HABER MERKEZİ-
NURETTİN DEMİRTAŞ YAZDI…
Şair, şiir ve gerilla-2
Bir şiir anlatabilir mi hasretimizi? Bir düş, bir gülüş, bir haykırış; bir ana, bir zindan, bir çocuk; bir acı, bir keder, bir ıstıraptır gözleri…
Bir yanık sevdadır şiir, kışın ısıtır. Serin bir esinti olur yaz akşamları. Kurşun sesleri arasında büyür çocuklar. Resim defterlerine tanklar, uçaklar çizerler ve sokak aralarında taş atanlar… Bu yüzden her çocuk şairdir bizim buralarda. Çabuk öğrenir ustaca söylemeyi. Gurbetten gurbete voltalar, ölümden ölüme hayatı kovalar. Ustaca ağlar, çaktırmaz. Yarası derindedir, abisi hapistedir, Sürya’sı dağda…
Gurbet ne yana düşer usta, sıla ne yana? Ölüm hep bana, amenna…
Ölüme meydan okur şair. Her şiiriyle yeni bir hayat yapar. Bir yıldız ölürken başka bir yıldız doğar. Yıldızlardan hayat yapmasını sever şair.
Bir çocuğun duasıdır şiir, ne kadar uzak olursa o kadar gerçek, ne kadar kısaysa o kadar kabul olur.
Tüm zamanların gerillasıdır şair
Şiirlerin arasına gizlenmişse şair: “Bırakın orada kalayım, bulunmak istemem, rahatsız etmeyin” der lakin saklambaç oyunudur hayat; bulduğu yerde “sobe” der enseye doğrulmuş korkak bir namlu. Uyanık olmak zorundadır şair, şiirleri bozmalıdır her oyunu.
Her şair Şiyar gibi olmalıdır. Yanlış anlamayın: Şiyar Zazaca’da DAĞ demektir. Tüm zamanların gerillasıdır şair: Şiirleriyle dağ yapar ve ne isterse onu yapar.
Her şiir bir isyandır ve her şair suçludur; kim nerede vurulmuşsa kanı dökülmüştür mısralarına. Kırmızı boyayla işaretlenmiştir her hecesi; kapı gibi kitabına kırmızı mühür vurulmuştur. Görülmüş ve yasaklanmış bir mektup gibidir, satır aralarına düşler gizlenmiş.
Deniz gibidir şiir, bir avuç çalındı diye azalmaz; her nehir can verir ona…
Saraylara tek bir iş için girer şair
Nehirlerin şahıdır, dağların coşkun sularını toplayıp delice akar Şahrud, hele ki bahar olunca kimselere geçit vermez, kimseler durduramaz onu. Şahrud, vardığı denizlerde Seyduna türküleriyle uyanır… Seyduna, Şahrud’un gözlerinden kalan masalla yaşlanır.
Saraylara tek bir iş için girer şair: Bir hançer koyar altın işlemeli beyaz yastığın kenarına, her beyin tatlı uykusunu kaçırır. Gerekirse göğsüne saplar zulmün. Koçero’dur, dağlarda kaçak gezer. Kayısı çiçekleri tozutup giderken ve bağlara düşerken aşkın şarabı, filizkıran fırtınasıyla dökülür yaprakları. Kelepçesinin karasına bir ak güvercin konar: O demiri Divriği dağlarından kendisi sökmüştür, acıyı bal eylemiştir.
Güneşe yürüyende vardır şairlik
Her şairin ayakkabısının altı deliktir ve doğuştan devlet suçlarına meyillidir.
Kimisi Güneşi fetheder, kimisi geceleyin bile gökyüzünde Güneş toplar. Güneşe yürüyen herkeste vardır bir şairlik. Kimisi kavgayı yazar kimisi emeği ve zulasında gözlerinin rengini o mahzun resmin. En çok zindan yazdırır şairlere, şarap gibidirler yıllar karşısında. Her şair Yusuf’tur kuyuda, Mazlum’dur Diyarbekir kalesinde ve de Hüseyin’dir Kerbela’da. Asırlardır susuz kalmış bir çınardır. Çöl rengi elbisesiyle oğul der ki:
-Ana ana, su olmak istiyorum!
Ana su olmanın bedelini bilir ve yüreği yanarak der ki;
-Oğul oğul, çok üşürsün sonra!
Üşümekten korkmaz şair. Doruklara sevdalanmıştır: Haydi der, yüreğim gidelim bu şehirden. Bu şehir koparmak istiyor beni özlemlerimden. Sokaklarında sebepsiz cinayetler işleniyor. Yarın yine asılacak başka bir çarşıda başka bir Bedreddin… Yine yağmurlar yağacak. Yine Serhat’ta hep akşam olacak. Ve yine saçlarına yıldızlar düşecek…
Yine hep dedikodu, yine hep dalavere, yine hep Ortadoğu. Yine başı beladadır ve üstelik yasal mermisiyle bir komiser yaklaşmaktadır. Karadeniz gibi kabarır o an: Hayde gidelim der hayde; ferman padişahınsa dağlar bizimdir!
Kimyasal, kim “yasal” değil, devlet buna bakmaz. Şair boşuna sormaz: Gerillalar olmasaydı?
Gerilla, Şah Turna’dır
Gerilla öncüdür. Gerilla, Şah Turna’dır. Kürt halkı için en kutsal semboldür turna.
Şah Turna, en önde uçan turnadır. Ölene dek sazını elinden düşürmeyen ozan gibidir. En emektar kuryedir, yol gösterendir, anadır, pirdir…
V harfi şeklinde uçarken görürüz turnaları mavi gökyüzünde. En uçta onlara öncülük edeni turnaların şahıdır. Göç vakti geldiğinde turnalara yol göstermek için kanat açar ve önlerine geçer. Ömrü boyunca öncülük yapar. Ömrü boyunca rüzgârı ilk o göğüsler. Ta ki gözleri görmeyene, kör olana dek sürdürür öncülüğünü. Sonra ömrünün son demlerini yaşamak için yerini yeni bir şah turnaya devreder ve arka sıralarda huşu içinde uçmayı sürdürür. Gözleri görmez ama diğer turnaların kanat seslerini takip ederek yönünü bulur. Ömrü çok az kaldığı halde ölene dek uçar, uçar, uçar… Sonsuz maviliklerde…
Şair mısralarını, gerilla yüreğini sürer namluya
Mavidir gerillanın düşleri. Çok uzakta öyle bir yer varken. O yerlerde mutluluk varken. Paylaşılmaya hazır bir hayat varken: Şiirleri şairlere ve Güneşi tüm gülen gözlere yasak ettiler. Bu yüzden şair mısralarını, gerilla yüreğini sürer namluya ve dünyaya niye geldiğini gururla ilan eder: Sesine Geldim!
Dağlarıma bahar gelir
Her şairin ruhunda bir gerilla gezinir
Bazen üç kişi, bazen sadece Suphidir
Her şairin sevabı ve günahı çoktur
Ve sessiz
Ve sensiz
Ve kavgasız geçen günlerin neşesi yoktur!