HABER MERKEZİ – Çin’in Wuhan kentindeki bir balıkçı pazarında ortaya çıktığı iddia edilen korona virüsünden şu ana kadar 1.770 kişi hayatını kaybetti. Tabi bunlar açıklanan resmi rakamlar. Çin her ne kadar salgının hasarlarını sınırlandırmak için olağanüstü önlemler almayı başardığını söylese de virüs bütün hızıyla bütün dünyaya yayılmakta.
Bir çok ülkede hızla yayılan Korona virüsü birçok tartışmayı da kendisiyle getirdi. Gerçekten ortaya çıkan bir “virüs mü yoksa bir Biyolojik silah mı?” tartışmaları birçok kişi tarafından iddialarla ortaya konuluyor.. Her ne kadar birçok bilim insanı tarafından bilimsel açıklamalar yapılsa da virüsün hala nasıl ortaya çıktığı ve neden bu kadar çabuk yayıldığı ile ilgili kesin ve ikna edici bir açıklama yok. Ekonomik hegemonyacılıkta öne çıkan Çin’de böyle bir virüsün çıkması oldukça düşündürücü. Yine birçok kişi biyolojik silah kavramlarını, komplo teorileri olarak değerlendirse de emperyalist güçlerin kirli tarihine baktığımızda bunun yabana atılır bir tespit olmadığı anlaşılıyor.
Öte yandan Biyolojik silah kullanımının tarihçesine bakıldığında Biyoterörizm diyebileceğimiz ve günümüzde giderek büyüyen bir tehdit olduğunu görülmektedir. Bugün 17 ülkenin aktif olarak yürüttüğü biyolojik silah programı olduğu bilinmekte. Bu bile yıkımın her geçen gün kendi başına mahşeri yakınlaştırdığının tespit edilebilen bir sonucudur. Emperyalist devletlerin daha çok savaşlarda askeri amaçlarla kullandığı ve mikropların, virüslerin yardımıyla düşman bölgesinde hastalıklar çıkartılmasına yarayan biyolojik silahlar, doğrudan insan toplulukları arasında salgın hastalık veya ölümlere sebep olmuştur.
En yakın tarihte bile emperyalist güçlerin biyolojik savaşta kullanılmak üzere, ölümcül genetik organizmalar ürettiği, “süpermikroplar” ile ilgili deneyler yaptığı bir çok kaynakça kanıtlanmıştır. Amerikalılar, geçmişte kurtulmak istedikleri Kızılderilileri çiçek virüsü bulaştırdıkları battaniyelerle soykırıma uğratmışlardı. Son olarak 1999’da İngiltere’nin, yeni biyolojik silahlar geliştirdiği ortaya çıkmıştı. Her ne kadar o dönem Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, ölümcül biyolojik silah araştırmalarının “kitle imha silahları kullanan bir düşmana karşı, ülkeyi savunma” amacını taşıdığı iddia edildiyse de gerçeğin böyle olmadığını iktidar fetişizmi yaratan ulus-devletçi hegemonyanın insanlığı yok etmek adına nasıl planlar yaptığını ispatlamıştır.
Ayrıca İngiltere’nin, önümüzdeki 10 yıl içinde “etnik temizlik mikropları” üretileceğini daha o dönemde bile öne sürmüşlerdi. Emperyalist devletler belli ırkların genlerine saldırmak üzere programlanabilecek biyolojik silah üretimini yasaklayan uluslararası anlaşmalara imza atmış olmalarına rağmen, “savunma” gerekçesi altında bu silahları hala ürettiği bilinmektedir.
Ekonomik, ekolojik, ahlaki ve politik bir topluma düşman olan ve her gün yeni savaşlar çıkaran emperyalist güçlerin liderleri için; çocukların, kadınların, sivillerin yaşamının bir öneminin olmadığı geçmişten bugüne bilinen bir gerçekliktir. Emperyalist güçlerin çatışmalı, milliyetçi, cinsiyetçi, dinci ve pozitivist zihniyetlerlerin yol açtığı derin çıkmaz ve savaşlar ortadadır. Kapitalist modernitenin yol açtığı ekolojik, endüstriyalizmin hegemonyasına girmesinin getirdiği çözülüş ve yıkılışın sonuçları son iki yüz yıllık uygulamalarıyla yeterince açığa çıkmış bulunmaktadır.
Ahlaki ve politik bir toplama düşman olan emperyalist devletlerinin endüstriyalist şovenizm hırsları, toplumun ekonomik dokusunun vazgeçilmez ekolojik yapısını göremiyorlar. Her gün yeni kimyasal ve biyolojik silahlar üreterek, halkları çatışma ve savaş ortamına sürüklüyor. Yol açtığı yapısal kriz, kaotik durum ortamlarına karşı en ideal ve tarihsel yanıtı halkların demokratik mücadele çizgisinde yürütecekleri mücadele ile ortaya çıkacaktık. Bunun en açık göstergesi Kürt halk Önderi savunmalarında açıkça ortaya koymuştur. Kürt halk Önderi‘’Endüstriyalizm özünde fizik, kimya ve biyolojinin teorik-pratik ilke ve kurallarını topluma ve özellikle ekonomik yapısına uygulamak anlamını taşır. Bu ise çok farklı olan toplumsal doğanın yadsınmasını beraberinde getirir. Toplumsal doğa sürekli azami kar peşinde koşan bir sistemi uzun süre üzerinde taşıyamaz. Özellikle nesnel doğanın kurallarının uzun süreli kullanımı toplum olmaktan çıkmadır. Kapitalist bireycilik bu gerçeği doğrulamaktadır. Toplumsal doğanın işleyiş kuralları kendine özgüdür. Ahlaki ve politik olarak işler. Ortadoğu toplumsal geleneği ekolojiye duyarlı ve uyumludur. Yerine getirilmesi gereken kapitalizmin ve endüstriyalizmin fethedici, imhacı, işgalci yaklaşımlarını ekolojik toplumun yeniden inşasıyla karşılamaktır. Demokratik modernitenin temel silahı ekolojik özde bir ekonomiyi ve toplumu esas almasıdır.’’
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi