HABER MERKEZİ – 1856 yılında Avustralya’da bir grup inşaat işçisi çalışma saatleri için kitlesel bir yürüyüş düzenledi. Amaç, çalışma saatlerini azaltmak, resmi olarak herkesin günde 8 saat çalışmasıydı. Ancak bu istek patronların rahatını bozdu, onları korkuttu. Fakat 1884 yılında bir karar alındı ve şöyle denildi: “1 Mayıs 1886 da günde 8 saat çalışma kabul edilmelidir!”
Patronlar bu karara güldüler.
Zaman geçti ve tarih 1886’yı gösterdi.
Amerika’daki işçiler, düşük finansmana, uzun ve zor çalışma saatlerine karşı sessiz kalmadı. Sanayi çağı başlamıştı ve işçiler her gün ölümün tehlikesiyle çalışıyorlardı. Artık “Bu Sisteme HAYIR!”, “Köle değiliz, işçiyiz” sözlerine ihtiyaç vardı ve bu ses duyuldu. 1 Mayıs 1886’da yarım milyon insan sekiz saat çalışmak için işlerinden istifa etme eylemleri başlattı. İşçiler, ırk, etnik köken veya cinsiyet ayrımı yapmadan aynı amaç için yürümeye başladı. Patronlar da bu eyleme sessiz kalmadı. İşçilere saldırmaları için sokak çetelerine para ödediler. Çeteler ve polisler burada 4 işçiyi öldürdü. Üretken gücün bir sonucu olarak, direniş gücü ortaya çıktı. Protestolar bu direnişle devam etti. Bazı eyaletler resmi olarak 8 saatlik çalışmayı kabul etmeye başladı ve artık direniş başarıya doğru gidiyordu. Fakat protesto için düzenlenen bir mitingde bomba patladı. Patlamada toplam 11 kişi öldü. Aynı zamanda mitingi örgütleyen 8 kişi gözaltına alındı. 4 kişiye idam cezası verildi. İçlerinden biri “Suçlu olmadığımı bütün dünya biliyor, suçlu olduğum için değil işçi olduğum için idam edileceğim” diye haykırıyordu.
1 Mayıs 1886’da ABD’nin Chicago kentinde 360.000 işçinin 8 saatlik işgünü için yaptığı gösteriden sonra Chicago’da sokak kavgaları patlak verdi. Bir bomba atılır. Bu çatışmalar tarihe “Haymarket İsyanı” olarak geçti. Sonuç olarak, sekiz işçi lideri, kışkırtıcı olarak delil olmaksızın ölüme mahkum edildi ve bu da kamuoyunda tepkiye yol açtı.
Bombayı patlatanı kimse tanımasa da, grevin düzenlenmesine yardım eden sekiz kişi suçlandı ve suçlu bulundu. Sanıkları bombalamayla ilişkilendiren hiçbir kanıt yoktu. Bunun yerine Yargıç Joseph Gary, bombacının erkeklerin fikirlerine göre hareket ettiğini ve onları bombalamayı kendileri yapmış gibi suçlu kıldığını savundu.
Anarşistler August Spies, Albert Parsons, George Engel ve Adolph Fischer alenen asıldı. Halka açık infaza 250.000’den fazla kişi katıldı. Louis Lingg hücresinde intihar etti. Oscar Neebe 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Michael Schwab ve Samuel Fielden’e verilen ölüm cezaları, şartlı tahliye altında Vali Richard James Oglesby tarafından ömür boyu hapse çevrildi.
Amerikalı sendikacılar, 1889’da Paris’teki uluslararası işçi kongresinde de temsil ediliyorlar ve neredeyse tüm Avrupa sanayi ülkelerinden gelen delegasyonlar 1 Mayıs’ı Şikago kurbanlarının anısına bir işçi bayramı olarak ilan ediyor. Burada da temel talepler, sekiz saatlik işgünü ile daha yüksek ücretler ve daha iyi çalışma koşullarıdır. Kongre sırasında 1 Mayıs işçi bayramı olarak ilan edilir.
O zaman 1 Mayıs İşçi Ve Emekçi Bayramı olarak kabul edildi. Yani bugün hala kutladığımız 1 Mayıs verilen bu büyük direnişle elde edildi.
