HABER MERKEZİ- PAJK Koordinasyon üyesi Dilan Malatya’nın Önder APO ile anıları.
“27 yıl aradan sonra Önder Apo ile yaşadığım anıları anlatmaya çalışacağım. Elbette benim açımdan hakkını veremediğim bir zaman dilimini ifade edecektir. Yine de Önder Apo’yu ne kadar anlatmaya çalışsak da her zaman eksik kalan boyutları olacaktır. Diğer bir durum ise benim kuşağımdan birçok yoldaşın şehadetidir. Şehit yoldaşlarımın Önder Apo ile yaşadıklarının da bir ifadesi olacağı gerçeğinden hareketle yaşanan anıları anlatmam hem bir görev hem de Önderliğin doğru yoldaşlık ölçülerini yaşamak ve yaşatmak olacağına inanıyorum. Dilerim bu hatıralar her bir yoldaşın Önder Apo’ya olan sevgisini ve bağlılığını daha da anlamlı ve derin kılar. Önder Apo ile ilk karşılaşmam 1995 yılının Mart ayında gerçekleşti.
1993 yılında parti saflarına katıldığımda Önderlik hakkında bilgim, okuduğum çözümlemeler ve bazı yoldaşların anlatımları ile sınırlıydı. Önderliğin görüntüsünü videoda görmüştüm. Lübnan sahasındaki Mahsum Korkmaz Akademisinde askeri giysi giymiş, bir eğitim devresine ders verirken çekilmiş bir video idi. O görüntülerde Önderliğin yüz hatları sertti. Yani otoriter ve sert bir lider profili ile anımsıyorum. Akademide eğitim gören yoldaşların da duruşu askeri bir mizaca sahipti. Ciddi, sert bakışları ve duruşları hafızama kazınmıştı. Yani alışılmışın dışında bir gerçeklikle karşılaşmıştım. Çünkü tanıdığım devrimciler özellikle o dönemin devrimci profilleri olan Deniz Gezmiş ve Che Guevara gibi hayran olduğumuz kişiliklerdi. 68 Gençlik kuşağından geriye kalan, hayran olunan ve ikon haline gelen devrimcilerdi.
Önder Apo’yu ve PKK hareketini tanımam Ankara’da üniversite okuduğum yıllarda gelişti. Ondan önce Dev-Yol sempatizanıydım. Yani o dönem bulunduğum ortam da daha çok Türk soluna ait devrimci örgütler hakimdi. Aile ve arkadaş çevremde Türk Sol örgütlerinde yer aldıkları için doğal olarak bir yakınlığım gelişmişti. Hem Kürt hem Alevi olmam devrimci olma arayışımı zorunluluk haline getirmişti. Yaşadığım ortamdan dolayı kendimi doğal bir devrimci olarak görüyordum. Kürtlerin çoğu o dönemlerde bu devrimci cephelerde yer alırdı. Doğuştan devrimci olma gibi bir durumdu. Üniversitede okuduğum süreçlerde PKK sempatizanı olan bir grup arkadaşla tanışmam benim için bir yol ayırımının da başlangıcı oldu. Okuduğum okul ortamında o dönem Partimizin gençlik yapılanması olan YCK’nin ağırlıkta örgütlü olması ve Kürt gençlerini sahiplenmesi bir aidiyet hissi yaratıyordu. Özellikle büyük şehirlerde bir gruba dahil olmak ve arkadaş çevreni oluşturmak daha çok siyasi bir kimlikle mümkündü. Ya devrimcisin ya da karşısındasın, yani ya solcusun ya sağcısın. İki kutuplu dünya insanları karşıtlık üzerinde parçalamıştı. Arada kalmak olmazdı.
‘Birgün ben de Önderliği görecek miyim? Böyle bir şansım olacak mı?
İşte bende böyle bir atmosfer içinde YCK çalışmalarında yer aldım. Biz Kürtler için Türk metropollerinde ve okullarında bir gelecek yoktu. Tek alternatifimiz PKK’ye katılıp, dağlara çıkmaktı. Bunun için de yoğun bir ideolojik eğitim görüyorduk. Eğitimlerimiz daha çok örgüt evleri dediğimiz hücre evlerinde on kişilik gruplar şeklinde oluyordu. Bu eğitimlerde Önder Apo’nun çözümlemeleri ve Kürdistan Devrimini anlatan eserler okunur ve tartışılırdı. Hatırlıyorum kıran kırana bir tartışma yürütmüştük o dönemlerde. Bize eğitim veren arkadaşlar Önderlik sahasında eğitim görmüş olduklarından Önderliğin kişiliğini ve yaşam tarzını da anlatırlardı. Tabii herkes gibi ben de Önderliğin kişiliğini ve yaşam tarzını çok merak ederdim. Kendi kendime derdim: ‘Birgün ben de Önderliği görecek miyim? Böyle bir şansım olacak mı?’
