HABER MERKEZİ
AKP-MHP hükümeti kendini her şeyi yapmaya hak görüyor. Ve aynı hükümetin dar bir gruptan çıkarak geniş bir kesime yayılması, Erdoğan ve Bahçeli ikilisinden taşmasının sonuçları kartopu gibi büyüyerek ilerliyor. Dipten gelen dalgaya bu sonuçlar da ekleniyor. AKP’nin kendi kirli vahşet uygulamaları Kürtler üzerinden sömürgeci faşist özel savaş siyasetini oluşturuyor. İktidar bu uygulamalarla tarz yaratıyor ve tüm siyasete buradan yön vermeye çalışıyor. Tüm zihniyet yapılanmaları ve kurumlaşmalar, özgür toplumsallığını kurmak isteyen Kürtlere karşıtlık üzerinden inşa ediliyor.
Kürtlük adına her şey suçlu görülüyor, Kürtlük her an siyasi-fiziki recme uğratılıyor. İkinci halkada Kürt halkının dostları hedef alınıyor. Giderek demokrat, sosyal demokrat kesimler psikolojik özel savaşın hedefi oluyor. Hatta cesaret edip az bir şikayet dili kullanan yandaşlar dahi “terörist” itham ediliyor. AKP-MHP, Erdoğan-Bahçeli, yargı-yasa ile ilgili herhangi bir eleştiri yapan, hatta demokrasiden bahsedenler dahi düşman ilan ediliyor. Durum artık raydan çıkmış görünüyor.
Psikolojik özel savaş hükümeti, giderek tüm bölgeden kendi yarattığı suçları işlemek üzere, ne yazık ki, hammadde olarak kullanacağı bedenler ithal ediyor. Erkeklerin savaş, kadınların fuhuş için kullanılması, en vahşi ve insanlık düşmanı faşist güçlerin işidir. Ve AKP-MHP bunu kurumlaştırıyor.
Erdoğan ve sömürgeci ortakları, insanları cephanelik olarak kullanmaya devam ediyor. Bunun için Türkiye toplumuna da saldırılıyor, toplum kullanılıyor. Ancak faşist özel savaş şefi olan Erdoğan bununla yetinmiyor. Bölgede ve dünyada bu tuzakların kurulmadığı ülke yok gibidir. En fazla kullanılan ülkeler de Türki cumhuriyetler oluyor. Bunu DAİŞ’in yenilgisi sonrası Baxoz’dan çıkan Özbekistanlı DAİŞ çetelerinin sayısının fazlalığından biliyoruz.
Özbekistan’dan ithal edilen erkeklerin türlü vaadlerle DAİŞ çetesi olarak örgütlenip Türkiye üzerinden Rojava özgürlük devrimine saldırmak üzere alana gönderildiğini biliyorduk, ancak Baxoz zaferi sonunda gördük, dünya gördü. Çok sayıda DAİŞ’li, Özbekistanlıydı. Öyle ki, Türkiye bir DAİŞ kavşağı rolü oynamış, DAİŞ’in beyni olmuştu. Ayyuka çıkan durum şudur: DAİŞ, AKP’nin şifrelenmiş adıdır.
Bugünlerde yine aynı Özbekistan’ı Nadira Kadirova’nın ölümüyle duyduk. AKP’liler Türki cumhuriyetlerden insanları getirip köle olarak çalıştırıyor. Ev hizmeti adı altında, ev işleri yaptırmaktan öte insanları köle olarak çalıştırıyorlar. Taciz, tecavüz, fuhuşa zorlama gibi işleri de “ev hizmeti” kapsamına alıyor AKP. Tabi ki köle sahipleri köleleri kendi mülkleri gördüğünden, her türlü uygulamayı da kendilerine hak görüyorlar.
Nadira Kadirova’nın katledilmeden önce arkadaşına ilettiği mesajlar, tacize uğradığını ve hayallerinin yıkıldığını söylemesi, bu genç kadının AKP gerçeğini bilmediğini ve bir anlamda da kandırıldığını gösteriyor.
Psikolojik özel savaş hükümeti olan AKP-MHP iktidarı, taciz ve tecavüzü kurumlaştırdı. Türkiye halkı içinde harlandırdıkları milliyetçiliğe güvenerek her tür çıkışı da “bölücülük” ile “gündem saptırması” ile suçlayarak diskalifiye ediyor.
Halbuki gerçek gündem yaşamdır, özgür yaşam ve insan gerçek gündemdir. Gerçek gündem AKP-MHP’nin iktidarının bekası değildir. Nadira Kadirova, AKP’li bir vekilin silahıyla öldü. Gerçek gündem budur. Silah sahibini vurmaz. Düşman gördüğünü vurur. AKP için tüm toplumlar, kadınlar, halklar, insana dair olan herşey düşmandır. AKP-MHP faşizmi artık bir çete devlet olmanın da gerisine düşmüş, taşeron çete gruplarla da yetinmemiş, katliamcılığı yaygınlaştırmıştır.
Son günlerde gündemleştirilen “bireysel silahlanma” konusu da özenle işlenmesi gereken bir konudur. Zira devletin polisinin, memurunun her gün “devlet benim” “ben, devletim” diyerek katliamlar yaptığı, her gün insanları zırhlı araçlarla ezdiği, gençlerin her gün kaldırımlarda, park köşelerinde uyuşturucudan ölüp kaldığı, polis devleti olmanın da gerisine düşüldüğü bir ortamda, bireysel silahlanmayı önleme gündemi, polis silahını meşrulaştırmamalıdır. Ve polisin silahını isteğince kullanmasının hesabının sorulmayışını normalleştirmemelidir.
Bireysel silahlanmanın önlenmesi konusu, aslında kişinin kendi öz savunmasını tümden devlete teslim etmesinin de bir adı olmaktadır. Tabi bu, ayrı bir değerlendirme konusu olabilir.
Kadın katliamları, salt bireysel silahlarla yapılmamaktadır. Kadınları katleden erkekler, herhangi basit bir yaşamsal malzemeyi de kadınları katletmek için kullanıyor. Bir bıçak, bir şişe, bir kimyasal su, bir ağır cisim vs… Sorun ateşli silahlar değil, kadınların düşman görülmesi ve katledilmesine karar verilmesidir. Önlenmesi gereken esas şey, AKP-MHP’nin yaygınlaştırdığı kontra akıl ve vahşi erkek cinsiyetçiliğidir.
Dilzar Dîlok
Kaynak: Yeni Özgür Politika