HABER MERKEZİ – Yağmurlar sağanak halinde yağıyor ülkemin özgürlük kokan topraklarına. Ne de olsa yağmur mevsimi zamanlar geçiyor. Yağmur damlalarının, sararan yaprakların tenine dokunuşunu gördüm. Takati kalmayıp düşenler oldu, esen rüzgarın kucağında oradan oraya savrulanlar oldu. Ama bazıları da vardı ki; ne esen rüzgarın, ne sağanak halinde son iki gündür yağan yağmurun şiddetine boyun eğmiyordu.
Bir direniş haliydi sergiledikleri. Biraz sonra düşeceklerini bilsem de; seviyorum onları. Hasretine alışmadığım, özlemleriyle amaçlarımı tazelediğim yoldaşlarımı anımsatıyorlar bana. Yol’un güzelliğine ulaşmış, güneşin gülen gözlerinde yaralarını saran, bir an olsun tereddüt etmeden aşığı oldukları özgür yaşam mücadelesinde yürüyen yoldaşlarım…
Özgür yaşamda ısrarcı olan yüreklere karşı tüm maskeli, maskesiz tanrıların bir olduğu bir süreçti geçen. Her türden özgürlük umudunun yeniden betonlarla örtülmek istendiği bir zaman dilimi. Güneşin karartılmak, gülüşlerin gözyaşlarıyla ıslatılmak, anlamın özüne ulaşmış bakışların anlamsız bırakılmak istendiği bir dönem. Ama kavgayı seçti ‘yaşamı uğruna ölecek kadar çok sevenler.’ Düşülecekse eğer kavgayla, sonsuz direnişle, onurluca ve Güneş’in ışınlarıyla yıkanmış halde olsun dediler. Güneş’siz bir yaşamı haram bildiler ve güneşe uzanan elleri kırdılar bir bir. Haykırışı oldular bu toprakların. İnadına çığlık olup yardılar ihanetin alnını.
Ölü sevicilerle, leş kargalarıyla, talanı-sömürüyü dayatanlarla, kanı-gözyaşını sevenlerle ve aşkı-sevdayı bitirmek isteyenlerle bir mücadeleydi giriştikleri. Adına onur savaşı dediler. ‘Varlığını koruma özgürlüğünü sağlama’ savaşı dediler. Emek hırsızlarına, yaşamı tüketen canavarlara karşı yılmadan, geri adım atmadan, gözlerini kırpmadan çarpıştılar. Yenilgisi yoktu özgür yaşamdan yana tarafını belirleyenin. Amaçları büyüktür onların, düşleri sonsuz, sevdaları yüce ve gülüşleri umut yüklü. Gidecek olanın sadece beden olduğunu bilirler. Düşünceler her an verilen mücadeleyle daha da yıkılmaz olur. Fikirlere işkenceler kar etmezdi. Hele hele bir tutam dağ rüzgarlarıyla arındırılmış kır çiçeğiyle taçlandırılmışsa hiç kimse yıldıramaz onları. Yarınların güneşli günlerine olan inançla yoğrulmuştu bir kez mücadele. Önünü alabilene aşk olsun…
En çok da; zindanın soğuk duvarlarına karşı, sıcak yüreklerinde besledikleri özgür soluklu yarınların umuduyla direnişin güzelliğine ulaşan yoldaşlarım, yoldaşlarımız anımsadığım. Bir isyanın kızıl bayrağını en önde dalgalandıranlardı onlar. Kör olmuş gözlere, sağırlaşmış kulaklara, sessizliklere gömülmüş dillere ve en çok da kendi beninden uzaklaşmış yürekleredir isyanları. Kara bulutlarla sarılmış, bilinmezlikler içinde yalpalanan yaşamlaradır başkaldırıları. Bedelsiz, karşılıksız, çıkarsız, özgür yaşam uğruna bedenlerini ölümlere yatıranlardır onlar.
Direniştir bugünün adı. Dört duvar ardına hapsedilmek istenen inancın, onurun, mücadelenin direnişi. Ağlamalara karşı gülmenin, ölümlere karşı yaşamın, nefrete ve düşmanlığa karşı sevginin ve kardeşliğin direnişi. Güneş’i karartıp, insanlığı sokak lambalarına mahkum etmek isteyen yüreksizlere karşı Güneş’in kutsallığında kendini arındırmışların direnişi. Ne de olsa direnişin adı yaşamaktı. Yaşamak ise özgür oldu mu güzeldir. Özgür olmayan yaşam köle yaşam olup, yaşanılmış sayılmaz. Hatta en kötü ölümlerden bin kat daha berbat bir yaşamdır. Özgür yaşam ise bedel isterdi. Bedelin en güzelini de özgür yaşamın özüne ulaşanlar verebilirdi.