Yine okuduğumuz çözümlemelerde Önder Apo’nun Kadın ve Aile adında bir çözümlemesi vardı. O çözümleme beni oldukça derinden etkilemişti. Önderliğin kadın gerçekliğini bu kadar derin ele alması, kadının duygularını ve yaşadıklarını bu kadar net ifade etmesi benim için değerli ve anlamlı görüşlerdi. Bu benim için olağanüstü bir durumdu. Ve böylece Önderliğe daha çok hayran oldum ve ona karşı büyük bir saygı gelişti. O yüzden daima Önderliği görmeyi hayal ediyordum. Bunun için Önderlik sahasına gitmek istediğimi sorumlu yoldaşlarla paylaştım.
Aslında o dönemlerde Önderlik sahasına gitme koşulları vardı. Çünkü Türk devleti ile bir ateşkes durumu yaşanıyordu. Ama ateşkesin uzun sürmemesinden ve bozulmasından dolayı da gerilla saflarına katılımlar oldukça fazla olmuştu. Bunun için de tüm üniversitelerde katılım seferberliği ilan edilmişti. Bu seferberlikten ötürü ben de bir grup arkadaşla Amed eyaletinde gerilla saflarına katıldım. Burada kısa bir süre askeri eğitim gördüm. O dönemler Amed eyaletinde kadın arkadaşlar orduya alınmadığı için bir süre sonra bir grup kadın arkadaşla Adana’ya halk çalışmalarına düzenlemem oldu. Burada bir yıl çalıştıktan sonra deşifre oldum. Bir milisin yardımıyla Botan Eyaletine geçtim. Botan sahasında yoğun bir savaş yaşanıyordu. Savaştan kaynaklı hasta ve yeni arkadaşlar Heftanin alanına aktarılıyordu. Ben de böylece Heftanin alanına geçtim. Heftanin ve Çiyayê Spi alanlarında kısa bir süre de olsa pratik yürüttüm. 1995 yılında yapılan Birinci Ulusal Kadın Kongresine (YAJK) delege olarak katıldım. Kongre sonrası bir grup kadın arkadaşla Önderlik sahasına geçmek için yola çıktık. Böylece benim için anlamlı ve tarihi bir yürüyüş başlamış oluyordu.
Tarihi bir yürüyüş
Suriye sınırını gecenin zifiri karanlığından geçtik. Sınır boydan boya ışıklandırılmıştı. Ve uzaktan Suriye askerlerinin nöbetçi karakolları görünüyordu. Gecenin serinliğinde durmadan yürüdük. Her bir yoldaş adeta nefesini tutmuştu, sınırı geçerken. Zorlu bir yolculuk sonrası Derik’e ait bir köye ulaştık. Hepimiz çok heyecanlıydık. Önderliği görecektik. Hayallerimizin gerçek olacağına inanmakta zorlanıyorduk. O zamanki aklımızla da çok iyi analiz yapacak durumda değildik. Politik, bilimsel ve felsefi yetkinlikte anlam verecek bir birikimimiz de yoktu. Kadın arkadaşlar bir evde, erkek arkadaşlarda ayrı bir eve yerleştirildi. Gruptaki arkadaşlar kongreye katılanların dışında Serhat, Botan ve Güney Kurdistan sahalarından gelen arkadaşlardan oluşuyordu. Yani toplam sayımızı tam olarak hatırlamıyorum. Ama kalabalık bir grup olduğumuzu hatırlıyorum. Sabah olunca bizi Şam’a götürecek kuryeler bulunduğumuz eve gelerek her birimize yeni giysiler verdiler. Hazırlanmamızı istediler. Çünkü yola çıkacaktık. Otobüslere bindik. Yolculuk esnasında hiçbirimizden çıt çıkmıyordu. Konuşmamamız noktasında kuryeler tarafında uyarılmıştık. Yani bizim PKK’li olduğumuz bilinmemeliydi. Kimlik sorulmuyordu. Rojava Kürtleri Suriye vatandaşı sayılmadığı için kimlikleri yoktu. Bu durum geçişimizi kolaylaştırdı. Uzun bir yolculuğun akabinde Şam’a ulaştık. Otobüs terminalinde bizi bekleyen arabalarla hiç bekletilmeden Akademiye doğru yola çıktık.
