun aşk düzeyi yok. Siz eski kem-küm eden adamsınız, toplumun çoktan yenilmiş, iflas ettirilmiş kişiliğini yaşıyorsunuz. Ona da, buna da zavallıca yaşam hakkı istiyorsunuz.
Ben bu hatayı işleyemem; yaşama gücü gösteremeyen, kendi emeğiyle yaşamaya yol açamayanı zor da olsa, acılar içinde kıvransa da parti imkanlarını seferber ederek yaşatmayı uygun bulmuyorum. Eğer bu tarz yaşama izin vermiş olursam, bu da herhalde değerlere yapabileceğim en büyük kötülüktür. Ama sizin de esas istediğiniz bu. Benden kötülük yapmamı, bunu onaylamamı istiyorsunuz. Partileşmeye gelemeyen bir çok özelliği, başarıya gelemeyen bir çok özelliği şimdi sürdürmek istiyorsunuz. Bunu görmesem, rıza göstersem bu ne demektir? Hele bir yetkili kadro, bu konuda geçit verirse en büyük kötülüğü onaylamış olur. Hiç olmazsa yiğitliği göstermelisiniz. Partiye yakışmayan, yaşama anlam vermeyen, onu bozan, onu zayıflatan talepleriniz olmamalıdır. Bu konuda bir terbiyeniz, bir alçak gönüllüğünüz olmalı ki sizinle fazla uğraşmayalım, parti içinde savaşmayalım.
Hayalsiz insan olmaz, umut olmadı mı, zaten yürüyüş olmaz
Parti üyeliği eğer başarıyı esas almıyorsa, herhalde başarısızlık içinde kendi bazı yanlışlıklarını, yetersizliklerini dayatamaz. Bu konuda ölçü sahibidir. Şimdi aslında işler o kadar açılmış ki, nereden düzelteceğimi ben de şaşırmışım. Çok rahatlıkla bir parti birimini işletmesi gerekenler ardına kadar işi bozulmaya, aşındırmaya terk etmişler. Ondan sonra da hepiniz zorlandınız çıktınız karşımıza; içinizde zorlanmayan var mı? Sebebi de kendinizsiniz. Ölçülerle bu kadar oynayanlar tabii ki bu hale düşer. Kendinizden hesap soracağınıza benden hesap sormaya veya şu anlamda geliyorsunuz; “Zor durumdayız, bize ne yapmalısınız?” Ben sizin için çok şey yapmışım, gereklerini yerine getirmeyen kendiniz oluyorsunuz.
Biz görevimizin başındayız. Kaldı ki bizim sorunumuz burada olumsuzlukları gidermek değil. Partileşmeye gelmeyen, partiyi tanımayan yanlarınızı görmek değildir. Şimdi bizim görevimiz; olumlu temelde, yaratıcı temelde bazı yeni düşünceler, hayaller, yetenekler geliştirmektir. Yani beklenirdi ki, burada her biriniz kalksın, her gün “Ben bu kadar yetkin düşünce gücüne ulaştım, umutlarım bu kadar arttı, bazı yepyeni hayallerle kendimi süsledim, heyecanlarım, tutkularım giderek gelişiyor, kendimi ölçüp biçiyorum, zafer noktasında sağlam adımlar atacak kadar güçlü hissediyorum” diyebilsin. Beklenmesi gereken bu olumlu, güzel gelişme özellikleridir. Burada her gün bir yarışa bile girilmeliydi.
Seyrediyorum, bakıyorum durumlarınıza; yeni umuttan ne haber, yeni düşünceler var mı, ilgi düzeyinde, yükseliş zafer noktasına yaklaşma ne kadar gerçekleşiyor, hiç bu konuda bir gösteriye kalkanı göremiyorum. Yanlış! Burası veya bütün parti ortamımız olumlu özelliklerin yarışı biçiminde değerlendirilmelidir. Niye bundan sakınıyorsunuz? Düşünce toplumsallıkta hele hele devrimde şarttır. Hayalsiz insan olmaz, umut olmadı mı, zaten yürüyüş olmaz. Başarı konusunda kendini denemeye tabi tutmadan adım bile atılamaz, hele savaşta bu yakılmadır.
Partileşme dediğimiz bu hususları aramızda büyük bir hararetle tartışmalıydık ve sonuca gitmeliydik. Biz küçük bir grup iken bile aramızdaki tartışmalarımız, sosyal-şovenlerin yanlış düşüncelerine karşı, filan kitapta yeni doğru düşünceleri bulma ve bunu haykırmak için iddialıydık. Yine Hakiler, Mazlumları, Kemalleri hatırlıyorum. Bizim en büyük gösterimiz, yanlış düşüncelere her gün yeni önemli doğru düşüncelerle karşılık vermekti. Herhangi bir salona, herhangi bir masaya doğru gittiğimizde, bizim için “Yine geldiler” diyorlardı. Ve biz öyle bir düşünce patlatıyorduk ki, adamların düşünceleri yerle bir oluyor, bir tekimiz beş yüz kişiyi dağıtıyorduk. Halen aklımda hepsi.
Düşünün, daha ilk gruplaşma döneminde biz böyleydik. Ya şimdi kutsal savaş cephelerimizde, kurtarılmış bölgelerde parti düşüncesinden, tartışmalarından haber yok, eser yok; yanlışlıklar diz boyu, düşüncesizlik diz boyu, hiç onun neden gerekli olduğuna dair bir tartışma yok. Şimdi siz bununla PKK’ye ihanet ediyorsunuz, yüce değerlere, önderlere çoktan ters düşmüşsünüz. Bu değerleri niye göz ardı ediyorsunuz? Mazlumlar bir çırpıda göz ardı edilecek insanlar mıdır? O, an be an propagandaydı, konuşmaydı. Kemaller, her an bir haykırmaydı. Neden siz şimdi bunlarla çelişeceksiniz? Siz kim oluyorsunuz? Onlardan daha mı değerlisiniz? Onlardan daha mı bu partiye yaşamınızı verdiniz? Hayır. Sadece mirasları üzerinde ucuz yaşıyorsunuz. Bu da herhalde büyük bir günahtır veya sorumsuzluktur. Bu parti, bu değerlerin partisidir.
Kemal ile Hayri ölmeyebilirdi, belki de sizden yüz kat daha güçlü bir biçimde veya diledikleri gibi yaşayabilirlerdi. Ama yaşayamadılar. “Yaşayacaksak sözümüz sonuna kadardır, haykırışımız sonuna kadardır” dediler ve gerektiği yerde de şahadete ulaştılar. Şimdi bu değerler kutsaldır. “Ben PKK’liyim” diyen herkesin an be an göz önüne getirerek yaşaması gerekir. Biz bunları tartışmayız. Siz bundan habersizsiniz; ben neyi söylüyorum, siz neyi esas alıyorsunuz? Şimdi varsa bu değerlere saygınız, o zaman size ne yaptınız derim. Parti düşüncesi için ne kadar savaş verdiniz? Bunlar zindandaydı. Açın bakın o zamanki yaşamlarına, nasıl yaşadılar veya yaşamın onuru için savaşı nasıl verdiler? Kendinize bakın, hiç oralı bile olmayan az değil. Bunun gibi bin bir örnek gösterebilirim. Anlayabildiğiniz için çok örnek vermeye gerek yok. Ama PKK böyledir. Benim her gün onbeş saatten aşağı olmayan sırf propaganda gücüm var. Eğitme gücü, yeni düşünce, yeni hayaller de işin ayrı yönüdür.
Neden bu kadar büyük yaşam tutkusu gösteriyorum? Bir parti için, bir halkın partiden beklentileri için. Yoksa ben eskiden çok zavallı biriydim, bu kadar yaşama gücünün kenarından bile geçemezdim. Ama şu anda madem bir halk için büyük yaşamak gerekiyor, büyük duymak, büyük düşünmek gerekiyor sonuna kadar açtım kendimi. Çünkü halkın beklentisi bu. Yenilmemek için sonuna kadar düşünüyorum. Eğer savaş gerçeğinde tutarlıysam, yaşama saygılıysam, düşmanın bütün hamlelerini önleyecek kadar yaklaşım gücümün olması gerek. Şimdi bunu kendinize uygulayın; ne kadar temsil etmişsiniz? Hakiki bir PKK’li böyle olur. Hazır düşünceyi bile özümsememek, net parti ölçülerini bile uygulayamamak sizin ancak ve ancak bir suçlu olduğunuzu ortaya koyar.
Ben bu yaptıklarımızı bile çok yetersiz buluyorum. Ah diyorum, sizin gibi daha rahat koşullar içinde mücadele edebilsem! Hele özgür koşullarda, özellikle toprakta, dağlarda bir devrimi yürütme imkanım olsa! Yıllardır yapamadığınızı eğer çok kısa bir zaman süresi içinde gerçekleştirmediysem, ben kendimi PKK’li yerine koymam; sözüm sözdür. Bir bakıyoruz, tamamen parti sayesinde bir mevziye ulaşmışsınız, ardından ne kadar olumsuzluk varsa bu mevzide sizin bir eseriniz olup çıkmış. Şimdi parti mevzileri böyle kullanılmaz. Ben de yılların savaşçısıyım, bütün mevzileri kendim yarattım. Bu mevzilerde en ufacık bir parti aleyhtarlığı, partiye zarar veren bir gelişme var mı? Siz hazır mevzileri işleyemez duruma getiriyorsunuz. Oradaki birikmiş parti olanaklarını çarçur ediyorsunuz.
Şimdi bütün bunlar sizi kendinize getirebilmelidir. Partileşme konusunda kararınızı doğru verebilmelisiniz. Sizden öyle fazla fedakârlık istemiyoruz. Partileşme kararınızı doğru vermenizi istiyoruz. Parti tarihini biraz özümsemenizi istiyoruz. Siz partiye gönüllü geldiniz; biz rica etmedik, sizi zorlamadık. Hiç olmazsa başlangıç istemimize, talebimize saygıyla karşılık verin. Ama bunu ciddi yapın.”
Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın 26 Ocak 1996 tarihli çözümlemesi