Amed’in Bağlar ilçesinde çocuk yaslarında polis copu, biber gazı, ev baskınlarıyla tanışan Eda, bir yandan da baskılara karşı verilen direnişle büyüdü. Heyecan ve tebessümüyle tanınan Eda, bitmek bilmeyen umudunu Bağlar sokaklarından Cizre direnişine taşımıştı.
AMED – Yıllanmış evlerin bulunduğu sokaklarda devlet zulmüyle tanışmamış tek bir Kürdün olmadığı Bağlar’da dünyaya gelir Eda Kutay. Burada her evin ayır bir hikayesi vardı. Göç, cezaevi, işkence, kayıp ve direniş… 1996 yılının Mart ayında dünyaya gelen Eda, umudu, heyecanı, yenilikleri ve baharın gelişini müjdeler. Yurtsever bir ailenin 3’üncü çocuğu olan Eda, saz çalmayı çok seviyor. Haksızlığa karşı tahammül edemeyen Eda küçük yaşından itibaren direnmenin ne demek olduğunu öğreniyor. Devlet saldırısını ve asimilasyon politikalarını tüm benliği ile yaşayan Eda, özyönetim direnişinde Cizre’ye gidiyor. Cizre halkının direnişine ortak olan Eda YPS-JIN’e katılarak Axin Şilan ismini alıyor.
Amed’ten götürdüğü yaşam umuduyla son nefesine kadar direnen Eda’nın cenazesi Şırnak’ta kimsesizler mezarlığına defnediliyor. Ailenin gömme hakkını dahi elinden alan zihniyet, aylarca cenazesinin teşhis olmaması için de her türlü engeli çıkarıyor. Eda’nın yaşamını yitirdiği ailesine bildirilmiyor. Aile DNA örneği vermesine rağmen sürekli olumsuz yanıt alıyor. Sonunda Eda’yı alan ailesi onu kendisini gibi Cizre’de yaşamını yitiren YPS üyesi Mehmet Demir (Harun Bagok) ile yan yana defnetti.
‘İnsanlara umut aşılamak isterdi’
Eda’yı bitmek bilmeyen umudu ve halka olan sevgisi ile anlatan annesi Saime Kutay, Eda’nın hafızasında ve anılarında hep küçük heyecanlı bir çocuk olarak kalacağını söylüyor. “Eda beni hiç üzmezdi” diye çocukluk yıllarına dönen Saime, “Bazen yaramazlıklar yapardı ben ona kızınca üzülürdü ama o beni hiç üzmedi. İnsanlarla konuşmayı, oyun oynamayı çok seven bir çocuktu. Hayattan bıkmış, hiç bir şeyden keyif almayan insanları görünce onlara umut aşılamak istediğini söylerdi. İnsanları morali bozuk görmeye hiç dayanamazdı. Hiç tanımadığı insanlar bile olsa herkesin mutlu olmasını isterdi. Eda kimsenin kalbini kırmazdı, kimseye kötü davranmazdı. Lise döneminde saza merak saldı. Kendine bir saz aldı, sabah akşam çalmaya çalışıyordu” diye anlatıyor.
‘Kızıma gittiği için hiç kızmadım’
Eda’nın Cizre’ye gittiğinden haberi olmadığını belirten Saime şöyle devam ediyor: “Bize giderken hiç bir şey söylemedi. Bir sabah kalktık baktık ki Eda yok, gitmiş. Akşama kadar aramadığımız yer kalmadı. Bir süre sonra anladık ki gitmiş. Cizre’de yaşananlara dayanamamış, kim dayanabilirdi ki? Her gün televizyonda görüyorduk neler olup bittiğini. Eda zaten direnişin içinde büyüdü. Çocukluğundan bu yana sokaklarımızda sürekli eylemler olurdu. Polis halka saldırırdı, coplardı, gaz atardı, ev baskını yapardı. Eda görüyordu bunları, uzak değildi. Zaten gidişinin zemini ta o zamanlarda hazırlanmıştı. Gittiği için kızıma hiç kızmadım, o halkı için gitti. Daha yaşı küçüktü ama yüreği büyüktü. Her şeyin farkındaydı, eğer biz bilseydik gideceğini ve durdurmaya çalışsaydık bile durmazdı. Bizi dinlemez giderdi.”
‘Kanları yerde kalmasın’
Cizre’de olduğundan emin olmamalarına rağmen orada olabilme ihtimaline karşı DNA verdiklerini söyleyen Saime, “Vahşet bodrumundan sonra onlarca kişi yaşamını yitirmişti. Biz de Eda’nın aralarında olabileceğini düşündük ve DNA verdik. Bugüne kadar hiç ses çıkmayınca yaşadığını düşündük ama oysaki kızım ölenler arasındaymış ve kimsesizler mezarlığına defnedilmiş. Aylarca gidip gelmemize rağmen cenazemizin çıktığını söylemediler. Her seferinde ‘öyle biri yok’ diyip biz gönderdiler. Ben biliyordum, içime doğmuştu. Kızımın orada olduğunu hissetmiştim. Kızımı şimdi bayrağa sarılmış tabutuyla gömmemize bile izin vermiyorlar. Slogan atıp zılgıt çekmemizi bile çok görüyorlar. Yine de vazgeçmeyeceğiz, kızımın mücadelesi bizim mücadelemizdir. Sonuna kadar sahip çıkacağız. Kimse evinde oturmasın, bu çocukların hesabı sorulsun, kanları yerde kalmasın” diye ekliyor.