Akademinin dış kapısı iki kanatlı büyük bir demirdi. Girişte birkaç bina ve nöbetçi kulübesi vardı. Arabalardan indikten sonra grup halinde akademi sahasında bizi bekleyen arkadaşlara doğru ilerledik. Arkadaşlar tören sırasına girmişlerdi. Arkadaşlarla selamlaştıktan sonra bir odaya geçtik. Ve Önderliğin birazdan gelip bizi göreceğini söylediler. Ayakta tek sıra olmuş, Önderliği bekliyoruz. Önder Apo aniden kapıda belirdi. Gülümseyen bir yüz ifadesiyle bize: ‘Hepiniz hoş geldiniz’ dedi ve tek tek bizimle tokalaştı. Samimi bir karşılamaydı. Tabii bizde çıt yok. Sadece Önderliğe bakıyoruz. O an yanımda bulunan arkadaşlar neler hissettiler bilemiyorum. Ama her birimizin gözleri parlıyordu ve Önderliğin o gülümseyişine bizde gülümseyerek karşılık verdik. Heyecandan kalp atışlarımız hızlanmıştı. Üstelik havada çok sıcaktı. Mevsim yazdı. Sıcağın etkisi de heyecanımıza karışınca baştan aşağı ter içinde kalmıştık. Dağların o serin havasından çöl sıcağına geçmemiz vücut dengemizi alt üst etmişti. Ve Önderliği karşımızda görmemiz bu halimizi daha da belirgin kılmıştı.
Grup olarak Önderlik ile yemeğe oturduk. Yemek esnasında Önderlik bizimle hem konuşuyor hem de şakalaşıyordu. Etli bir yemekti. Salata ve ayran vardı. Önderlik iştahla yemek yiyordu. Ve bize gülerek: ‘Haydi canlanın. İştahla yemek yiyin. Bakın iştahım nasıl. Sizlerde öyle olun’ diyordu. Özellikle acı biberleri iştahla yiyordu. Ve her arkadaşa biber yemesini öneriyordu. Acıya alışık olan arkadaşlar rahatlıkla yerken acı yemeyen arkadaşlar zorlanıyordu. Yine de yemeye çalışıyorlardı. Önderlik ikram etmişti. Geri çevirmek olmazdı.
Yemekten sonra Önderlik ile akademinin arka tarafında ağaçların arasında kamelya diye adlandırılan bir alana geçtik. Kamelya yuvarlak bir daire idi ve onun etrafında sandalyeler vardı. Önderlik dairenin içinde ayakta idi. Bizler de sandalyelere oturduk. Kamelyada eğitim gören arkadaşlarda hazırdı. Önder Apo ülke pratiğine dair konuşuyordu. Bizler ülkeden gelen grup olduğumuz için her birimizi tanımaya çalışıyordu. Sıra bana gelince ayağa kalktım. Önderlik bana sorular sordu. Bende kendi çapımda cevap vermeye çalıştım. Her arkadaş Önderliğe: ‘Başkanım’ diye hitap ediyordu. Ben ise heyecandan Önderliğe: ‘Heval’ diyordum. Tabii bu halimi gülümseyerek karşılıyordu. Ama en sonunda: ‘Tamam ama ben başkanınızım’ dedi. Bende alışkanlık haline gelen ‘Heval’ diye tekrar cevap vermeyi sürdürdüm. Önder Apo gülerek: ‘Bakalım bu alışkanlıklarını aştırabilecek miyiz? Yani biraz uğraşacağız galiba’ dedi. Tabii o konuşmadan sonra bir daha Önderliğe Heval kelimesini kullanmadım. Hızla ortama adap de olmaya çalıştım.
Önder Apo, Akademi yapısına iki, üç günde bir gelip çözümlemeler yapıyordu. Çözümlemeler genelde pratik çalışmaları ve kişilik çözümlemelerine dönük oluyordu. Yani siyaset, savaş ve alan pratikleri tartışılıyordu. Önderlik çözümlemeler yaptığı esnada asla oturmazdı. Üç, dört saat süren bu çözümlemeler boyunca hep yürüyüş halinde olurdu. Yoğun bir zihinsel enerji gerektiriyordu. Çünkü hem konuşuyor hem de yürüyordu. Önderliğin bu hali dikkatimi çekmişti. Yani çok yoğun bir tempo ile çalışıyor ve yorulmak nedir bilmiyordu. Sonuçta kendime: ‘Önderlik de bir insan nasıl oluyor bu tempoya dayanıyor’ diyordum. Tabii onun amacına olan bağlılığının ne kadar derin olduğunu gördüm. Bazen diyalog kurduğu arkadaşlar ayakta kalamıyor, sandalyelerine otururdu. Arkadaşların bu durumunu Önder Apo: ‘Amacınıza kilitlendiğiniz oranda fiziğinizi örgütler ve terbiye edersiniz. Burada ayakta kalamayan ülkede nasıl savaşır’ diye ele almıştı.
