HABER MERKEZİ – Üç tane fotoğrafı yan yana getirip bakalım. Dünden bugüne içinde olduğumuz faşizm ve direniş gerçekliğinin en yalın halini göreceğiz. Bir söz vardır kadınlarımız, analarımız için söylenen, ‘Bizim oralarda önce kadınlar uyanır sonra güneş doğar’ gelin bu söze birde günümüz penceresinden bakalım. Kürdü derin bir uykuya mahkum etmek istediler. Uyansın istemediler, uyanırsa yerle gök bir olurdu zalimlerin üstünde. O yüzden onlar uyanmaya çalıştıkça, birileri masallar anlatarak, birileri zulüm ederek geri uykuya yatırmaya çalıştılar. Kadermişcesine uyutmaya çalıştılar. Ama bilmiyorlardı ki bu halkın büyük acılara yüreğinde yer vermiş anaları hiç uyumamış adeta gününü beklemişti.
Halepçe, Batman, Gebze… Birbirinden farklı üç mekan, üç zaman ve üç yerde de farklı analar, farklı kadınlar. Ama saldıran da bir, saldırtan da…
Bizim oralarda bir adet vardır, kadınlar beyaz tülbentlerini attıklarında kavga biter. Şimdi beyaz tülbentleri başlarında sokaklarda direnen analarımızın bize öğrettiği gibi direnmenin, direnişi yükseltmenin ve 1978’de tohumları atılan bu ağacın dallarını zafere taşımanın zamanı.
Oğlunun cenazesini bir anaya posta kutusunda gönderdiğiniz zaman bunu göze almalıydılar! Çocuklarını kaldırım altlarına gömdüğünüz anaların, sizlerden intikam alacağını, sizlerden intikam alacak çocuklar yetiştireceğini göze almalıydınız! Siz bunca vahşeti reva görürken susmasını, durmasını mı bekleyecektiniz. Unutmayın iyi Kürt (!) yok artık!
Öfkeni diri, direnişini sürekli kılmanın zamanı. Açlıktan bedenleri eriyenlerin, cenazeleri kaldırım altlarına gömülenlerin hatta cenazelerinin parçalarının dahi bulunamadığı bir halk gerçekliğimiz var, henüz 13’ünde hatta anne karnında öldürülen bebelerimiz var. Zulüme karşı direnmeyi görev bilen analarımız.
Bu halkın yiğit evlatlarından Şehit Armanç Kerboran’ın dediği gibi : “Bizi yolumuzdan çeviremezsiniz!