HABER MERKEZİ
Kapitalist Modernite gelişip-kurumsallaştığından bu yana bünyesindeki çelişkiler ve açmazlar nedeniyle sürekli kriz üretmektedir. Özelikle sistemin 1900’larda tekelci aşamaya evrilmesi bu durumu hızlandırıp-derinleştirmiştir. Önce en zayıf halka olarak tanımlanan sömürge ülkelerde boy gösteren kriz ve çatışmalar, zamanla bölgesel nitelik kazanmışlardır. 21’inci yüz yılda ise bu durum hızla küreselleşmeye başlamıştır. Küreselleşen dünya gerçekliği en fazlada bu alanda görünür hale gelmiştir. Böylelikle her hangi bir alanda yerel düzeyde yaşanan çelişki ve çatışmaların sonuçları her yönüyle küresel olmakta, tüm insanlığı etkilemektedir. Bundan dolayı uzun süredir çatışma ve savaş zemini olan Afganistan,Irak,Yemen,Filistin,Kürdistan,Libya,Somali,Ukranya,Venezuela vb. alanların yaşadıkları sadece kendileri ile sınırlı kalmamakta, tüm dünyayı etkilemektedir. Bu merkezlere yakın dönemde yenilerinin ekleneceği görülmektedir. Tüm bu alanlardaki çatışmaların faili direk yada dolaylı olarak kapitalist sistemin kendisidir. Çatışmaları tetikleyen tüm sorunlar kapitalist sistemin uyguladığı halklar ve özgürlükler düşmanı politikaların sonucudur. Gelinen aşamada ise bu alanlardaki çatışmalar boy verdikleri zeminleri tahrip ederken, kapitalist sistemi de işlemez hale getirmektedirler. Özellikle İşit-El kaide vb. cihadist gruplar tarafında kör şidetin küresel düzeyde yaygınlaştırılması, yaşanan savaşların tetiklediği büyük göç dalgaları ve bunların yaratığı devasa sorunlar Kapitalist sistemi felç etmekte ve ona hükmeden güç merkezlerini gerçek anlamda çaresiz-çözümsüz bırakarak sistemi sürdürülmez hale getirmektedir. Bunun sonucu Afganistan, Irak, Suriye vb. alanlarda yerel düzeyde yaşanan kaosun sonuçları hızla küreselleşmektedir.
Yakın tarihte olduğu gibi güncelde de savaşların ve kaosun merkezi Ortadoğu’dur. Afgan-Sovyet, İran-Irak, Filistin-İsrail savaşı ile başlayan diyalektik, Irak-Suriye, Yemen, Libya vb. alanlarda her geçen gün derinleşen kaos ve bu kaotik durumu kör-amaçsız şidet biçiminde dünyanın dört bir yanına taşıyan El kaide-DAİŞ gibi uluslararası taşeron gruplarla derinleşip yaygınlaşarak devam etmektedir. Devrimci alternatifler açığa çıkıp güç kazanmadıkları sürece bu durumun sonlanması bir yana kaos alanlarına yenilerinin katılması kaçınılmazdır.