Akademinin her devresinde yüzden fazla arkadaş eğitim görürdü ve devreler altı aylık bir süreyi kapsardı. Akademide Önderlik tarafından belirlenen bir kurul olurdu. Önderlik iki üç günde bir akademiye gelip çözümleme yapardı. Ve gün boyu belli bir programı vardı. Çözümleme sonrası bir iki saat dinlenirdi. Ve hava biraz serinlendikten sonra spor amaçlı futbol, voleybol ve basket oynanırdı. Bu oyunların hepsinde kadın arkadaşlarda hazır olurdu. İlk defa kadınların futbol oynadığını Önderlik sahasında gördüm. Çünkü futbol sert ve genelde erkeklerin oynadığı bir oyundu. Futbol oynayanların hem çevik hem de iyi koşması gerekirdi. Kendim futbol oynamadım daha çok voleybol oynuyordum. Basket oynamayı ise pek bilmiyordum. Önder Apo oynanan müsabakalar esnasında daima gözlem yapardı. Her bir arkadaşın tarzını oyun esnasında çözmeye çalışırdı. Ne kadar atik, girişken veya hırslı mı, pasif mi vb özellikleri bu müsabakalarda kişilerin duruşlarında çözümlerdi. Yani Önderliğin her anı ve davranışı bizim için bir eğitimdi. Spora da eğitim amaçlı yaklaşırdı.
Önderlik büyük bir emek veriyor
Önderlik sahasında kadın arkadaşlar mutfağa girmezdi. Yani erkek arkadaşlar yemek yapar ve bulaşıkları yıkarlardı. Bu durumdan erkek arkadaşlar pek hoşnut olmasalar da Önderlik sahasında söyleyecek bir sözleri olmazdı. Mecburen yapmak zorundalardı. Önderlik: ‘Benim olduğum yerde kadın arkadaşlar mutfağa girmeyecek, zaten yaşamları hep mutfakta geçti kadınların. Erkek mutfağa girmeli ve kadınların neler yaşadığını hissetmelidir’ diyordu. Önder Apo bizlere ortak ve demokratik bir yaşamın nasıl olması gerektiğini pratik olarak kavratmaya çalışıyordu.
Önderlik akademi ortamında kadın arkadaşların eğitimine ağırlık vermeye özen gösterirdi. Yani genel çözümlemelerin dışında özgün olarak da kadın arkadaşlarla çözümlemeler yapardı. Bu çözümlemelerin temel tartışma konusu ise kadın arkadaşların kendi cins mücadelesinde ve kadın olarak geleceğe dönük plan ve projelerinin neler olması gerektiğine yönelikti. Ayrıca erkeğin iktidarcı yaklaşımları karşısında kadınların nasıl mücadele etmesi gerektiğine dair de yol ve yöntem konuları tartışılırdı. Aynı şekilde geri klasik kadın duruşlarına karşı mücadelenin olması ve özgür kadının nasıl yaratılacağı boyutları da değerlendirilirdi. Kısacası bizlerin gelişimi için Önderlik büyük bir emek veriyor ve halende vermektedir. Önder Apo kadın sorununu tüm sorunların temelinde ele alıyordu. Ve kadın kurtuluş projesinin yarım kaldığını ifade etti. Yine de tamamlamak için ağır tecrit koşullarına rağmen görüşlerini bizlere ulaştırmaya çalıştı. Kadınların gelişme düzeyini olumlu bulmuş ve halen önümüzde duran devrim gerçekliğine de doğru yaklaşmamız gerektiğini belirtmişti. Yani önderliğin emeklerini ve çabalarını doğru ele almamız, kadın devrimini yapmamız ve buna kilitlenmemiz gerekiyor.
Dikkatimi çeken diğer bir boyut ise Önder Apo’nun doğaya olan yaklaşımıydı. Akademimizde büyük bir çiftlik vardı. İçinde meyve ağaçları ve güvercinler vardı. Çiftliğin etrafı beton duvarlarla çevriliydi. Duvarların kenarı ve Kamelyanın etrafı da rengarenk çiçeklerle kaplıydı. Önder Apo, akademiye gelince hemen güvercinlerin olduğu yere giderdi. Güvercinler onu elinde yem dolu kovayla gördükleri anda üstüne konarlar ve yemlerini yemeye çalışırdı. Yine çiçeklere olan yaklaşımı da oldukça farklıydı. Adeta onların dünyasındaymış gibi onların diliyle konuşurdu. Hangi çiçeğin solduğunu, bunun neden olduğunu bize: ‘Madem ekmişsiniz. Onları sevin. Çiçeklere emek verin, konuşun. Çiçekler de canlı sizleri hissederler’ diyordu.
Kadın arkadaşların zihninin ve fiziğinin estetik boyutta nasıl olması gerektiğini anlatırdı. Ve önem verirdi. Çoğu arkadaş dağlarda kendini egemen erkeğe kabul ettirmek için adeta fiziksel ve davranış olarak erkeğe benzemişti. Önderlik bu duruma hem üzülür hem de kızardı ve: ‘Saçlarınızdan (saçlarını erkekler gibi kısa kesen arkadaşlara) yürüyüşünüze kadar kadın estetiğinde bahsedemeyiz. Kadın her yönüyle çekici olmalıdır. Konuşmasından düşüncesine, fiziğinden yürüyüşüne kadar çekici olmalıdır. Köle ve geleneksel kadının benim yanımda işi olmaz’ derdi. Ayrıca: ‘Bir kadın kesinlikle kendini mal ve mülk konumundan çıkarmalıdır. Öyle olmalısınız ki erkekler sizin gölgenize bile yaklaşmamalı’ derdi.
Önderlik akademideki eğitim devrelerinden sonra kadın arkadaşların daha çok gelişmesi için yoğunlaşmalarına ayrıca ağırlık verirdi. Bu yüzden Şam ve Halep kentlerinde kadın arkadaşlara ait yoğunlaşma evlerimiz vardı. Bu evlerden bazıları çiftlikti. Bazıları da apartman dairelerinde idi. Ben kendimde bir dönem Şam da yoğunlaşma evinde kaldım. Kaldığım yer büyük bir çiftlikti. Bu çiftlikte sade iki katlı bir ev, spor sahası vardı. Yoğunlaşma grubunda altı kadın arkadaştık. Evdeki günlük planlamamız akademi sisteminin bir benzeriydi. Uyanma saatlerimiz erkendi. Sabah sporundan sonra kahvaltı, ardından bahçe ve ev temizliği yapılırdı. Bahçemiz büyüktü. Çiftliğe bakan yurtsever bir aile vardı. Bizlerde bahçe işlerine ve çevre temizliğine öğlen vaktine kadar yardımcı olurduk. Öğleden sonra bireysel yoğunlaşmalar olurdu. Genelde her arkadaş bireysel eğitim programı çerçevesinde ya kitap okur ya da yazardı.
Benimle konuştuğunuzda yüreğinizle konuşun
Önder Apo bazen ziyaretimize gelirdi. Bizim daima gözümüz onun gelmesini beklerdi. Çiftliğe geldiğinde defterimiz, kalemimiz hazır konuştuğu her bir cümleyi yazmaya çalışırdık. Bu tarz da not almamızı Önderlik söylemişti: ‘Burada sizlerle tarihi konuşmalar ve tartışmalar yürütüyoruz. Bunların mutlaka tarihe kalması gerekiyor’ diyordu. Bu evde yapılan diyaloglar bir kitap haline dönüştürüldü. ‘Özgür Yaşam Diyalogları’ adındaki bu kitap o dönemin tartışmalarının bir özeti olmaktadır. Bu tartışmaların konuları siyaset, bilim, felsefe, toplumsal sorunlar ve örgüt de yaşanan durumlardı. Örgüt içinde yaşanan pratikleri ve genel sorunları Önderlik bizlerle paylaşırdı ve bu sorunların çözümü için öneri ve görüşlerimizi alırdı. Bazen gazeteciler ve farklı ülkelerden diplomatlar gelirdi. Önderlik onlarla yapacağı konuşmaları öncesinden bizlerle paylaşırdı ve görüşlerimizi alırdı. Yaptığı çalışmalara bizleri de dahil etmeye çalışırdı.
Önderliğin en belirgin özelliklerinden biri de çalışmalarında kolektif olmayı esas almasıydı. Hangi çalışma olursa olsun mutlaka paylaşır ve herkesi katmaya çalışırdı. Tabii ben Önderliğin bu yaklaşımından çok etkilendim. Yani bizler daha siyasetin ne olduğunu bilmezken Önderlik bir ülkenin, savaşın ve örgütün sorunlarını bizimle paylaşıyor ve çözüme bizleri de dahil ediyordu. Bu yaklaşımı ile bizim ne kadar önemli ve değerli olduğumuzu bize hissettiriyordu. Aslında Önderlik bizlere öyle yaklaşıyordu fakat bunu anlama noktasında yetersiz kalıyorduk. Önderlik bizleri özgür kadın ölçülerine ve seviyesine getirmek için çalışıyordu ve bunun içinde büyük bir emek veriyordu. Bir kadın olarak bugüne kadar görmediğin bu değer ve saygı karşısında hem onur duyuyorum hem de kadın olarak değerimi ve gücümü görmeye çalışıyorum. Bundan dolayı da kendimize olan güvenimiz artıyor ve Önderlikle her şeyi paylaşabiliyorduk. Yani ne olursa olsun çekinmeden, korkmadan Önderlik ile rahatlıkla paylaşabiliyorduk. Acaba yanlış olursa Önderlik bizi yargılar mı bize ne der kaygısını asla yaşamazdık. Aksine ailemizle ve yoldaşlarımızla paylaşamadığımız şeyleri Önderlikle paylaşabiliyorduk. Yine Önderlik karşısında hep açık olmak, dürüst olmak bizler için temel ilkeydi. Çünkü Önderlik samimi ve dürüst yaklaşılmadığını gördüğünde çok kızardı: ‘Benimle konuştuğunuzda yüreğinizle konuşun. Çünkü yüreğiniz doğru söyler. Oysa diliniz her zaman doğruyu söylemez’ derdi. Söylenecek sözün anlamı ve değeri Önderlik için yürekten oluşuydu. Yani güven ve dürüstlük Önderlik için çok önemli ilkelerdi.
Önderlikle yaşadığım birçok anı var fakat halen etkisinde kaldığım birkaç anıyı paylaşmak istiyorum. Önderlik bir gün bana: ‘Hayal ettiğin PKK’yi kaldığın yerlerde gördün mü’ diye sordu. Bende: ‘Hayır görmedim başkanım’ diye yanıt verdim. Önderlik: “Tabii PKK benim. Herkes kendisini PKK adı altında gizlemeye çalışıyor. O yüzden PKK denince yüzünüz hep Önderliğe dönük olmalı’ dedi. Önderlikle yaptığım bu diyaloğun nedeni ülke koşullarında zorlanmış olmamdı. Ben metropollerden dağa geldiğimde yaşanan çeteci pratikler karşısında çok zorlanmıştım. Öyle oldu ki acaba ben yanlış bir yere mi geldim bu PKK olamaz demiştim. Bu durumları Önderlikle paylaştığımda bu diyalog ortaya çıktı. PKK bir Önderlik hareketidir. Önderliği anlamak Önderliğe katılmak PKK’yi anlamak ve katılmaktır. Onun için her bir kişilik çözümlemesinde en başta kendimizi Önderlik çizgisi karşısında ele almamız ve çözümlememiz doğru bir katılımın başlangıcı olacaktır.
Devrim uzun solukludur
Ben üniversitede psikoloji bölümünü okumuştum. Önderlik bana: ‘Neden okulunu bitirmedin. İyi bir bölümdü. Okulunu bitirip gelseydin. Önemli katkıların olurdu’ dedi. Bende: ‘Başkanım ben PKK’ye katıldım onun için okulu bitiremedim’ diye cevap verdim. Önderlik: ‘PKK bir yere gitmiyor ki uzun bir yol var önümüzde ve devrim uzun solukludur. Hemen devrim olup bitecek diye bir durum söz konusu değil’ dedi. Akabinde gülerek: ‘Ama ben bilinen o psikologlardan daha güçlüyüm değil mi? Onlara taş çıkartırım. Onlar sistemin yaratmış olduğu verili bilgilerle ne kadar insanı anlayabilirler ki? Ben kişilik çözümlemelerini üst bir düzeye taşırarak sizleri yeniden yaratıyorum. Sizlere yeni bir biçim ve öz kazandırıyorum. Hele kadın olarak yaşadıklarınız daha da ağır ama şimdi yanımda gül gibi açıldınız. Kendinize güveniniz gelişti. Artık sizlerin denetiminde yüzlerce insan var. Onları savaştırıyorsunuz. Onları geliştiriyor ve eğitiyorsunuz. Bu büyük bir gelişmedir. PKK de devrimcilik yapmak dünyanın en zor işidir. Sizler bunu başarıyorsunuz. İşte tüm bunlar benim sizlerde geliştirdiğim özelliklerdir. Salt konuşan değil konuştuğunu pratikleştiren bir halk önderiyim’ dedi. Önderlik kişiliklerimizde komple bir değişimi esas alırdı. Önderlik de yaratıcılık çok yönlü ve en üst seviyelerde seyrederdi.
Önderliğin evinde büyük bir kütüphane vardı. Bazen önderlik okuduğumuz kitapları kendisi seçip verirdi. Yani hangi arkadaş hangi kitapları okumalı noktasında da bize yardımcı olurdu. Önderlik bir gün bana: ‘Hangi kitapları okuyorsun’ diye sordu. Bende: ‘Siyasetle ilgili kitaplar okuyorum’ diye cevap verdim. Önderlik: ‘Siyaset zor bir uğraş. Ben siyaseti öğrenmek için çok sayıda kitap okudum. Sizler daha siyasetin ne olduğunu bilmeden geldiniz siyasetin içine düştünüz. İşiniz çok zor” dedi. Ardından bana Platon’un ‘Devlet’ adlı kitabını uzattı: ‘Bu kitabı okuduktan sonra tartışacağız’ dedi.
Bir hafta içinde kitabı okudum. Tabii pek bir şey anladığımı söyleyemem. İdeal bir devlet modeliyle yola çıkan bu eserin bizimle benzerlikleri ne olabilirdi? Önderlik neden bu kitabı okumamı istedi? En zor olan şeyde ben bu eser hakkında Önderliğe neler anlatabilirim diye içten içe kaygılanıyordum. Ve tartışma günü gelip çattı. Önderlik: ‘Kitabı okudun mu’ diye sordu. Bende: ‘Evet başkanım okudum’ dedim. Önderlik: ‘Kitaptan ne anladın paylaş bakalım’ dedi. Bende: ‘Başkanım bu kitapta ideal Devlet nasıl olmalı? Devleti yönetecek olanların filozof kişiler olması gerekiyor diyor. Önderlik de Platonun bu ideal devletini pratikte uygulamaya çalışıyor veya kurmak istediği devlet modelidir’ dedim. Önderlik: ‘Demek böyle düşünüyorsun. Doğru benzer yanlar olabilir ama aynısı değil tabii. Orada kadın nasıl yerini alıyor, kadına biçilen rol erkek egemen zihniyetin sınırlarındadır. Yani kadın devlet için sadece çocuk yetiştiren pozisyondadır. Ben ise kadına tersinden bir rol biçiyorum. Kuracağım devlette kadın yönetime ortak olacak ve her alanında kendi rengiyle katılacaktır’ dedi. Tabii o dönemler bizim stratejimiz Devlet paradigması eksenli olduğu için iktidar olmak ve devlet kurmak bizim stratejimizdi.
Yine Önderliğin her bir arkadaşa dönük bir planlaması vardı. Her birimizin güçlü ve zayıf yönlerini bilirdi. Bize nerede ne kadar güç getirebilir noktasında en ince ayrıntısına kadar hesaplardı. Ve bizleri ona göre eğitmeye ve yetiştirmeye çalışırdı. Önderliğin kadro politikası bireyde var olan potansiyeli ortaya çıkarmaya dönüktü. Bunun için önünü açar, eğitir ve üst bir düzeyde sorumluluk yükleyerek bireyin kendi gücünü görmesini ve ortaya çıkarmasını sağlardı. Örneğin örgüt içinde bir yıllık pratiği olan bir arkadaş ne kadar genç olursa olsun onu bir alan sorumlusu, saha ve eyalet yönetiminin düzeyinde görevlendirirdi. Kadro politikasında kadroya güveniyor, değer veriyor ve geliştirmeyi esas alıyordu.
Bazen Önderlik gerçekliğine yanılgılı yaklaşımlar olurdu. Örneğin akademiye gelen veya yoğunlaşma evlerinde kalan arkadaşlar sanki en akıllı ve en güçlü bireyler olduklarından dolayı Önderliğin yanında bulunmaya layık görülmüş gibi bazı yaklaşımlar oluyordu. Bu davranış ve yaklaşım karşısında Önderliğin tavrı çok keskindi ve: ‘Ben halkımın önderiyim. Kimse bana yanılgılı yaklaşamaz. Benim size değer vermemi sizleri geliştirmemi asla bireyselleştirmeyin. Sizin şahsınızda tüm kadın yoldaşlara verdiğimiz bir değerdir. Bazılarınız bu zeminleri bireysel ele alıyor bu zeminler özgür kadınları yaratma zeminleridir ve sizlerde öyle yaklaşacaksınız. Her biriniz bir alana gideceksiniz. Gittiğiniz her yerde arkadaşlara Önderliği anlatacaksınız. Eğer iki kadın arkadaş bana dair konuşursa o zaman devrim olmuş demektir. Yani benim fikirlerimi benim yaklaşımımı ve size verdiklerimi tüm yoldaşlarla paylaşın. Dağ koşullarında yaşamak zordur. Sizlerde çok zorlandığınızda benimle paylaştığınız şeyleri anımsayın o zaman o zorlukları aşarsınız’ derdi. Tabii Önder Apo ile yaşanılan ve paylaşılan anlar çok değerlidir. Ve şimdi düşünüyorum beni ve yoldaşlarımı bu en zorlu zaman ve koşullarda ayakta tutan bu anlardır.
Özgür yaşam projesinin zemininin temellerini oluşturdu
Yoğunlaşma evlerinde çoğunlukla kadın arkadaşlar kalırdı. Bizim kaldığımız eve belli bir süre sonra bir grup erkek arkadaş da geldi. Önderliğin amacı burada kadın ve erkek arkadaşları PKK ölçülerinde yaratarak Özgür ve Demokratik bir yaşamın zeminini oluşturmaktı. Akademi ortamları karmaydı. Fakat yoğunlaşma ortamları özgündü. Bizim yoğunlaşma devresine dahil olan erkek arkadaşlardan Şehit Sidar Serhat (Serhat eyalet komutanıydı ve orada şehit düştü) Şehit Felat Mardin (Mardin eyalet komutanıydı ve Mardin’de şehit düştü) diğer arkadaşları hatırlamıyorum ama sanırım dört erkek arkadaştı. Bu yoğunlaşma süreci bizler için önemli bir tecrübeydi ve başarıyla tamamlanmıştı. Ve bu devreden sonra Önderlik her yoğunlaşma devresine erkek arkadaşları Şam da ki çiftlik evine alıyordu. Önderliğin özgür kadını yaratmaya çalıştığı bu mekanlarda aynı zamanda özgür erkek gerçekliğini de yaratmaya çalışıyordu. Tabii salt bu evler böyle bir proje için yeterli değildir. Fakat bu evler birer modeldi. Bu evlerde Önderliğin arkadaşlarla birebir ilgilenmesi için hem zamanı hem de koşulları uygundu. Akademilerde o kadar yoğun ilgilenme koşulları yoktu. Önderlik erkek arkadaşlarında gelişmesine de büyük bir emek verdi. Onlarla da özgürlük sorunlarına dönük kapsamlı tartışmalar yürütüyordu. Bununla kimsenin başaramadığı ve cesaret edemediği bir özgür yaşam projesinin zemininin temellerini oluşturdu.
Benim için en zor olan an ise Önder Apo ile vedalaşmaydı. Bir grup arkadaşla ülkeye tekrardan dönüşün mutluluğunu yaşıyorduk. Ama diğer taraftan Önderlik ile vedalaşma anı gelip çatmıştı. Önderlik hepimizle kapsamlı perspektifler ışığında konuştu. Bana da: ‘Ülkede büyük gelişmeler kaydedeceğimi ve bir kadın komutan gerçekliğine ulaşmam gerektiğini, yine verilen emeklere güçlü bir şekilde sahip çıkmam gerektiğini’ söyledi. Ayrıca: ‘Bir daha ki görüşmemizde beni büyük şeyler başarmış bir kadın militan olarak görmek istediğini’ belirtti. Aynı günün akşamında bizi kapıda bekleyen arabalara doğru yürüyorduk. Burada Önderlik ile son resimlerimizi çektik ve özgürlük yürüyüşüne doğru ağır adımlarla yol aldık. Evet en zor anlardı. Buruk bir sevinç ile bir daha Önderliği görebilir miyim? diyordu içimdeki ses. Önderliğe sarıldığımda gözlerim doldu. Önderlik en son bana: “Heval Dilan unutma başarılarının haberlerini alacağım’ dedi. Bizler arabaya bindik. Ve biz kapıdan çıkana kadar Önder Apo arkamızdan el salladı. Her bir yoldaş gibi Önder Apo ile büyük buluşmamızın Özgür bir Kürdistan da olacağına dair inancım ve umudum yüksektir. O gün geldiğinde Onun Amed surlarına dair görmüş olduğu o rüyasına bizlerde özgürlük türkülerimizle eşlik edeceğiz.
Kaynak: PAJK Online Sitesi