KANLI 1 MAYIS
Bir de 1 Mayıs 1977 var. 1 Mayıs 1977’deki olay ise Türkiye’de gerçekleşti. Tarihe kanlı 1 Mayıs olarak geçti 1977 1 Mayıs’ı. İstanbul’da hakları için toplanan 500.000 işçi panzerler ve silahların hedefi oldu. Devlet destekli katliamda en az 34 kişi öldürüldü. Devletin yaptığı her katliam gibi, bu katliam da hiçbir zaman açıklığa kavuşmadı ve adı tarih sayfalarına kanla yazıldı.
Bu nedenle işçiler her yıl katliamla öldürülen işçilerin anısına 1 Mayıs’ı kutlamak için alanlara çıkarlar. Fakat gelin görün ki bin bir türlü bahanelerle meydanlar yine işçi ve emekçilere kapatılıyor, kapatılmaya çalışılıyor. 1 Mayıs için son olarak şunu söylenebiliriz: Bu tarih direnişle, katliamla ve emekle yazılmıştır. İşçiler ve devrim umutları olduğu müddetçe bu tarih her zaman canlı kalacaktır.
İdam Edilenlerin Mektupları
August Spies (1855–1887)
“Eğer bizi asarsanız… Tahakküm altındaki milyonların, sefalet içinde çalışan ve kurtuluşu arzulayan, kurtuluşu bekleyen milyonların bu hareketini, işçi hareketini ezebileceğinizi umuyorsanız eğer düşünceniz buysa, o zaman asın bizi! Burada bir kıvılcımı ezeceksiniz, ama şurada, burada veya orada, arkanızda ve önünüzde ve her yerde alevler yükseliyor. Bu gizli bir ateş. Bunu asla söndüremezsiniz. Öyle bir zaman gelecek ki; bizim suskunluğumuz, sizin bugün ipe çektiğiniz, seslerden daha güçlü olacaktır.”
Adolph Fischer (1858–1887)
“Ölüme mahkum edilmemi protesto ediyorum, çünkü cinayet işlemedim. Ancak sosyalist olmam sebebiyle öleceksem bir sözüm yok.”
George Engel (1836–1887)
“Hakları yalnız imtiyazlı olanlara göre ayarlayan ve işçilere hiç hak tanımayan hükümete karşı kim saygı duyabilir? Böyle bir hükümete saygım yok benim.”
Albert R Persons, (1848 – 1887)
“Bu ülkenin yasalarına karşı gelmedim. Ne ben ne de arkadaşlarım Amerikan halkının herhangi bir yasal hakkını ihlal etmedik. Konuşma özgürlüğüne, basın özgürlüğüne toplanma özgürlüğüne tecavüz edilmeyeceği hakkını savunuyoruz. Anayasanın tanıdığı öz savunma hakkını savunuyoruz ve Amerikan halkının çok pahalıya kazandığı bu haklarının elinden alınmasına karşı çıkıyoruz.
Bütün dünya biliyor, suçsuz olduğumu. Eğer asılırsam cani olduğumdan değil, emekçi olduğumdan asılacağım.”
Çocuklarım için
“Bu kelimeleri yazarken adlarınızın üstüne gözyaşlarım damlıyor… Bir daha hiç karşılaşmayacağız. Ah, sevgili çocuklarım, nasıl içten, derinden seviyor sizi babacığınız. Sevdiklerimiz için yaşamakla gösteririz sevgimizi ve gerektiğinde sevdiklerimiz için ölmekle de gösterebiliriz sevgimizi. Benim hayatımı ve doğal olmayan haksız ölümümü başkalarından öğreneceksiniz. Babanız özgürlük ve mutluluk uğruna gönüllü olarak canını vermiş bir kurbandır. Size miras olarak şerefli bir ad ve tamamlanacak bir görev bırakıyorum… Onu koruyun, bu yolda yürüyün. Kendinize karşı doğru olun, o vakit başkalarına karşı sahte olamazsınız. Yaratıcı, uyanık ve neşeli olun… Anneniz!… O kadınların en yücesi, en şereflisidir. Onu sevin, sayın ve öğütlerine uyun… Çocuklarım, değerli varlıklarım; bu mektubu yalnız sizin için değil, daha doğmamış çocukları için ölen birçok kişinin ölüm yıldönümlerinde de okumanızı istiyorum.
Yavrularım, elveda…”