Mevcut durumda küresel düzeyde ABD- Çin ekonomik-diplomatik çatışması ön plana çıkmakta ve birçok çatışmayı tetiklemekte, gelişmelere yön vermektedir. ABD’nin, Çine dönük ekonomik alandaki tedbirleri her yönüyle dengeleri sarsmaktadır. Çin’in üretim sürecini etkilemekte, büyüme trendinin düşmesine ve yoğun işsizliğin boy vermesine neden olmaktadır. Bu nedenle Çin küresel bir aktör olarak dünyadaki genel gelişmeler yerine daha fazla iç sorunlarına odaklanmaktadır. ABD karşısına Rusya ile paralel politika üretme ve uygulamada tökezlenmeye başlamaktadır. Bu durum Çin’in yanısıra siyasi ve diplomatik alanda Rusya’yı da etkilemektedir. ABD, Suriye, Ukrayna ve Venezuela’da yaptığı hamlelerle Rusya’yı zorlayarak esas olarak hedefindeki İran’da politikasını sorunsuz bir biçimde uygulamak istemektedir. Çin’e dönük uygulamalar da bundan bağımsız ele alınamaz. Bölgesel düzeyde ise ABD’nin İran’a dönük hedefleri gittikçe İsrail-Suudi Arabistan-BAE ilişkilerini daha görünür kılarak, derinleştirmektedir. Bunun karşısında ise tarihsel-ideolojik çelişkilerine ve henüz kesinleşen bir içeriğe kavuşmamış olmasına rağmen İran-Türkiye -Rusya bloklaşması gelişmektedir. Uzun süredir sahada beli kazanımlar elde eden İran gelinen aşamada ciddi ekonomik-toplumsal sorunlarla boğuşmaktadır. Ambargonun sıklaştırılması bu durumu daha da derinleştirecektir. Ayrıca bölgesel düzeyde kendisine yönelen saldırılar İran’ın yılarca uğraşıp elde etiği bir çok mevzisini kaybetme ile karşı-karşıya bırakmıştır. Daha şimdiden Suriye’de ciddi bir gerileme içindedir. Irak’ta ise süreklileşen bir tarzda mevzi kaybetmektedir. Kendisinin örgütleyip-yönettiği Haşti-Şabi grupları ABD’nin baskıları sonucu Irak’taki önemli tüm merkezlerden tasfiye edilmeye başlanmışlardır. Özet olarak son ekonomik yaptırımlar, Devrim Muhafızlarının terör listesine alınması ve Suriye-Irak zemininde kendisine dönük yoğunlaşan askeri saldırılarla İran’ı her zamankinden daha zor günler beklemektedir.
Irak’taki durum ise bir çok yönüyle 2014’deki DAİŞ saldırıları öncesine benzemektedir. Siyasi parçalanmışlık ve çekişme nedeniyle seçimin üzerinde bir yıl geçmesine rağmen halen içişleri vb kimi bakanlıklar belirlenememiştir. Bu sadece sorunun görünür hale gelen bölümüdür. Irak devlet olarak bir çok yönüyle şekli hale gelmiştir. ABD ile İran çatışmasının ülkede yarattığı siyasi, etnik, mezhepsel bölünme son derece keskinleşmiş ve her an patlak verecek düzeye gelmiştir. Özellikle ABD’nin dayatması ve terör listesine alması ile Haşti-Şabi gruplarının dağıtılmaya başlanması başta Kerkük-Havice-Maxmur ve Musul olmak üzere Irak’ın bir çok bölgesini güvenlikten yoksun hale getirmektedir. Bu alanlar bir kez daha DAİŞ’in denetimine geçme riskini yaşamaktadır. Başur Kürdistan’ da yaşananlar bunlardan bağımsız değildir. Burada seçimlerden bu yana geçen uzun zamana rağmen henüz hükümet oluşturulmamıştır. Parti ve gruplar biçimindeki siyasi-idari parçalanmışlık, gelinen aşamada başta YNK ve KDP olmak üzere grupların kendi içinde parçalanmasına dönüşmüştür. İçte ve dışta bir çok girişime rağmen seçime katılan gruplar hükümet kurma iradesi gösterememişlerdir. Siyasi alandaki parçalanmışlık ve kriz her geçen gün yaygınlaşan rüşvet, yolsuzluk ve yoksullukla birleşmekte ve bölgeyi derin bir belirsizliğe sürüklemektedir. Toplumsal düzlemde yaşanan yoksuluğa karşılık KDP’nin başta petrol olmak üzere ülke kaynaklarını yağmalayıp, Türk egemenlerine peşkeş çeken uygulamaları ise daha fazla görünür hale gelerek tepki toplamaktadır.
Suriye’de tarafların mevzi kazanma ve etkinliklerini artırma çabaları tekrardan öte bir sonuç yaratmamaktadır. İdlib‘de Rusya ile rejimin beli bir ilerlemesi olsa da bunun ne kadar kalıcı olacağı meçhuldür. Ayrıca İdlib sadece TC’nin değil, esas olarak bir çok büyük gücün etkinlik alanıdır. Dolayısıyla bu güçler Rusya ve rejime ne kadar müsaade edecekleri halen netleşmiş değildir. Rusya ve TC’nin İdlib’e karşılık Til Rıfat takas formülü de bir çok etkenden dolayı gerçekçi görünmemektedir. Til Rıfat’ın Halep ile Nubul-Zehra gibi İran’ın etkin olduğu alanlara komşu olması ve buraların savunması için hayati önemde olması takas planını İran ve Rejim için de ölümcül kılmaktadır. Ayrıca YPG’nin son dönemdeki Afrin, Azez, Bab bölgelerinde yaptığı etkili eylemler de bu planları işlemez kılmaktadır. Gerçekleşen eylemler çeteler arasında ciddi korku ve panik yarattığı gibi bir çok planı da bozmaktadır. En nihayetinde TC ve çeteleri, Rusların desteğiyle bazı köylerde özgürlük güçlerini çekilmeye zorladılar. Fakat ilerleme sağladıkları noktalardan tutunamayarak kısa süre içinde geri çekildiler.
Suriye ve Rojava’da DAİŞ’in toprak hakimiyetini tamamen kaybetmesi beraberinde yeni bir sürece kapı aralamıştır. DAİŞ’e karşı elde edilen kazanç ve başarılar bir çok bölge gücü tarafında kabullenilmemektedir. Bu nedenle kazanımlar kalıcı hale gelmeden tasfiye amaçlı yeni konsept arayışları gelişmektedir. Dera-zor vb. alanlarda rejim yanlısı marjinal kimi grupların hareketlenmesi bu durumdan bağımsız değildir. Ayrıca yeni süreçte içerde patlama, farklı etnik grupları özerk yönetime karşı kışkırtma, rejim-Ruslar üzerinden daha fazla tehdit ve şantaj faktörünü devreye koymanın daha da ağırlık kazanacağı görülmektedir.
Türkiye ve Bakur’da ise gelişmeler faşist bloğun aşılması ve demokrasi güçlerinin her geçen gün yeni mevziler kazanması yönündedir. Dayanılmaz hale gelen ekonomik kriz, bunun tetiklediği işsizlik, yoksuluk ve diğer toplumsal sorunlar faşist bloğun her geçen gün hızla güç kaybetmesine neden olmaktadır. Daha şimdiden ayakta kalma ve saldırganlık iradesi önemli oranda kırılmıştır. Dışta S.400’ler,ABD ve AB ile yaşananlar ,İran meselesinde taraf olmaya zorlanması vb. sorunların yaratığı kuşatma ve sıkışmışlık, içerde her geçen gün derinleşen sorunlarla birleşince faşist blok için yıkıcı bir hale gelmektedir. Kuşkusuz sorunlar ne kadar ağırlaşırsa ağırlaşsın esas olarak faşizmi alt edecek olan halkların mücadelesidir. Son bir kaç ayda bir kez daha kanıtlandığı gibi doğru strateji ve taktiklerle yürütülen bir mücadele karşısında faşizmin direnebilmesi mümkün değil. Bu durum mart seçimlerinde Kürdistan’da kazanma-Türkiye’de faşist bloğa kaybettirme stratejisi biçimde somutlaştı ve başardı. Açlık grevlerinde planlı-programlı eylem tarzı ve tavizsiz-kararlı duruşla kanıtlandı. İmralı kapılarının kısmen aralanması, Bahçeli’nin avukat görüşünü onaylayan adalet bakanının yasağın kaldırıldığı yönündeki açıklamaları bir yanda İstanbul seçimleri ile bağlantılıdır. Fakat esas olarak gelişen direnişin yarattığı sonuçlardır. Kuşkusuz henüz süreç tamamlanmış değildir. Fakat direniş kazanmış ve faşizm bir kez daha devrimci irade karşısında diz çökmüştür. Mevcut durumda açığa çıkan devrimci kazanımlar kalıcı bir örgütlülüğe kavuşturulup ileriye taşındığı oranda ise faşizmin kesin yenilgisine ve devrimin zaferine dönüşecektir.
Can TOPRAK/Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi