HABER MERKEZİ –
Kendinizi çok hazırlıklı kılıp katılsaydınız iyi olurdu
Avrupa’dan her gün bana raporlar da geliyor. Çok ilginçtir, merkez ve bölge sorumluları neden kendini örgüte tam veremiyor, neden olanakları değerlendiremiyor, neden isteksiz, ilgisiz ve hantal yaklaşıyor ve doğru üslup takınamıyor? Kısaca bin bir kusur var. Bunlara şunu söylemek gerekiyor: Kendinizi ne yapacaksınız? Bu kadar kusur ve çirkinlikle neye ulaşabilirsiniz? Kendilerini çok beğeniyorlar ve bize dayanarak yaşayabileceklerini sanıyorlar. Böyle olmasalar, bizim kim olduğumuzu iyi tanısalar, kendilerini görevlerinin karşısında ve örgüt olayı içerisinde böyle tutabilirler mi? Biz kimiz, neyiz ve neyi kabul ederiz, bunlar bellidir. Yani Önderlik gerçeği budur, disiplin budur.
Adam tepkili, bu soruları kendine soracağına biraz öfkelenmiş, biz onu biraz fedakârlığa çağırıyor, ‘Şöyle halk adamı ol, şöyle militan ol’ diyoruz ama o tepki duyuyor. “Sen misin bana bunu yaptıran, ben de bildiğimi okuyacağım, canım çıksa da kendimi zorlamayacağım, disipline etmeyeceğim, doğru çalışma ve yaşam tarzına gelmeyeceğim fakat yine de PKK’yi paylaşacağım çünkü, PKK bana güç veriyor, beni onure ediyor ama ben yine de dilediğim gibi yaşarım” diyor.
Çok iyi bilirsiniz, günde on beş saat çalışsa ancak karnını doyurabilir. Adam PKK’nin içine gelmiş, milyonlarla oynuyor. Milyonları görüp bitiyor ve “yeter” diyor. Bunlar sizin babanızın malı değil ki, bunlar amansız savaş değerleridir. Yine kendisini birden bire on bin kişinin başında buluyor. Dağları yaratan benim, diye kendisine sevdalanıyor. Bu kitleyi hazırlamak ve bir tane dost edinmek için yıllarca yollarda koşup durdum. Bir inanç ve bir ilişki yaratmak için çok büyük çaba harcadım. Onların ise umurunda değil. “On bin kişi, ne desem alkışlıyor” diyor.
Şimdi bunlar yanlış ve tehlikeli anlayışlar ama hemen hepsi bu hastalıklarla dolu yaşıyor. Bana bakın, ben böyle değilim. Üzerinizdeki bu ağır soruna rağmen her zaman tektim. Her zaman söylediğim her şey ve her davranış yerinde olacak. Bütünüyle yirmi, yirmi beş yıldır bu çizgi dahilindeyim. En ufacık bir saptırma görülmedi. Sorumluluk dediğin böyledir. Bir halkın önderliğini yapmak, yürütmek biraz böyledir. Bizimkiler bir sigaradan bile taviz vermiyor, en basit şeylerden bile vazgeçmek istemiyorlar. Oysa ben şimdi savaşı nasıl yürütüyorum?
Semir diye bir provokatör vardı, “Apo sizi sizden çalıyor. Gençliğinizi sizden alıyor, görmüyor musunuz?” diyordu. Aslında bununla şunu demek istiyordu: “Apo sizi TC’den çalmak istiyor.” Aslında bu çalma değil, sizi size kazanma hareketidir. Evet, bir anlamda sizi sizden de çalıyorum. Ama köleliğinizi kaldırıyorum. Gafletiniz var, bütün uyarıcı ve bilinçlendirici çabalarımıza rağmen uyanamıyorsunuz. Bilinen taktik hamlelerle sizi saflara katmaya çalışıyoruz. Yani sizi kendinize kazandırma eylemi içindeyiz. Bu çalma değil, kazandırma eylemidir. Buna bile zor bela geliyorsunuz. Başka türlü çok bilinçli ve kendinizi çok hazırlıklı kılıp katılsaydınız, iyi olurdu. Çok geç uyanıyorsunuz. Yine işler konusunda çok acemisiniz.
Siz iyisiniz, hatta savaşçılarınız iyidirler ama yetenekleri yoktur. İşleri fazla geliştirme güçleri yoktur. Buna rağmen katlanacağız. Yoksa ben niye bu kadar kendimi harcatacağım? Bu benim boynumun borcu mudur, yalnız benim vazifem midir? Hayır! Bu, halkın işidir, herkesin işidir. Herkesin aynı sorumluluk ve duyarlılıkla yaklaşım göstermesi gerekiyor. Kimse bana öğretmedi, emretmedi. Sen illa ulusal işler için şunu yapacaksın, demedi. Bu işin teorisini iğneyle kuyu kazar gibi buldum. Yine pratik adımlarını halen bu çabalarımla götürüyorum. Sorumluluk işte budur.
Tabii görüyorsunuz, size son derece çarpıcı gerçeklerle karşılık vermeye çalışıyorum. Gidip halkı gördünüz, belki sizde biraz yeni duygular ve düşünceler uyandı. Aslında bu da bir cevap oluyor. Siz belki bizden oldukça ahbap çavuşluk beklediniz. Bizde bu da vardır ama daha fazlasını göstermek zorundayız. Yine dostlara yüksek ilgi ve bağlılıklar devam etmelidir. Ama bence işleri daha da ilerletmek gerekiyor. Yani şuna öfkeliyiz: “Kendimizi geliştiremeyiz, eğitemeyiz” diyorsunuz, geldiğiniz yer hakkında hep şikayet yapıyorsunuz. Gerekmez, artık çözüm gücünü kendinizde bulmalısınız. Önünüzdeki işler küçük işlerdir. Yani bana göre hiç şikayet etmeden, sağa sola başvurmadan küçük bir grup bile o işlerin üstesinden gelebilir. Eğer bizden bir şeyler almışsanız, bu yeter de artar bile. Ben bir şeyler vermeye hazırım.
Altın gibi ülkeniz var enerjinizi birleştirseniz cenneti kurabilirsiniz
Bir de anlayacaksınız. Anlamayı hiç olmazsa bundan sonra kesinlikle becermelisiniz. Büyük zorluklarınız varsa, her koşul altında yine katlanmaya hazırım. Kaldı ki, çok şey de sunduk. Sizden istenilen sınırlı bir çalışma, özgürlüğünüze sınırsız bir katılımdır, utandırmayacak bir çabanın sahibi olmanızdır. Alay edilmekten ve olumsuz değerlendirilmekten sizi kurtaracak kadar özgür bir çabaya güç getirmenizdir. Bu da dediğimiz gibi, yediğiniz ekmek, içtiğiniz su kadar size gereklidir. Değilse tartışalım.
Halen hatırlıyorum, ben böyle bir ölümüm olsaydı diyordum; bunu “şöyle ülkesi için savaştı, şöyle soylu amaçları için savaştı, öldü” desinler diye istiyordum. Onun için bu çok önemlidir. Böyle bir ölümü kucaklamak bile, bu sahte ve kirli yaşamdan bin kat daha değerlidir ve bu da en büyük nimettir. Bunları bilmek lazım.
Kişinin düşmanı kadar kendi gerçeğine ilgisi yoksa ve üzerinde durmuyorsa, bu en büyük alçaklık ve ahlaksızlıktır. Bunları bileceksiniz. “Kendimizi yetiştiremiyoruz, eğitemiyoruz, şuram bu kadar kusurlu, buram bu kadar geri” diyorsunuz. O zaman siz ne güne duruyorsunuz? Bir sigaradan vazgeçebiliyor musunuz? Basit bir alışkanlığınızdan bile vazgeçebiliyor musunuz? Hayır diyorsanız, o zaman bu işlerden de vazgeçmeyin.
Neden kendinizi bu halde bırakıyorsunuz? Halbuki bu savaşçılarla her gün uğraşıyorum. O zaman neden bu durumdasınız? Neden kendinizi bu kadar kötü bir durumda tuttunuz? Hiç mi kendinize soru sormadınız? Kendinizi nasıl insan yapacağınıza dair, bir ülke sahipliğini, bir halk sahipliğini, kişilik sahipliğini yapmak için hiç mi ilgi duymadınız? Altın gibi ülkeniz var, enerjinizi birleştirseniz cenneti kurabilirsiniz. Bunun farkında bile değilsiniz. Çok kötü bir durumdasınız, bunları aşmak gerekir.
Benim sizi karşılamam bu gerçekler temelindedir. Siz saygılı ve sevgili dostlar karşısında söyleyeceklerim biraz böyle. İnşallah şimdi biraz gelişme umudunuz vardır. Bazı gerçekleri gördünüz, herhalde akıllanma yoluna daha fazla gireceksiniz. Kendinizi özgürleşen ve savaşan halk gerçeğine, onun bilinçlenmesine, örgütlenmesine, siyasi ve askeri ordulaşmasına adımlar atabilecek duruma getiriyor veya en azından bir başarı çizgisini çizme gereğini duyuyorsunuz. Sizi de rahatlıkla halk ordulaşmamızın yoluna girebilirler diye kabul ettik. Hatta sizden umutluyuz, iyi bir savaşan olarak çıkabilirsiniz.
Yine söyleyeyim, bu işler öyle gelip geçici, çok uzağınızda olan işler değil. Bütün işler özünde partiden daha önce sizin işlerinizdir. Parti bir araçtır, parti bir köprüdür. Halkı üzerinde bir yerden diğer bir yere taşırmak içindir, kölelikten özgürlüğe taşırmak içindir. Bundan sonra parti biter. Dolayısıyla uzağınızda, çok tali işler olarak görmemelisiniz. Benim bile varlığım halk içindir. Yani bugün biraz değerim varsa, halk için bir şeyler yaptığım içindir.
Eğer bugün bu halk beni bu kadar tutuyorsa veya ben en az bir halk kadar etkiliysem, bunun sebebi şudur: Halk zayıf, örgütsüz ve düşüncesizdir ama ben kendimi çok örgütlü, bilinçli ve bir halkı tam da kendi kişiliğinde güçlendirecek kadar güçlendirdim. Benim varlığım işte budur. Bana gökten yardım yağdıran yok. Arkamda herhangi bir devlet de yok. Tüm gücüm ve yetkinliğim halkı temsil ettiğim, halkı örgütlü ve bir halkla kendimi güçlü tuttuğum içindir. Yarın bu gücün tümünü halka vereceğiz, zaten kendimi en yetkin halk haline getirmeyi bir halkı güçlendirmek için yapıyorum. Kendimi güçlendirmezsem veya kendimi bilinç, köprü ve örgüt çarkı haline getiremezsem, tabii bir halkı da bu temelde bilinçlendirip örgütlendiremeyiz.
Benim durumum gerçekleşen ve özgür kimlikli bir halk olayıdır
Önderlik, kendisi için olan, kendisi için çalışan ve bunu öncelikle kendisinde başlatan ve giderek bu çelişkiyi halk lehine çözen kişi demektir. Biz biraz öyle olmaya çalışıyoruz. Bunu belirtmem gerekli. Diğer bütün tanımlamalar, değerlendirmeler yanlıştır.
Benim adıma kimi ağa gibi, kimi bey ve paşa gibi hareket ediyor ama öyle olamaz, tam tersine ben bunlarla savaşıyorum. Benim durumum, gerçekleşen ve özgür kimlikli bir halk olayıdır. Bizim adımıza hareket edenler bütünüyle böyle davranmak zorundalar. Böyle olmadılar mı, bizden değillerdir. Size bunları açıkça da söylüyorum. Görmedik, duymadık demeyin. İkide bir bana mektup yazıp cevap istemeyin. Bunlar bütün sorunlara cevaptır. Gördüğünüz ve ortaya konulduğu gibidir. Ben de gördüğünüz gibiyim.
Her zaman söylediğim gibi, gücünüz sağa sola yetmiyorsa kendinize yetsin. Ben gücümü öncelikle kendime karşı kullandım, kendimi iyi yetiştirdim ve daha sonra gücüm herkese yeterli olmaya başladı. Bu önemlidir. Önce bakarım, bunlarla bu kadar konuşuyorum ama gücüm yetmiyorsa neden yetmiyor diye kendime yüklenirim. Sende eksiklikler var derim ve orada kendimi güçlendiririm, gelirim bir kez daha yüklenirim ve hep üste çıkarım. Sizin de kendinizi böyle güçlendirmeye ihtiyacınız var. Yani halkın hizmetindeki adam kendini böyle yetiştirir, böyle büyütür ve böyle egemen kılar; böylece kendini halk adamı yapar.
Umarım bir şeyler anlıyorsunuz. Sizlerin şahsında halkımızla 15 Ağustos Atılımı’nın onuncu yılını da tamamlıyoruz. Bu önemli bir savaş sürecidir ve bunu güçlü tamamlamak istiyoruz. Zaten bunun doğru ifadesi içerisindeyiz. Bir on yıl savaşı yaşamak öyle bildiğiniz gibi değildir; tarihimizde ilk defa gerçekleşen çok ilginç, ilginç olduğu kadar çok anlamlı bir olaydır. Denilebilir ki; ilk ve son özgürlük adımıdır. İlk defa böyle bir özgürlük adımı atıldı. Başarılırsa nihai başarıdır, başarılamazsa da bu son olur. Bu, iki kere iki dört eder gibi bir gerçektir. Bu savaşım yılını derslerle dolu karşılıyoruz veya bu on yıllık savaşımın bizde gerçekleştirdiği kişilikle bugün karşınızdayız. Bu konuşmayı da bu temelde yapıyoruz.
Halkın hizmetindeki önderlik, halkın hizmetindeki parti adına yürütülen faaliyetleri gördünüz. Garip duygular veya yeni gelişmiş düşünceler içinde olabilirsiniz. Kafanızda birçok soru uyanmıştır ve belki cevabı da şimdiden bulunuyordur. Sizi böyle karşılayabiliriz. Sizi veya tüm halkımızı bu 15 Ağustos Atılımı dolayısıyla böyle değerlendirmeye çalışıyoruz. Bütün partiyi de, bütün ARGK’yi de böyle değerlendirmeye çalışıyoruz. Özel savaş rejimine istediğimiz gibi vuramasak da, henüz boyun eğilmiş veya onun acımasız iradesi sonuca gitmiş değildir. Türk Genelkurmayı her ne kadar acımasızsa ve kesin bitirmek istiyorsa da, biz ona başarı şansını vermedik. Bu da bizim açımızdan son derece önemlidir.
O mutlaka başarmak, geçen yaz bizi bitirmek istiyordu. Sonra da güzün olmadı kışın, bilemedin bu baharda, Mart’ta dedi, daha sonra işte bu yazda bitirmek istiyordu. Bu şansı onlara vermemek bizim açımızdan çok önemliydi ve bunu kısmen başardık diyebiliriz. Ama tam istediğimiz gibi vurmaktan uzağız. Lanetli bir tarihin sayfaları altında kalıp gitmememiz için de şu andaki durumumuz çok önemlidir. Hatta bu çalışmaları bu haliyle bile götürmemiz, sizleri böyle karşılamamız yine çok önemlidir. Tarihe bakmayı bilmeniz lazım. İmha tarihi, ihanet tarihi ve düşmüşlük tarihine bakmanız gerekir.
Bunu biraz anlarsanız bu gündeki duruşu, bugün böyle oligarşik rejim karşısında konuşmanın ve onunla böyle savaşmanın ne kadar büyük bir olay olduğunu rahatlıkla değerlendirip tespit edebilir, kendinizi de çok mutlu, öfkeli ve intikamcı kılabilirsiniz.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın 1994 Ağustos çözümlemesinden derlenmiştir