HABER MERKEZİ- Malum olduğu üzere resmi dilde Türk, Türkiye devletini kuranlara verilen addır. Bunun anlamı Türk denilirken anlatılan şeyin, değişik millet ve dinlere sahip insanların kendilerine devlet kurmak için bir araya gelmiş olduğudur. Başka bir ifadeyle de tarihte Türk diye bir milletin, etnik unsurun olmadığı, Türk denilen kimliğin kanunla oluşturulmuş bir kimlik olduğu, 1923’te Lozan’da resmiyeti tanınmış devleti kuran unsurlar olduğudur. Etnik ve ulus kimliğini kanunla tarif etmek, oluşturmak, devlet kurmaya bağlamak bu tür Türklerin icadıdır. Dolayısıyla Türk buysa, tarihsizliktir, kültürsüzlüktür. Dinsizliktir. Yani resmi Türk ulus devlet ideolojisini doğru kabul edersek, Türk demek kimliksizlik ve kişiliksizliktir demek olacaktır. Böylece Türk denilen şey ucube bir şeydir. İçinden ancak katil, mafya, çete ve kan dökücüler çıkabilir.
Peki bu akıl ve ahlak dışı tanım doğru olsa bile, bu Türk hangi dili konuşur, hangi dine inanıyor, hangi tarihsel kimliği, kültürü ve kişiliği kullanıyor? Türk derken kullandığı kültürü nasıl ve nereden getirdi? Türklüğü yukarıdaki çerçevede tanımlayarak herkese dayatanlar bu soruları sormazlar. Sorulmasına da izin vermezler.
Egemenlerin ve ulus devletin tanımladığı biçimde tabi ki bir Türklük yoktur. Olmayacaktır. Olamaz da. Çünkü Türk denilen tarihsel bir kimlik ve etnik bir yapı vardır. Birçok boyu ve obasıyla dağ gibi tarihsel bir Türkmenlik vardır. Ancak Osmanlı yıkılıp dağılınca arta kalan asker ve sivil bürokratlar, zengin ve eşraftan insanlar öyle bir korkuya kapılmış olacaklar ki işin şirazesini fazla kaçırmış, yok olmayalım derken kendi kendilerini yok saymışlar. Ve Türklüğü tarihinden, kültüründen kopartarak, birkaç maddelik anayasa kitapçığının içine sıkıştırıvermişler. Zamanla bunun çok doğru olmadığını anlamış, ancak Kürtleri Türk yapmak için bundan vazgeçmemişler. Hal bu olunca da süreçle ulus devlet Türklüğü yalancılık, ikiyüzlülük, aldatma ve komploculuk oluvermiş. Çünkü ‘hepimiz Türk’üz bir ve beraberiz, birlikte iri ve diriyiz’ bu aklın ağzından düşürmediği, tüm siyasetini üzerine kurduğu bir söylem olmaya başlamıştır. Sadece siyaset değil, bu uğurda Dr. Frazer’e sosyoloji ve tarih kitapları da yazdırılmıştır. Dr. Frazer’ de kim diyeceksiniz. Tabi ki uydurma bir isimdir. Böyle bir adam hiç olmamıştır. Yani yalancı Türklük, yazdığı yalanları yazanların adlarını da yalandan uydurmuştur. Türklüğü etnik kimliğinden ve tarihinden kopartıp, devlete bağlılığa indirgenmek, resmiyet ve ulus devlet adı altında Türklüğü her türlü kirli ve pis ifadeyi hak edecek bir kişiliğe dönüştürmüş oldu. Ve bu kişilik bugün kendisini yemeye başlamıştır.
Son aylarda Türk ulus devletinin kapalı kapıları arkasında yaşanmış, ulus devlet Türklerinin en güzel ve en iyi dediği bazı işleri ortaya dökülmeye başlamıştır. Bu işlerin uzunca bir dökümünü buraya yazmak pek gerekli değildir. Zaten internet mecralarında dolaşımdadır.
Düşünün biraz! Biraz dereken çok düşünün aslında!
Anayasayla Türk olmuş adamın biri kapıların, perdelerin ve kameraların önünde sabahtan akşama, Türk milleti, Türk devleti, Türk dini, Türkün gücü gibi milliyetçi ve dinci kavramlarla yanıp tutuşmaktadır. Ağzından yerli ve milli ile tanımlanmadık bir şeyi bırakmadığı cümleler eksik olmamaktadır. Ve Türk milletine hizmetten başka en ufak bir amacının olmadığını da eklemektedir. Türk milletinin geleceği, Türk devletinin bekası için gerektiğinde ölmeye de hazırım demektedir. Kapıların, perdelerin ardında, kameralar kapandığındaysa kimi nasıl öldürür, kimi nasıl suçlar, kimi nasıl tasfiye ederse milyon dolarlar ele geçireceğini konuşmaktadır. Özellikle de Anayasayla Türk olmuşlardan kimi kurtarır, hangi suçluyu ülkeden çıkarırsa mal varlığına çökerim hesapları yapmaktadır.
Ancak bir kez daha dikkatinizi çekmek isterim. Bu adam sadece bir adam değildir. Bu adam devlet denilen mekanizmadır. Bu adam anayasa ile Türk olmanın, Türk olmak olduğuna Kur’an’a inanır gibi inanan herkestir. Bu tür Türklerin kelime-i Şahadetlerinin, ‘kahrolsun Kürtler, Kürtler bölücüdür, Kürtler haindir, Kürtler Türk’tür, Kürt diye bir şey yoktur’ gibisinden sözlerden oluştuğunu biliyoruz. Deniz Poyraz’ı katledenin söylediklerine bakın, orada da bu Türkü göreceksiniz. O katil, anayasa ile Türk olanların tetikçisidir.
Buraya kadar belirttiklerimi şunun için yazdım aslında. Sedat Peker’in söylediklerinin tümünün doğru olduğunu her gün yeni ispatlarla gösteriyor. Anayasa ile Türk olanların CHP ve İyi parti adı altında konuşanları, ‘savcılar nerede’ diye konuşup duruyorlar. Çünkü ne kadar kötü ve kirli de olsa devletler de kendi içlerindeki yozlaşmanın ve suçların kendisini bitirmesini, varlığını tartışmaya açmasını istemez ve bir noktadan sonra müdahale ederler. Ancak bu kadar yozluğa, kire, pasa ve pisliğe rağmen hiçbir savcı harekete geçmiyor. Geçemiyor.
Peki neden?
Bir; Savcıların harekete geçmesi için devletin kanuna ve yasalara tabi olması gerekir. Anayasa ile Türk olanların devletinde bu olmaz. Kanun da yasa da uydurmadır, yalandır. Çünkü bu Türklük yalandır. CHP ve İyi parti, Kürtleri bitirmesi karşılığında anayasa ile Türk olanların her yeri ele geçirmesine destek verdiği için Savcıların üzerinde durmasını istediği tüm suçların dolaylı da olsa ortağıdır. Bu nedenle savcılar harekete geçsin diyenlerde en az suçlular kadar suçludur. Yalancı ve iki yüzlüdür.
İki; Böyle bir suç tablosu karşısında harekete geçmek için yurtsever olmak gerekir. Halka saygılı değerlerine de bağlı olması gerekir. Anayasa ile Türk olanların yurtsever olmasını sağlayacak yurtları, tarihleri ve kültürleri yoktur. bağlı oldukları değerleriyse hiç bulunmaz. Bunları tek bir değeri vardır; yalan, hile ve aldatma. Bunun için resmi Türklükte yurtsever bulunmaz. İlkeli, dürüst de yoktur. Daha önce kıyıda köşede olanları da AKP-MHP tasfiye etmiştir. Anayasayla Türk olanların işi gücü, Türkiye’yi ve tarihi ve etnik değerleriyle Türk olanları satmaktır. Başkaları için asker yapıp öldürtmektir.
Üç; Ortaya dökülmüş suçları soruşturacak adam ya da adamlar temiz olmak zorundadır. Yani ahlaklı ve vicdanlı olmak durumundadır. Anayasa ile Türk olanlar dışında devlet içinde kimse bırakılmadığı için devlette tek bir temiz insanın kaldığını düşünmek zordur. Temiz, ahlaklı ve vicdan sahibi tek bir kişi kalmadığı için de kimse harekete geçememektedir. CHP ve İyi parti kimliği ile konuşan anayasa ile Türk olanlar da bu gerçeği görmeyecek kadar kirlidir. Ahlaksız ve vicdansızdır.
Dört; suçları hukuken araştıracak birilerinin de hukuken suç işlememiş olması gerekir. Peki Kürt düşmanlığından kaynaklı, anayasa ile Türk olanlar ve etnik ve tarihsel kimlik olarak Türk olanlardan suç işlememiş bir tek insan gösterebilecek misiniz? Etnik ve tarihsel değerleriyle Türk olanlar olabilir. Ancak onlarda hukuku işletecek yerde değildir. Demek ki Kürt inkar ve imhasından vazgeçmedikçe Türklük hep kirli ve pislik üretemeye devam edecektir. CHP ve İyi parti kimliği altında konuşanlar bu gerçeği itiraf edemeyecek kadar suçludur. Anayasayla Türk olanlar kadar kirli ve suçludur. Ve savcıları göreve çağırmaları da beyhudedir, yalandır, iki yüzlülüktür. Bunlar devleti yöneten soydaşlarının suçlarının üstünü örtmek istemiyorlarsa da hafifletmek için konuşuyorlar.
Şimdi bir iki sözü de Kürtler için söylemem gerekiyor.
Kürtler de biraz düşünsün. Biraz derken çok düşünsün diyorum.
Her tarafı kirli, pislik, suç, yalan, hırsızlık, kan ve katliam olan anayasa ile Türk olanlarla birlikte hareket eden Kürtlere ne demeliyiz? Bana göre anayasa ile Türk olanlarla birlikte hareket eden Kürtler, bu Türklerden daha kirli, daha pislik, daha suçlu, daha yalancı, daha hırsız, daha kanlı ve katliamcıdır. Çünkü başka bir kimlik ve kültüre sahipken, Ortadoğu’nun en iğrenç kimliği ve kişiliğini meydana ortaya çıkarmış bir oluşumla hareket edecek duruma düşmek, daha berbat bir şeydir. Mecbur değilken, ihtiyacı da yokken bilerek ve isteyerek bu suçluluğa katılmak, destek olmak daha berbat bir durum olmaz mı?
Mehmet GÖREN
LÊKOLÎN