Dirilişi serhıldanla taçlandırmadır bugünün adı. Bin yıllardır toprakları ayaklar altına alınmış, değerleri gasp edilmiş, hakları elinden alınmış bir halkın dirilişi. Dili, rengi, kültürü bin bir kırımdan geçirilmiş, kendin olmaktan uzaklaştırılmış bir halkın dirilişi ve serhıldanı. Tüm kardeşçe ve barış içinde yaşama isteğine rağmen, savaşta ve düşmanlıkta ısrar eden uygulamalara karşı gelişen bir serhıldan. Bu serhıldan, özgür Kürt’ün kendi gerçeğini bulup, özgür yarınlarına adım atmanın serhıldanıdır. İyi ile kötünün, kendin olma ve ihanetin, direniş ile teslimiyetin, özgürlük ile köleliğin ayrışacağı, kopuşun olacağı bir serhıldan.
Kimler gelip geçmişti bu yaşam yolunda. Kimisi henüz başında düşmüştü bu yolun. Kimisi savrulmuştu, kimisi tükenmiş, kimisi soluksuz kalıp eriyip gitmişti. Ama bazıları da vardı ki; isimleri yazılmasa da hiçbir tarih defterine, mücadeleleriyle insanlık onurunu var ettiler, milyonlar taşırdılar yollara. Ölümlere kafa tuttular, onurlu yaşamda ısrarın adı olmayı seçtiler. Oluşumun gücüne inandılar. İnandıkça, tükenişlerden yeniden yaşayışlar türettiler.
Kimi henüz son sözünü söyleyememişti belki. Nice umut gibi yarım kalmıştı yürekte birikenler. Kimileri ise giderken bile, son sözlerine, direnerek yaşamayı eklemeyi unutmadı. Çünkü biliyordu onlar; yaşamın diğer anlamı da direnmekti. Özgür yaşamın adı ise; ‘direnerek yaşamak’tı. Bir tek hatıralarda kalınmasın diye, koskoca bir mücadele bırakarak gitti çoğu. Giderken ‘halkımıza borçlu gidiyoruz’ demeyi de ihmal etmediler. Bu mücadeleyi var edenler onlar değilmiş gibi. Biz borçluyuz onlara. Biz minnettarız onlara. Çünkü bugün bu mücadele varsa eğer, onların yürüttüğü ve bizlere bıraktıkları onurlu mücadele ruhunun sayesindedir.
Şimdi bedenler serilmiş özgür yaşam sofrasına. Bir dahasını kaldıramaz bu topraklar. Ya özgür yaşam ya özgür yaşam. Bundan ötesi yok. Karanlık ve soğuk duvarlar arasında hapsedilemeyecek kadar büyük olan inanç ve özgür yaşam isteği her yanı sarmış halde. Karanlığın derinliklerine ve belirsizliğine inat, ay aydınlığı tadındaki yarınlara ulaşma adına Güneş eşliğinde bu yolculuğu zaferle taçlandırma zamanıdır. Son demini yaşarken karanlık suratlılar, dağ rüzgarlarıyla kutsanmış Güneşin ve ateşin çocukları mücadele alanlarını dolduruyor. Dağlarda gerillanın kleşinden çıkan her bir mermi, paramparça ediyor her türden çekili sınırı. Zindanlar direniş kalesidir. Karanlıkları darmadağın edip, her türden sessizliğe inat çığlık olarak ve sonsuz amaçlarıyla daraltılan mekanları yıkıp milyonların yüreğine yerleşiyorlar. Analar, gençler, çocuklar, kadınlar, erkekler, ihtiyarlar… Herkes bir yerinden tutmuş, her an daha da büyütüyor bu mücadeleyi.
‘Yaşamı uğruna ölecek kadar seven’lerin yolundayız. Sözümüz var Güneşe, dağlara, özgürlük tutsaklarına, özgür yaşama hasret Kürt halkına ve mücadele saflarında bir an olsun gözlerini kırpmadan anlamın özüne ulaşanlara. ‘Borçlu’ olduğumuzu bilerek, her an daha da sarılıyoruz mücadelenin gülen gözlerine. Borçluyuz özgür Kürt’ün yaratıcısı Önder Apo’ya. Borçluyuz bu toprakları kanlarıyla, umutlarıyla, hayalleriyle sulayan canlara. Borçluyuz ‘direnerek yaşayanlara’, direnerek yaşamanın güzelliğine ulaşanlara. Borçluyuz özgürlük dağlarında kendini özgür yaşama adayanlara. Borçluyuz her gün sokaklarda ayakta olan, düşmanın her türden baskısına boyun eğmeyen halkımıza. Her birimiz bir şekilde bu mücadeleye borçluyuz. Her nerede olursak olalım, mücadelenin yakıcı gerçekliğinin farkında olarak, bir gün daha geç kalmadan çocuklarımıza özgür yarınları sunma yükümlülüğündeyiz.
Mahabad GABAR